Tefsir
http://fatihltfaydin.tr.gg/Tefsir-Prof-.-Dr-.-Suleyman-Ates.htm
TEFSİR
Tanımı;
Sözlük anlamı: Tefsir, “fe-se-ra” kökünden türemiş bir kelimedir. Sözlükte, “keşfetmek, üzeri kapalı
bir şeyi açmak, aydınlatmak” gibi anlamlarda kullanılmaktadır.*4
*4 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, IV, s. 367; V, s. 55.
Terim anlamı: Bir ilim dalı olarak tefsir, Kur’an lafızlarının okunuşlarını, anlamlarını ve delalet ettikleri
hükümleri inceler.*5
*5 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an Dili, I, s. 20, 21.
Tefsir İlmi ve Temel Kavramları
Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından indirilmiş*1,
*1 Şuarâ suresi, 192. ayet.
tüm insanlık için bir öğüt ve şifa, inananlar için ise rehber ve rahmet kaynağı bir kitaptır.*2
*2 Yûnus suresi, 57. ayet.
Kur’an-ı Kerim Müslümanlar için dinlerini öğrenme açısından temel kaynaktır. Müslümanlar hayatın anlam ve amacını ve nasıl yaşanması gerektiğini Kur’an’dan öğrenirler. İyi-kötü; doğru-yanlış; güzel ve çirkinin ölçüsü olarak Kur’an’ı kabul ederler. Duygu ve düşüncelerini; söz ve davranışlarını onun rehberliğinde geliştirir, şekillendirirler.Bu nedenle Kur’an’ın doğru anlaşılması için açıklanıp yorumlanması bir ihtiyaçtır. Tefsir ilmi de bu ihtiyacı karşılamayı amaçlar.
Kur’an’ın ilk müfessiri Hz. Peygamberdir. O, yüce Allah’tan aldığı vahyi insanlara aktarmış ve anlamadıkları konuları da açıklamıştır. Hz. Peygambere yüklenen bu
görev bir ayette şöylece açıklanmaktadır:
“Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). (Ey Muhammed) İnsanlara kendilerine
ne indirildiğini açıkça anlatasın diye sana da Kur’an’ı indirdik.”*3
*3 Nahl suresi, 44. ayet
Her ilim dalının olduğu gibi tefsir ilminin de kendine özgü kavramları vardır. “Tefsir”, “te’vil”, “tercüme” ve “meal” tefsir ilminin temel kavramlarından
bazılarıdır. Tefsir, başlangıçtan günümüze kadar Kur’an’ı anlama konusunda yapılan çalışmaları, belirli bir disiplin anlayışı içinde ele alan ilim dalıdır. Tefsir ilmi,
Allah’ın kitabını onun muradına uygun şekilde açıklamaya çalışır.
Te’vil, “evl” kökünden türemiş bir kelimedir. Sözlükte, “bir şeyi aslına, kaynağına döndürmek” demektir. Terim olarak ise, “bir sözün muhtemel anlamlarından
birini seçerek o sözle ilgili asıl manaya ulaşmak demektir.*6
*6 İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab, XI, s. 32, 33.
Bu bilimle uğraşana ise müfessir denir. Müfessir, te’vil yaparken ayetin muhtemel manalarından birini seçer. Aynı zamanda asıl manaya ulaşmak için belirli usul ve
kaidelere uyar. Ancak sonuçta, ayetle ilgili yorumlardan birini seçerken kişisel tercihte bulunur. Tefsir ve te’vil, başlangıçta aynı anlamda birbirinin yerine
kullanılmaktayken zamanla farklı anlamlarda kullanılan iki kavrama dönüşmüştür.*7
*7 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 214, 215.
Tercüme, sözlükte “bir sözü bir dilden başka bir dile çevirmek, nakletmek” anlamına gelir. Tercüme yapan kişiye ise “mütercim” denir.*8
*8 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 215, 216.
Terim olarak tercüme, bir sözün başka bir dildeki karşılığını bularak manasını o dile aktarmaktır. Tercümede iki yöntem uygulanır: Bir metnin bütün özellikleriyle
başka bir dile aynen tercüme edilmesine “lafzî (harfî) tercüme” denirken, asıl metnin sadece manasının başka bir dile aktarılmasına “manevi (tefsîrî) tercüme” denir.
Meal, “evl” kökünden türetilmiş bir kelimedir. Bir şeyin amacı, varacağı sonuç anlamında kullanılır.*9
*9 İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab, XI, 32.
Meal, bir sözün anlamını yaklaşık olarak vermektir. Terim olarak ise Kur’an-ı Kerim’in kısa açıklamalarla bir başka dile çevrilmesidir. Kur’an’ı bütün incelikleriyle,
tüm mana ve maksadıyla bir başka dile tercüme etmek mümkün değildir. Bu nedenle, Kur’an’ın çevirisini açıklamalarla desteklemek gerekir. Kur’an’ın bir
başka dile çevirisine “tercüme” değil de “meal” denmesinin nedeni budur. Her insan Kur’an ayetlerini indiği dilden anlamak ya da tefsirlerden derinlemesine
araştırmak imkânına sahip olmayabilir. Bu durumda meal okumak Kur’an’ı anlamak için bir adım niteliğindedir. Meal, Kur’an’ın kendisi değil çevirenin Kur’an’dan
anladığıdır. Bu nedenle meallerde bazı farklılıklar görülebilir. Bu farklılıklar çelişki değil, Kur’an’ın aslına uygun olarak yorum farklılığıdır. Meallerde görülen
farklılıkların nedenleri şunlardır:
1. Kur’an ayetlerindeki kelimelerin bazen çevrildiği dilde bire bir karşılığı olmayabilir. Bu
durumda ayetin anlamı çevrildiği dildeki yakın anlamlı kelimelerle verilmeye çalışılır. Bu da meallerde
bazı farklılıklara yol açar.
2. Çevirmenlerin farklı sosyal ve kültürel yapılarda yetişmiş olmaları, ayetleri anlama ve
ifade etmelerinde bazı farklılıklara sebep olmaktadır.
3. İnsanların algılama düzeyi ve ifade etme gücü farklıdır. Bu farklılık Kur’an’ı bir başka
dile çeviren kimseler için de geçerlidir. Meallerde bazı farklılıkların görülmesinin nedenlerinden
biri de budur.
4. Ayetlerin anlam zenginliği ve derinliği sebebiyle, çevirmenler bazen anlamlardan birini
tercih etmek zorunda kalırlar. Bu da meallerde bazı farlılıklara neden olur.
Kur’an-ı Kerim’in mealini okurken bazı konulara dikkat edilmelidir. Her şeyden önce meal okumanın anlam ve öneminin bilincinde olmak gerekir. Zira Allah’ın
sözüne muhatap olmak ve bunu anlamaya çalışmak çok önemlidir. Kur’an’daki bazı ayetlerin maksatlarının anlaşılması uzmanlık gerektirir. Bu nedenle okuyucu
bu tür ayetleri anlamaya çalışırken ilgili tefsirlere ya da o konunun uzmanlarına başvurmalıdır. Kur’an’ın kendine has bir anlatım biçimi vardır. Genellikle aynı
konuyu ilgilendiren ayetler bir arada verilmez. Bu nedenle, okuyucunun Kur’an meali okurken ayetlerle ilgili notlar alması, karşılaştırmalar yapması ve aynı
konudaki ayetleri bir bütün olarak değerlendirmesi önemlidir.
http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html
Tanımları kısa yoldan indirdiğim Tefsir kitabının 25-28. Sayfalarından kopyaladım. F.L.A.
Tarihçe;
Tefsir Tarihi
1. Hz. Muhammed Devrinde Tefsir.
Arapça olarak indirilen Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz tarafından anlaşılmış ve sahabeye aktarılmıştır. Peygamberimiz indirilen ayetler hakkında zaman
zaman açıklamalar da yapmıştır. Ayetlerin anlaşılmasına yardımcı olan bu açıklamaların nedenleri arasında Kur’an’ın eskiden de kullanılan bazı kelimelere yeni
anlamlar yüklemesi, bazı ayetlerde kıssaların özlü bir şekilde anlatılması, bazı emir ve yasakların kapalılığı sayılabilir. Hz. Muhammed’in peygamberlikle
ilgili iki temel görevi kendisine indirilen vahyi insanlara iletmek (tebliğ) ve açıklamaktır (tebyin). Bu nedenle Kur’an’ın tefsiri Peygamberimizle başlamıştır.
Çünkü Peygamberimiz, vahyin ilk muhatabıdır. Kur’an, Peygamberimize indirildiğinden en iyi ve en doğru açıklamasını da o bilmektedir.
Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabiler onun ruhuna vakıf oldukları hâlde, ayetleri iyice anlamak ve doğru amel etmek konusunda zaman zaman Hz.
Peygamberin tefsirine ihtiyaç duymuşlardır. Peygamberimiz de lüzum gördükçe ayetleri tefsir etmiştir. Yaptığı açıklamalarla Kur’an’ın
anlaşılmasını ve yaşanmasını sağlamış, amelî konulardaki davranışlarıyla da ayetlerin uygulanışını göstermiştir.
Kur’an-ı Kerim’de namazın emredilmiş olduğunu, ancak namazın vakitleri, rekât sayıları ve diğer detaylarının Peygamberimiz tarafından açıklandığını bu
duruma örnek olarak gösterebiliriz.
Yine Kur’an’da hac emredilmiş, ancak haccın nasıl uygulanacağı peygamberimiz tarafından uygulamalı olarak gösterilmiştir. Buna göre Peygamberimizin
Kur’an’ı tefsiri, sadece sözle değil, aynı zamanda davranışlarıyla da fiilî bir tefsirdir.
İlahî hitabın, indirildiği toplumun seviyesini ve anlayışını gözetmesi, onların ayetleri anlamada fazla bir açıklamaya ihtiyaç duymadıklarını gösterir. Bu yüzden
Peygamberimizin müfessir özelliğinden daha çok mübelliğ özelliği ön plana çıkar. Ancak ihtiyaç duyulduğunda anlayış farklarından doğan soru ve sorunları
çözmüş olduğu gerçeğini de unutmamak gerekir. Örneğin; Peygamberimiz bazı kelime ve ayetleri bazen doğrudan, bazen soru üzerine, bazen de kendisi sorup
ardından cevaplamak suretiyle açıklamıştır. Bununla birlikte Peygamberimizin tefsiri, lügat, belagat gibi ilimlerden hareketle yapılmış sistematik ve ayrıntılı bir
tefsir de değildir. O, daha ziyade indirilen ayetlerin ilahî maksadının daha iyi anlaşılmasını sağlamak, insanları ibadete teşvik etmek ve güzel ahlaka
yönlendirmek amacıyla açıklamalar yapmıştır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2. Sahabe Devrinde Tefsir.
Kur’an, Peygamberimize sahabenin yaşadığı ortamda ve onların konuştukları dilde peyderpey nazil oluyordu. Bu nedenle sahabenin büyük çoğunluğu hangi
ayetin nerede, nasıl, ne hakkında ve hangi sebeple nazil olduğunu biliyordu. Hatta ayetlerin indirilmesine neden olan olayların içinde yaşıyorlardı.
Örneğin; sahabe, içkinin yasaklanması sürecindeki ayetlerin indirilmesine şahitlik etmiş ve birebir uygulamıştı. Kur’an’ın ilk muhatapları olarak Kur’an’ın
okunması, ezberlenmesi, yazılması, açıklanması, anlaşılması ve uygulanmasında Peygamberimizin yürüttüğü tüm faaliyetlere bizzat katılmışlardı.
Anlayamadıkları bir ayeti doğrudan Peygamberimize sorup dinliyorlar. Böylece ayetlerde kastedilen anlamları bilginin asıl kaynağından öğreniyorlardı.
Sahabe, ayetlerin yorumlanmasında Kur’an’ın bütünlüğünü ve konuyla ilgili diğer ayetleri dikkate almanın yanında, Peygamberimizin söz ve uygulamalarından
da faydalanmıştır. Böylece ayetlerin indirilme sebebini ve Peygamberimizin onlara öğrettiği her türlü bilgiyi naklederek tefsir ilminin temelini atmışlardır.
Kur’an, sahabenin konuştuğu dilde indirildiğinden, Peygamberimizden doğrudan duymamış olsalar bile, onların ayetlerin kelime ve terkiplerindeki
manalarını açıklamaları önemlidir. Yeterli açıklamanın bulunmadığı durumlarda sahabenin kendi görüş ve düşüncelerini esas alarak yaptıkları içtihat da
Kur’an’ın ilk muhataplarının onu nasıl anladığını göstermesi bakımından önem arz eder. Allah ve Resulüne mutlak bağlılıkları ve saf imanları, sahabe tefsirini
önemli kılan bir başka noktadır. Böylece sonraki nesillerde ortaya çıkan mezhep taassubu ya da siyasi çıkar ilişkileri gibi olumsuz etkenler, onların zihinlerini
bulandırmamış ve tefsirlerini etkilememiştir. Sahabelerin Kur’an tefsirindeki bilgisi ve yeteneği aynı değildi. Çünkü bilgi düzeylerinin farklılığı, dilin
inceliklerine vakıf olma, Peygamberimizin sohbetine sürekli katılma gibi etkenler sahabenin tefsir düzeyini etkilemiştir. Bundan dolayı bazı sahabiler, yanlış
yapabilecekleri endişesiyle Kur’an’ı açıklamaktan çekinirken bazıları da Kur’an’ı açıklama konusunda gayret göstermişlerdir. Sahabe arasında özellikle Ali b.
Ebi Talip, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas ve Ubeyy b. Kâ’b gibi bazı kişiler tefsir konusunda öne çıkmışlardır. “Tercümanü’l-Kur’an” adıyla da anılan
Abdullah b. Abbas (öl. 68/687), tefsirle ilgili rivayetleri oldukça fazla olan sahabilerden biridir. İbn Abbas, öğrencileri vasıtasıyla Mekke tefsir ekolünün
kurucusu sayılmıştır. İbn Abbas’ın tefsir rivayetlerine, “kevser” kelimesini “hayır, iyilik” olarak yorumlaması örnek olarak verilebilir. Kur’an ve tefsir bilgisi en
fazla olan sahabilerden biri de Abdullah b. Mesud (öl. 32/652)’dur. Kûfe tefsir ekolünün kurucusu sayılan İbn Mesud, müteşabih ayetleri daha çok rey ve
içtihatla te'vil yoluna gitmiştir. Onun rey ve içtihada dayanan tefsir ekolü daha sonra Hanefî mezhebinin doğmasında etkili olmuştur. Örneğin; İbn Mesud, yemin
kefaretinden bahseden, “...Bunları bulamayan üç gün oruç tutar...”1 ayetini مُتَتاَبِعَاتٌ : “art arda” ifadesiyle tefsir etmiştir. Bunun için Hanefi mezhebine
göre yemin kefareti için oruç tutmak isteyen bir kimse orucunu üç gün peş peşe tutmak zorundadır.
1 Mâide suresi, 89. ayet.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
3. Tabiin Devrinde Tefsir
Hz. Peygamber zamanında Arap Yarımadası’nın en uzak sınırlarına kadar ulaşan İslamiyet, onun vefatından sonra da hızlı bir biçimde yayılmaya devam etti.
Mısır, Suriye, Irak ve İran topraklarının fethi bu ülkelerde vali, kadı ve muallimlere ihtiyacı gündeme getirdi. Gittikleri ülkelerde Kur’an’ı ve Peygamberin
uygulamalarını öğreten sahabe Medine ve Mekke dışında Kûfe ve Şam gibi şehirlerde de ilmî faaliyetlerin başlamasına ve gelişmesine katkıda bulundular.
Böylece İbn Abbas’ın öğrencileri Said b. Cübeyr, Mücahid ve İkrime gibi tabiînin önde gelen müfessirleri nakle dayalı rivayet yöntemini esas alan “Mekke
ekolü”nü, Ubey b. Ka’b’ın öğrencileri, Zeyd. b. Eslem ve Muhammed b. Ka’b el Kurazî gibi tabiîler ise “Medine ekolü”nü oluşturdular. İbn Mesud’un
öğrencileri İbrahim en Nehaî, Muhammed b. Sirin ve Hasan el-Basrî gibi tabiinin önde gelen müfessirleri ise nakil yanında reye dayalı dirayet yöntemini
kullanan “Kûfe ekolü”nü oluşturdular. Peygamberimizle bizzat karşılaşmamış ve ayetlerin indirilişine tanıklık etmemiş olduklarından tabiin dönemi müfessirleri,
ayetleri yorumlarken daha fazla açıklama yapma gereği duymuşlardır. Benzer şekilde sahabe döneminde sınırlı sayıdaki ayetlerin tefsiri yapılmışken tabiîn
döneminde Kur’an tamamen tefsir edilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla henüz tüm usulleri belirlenmemiş olmakla birlikte tefsir bağımsız bir ilim olma yolunda
ilerlemiştir. Sahabe döneminde sözlü olarak devam eden tefsir hareketi, tabiin döneminde de bazen sahifelere yazılmış olmakla birlikte, çoğunlukla sözlü olarak
devam etmiştir. Tabiin, içtihatlarında bir yandan Kur’an lafızlarının ilk kullanılışını esas alırken diğer yandan da lügat, sarf, nahiv ve belagat gibi dil bilimi ve
anlam biliminden faydalanmışlardır. Bunun yanı sıra tarihsel ve toplumsal bilimlerin ilkelerini gözettikleri de görülmektedir. Böylece ayetlerin yorumunda rey
ve içtihadın kullanılmaya başlanması farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Müslümanların farklı kültürlerle karşılaşması da bu anlayış
farklılıklarının doğmasına neden olmuştur. Arap olmayan milletlerden Müslüman olanların (mevâlî) tefsirle daha çok uğraşmaya başlamaları onların
kültürlerinin Müslümanlar arasında yaygınlaşmasına imkân vermiştir. Bazı Müslümanlar da kıssaların tefsirinde ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hristiyan
kültürünü kullanmışlar. Böylece İsrailiyyat adı verilen haberler tefsirde yer almaya başlamıştır. Bu tür haberler özellikle Tevrat, İncil ve Kur’an’da ortak geçen
peygamberlerin hayatlarıyla ilgili olarak tabiin döneminden itibaren sıkça kullanılmıştır. Tabiin dönemi tefsir faaliyetleri sonucunda bütün Kur’an ayetleri çeşitli
bilimlerden faydalanılarak açıklanmış ve böylece tefsir bir ilim olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Ayrıca bazı sahabilerin tefsir yöntemlerini takip eden tabiiler,
rivayet ya da dirayet yöntemlerini kullanan Mekke, Medine ve Kûfe tefsir ekollerini oluşturmuşlardır.
4. Tedvin Devrinde Tefsir
Toplamak, kaydetmek, yazıya geçirmek anlamındaki tedvin; rivayet yoluyla hafızadan hafızaya nakledilen ve çeşitli yazı malzemeleri üzerinde dağınık hâlde
bulunan tefsirle ilgili söz ve metinleri toplamak, düzenli bir şekilde yazıya geçirerek tefsir kitaplarını oluşturmak anlamına gelir. Buna göre tefsirin tedvini
denilince Kur’an tefsiriyle ilgili rivayetlerin düzenli bir şekilde kitaplarda toplanması anlaşılır. Tefsirle ilgili rivayetlerin tedvin edilmesine kadar tefsir faaliyeti
çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu aşamaların ilki, Peygamberimiz ve sahabenin dönemindedir. Sözlü kültürün daha yaygın olduğu Peygamberimiz döneminde
Kur’an’la karışması ihtimali nedeniyle Kur’an dışında genellikle başka bir şey yazılmamıştır.
İkinci aşamada ise Peygamberimiz döneminde yazılmış az sayıdaki hadis sahifeleri ve muhaddislerce ezberlenen hadisler çeşitli mecmualarda toplanılmaya
başlandı. Bu hadis mecmualarının bazı bölümleri ayetlerin tefsirleriyle ilgili olduğundan hadis kitaplarında ''kitabu't-tefsir'' olarak adlandırıldı.
Böylece tefsir rivayetleri, hadis kitapları içerisinde de olsa bağımsız bölümler oluşturmaya başladı. Yine bu dönemde Kur’an’daki kelimeler,
başka dillerden Kur’an’a giren kelimeler, eş sesli ve eş anlamlı kelimeler üzerine araştırmalar yoğunlaştı. Bunların bir kısmı da yazıldı. Bu döneme tefsirin
kitabeti adı verilmiştir.Üçüncü aşama ise tabiin döneminin sonlarından itibaren başlayan tedvin dönemidir. Bu dönemde tefsir rivayetleri, hadis kitaplarının birer
bölümü olmaktan çıktı. Kur’an’ı baştan sona tefsir eden bağımsız tefsir çalışmaları kitaplarda toplanmaya başlandı. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’i baştan sona
tefsir eden ilk yazılı kitap, Mukâtil b. Süleyman (öl. 150/767)’ın “Kitabu’t-Tefsiri’l-Kebir”idir. Tefsiri dışında onun Kur’an’daki eş sesli ve
eş anlamlı kelimeleri ve ahkâm ayetlerinin açıklamasını derleyen iki eseri günümüze yazılı olarak ulaşmış ilk tefsir vesikalarıdır. Mukâtil’in tefsirinde
kelimelerin farklı anlamları, ilk dönem kıraat farklılıkları verilmiş, sebeb-i nüzul, tarihî haberler ve şahıs isimleri çokça nakledilmiştir. Örneğin;
Mukâtil, “ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ ...” “...yalan sözden sakının.”*2
*2 Hac suresi, 30. ayet.ayetini “ وَاتَّقوُا قَوْلَ الْكِذْبِ وَهُوَ الشِّرْكُ ” “Şirk olan yalan sözden korkun.” şeklinde tefsir etmiştir.*3
*3 Mukâtil b. Süleyman, Tefsiru Mukâtil b. Süleyman, C 3, s. 123; Tefsir-i Kebir, C 3, s. 97.
Bunun dışında en eski yazılı tefsir vesikaları şunlardır: Ali b. Ebi Talha (öl. 143/760)’nın tefsir risalesi: Bu tefsir risalesinden Buharî hadis kitabında ve
Taberî de tefsirinde çeşitli nakiller yapmışlardır. Süfyan es-Sevrî (öl. 161/778)’nin Arap dilinin filoloji kurallarına ve sebeb-i nüzule dayanarak
ayetleri açıklayan eseri “Kitabu’t-Tefsîr” ilk yazılı tefsirlerdendir. Bu eser Kur’an’daki bütün ayetleri tefsir etmemektedir.
http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html
Tarihçeyi kısa yoldan indirdiğim Tefsir kitabının 39-47. Sayfalarından kopyaladım. F.L.A.
Tefsir Bilminin Konusu ve Amacı.
Kur’an-ı Kerim Müslümanlar için dinlerini öğrenme açısından temel kaynaktır. Müslümanlar hayatın anlam ve amacını ve nasıl yaşanması gerektiğini Kur’an’dan öğrenirler. İyi-kötü; doğru-yanlış; güzel ve çirkinin ölçüsü olarak Kur’an’ı kabul ederler. Duygu ve düşüncelerini; söz ve davranışlarını onun rehberliğinde geliştirir, şekillendirirler.Bu nedenle Kur’an’ın doğru anlaşılması için açıklanıp yorumlanması bir ihtiyaçtır. Tefsir ilmi de bu ihtiyacı karşılamayı amaçlar.
Kur’an’ın ilk müfessiri Hz. Peygamberdir. O, yüce Allah’tan aldığı vahyi insanlara aktarmış ve anlamadıkları konuları da açıklamıştır. Hz. Peygambere yüklenen bu
görev bir ayette şöylece açıklanmaktadır:
“Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). (Ey Muhammed) İnsanlara kendilerine
ne indirildiğini açıkça anlatasın diye sana da Kur’an’ı indirdik.”*3
*3 Nahl suresi, 44. ayet
http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html
Konu ve amacı kısa yoldan indirdiğim tefsir kitabının 25. sayfasından kopyaladım. F.L.A
Not: Yukarıda ki yazıdan anlaşılacağı üzere Tefsir İlimi'nin konusu Kur'an'dır. Amacı da Kur'an'ın doğru anlaşılıp, doğru açıklanmasıdır.
Tefsir Biliminin Yöntemi (Usulü,Amaca Ulaşmak için İzlediği Yollar )
Tefsir usûlü ya da İlmu Usûli't Tefsir, Kur'ân-ı Kerim'in insanlar tarafından anlaşmasına yardımcı olmak üzere onu, insanların zihinlerine, akıllarına yaklaştırma çalışmaları diyebileceğimiz tefsirin ve müfessirlerin prensiplerini, şartlarını ve çerçevesini belirleyen, tarihini tesbit eden ilim veya ilimlerin hepsine birden verilen isimdir. Zaman zaman "Kur'ân İlimleri" (Ulûmu'l-Kur'ân) adıyla da anılmıştır. Hattâ ilk devirlerde Tefsir usûlü yoktur, ulûmu'l-Kur'ân vardır ve bu iki kavram birbiri yerine kullanıla gelmiştir.
Alıntı... http://samil.ihya.org/ansiklopedi/usul-u-tefsir.html
Daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler Tefsir Kitabını indirip okusunlar. Saygılar ve Sevgiler. F.L.A. 30.04.2015