Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi E


EŞCİNSELLİK için Lüten Tıklayın




ÂBÂ

Ecdatperestlik yani atalar dini de bir tür putperestliktir. Yalnız maruf ( Allah’ın rızasına uygun yaşam ) sürmüş ataları Hz.Allah’ın rızasına aykırı olmayacak bir şekilde izleyebiliriz.F.L.A.

Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

1.

ve izâ kîle

: ve denildiği zaman, denildiğinde

2.

lehum

: onlara

3.

ittebiû

: tâbî olun

4.

mâ enzele

: indirdiği şey, indirdiğine

5.

allâhu

: Allah

6.

kâlû

: dediler

7.

bel

: hayır

8.

nettebiu

: biz tâbî oluruz

9.

: şey

10.

elfeynâ

: biz bulduk

11.

aleyhi

: onun üzerinde, ona

12.

âbâe-nâ

: babalarımız, atalarımız

13.

e

: mı

14.

ve lev

: ve şâyet, ise

15.

kâne

: oldu, idi

16.

âbâu-hum

: onların babaları, ataları

17.

lâ ya'kılûne

: akıl etmiyorlar

18.

şey'en

: bir şey

19.

ve lâ yehtedûne

: ve hidayete ermezler

 

Bakara, 170,

Yaşar Nuri Öztürk: Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...

 

ÂBÂ

الآباء

Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok müşriklerin, atalarının dinine bağlılığını tenkit için kullanılan bir tâbir.

Arapça eb (baba) kelimesinin çoğul şekli olan âbâ, “öncekiler, bir iş veya mesleğin kurucuları ve ileri gelenleri” anlamına da gelir. Kelime sabit ve gezegen gök cisimleri için de kullanılır.

Kur’ân-ı Kerîm’de altmış üç defa geçen âbâ kelimesiyle belirtilen “babalar silsilesi”, İslâm’ın getirdiği mesaj açısından önemli bir konudur. Çünkü İslâm dini yeni bir inanç, düşünce ve hayat tarzı getiriyor, insanlara dünyada ve ölüm ötesinde mutluluk vaad ediyordu. Buna karşı direnenlerin ileri sürdükleri hususlardan biri de atalarının yolundan ayrılmamaktı; bunu bir çeşit vefa borcu olarak görüyorlardı. İslâm dini aslında anaya, babaya ve dolayısıyla atalara saygı, sevgi ve itaati emretmiş, bunu Allah’ı bir bildikten sonra en önemli vazife kabul etmiştir (bk. en-Nisâ 4/36; el-İsrâ 17/23-24). Ancak, yaratana âsi olmak söz konusu ise bu durumda yaratığa itaat etmeye, ataların yanlış inanç ve geleneklerine körü körüne bağlanıp kalmaya izin verilmemiştir. Nitekim tarihte bazı ilkel topluluklar arasında atalara tapınmaya kadar varan bir “atalar kültü”nün bulunuşu, İslâm’ın bu konudaki uyarısının haklılığını göstermektedir. Atalara bağlılık iddiasıyla İslâm’a karşı çıkan Asr-ı saâdet müşrikleri de Allah’ın birliğini, Hz. Peygamber’in risâletini, âhiretin varlığını inkâr etmiş, İslâmiyet’in getirdiği ahlâk kaidelerine ve ictimaî adalete karşı çıkmışlardır. Onlar, atalarının geleneğini sürdürmek görüntüsü altında tahakküm ve istismar üzerine kurdukları nizamı bozmamak, menfaatlerine halel getirmemek istiyorlardı (bk. en-Neml 27/14; el-Kasas 28/57). Kur’ân-ı Kerîm, atalara bağlılık görüntüsünün ardındaki temel faktörü ortaya çıkardıktan başka, iyi niyetle de olsa körü körüne taklitçiliği mahkûm etmiş, gerçeğin vahiy ile desteklenen akıl yoluyla bulunabileceğini beyan etmiştir. Ayrıca geçmiş peygamberlerin de benzer muhalefetlerle karşılaştığını haber vermiştir (bk. el-Bakara 2/170; en-Nahl 16/35)

Günay Tümer

http://www.islamansiklopedisi.info/

 







EKMELEDDİN


MÂİDE-3

"el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen)". 

Yaşar Nuri Öztürk: "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçtim."

T.D.K.'den bir örnek,

Nizamettin Köken: Ar. 
Söyleyiş: (niza:mettin) Cinsiyet: Erkek
Dinin nizamı, düzeni.

Kişi Adları Sözlüğü 

Ayetten alınan bölüm, "ekmeltu lekum dînekum". Türkçesi, "dininizi kemale erdirdim" oluyor.
O zaman Ekmeleddin; dinin tamlığı, eksiksizliği ( kemalliği ) olabilir.

Bu bölüm "ekmeltu lekum dînekum" halk arasında kısaca Ekmelleddin ( dinde tamlık eksiksizlik ) anlamında kısaltılmış olabilir.
Ekmel ( mükemmel ) tam olan din Arapça olarak, din-i ekmel dir. Arapça'da sıfat ( burada ekmel ) sonda yer alır.

O zaman Ekmeleddin, sözü edilen, bilinen dinin mükemmelliği olur. Ekmeleddin'deki ed İngilizce'deki The' ya karşılık geldiği için sözü edilen, bilinen
sıfatlarını yazmak lazım. Maide 3'de ekmel, tam, mükemmel din için İslâm dendiğine göre, bilinen din İslâm yerine kullanılıyor olmalı.

sonuç olarak Ekmeleddin, İslâm dininin tamlığı, mükemmeliği olur.

Yaptığım araştırmada bu kelimenin karşılığını bulamadım.Ancak Maide 3'den yola çıkarak öngörü (tahmin) de bulunabiliyorum.F.L.A.



ECEL ve HESABI ÇABUK GÖRME
 
İBRÂHÎM-51
 
Yaşar Nuri Öztürk : Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür. 
 
ÂLİ İMRÂN-19
 
Yaşar Nuri Öztürk : Allah katında din İslam'dır/barış ve esenlik için Allah'a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allah'ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah, hesabı çabucak görecektir. 
 
A'RÂF-34
 
Yaşar Nuri Öztürk : Her ümmet için belirlenmiş bir süre vardır. Süreleri dolunca ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçerler. 
 
YÛNUS-49
 
Yaşar Nuri Öztürk : De ki: "Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler." 

 

ALLAH'IN SABRI ( Allah’ ın baş Sıbgatullahı, karekteri, boyası ).

İBRÂHÎM-42

Yaşar Nuri Öztürk : Sakın, Allah'ı, zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu... 


NAHL-61

Yaşar Nuri Öztürk : Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.

YÛNUS-99

Yaşar Nuri Öztürk : Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 

 
 
  

EMANET
NİSÂ-58
Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür. 
 
EN'ÂM-98
Yaşar Nuri Öztürk : Sizi bir tek canlıdan vücuda getiren O'dur! Bu oluşumda bir karar kılma yeri var, bir de emanet olarak kalma yeri. İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık. 
 
AHZÂB-72
Yaşar Nuri Öztürk : Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi. 
 
 
 
EMANETE İHANET ile İLGİLİ AYETLER
 
ENFÂL-27
Yaşar Nuri Öztürk : Ey inananlar! Allah'a ve resule hıyanet etmeyin! Bilip durduğunuz halde, öz emanetlerinize hıyanet mi ediyorsunuz? 
 
BAKARA-283
Yaşar Nuri Öztürk : Eğer yolculuk halinde olur da yazacak birini bulamazsanız, o takdirde, alınan rehinler yeter. Birbirinize güvenmişseniz, kendisine güvenilen kişi, emaneti ödesin; Rabb'i olan Allah'tan korksun. Tanıklığı gizlemeyin. Onu gizleyen, kalbi günaha batmış/kendi kalbine kötülük etmiş biridir. Allah, yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir. 
 
ÂLİ İMRÂN
75. Yaşar Nuri Öztürk : Ehlikitap'tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. 
 
 
161. Yaşar Nuri Öztürk : Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi/kamu malından aşırması olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez. 
 
ENFÂL-27
Yaşar Nuri Öztürk : Ey inananlar! Allah'a ve resule hıyanet etmeyin! Bilip durduğunuz halde, öz emanetlerinize hıyanet mi ediyorsunuz? 
 
MU'MİNÛN-8
Yaşar Nuri Öztürk : O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. 
 
MEÂRİC-32
Yaşar Nuri Öztürk : Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. 

 https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx

 
Emrolunduğun Gibi..


Hud 112. Yaşar Nuri ÖZTÜRK O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de... Sakın aşırılık edip azmayın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.

Emaneti Ehline Verme


Nisa 58. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.

İnsanlar arasında ki üstünlük ölçüsü ehliyet, bir işte ehil olma, usta olma olmalı. Layıklık ya da laiklik budur. Allah katında ki üstünlük ölçüsü olan takva, insanlar arasında ki üstünlük ölçüsü olursa, dini kılığa bürünmüş dinciler, insanları Allah ile aldatılar. Fatih Lütfü Aydın. 12.12.2012


Elden Değil Hak’tan Çekinme


Ahzap Suresi
37. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı birşeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

EHLİKİTAP'TAN OLANLARIN YEMEKLERİNİN YENEBİLECEĞİ ve KIZLARIYLA EVLENİLEBİLECEĞİ.
MÂİDE-5
Yaşar Nuri Öztürk : Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır. 



Ecel-i  Müsemma

http://www.kuranformu.com/forum/index.php?topic=5469.0

EŞCİNSELLİK

Beynimiz düşünsel, duygusal ve bedensel olmak üzere 3 tür eylem yürütür.

1.       IQ Intelligence ( Zekâ ) Quotient ( Bölüm ), Düşünsel Bölüm, Düşünsel Eylemlerin Yürütüldüğü Bölüm

2.       EQ Emotional  (Duygusal ) Quotient (Bölüm ) a) Duygusal Eylemler’ in Yürütüldüğü Bölüm

          b) Hareketlerin ve Hücresel Eylemlerin  

               Yürütüldüğü Bölüm

Psikiyatrist ( Beyinbilimci ) Doç.Dr.Nusret Kaya beyni anlatmak için ceviz örneğini vermiş. Örnekte cevizin kabuğu kafatasını, zarı düşünsel bölümü ve cevizin yenen kısmını da beyin hücrelerinin % 72 sini kullanan duygusal bölümü simgelemekte. Beynin düşünsel bölümüne yani Tıp Bilimi’ ndeki karşılığıyla Korteks’ e üst beyin, duygusal bölümüne de alt beyin adını vermiş.

 

Halk arasında beynin düşünsel eylemlerinin yürütüldüğü üst beyne, beyin; duygusal eylemlerinin yürütüldüğü alt beyine ise kalp, yürek ya da gönül adı verilmiş. Düşünsel eylemler çok yoğun olduğunda beyin yorulduğu için üst beyine halk arasında beyin denmiş olabilir. Yine aynı şekilde duygusal eylemler deki yoğunluk ta kalbi hızlı hızlı attırdığından halk arasında alt beyine kalp denmiş olabilir.

 

İnsanoğlu kötü alışkanlıklara hoş ve yoğun bir şekilde duygusal eylemleri yaşattığı için başlar. Tabii ki  bu duyguları yaşayış şekli Allah’ ın rızasına aykırı olduğu için kalp yavaş yavaş mühürlenir, kararır ve gönül hastalığına yol açar. Burada sorun o hoş ve yoğun duyguları yaşamaktan değil Allah’ ın rızasına aykırı bir şekilde yaşamaktan dolayı ortaya çıkmaktadır. Dinimiz İslâm barış demektir. Barış Allah’ ın ve doğanın kurallarıyla barışık olmaktan gelir. Savaş Allah ve Doğa’ yla değil zalimlerle olmalıdır. En büyük zalim Baş Şeytan İblis’ tir. Daha sonra onun uşakları olan diğer şeytanlar ve nefsi emmare denen nefsimizin kötülüğü emretme özelliği de diğer zalimleri oluşturur.

 

BAKARA-193,

Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

 

BAKARA-194 ( kısas ),

Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, kendisinden korkup sakınanlarla beraberdir.

Eş şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâs(kısâsun), fe meni’tedâ aleykum fa’tedû aleyhi bi misli ma’tedâ aleykum, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe meal muttekîn(muttekîne).

1.

eş şehru

: ay

2.

el harâmu

: hürmetli, yasak, haram

3.

bi eş şehri

: ay ile

4.

el harâmi

: hürmetli, yasak, haram

5.

ve el hurumâtu

: ve ihtiram, hürmetler, yasaklar, haram- lar

6.

kısâsun

: kısas, suçluya işlediği suçun

7.

fe men

: o zaman, o halde kim ise

8.

i'tedâ

: zulmetti, hakka tecavüz etti, saldırdı

9.

aleykum

: size

10.

fe i'tedû

: o zaman, saldırın

11.

aleyhi

: onun üzerine, ona

12.

bi misli

: misli kadar, onun gibi, onun kadar

13.

ma i'tedâ

: zulmettiler, hakka tecavüz ettikleri şey

14.

aleykum

: sizin üzerinize, size

15.

ve ittekû

: ve takva sahibi olun

16.

allâhe

: Allah'a karşı

17.

ve i'lemû

: ve bilin

18.

enne

: olduğunu

19.

allâhe

: Allah

20.

mea

: ile, beraber, birlikte

21.

el muttekîne

: takva sahipleri

 

Zulme sapan, zulmeden, haksızlık edip saldıran demek olduğuna göre haksızlık karşısında harekete geçmek gerekir.

 

Şimdi bir eşcinsel Allah’ la Doğa’ yla çatıştığı onlara haksızlık edip, onlara saldırdığı için bizim eşcinsellere saldırma hakkımız yok demektir. Hak aramak ya da hesap sormak hak sahibine aittir. Bize düşen bu tür bir kötü alışkanlığı onaylamamak ve mesafe koyma hakkını kullanmak olmalıdır.

 

Nisa Suresi,

15. Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.

16. Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.

 

Bizim toplumumuz yazılı kuralları ve kurumları olan bir toplum olduğu için bu eza etme işi de zulme vardırmayacak şekilde caydırıcı olmayı amaçlayan bir biçimde toplumun ilgili kurumlarına düşen bir görev olmalıdır.

 

Lezbiyenlik ya da sevicilik konusuna gelince, aşağıda ki ayetlerde yer alan Lut’ un karısı ile ilgili bölümler tahminimce Lut’un karısının lezbiyen olduğunu gösteriyor çünkü bu helak işi eşcinseller için olduğuna göre o da helak için arkada bırakıldığından eşcinsel olmuş olması gerekiyor.

 

Yine bir tahminde bulunmak gerekirse, Sebe Kraliçesi eteklerini sıyırınca kendisine sarayı gösteriliyor. Belki de kraliçe lezbiyenlik kötü alışkanlığı hariç, çok iyi bir insandı ve o kötü alışkanlığını da gidermesi için kendisine cennetteki sarayı gösterilmiş olabilir. Birde ilgili ayetlerde Süleyman’ la birlikte Allah’ a teslim oluyorum diyor, yani heteroseksüel bir davranış değişikliğine girdik demek istiyor olabilir. Sebe Kraliçesi’ nin adı Belkıs belki de Balkız demek yani balcığını, cinsel organını kullanan kız demektir. Fatih Lütfü AYDIN.

 

Neml Suresi

44.  Ona denildi: "Köşke gir!" Melike onu görünce su sandı ve baldırlarını açtı. Süleyman dedi ki: "O, cilalı sırçadan yapılmış bir parlak avlu/zemindir." Melike dedi: "Rabbim, doğrusu ben öz benliğime zulmetmişim. Artık Süleyman'la birlikte, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oluyorum."

Lut Kavminin Sapıklıkları:

Enbiya Suresi

74. Lût'a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.

Ankebut Suresi,

31. Elçilerimiz, İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: "Biz şu kentin halkını helâk edeceğiz. Çünkü ora halkı zalim oldular."

32. İbrahim dedi: "Ama orada Lût var." Dediler: "Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak."

33. Elçilerimiz Lût'a gelince, onlar yüzünden fenalaştı, eli kolu birbirine dolandı. "Korkma, tasalanma dediler, biz seni de aileni de kurtaracağız. Ama karın, azaba terk edilenlerden olacaktır."

34. "Şu kent halkı üstüne, yaptıkları fenalıklardan ötürü gökten bir felaket indireceğiz."

35. Yemin olsun, biz o kentten, aklını işleten bir topluluk için geriye apaçık bir işaret bıraktık.

 

Hicr Suresi

57. "Amacınız nedir ey elçiler?" diye sordu.

58. Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik."

59. "Yalnız Lût'un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız."

60. "Lût'un karısı hariç. O günahkârlarla geriye kalacaktır. Öyle takdir ettik."

61. Elçiler Lût ailesine geldiklerinde,

62. Lût: "Siz tanınmayan kimlersiniz." dedi.

63. Dediler: "Gerçek şu ki biz, günahkârların, hakkında kuşku edip durdukları şeyi sana getirdik."

64. "Sana gerçeği getirdik. Biz, özü, sözü doğru olanlarız."

65. "Gecenin bir yerinde aileni yola çıkar. Sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere kadar gidin."

66. Ona şu emri bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlayacaklardır.

67. Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi.

68. Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!"

69. "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin."

70. Dediler: "Seni el âlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?"

71. Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!"

72. Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.

73. Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.

74. O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75. Hiç kuşkusuz, bunda, işaretlerden anlam çıkaranlar için ibretler vardır.

76. O kentin izleri/işaretleri, hâlâ işleyen bir yol üzerindedir.

77. İnananlar için bunda elbette bir ibret vardır.

 

 

Hûd Suresi

77. Elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: "Bu, zorlu bir gün!"

78. Lût'un kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı. Lût dedi ki: "Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Allah'tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde olgun bir adam yok mu?"

79. Dediler ki: "Senin kızlarında hakkımız olmadığını çok iyi biliyorsun. Ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun."

80. Dedi: "Ah, size karşı koyacak bir gücüm olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim."

81. Melekler dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?"

82. Nihayet emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.

83. Rabbin katında damgalanmış taşlar. Zalimlerden çok uzak değildir bu.

 

Araf Suresi

80.Ve Lut... Toplumuna şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiçbirinin yapmadığı bir iğrençliğe mi girişiyorsunuz?"

 

81."Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz."

 

82.Toplumunun cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik tutkunu insanlardır."

 

83.Biz de onu ve ailesini kurtardık karısı müstesna. O, yere geçenlerden oldu.

 

84.Üzerlerine bir de yağmur indirdik. Bak nasıl oldu suçluların sonu!

 

Şuara Suresi

160. Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.

 

161. Kardeşler Lût onlara şöyle demişti: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"

 

162. "Ben size gelen emin bir elçiyim."

 

163. "Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

 

164. "Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücret yalnız âlemlerin Rabbi'ndendir."

 

165. "Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da,

 

166. Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz."

 

167. Dediler: "Eğer bu tavrını sona erdirmezsen, ey Lût, yemin olsun bu topraktan sürülenlerden olacaksın."

 

168. Lût dedi: "Ben sizin şu yaptığınıza öfkelenenlerdenim."

 

169. "Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru."

 

170. Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.

 

171. Ancak geridekiler arasında bir kocakarı kaldı.

 

172. Sonra ötekileri mahvedip batırdık.

 

173. Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!

 

174. Elbette bunda bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi.

 

175. Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm...

 

NEML

54. Lût'u da resul olarak gönderdik. Toplumuna şöyle dedi: "Gözünüz göre göre şu iğrençliği yapıyorsunuz ha!"

55. "Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış

      bir topluluksunuz."

56. Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Çıkarın şu Lût ailesini kentinizden; bunlar temizlik

      tutkunu olmuş kişilerdir."

57. Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. Onu, arkada kalanlardan biri olarak takdir etmiştik.

58. Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Uyarılmış olanlar üzerine inen yağmur da ne kötüdür!

 

 Etme Bulma Dünyası ve Bir Adıma 10 Adım

 NİSÂ-79

Yaşar Nuri Öztürk : İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. 


Bir Kötülüğe Tıpkısı Bir Kötülük.

ŞÛRÂ-40

Yaşar Nuri Öztürk : Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez. 

 

 

 

 EN'ÂM-160

 

 Yaşar Nuri Öztürk : Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. 

 

 

EMR Bİ’L MA’RUF

Ahkâm Ayetleri; Kur’an bünyesinde hukuksal norm sayılacak kesin yasal emir ifade eden ayetler

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17

MARUF
Sözlükte; bilinen, tanınan, iyi muamele, tatlı dil, ihsan ve İslâm'ın hoş gördüğü her şeydir. Dinî terim olarak Ma'ruf; İslâm'ın hükümleri, genel prensipleri ve emirleri uyarınca yapılması ve söylenmesi gereken her söz ve fiildir. Isfehânî' Ma'rufu: "Akıl ile dinin hoş ve uygun gördüğü her amelin adı", Râzî; "Allah'a îmân", Hamdi Yazır ise "Muktezây-ı din olan tâatullah" olarak tanımlamışlardır. İyiliği emretmek bütün peygamberlerin ortak görevidir. Çünkü her peygamberin risaletini kavmine tebliğ zorunluluğu vardır. Böylece iyiliği emretme görevi nübüvvetin odak noktasını oluşturmuştur. Nitekim şu âyetler de iyiliği emretmenin önemini vurgulamaktadır. "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Âl-i İmrân, 3/104) "Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız." (Âl-i İmrân, 3/110), "Uygun olanı emreden, fenalığı yasaklayan ve Allah'ın yasalarını koruyan mü'minleri de müjdele." (Tevbe, 9/112) "İyilik ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın." (Mâide, 5/2). (F.K.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VCHbkZR_u5U

EMR BİL MARUF ANİL MÜNKER ( İYİLİĞİ EMRETME KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMA )
Not : Burada ki emir zorla yaptırma değil öneri niteliğindedir, çünkü Bakara, 256, Lâ İkrahe fiddin ( dinde zorlama yoktur).
Kur'an'da bir emrin bizim anladığımız anlamda mutlaka yerine getirilmesi gereken bir şey olabilmesi için din alimlerine göre,
1. uyulmadığında cezasının olması
2. pek çok kez tekrarlanmış olması
3. din alimlerince ortak kabul görmesi gerekir.

TEVBE-71

Yaşar Nuri Öztürk : Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 

HACC-41

Yaşar Nuri Öztürk : Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır. 

LOKMÂN-17

Yaşar Nuri Öztürk : "Yavrucuğum; namazı kıl, iyilik ve güzelliği belirlenene özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu/önemli işlerdendir."

ÂLİ İMRÂN-104

Yaşar Nuri Öztürk : İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır.

EMR BİL MARUF ANİL MÜNKER ( İYİLİĞİ EMRETME KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMA )
Not : Burada ki emir zorla yaptırma değil öneri niteliğindedir, çünkü Bakara, 256, Lâ İkrahe fiddin ( dinde zorlama yoktur).
Kur'an'da bir emrin bizim anladığımız anlamda mutlaka yerine getirilmesi gereken bir şey olabilmesi için din alimlerine göre,
1. uyulmadığında cezasının olması
2. pek çok kez tekrarlanmış olması
3. din alimlerince ortak kabul görmesi gerekir.

KĀDÎ ABDÜLCEBBÂR

Emir hakkında ki görüşleri,

Lafız anlam ilişkisine dair yukarıdaki yaklaşımını Kādî Abdülcebbâr şer‘î delillerin alt konularına da yansıtır. Meselâ her ne kadar emri ve nehyi haberden ayırsa da sonuçta bunları bir tür haber olarak kabul etmektedir (a.g.e., XVII, 23, 104, 113). Buna göre bir kimseye “şunu yap” demek “şunu yapmanı istiyorum” demektir. Emir sîga olarak kendinde bir isteği ifade etmekle birlikte bir icabı taşımamakta, ona icap gücünü veya vasfını dil dışı faktörler vermektedir (a.g.e., XVII, 113). Yani Kādî Abdülcebbâr’a göre emir icap ifade etmez; bu anlamda emrin mutlak bir mûcebinden de söz edilemez; emir sîgasındaki ifadeler muhtelif mûceblere sahip olabilir; bunlardan sadece biri vücûbdur. Emir sîgasında gerçekleşen bir ifadenin vücûb ifade etmesi için mükellefin emredileni yapacak durumda olması ve yapacak durumda olduğunu, emredileni yaptığı takdirde bir mükâfat elde edeceğini veya yapmaması halinde bir ceza ile karşılaşacağını, nihayet yapılması emredilen fiilin ne olduğunu açık ve kesin bir şekilde bilmesi gibi şartlar aranır (a.g.e., XVII, 126).

 

http://tdvislamansiklopedisi.org/index.php

 

LAFIZ



Kelime, aksan, söyleme, atma, atılan şey, kelâm, söylenilen. Âyet ve hadislerin anlamlı terim ve sözcükleri ifade eden bir fıkıh usûlü terimi. Kur'ân-ı Kerîm'de lafzın sözlük anlamı şöyle ifade edilir: "Hatırla ki insanın hem sağında, hem solunda oturan onun amellerini tesbit etmekte olan iki de melek vardır. O bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır" (Kâf, 50/17-18).

http://samil.ihya.org/ansiklopedi/lafiz.html

 

EMİR (Emr)

 

Sözlükte "bir işin yapılmasını kesin olarak istemek, buyurmak; hal, durum, iş, olay, konum" gibi anlamlara gelmektedir. Kur'ân'da 180'den fazla yerde geçmekte olan emir kelimesi, genellikle ikinci manada, bazen de birinci manada da kullanılmaktadır (A'râf, 7/77, 150; Zâriyât, 51/44; Talâk, 65/8). Fıkıh usulünün önemli konularından birini oluşturan emir, genel olarak otoriter bir tarzda kesin olarak bir işin yapılmasının istenmesi için vazedilen söz demektir. Allâh ve Rasulünün bir fiili emretmesi değişik söz kalıpları ve ifade tarzlarıyla olabilir; "namaz kılın, zekat verin"; "... adaklarını yerine getirsinler, Eski Evi (Kabe'yi) tavaf etsinler" şeklinde sarih olabileceği gibi, "anneler çocuklarını emzirirler"; "yanlışlıkla bir mü'mini öldüren kimsenin, mü'min bir köle azat etmesi gerekir" şeklinde gayri sarih de olabilir. Fakihlerin çoğunluğu, emrin kural olarak vücuba, yani kesin olarak işin yapılması gerektiğine delalet ettiği; ancak özel bir karine olması halinde nedb (bk. Mendup) veya ibahaya (bk. Mubah) delalet edeceği görüşündedirler. Emir işin hemen yerine getirilmesinin şart olup olmadığına delalet etmez. Derhal veya bilahare yapılması birer kayıt olup ayrı delillerle sabit olur. Bununla birlikte, derhal yapılması daha iyidir. Aynı şekilde emir, talebin sadece yapılmasına delalet eder; tekrar edilmesine delalet etmediği gibi, bir defa yapılmasına da delalet etmez. Tekrar veya bir defa yapılması emirle ilgili birer kayıt olup, ayrı bir delille sabit olur. (İ.P.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VCHnEpR_u5V

 

NEHİY

 

Sözlükte "bir işin yapılmasını men etme, fiilin yapılmamasını talep" gibi anlamlara gelmektedir. Fıkıh usulünün önemli konularından biri olan nehiy, otoriter bir tarzda ve kesin olarak bir işin yapılmamasının istenmesi için vazedilen sözdür. Dinin bir fiili nehyetmesi değişik şekillerde olabilir: "Mallarınızı, aranızda haksız sebeplerle yemeyin" (Nisâ, 4/29) şeklinde sarih olabileceği gibi, "Ribâdan artakalandan vaz geçin" (Bakara, 2/278); "Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar" (Nahl, 16/90); "Kadınlara vermiş olduğunuz mehirlerden bir şey almanız helal değildir" (Bakara, 2/229) şeklinde gayri sarih de olabilir. Âlimlerin çoğunluğuna göre nehiy, kural olarak nehyedilenin haram kılındığına delalet eder; ancak özel bir karine olması hâlinde kerâhete delalet eder. (bk. Haram, Mekrûh) Nehiy, nehyedilen fiilden hemen ve sürekli olarak el çekme talebine delâlet eder. Fakat vakitle sınırlandırılabilir. Nehiy sıgası zaman yönünden mutlak ve herhangi bir nass, karine ve örf ile sınırlandırılmamışsa süreklilik bildirir. İbadet, muamelât ve benzeri konularda bir nehiy bulunursa, Hanefîlere göre, nehyedilen şeyin diğer şartları tam ise, nehiy sebebiyle fâsit olmaz; sadece mekruh olur. Meselâ, yevm-i şekte veya bayram günlerinde oruç tutmak, Cuma vaktinde alışveriş böyledir. Bu konularda yasak bulunmakla birlikte, yapılan ibadet ve alışveriş geçerlidir. Ancak mekruhtur. Buna karşılık, böyle bir durumda, hem ibadetin, hem de muamelatın fasit olacağını söyleyenler olduğu gibi, ibadetlerin fasit olacağını ve fakat muamelâtın fasit olmayacağını söyleyenler de bulunmaktadır. (İ.P.)

 

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VCHnEpR_u5V

 

SÎGA: Fiilin şahıs ve zaman içeren şekli, kip. Örneğin: Geldiler. Burada hem zaman (geçmiş zaman ), hem de şahıs ( onlar ) vardır. 

İCAP: gereklilik, bir şeye uyma gereklilik, yerine getirme. Örneğin: İcap ederse ( gerekirse ) onu da yaparım.

Mûcebinden ( gerekliliğinden )

Vasfını (niteliğini)

 

muhtelif mûceblere ( çeşitli gerekliliklere )

VÜCÛB

Vücûb, Şâri'in, kesin ve bağlayıcı bir şekilde bir fiilin yapılmasını istemesi demektir. Yapılması istenen fiile vacib denir. (bk. Vacib) (İ.P.)

VÂCİB

Sözlükte "lazım, gerekli, lüzumlu" anlamına gelen vâcib, bir fıkıh kavramı olarak, yapılması kesin ve bağlayıcı bir şekilde istenen fiildir. Talebin kesin ve bağlayıcı oluşu, talep sigasının kendisinden anlaşılabileceği gibi, bir fiilin terk edilmesi halinde ağır ceza terettüp edeceğinin bildirilmesinden de anlaşılabilir. Fakihlerin çoğunluğuna göre farz ile vâcip arasında bir fark yoktur. Hanefîlere göre ise, farz ve vâcibin her ikisi de, bağlayıcı ve kesin olarak yapılması istenen şeydir. Ancak farz, delâlet ve sabit olması bakımından kesin delille sabit olmuştur; vâcip ise, kesin olmayan, zannî bir delille sabit olmuştur. Farzda olduğu gibi vâcibin de, kesin olarak yapılması gerekir, yerine getiren sevabı, özürsüz olarak terk eden ise cezayı hak etmiş olur. Yerine getirilmesinin gerekliliği bakımdan ikisi arasında bir fark bulunmadığından Hanefîler buna amelî farz da demişlerdir. Ancak, farzı inkâr eden kâfir olmakla birlikte, vâcibi inkâr eden, zannî delille sabit olduğu için kâfir olmaz. Ayrıca dinî bir işte farzın terk edilmesi o ameli bâtıl yapmasına rağmen, vâcibin terk edilmesi ameli iptal etmez, bir keffaret veya ceza ile telâfi edilebilir. Meselâ, haccın farzı olan Arafat vakfesinin terk edilmesi halinde hac bâtıl olur. Ancak vacip olan sa'yin terk edilmesi haccı bâtıl etmez; dem, yani bir koyun veya keçi kurban edilmesi gerekir. (İ.P.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VCHnEpR_u5V

  

NAHL-125

Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe kılavuzlananları da en iyi bilendir.

 

TEVBE

71.Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d(ba’din), ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnas salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh(resûlehu), ulâike se yerhamuhumullâh(yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

1.

ve el mu'minûne

: ve mü'min erkekler

2.

ve el mu'minâtu

: ve mü'min kadınlar

3.

ba'du-hum

: onların bir kısmı

4.

evlîyâu

: velîler, dostlar

5.

ba'din

: bir kısmı

6.

ye'murûne

: emrederler

7.

bi el ma'rûfi

: ma'ruf ile, iyilik ile

8.

ve yenhevne

: ve nehyederler, yasaklarlar

9.

an el munkeri

: kötülükten

10.

ve yukîmûne es salâte

: ve namazı ikâme ederler

11.

ve yu'tûne ez zekâte

: ve zekâtı verirler

12.

ve yutîûne allâhe

: ve Allah'a itaat ederler

13.

ve resûle-hu

: ve onun resûlü

14.

ulâike

: işte onlar

15.

se yerhamu-hum allâhu

: Allah onlara rahmet edecek

16.

inne allâhe

: muhakkak Allah

17.

azîzun

: azîzdir, yücedir

18.

hakîmun

: hakîmdir, hüküm sahibidir, hikmet sahibidir

 

71. Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

112. Ettâibûnel âbidûnel hâmidûnes sâihûner râkiûnes sâcidûnel âmirûne bil ma’rûfi ven nâhûne anil munkeri vel hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiril mu’minîn (mu’minîne).

1.

et tâibûne

: tövbe edenler

2.

el âbidûne

: Allah'a kul olanlar

3.

el hâmidûne

: hamdedenler

4.

es sâihûne

: oruç tutanlar, Allah yolunda seyahat edenler, 1- savaşmak için 2- Allah'ın ismini duyurmak için 3- yeryüzünü ibretle gezip tefekkür etmek için

5.

er râkiûne

: rükû edenler

6.

es sâcidûne

: secde edenler

7.

el âmirûne

: emredenler

8.

bi el ma'rûfi

: iyilik, irfan ile

9.

ve en nâhûne

: ve nehyedenler, yasaklayanlar

10.

an el munkeri

: münkerden, kötülükten

11.

ve el hâfizûne

: ve muhafaza edenler, koruyanlar

12.

li hudûdi allâhi

: Allah'ın hudutlarını

13.

ve beşşiri el mu'minîne

: ve mü'minleri müjdele

 

112. Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahet ederken oruç tutanlar, rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliğe özendirip kötülükten sakındıranlar, Allah'ın sınırlarını koruyanlar... Müjdele o müminleri!

 

HACC-41

Ellezîne in mekkennâhum fîl ardı ekâmûs salâte ve âtevuz zekâte ve emerû bil ma’rûfi ve nehev anil munker(munkeri), ve lillâhi âkıbetul umûr(umûri).

1.

ellezîne

: o kimseler, onlar

2.

in

: eğer, ise

3.

mekkennâ-hum

: onlara imkân verdik

4.

fî el ardı

: yeryüzünde

5.

ekâmû es salâte

: namazı ikame ettiler (ederler, kılarlar)

6.

ve âtevu ez zekâte

: ve zekâtı verdiler (verirler)

7.

ve emerû

: ve emrettiler (emrederler)

8.

bi el ma'rûfi

: irfan ile

9.

ve nehev

: ve nehyettiler (nehyederler, yasaklarlar)

10.

an el munkeri

: münkerden, inkârdan, kötülükten

11.

ve li allâhi

: ve Allah'a aittir

12.

âkıbetu

: sonu

13.

el umûri

: işler

 

Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır.

 

 

 

 

ÂLİ İMRÂN

104. İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır.

Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).

1.

ve li tekun

: ve olsun

2.

min-kum

: sizden

3.

ummetun

: bir topluluk, bir ümmet, bir cemaat

4.

yed'ûne

: çağırır, davet eder

5.

ilâ el hayri

: hayra

6.

ve ye'murûne

: ve emreder

7.

bi el ma'rûfi

: mâruf ile, irfan ile, iyilikle

8.

ve yenhevne

: ve nehy eder, men eder

9.

an el munkeri

: münkerden, kötülükten

10.

ve ulâike

: ve işte onlar

11.

hum el muflihûne

: onlar, kurtuluşa, felâha erenler

 

110. Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir.

Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).

1.

kuntum

: siz oldunuz

2.

hayra ummetin

: hayırlı ümmet, topluluk

3.

uhricet

: çıkarıldınız

4.

li en nâsi

: insanlar için

5.

te'murûne

: emredersiniz

6.

bi el ma'rûfi

: irfan ile

7.

ve tenhevne

: ve nehyedersiniz, men edersiniz

8.

an-il munkeri

: münkerden, kötülükten

9.

ve tu'minûne bi allâhi

: ve Allah'a îmân edersiniz

10.

ve lev âmene

: ve eğer îmân etselerdi

11.

ehlu el kitâbi

: kitap ehli, kitap sahipleri

12.

le kâne

: elbette olurdu

13.

hayran

: hayırlı

14.

lehum

: onlar için

15.

min-hum

: onlardan

16.

el mu'minûne

: îmân edenler, mü'minler

17.

ve ekseru-hum

: ve onların çoğu

18.

el fâsikûne

: fâsıklar, fıska düşenler

 

 

114. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırlar. Hayır işlerde yarışırcasına koşarlar. İşte bunlar hayra ve barışa yönelik hizmet üretenlerdendir.

 

Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne).

1.

yu'minûne bi allâhi

: Allah'a îmân ederler

2.

ve el yevmi el âhiri

: ve âhir güne, son güne, sonraki güne

3.

ve ye'murûne

: ve emrederler

4.

bi el ma'rûfi

: irfan ile, iyilik ile

5.

ve yenhevne

: ve nehy ederler, men ederler

6.

an el munkeri

: münkerden, kötülükten

7.

ve yusâriûne

: ve koşarlar

8.

fî el hayrâti

: hayırlarda, hayırlara

9.

ve ulâike

: ve işte onlar

10.

min es sâlihîne

: sâlihlerden

 

 EŞREF-İ MAHLUKAT

İSRÂ-70 Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

 

Not: Eşrefi Mahlukat Kur'an'da yoktur.

 TÎN 4 Yaşar Nuri Öztürk : Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık. Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

 1. lekad : andolsun

2. halaknâ : biz yarattık

3. el insâne : insanı (insanın nefsini)

4. fî : içinde 5. ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek 6. takvîmin : takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı

5 Yaşar Nuri Öztürk : Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık. Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).

1. summe : sonra

2. redednâ-hu : onu reddettik, iade ettik, çevirdik

3. esfele sâfilîne : esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale

 

 

 

 

 

 

RA'D-11 Yaşar Nuri Öztürk : Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

İSRÂ-16 Yaşar Nuri Öztürk : Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.

TEVBE-28 Yaşar Nuri Öztürk : Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız bilin ki, Allah dilediği taktirde sizi yakında lütfundan zengin edecektir. Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. Yâ eyyuhellezîne âmenû innemâl muşrikûne necesun ( bir pisliktir )fe lâ yakrebul mescidel harâme ba’de âmihim hâzâ ve in hıftum ayleten fe sevfe yugnîkumullâhu min fadlihî in şâe, innallâhe alîmun hakîm(hakîmun).

ZUMER 65 Yaşar Nuri Öztürk : Andolsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.

67 Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun avucudur/avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.

A'RÂF-179 Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.

FURKÂN-44 Yaşar Nuri Öztürk : Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip düşündüğünü mü sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.

YÛNUS-100 Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse ( ceza, azap, pislik ) alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

AHZÂB-56 Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Not:Allah namaz kılmayacağına göre burada ki salat sözcüğü destek anlamında kullanılmalıdır.Bu ayet en azından salat sözcüğünün yalnızca namaz olamayacağını göstermektedir.


 
AHSEN-İ TAKVÎM
 

Bu tabir, Tîn sûresinin 4. âyetinde geçmektedir. Âyette; "Andolsun ki biz

insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvîm) yarattık" denilmektedir. Bu

tabirde geçen "takvîm", eğriyi doğrultmak, kıvama ve nizama koymak,

kıymet vermek ve kıymetlendirmek; "ahsen" ise en iyi, en güzel demektir.

"Ahsen-i Takvîm" ifadesi insanın; ruh ve bedeni ile en mükemmel şekilde

yaratıldığını, boyunun düzgünlüğünü, endamının eşsizliğini, dileyen,

isteyen, düşünen, konuşan, yazan, anlayan, anlatan ve sanat kabiliyeti

olan; hakkı bâtıldan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan,

hayrı şerden, tatlıyı acıdan ayıran akıllı bir varlık oluşunu ifâde eder. (İ.K.)


https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VJ8N-sgA

2 TÎN 
1.Yemin olsun incire, zeytine, 
NÛR 
35.Allah, göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir. 
36. Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O'nu tespih eder. 

. Tûr-i Sîna'ya, 
3. Ve şu güvenli kente ki, 
V e hâzel beledil emîn(emîni) . 
1. ve : ve 
2. hâzâ : bu 
3. el beled: belde, şehir 
4. el emîni : emin, güvenilir 

4. Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık. 
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin) . 
1. lekad : andolsun 
2. halaknâ : biz yarattık 
3. el insâne : insanı (insanın nefsini) 
4. fî : içinde 
5. ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek 
6. takvîmin: takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı 

5. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık. 
Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne) . 
1. summe : sonra 
2. redednâ-hu : onu reddettik, iade ettik, çevirdik 
3. esfele sâfilîne: esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale 
*3 Kasa: haksızlık içerse bile arzulanan mal, mülk, servet. 
Masa: haksızlık içerse bile arzulanan makam ve şöhret. 
Nisa (Kadınlar) : haksızlık içerse bile arzulanan şehvet, cinsellik. 


http://www.antoloji.com/yagli-pilav-siiri/






Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol