Aslolan Manevi Dogum Gunudur ve Husran
ASLOLAN MANEVİ DOĞUM GÜNÜDÜR
Kutlanacak neyi var arkadaş,
Azalıyorsa ömrün her yıl bir yaş.
Bir olumsuz özelliğini aşıp da,
Atabiliyorsan nefsine, şeytana taş.
Esas o zaman sevin ve övün arkadaş.
Fiziki doğum günü geçici ve boş.
Tıka basa yedirip eder seni sarhoş.
Bak ömür saatine olmuş kaç.
Asır Suresi kişilerinden olmaktan kaç.
27.07.2012
Saygılar ve Sevgiler
15. Günler gamımızın içinde akşam oldu; günler yanmalar ile yoldaş oldu..
Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
“Bîgah” kelimesinin müteaddid ma'nâsı vardır; burada akşam ma'nâsı münâsidir. “Sûz" harâret ve yanma demektir. Ya'nî, bu cismâniyyet âleminde
günlerimiz, ehl-i hakîkatten ayrılık gamımızın içinde geçerek akşam oldu. Günlerimiz, ma’şûk-ı hakîkî olan Hakk'ın âteş-i aşkı içinde yanmalar ile yoldaş
oldu ve bu yanıp yakılmalar ile geçti. "Der gam-ı mâ" "Bizim gamımızın içinde” ta’bîriyle Hz. Pîr, bu ayrılık gamını hem kâmillere ve hem nâkıslara teşmil
buyurmuştur. İnsân-ı nâkısın zâhiren ve hayâlen ayrılığı, muhtâc-ı îzâh değildir. İnsân-ı kâmile gelince, insân-ı kâmil, her ne kadar bu cismâ niyet
âleminde de Hakk'a vâsıl ise de, onun cismi ve taayyünü Hakk'a vuslatın kemâline hicâb olur. Nitekim Sadreddîn-i Konevî hazretleri, Hz. Mevlânâ’yı son
hastalıklarında ziyârete geldi ve "Allah Teâlâ sana acele şifâ versin” diye duâ etti. Hz. Mevlânâ buyurdu ki: "Bundan sonra -Allah şifa versin duâsı- sizin
olsun, âşık ile ma'şûk arasında bir kıl gömlekten ziyâde bir şey kalmamıştır; nûrun nûra ulaşmasını istemez misiniz?"
“Ben cisimden ve hayalden soyundum; visâlin nihâyetlerinde salınıp gezerim”(Mesnevi, c.6/4639)
16. Ey günler gitti ise de ki: Git korku yoktur; sen kal ey o kimse ki, senin gibi pâk yoktur.
Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist
Bu beyt-i şerîf insân-ı kâmil lisânındandır. “Sen kal!" hitâbı, ma'şûk-ı hakîkî olan Hakk’adır; ve bundan murâd, sıfât ve esmân ile bu âlem-i kevnde
mütecellî olarak sen kal!.
Zîrâ benim varlığım ve geçen günlerim mevhûm ve i'tibârîdir, demek olur. Zîrâ ârifin nazarında eşyâda sıfât ve esmâsıyla zâhir olan Hakk'ın vücûdı
hakîkîsidir; ve âlem-i kevn ve cismâniyyet hayâldir. Nitekim Hz. Şeyh-i Ekber Fusûsu'l-Hikem' de Fass-ı Süleymânî’de şöyle buyururlar:
"Kevn ancak hayâldir ve o hakîkatte Hak'dır; bunu anlayan kimse; tarîkatin sırlarını hâiz oldu. "
Ya'nî, eğer bu cismâniyyet âleminin günleri böyle ayrılık gamı ve aşk-ı ilâhî ateşi içinde geçip gitti ise, ey aslına iltihâka âşık olan ârif, de ki: Ey
hayâlî ve i'tibârî olan günler ve vakitler geçiniz. Sizin geçmenizden dolayı, bizim için korku yoktur. Sıfât ve esmân ile müteccellî olarak, bizim nazarımızda
sen kal, ey Zât-ı ecell ve a'lâ ki, vücûdda senin gibi pâk ve mukaddes yoktur. (Hadîd, 57/4) Ya'nî "Nerede olursanız, o Allah Teâlâ sizinle berâberdir"
âyet-i kerîmesi mûcibince, sen her bir mevtında benim hakîkatim ve şey'iyyetim ile berâbersin.
Mevlana’ nın Mesnevi’ sinin bu 15. Ve 16. beyitleri Semazen.Net sitesinden alıntıdır.
H Ü S R A N ( mahrumiyet, kayıp. Osmanlıca Türkçe Sözlük – Cihan Yayınları )
Mahrumiyet demektir yoksunluk.
Olunca maneviyatta yoksunluk
İblis ve uşakları azdıkça azar.
Kan akıtır, oluk oluk.
Kaybolur insanlık, bet, bereket ve bolluk.
Yoksunlukla çağrışım yapar,
Gelir akla yoksulluk.
Ardından sıralanır,
Adaletsizlik, zulüm ve yolsuzluk.
Fatih Lütfü Aydın
18.05.2011
Saygılar ve Sevgiler
Asr Suresi
1.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Vel asr(asri).
1. |
ve |
: andolsun, yemin olsun |
2. |
el asrı |
: asr, zaman |
Yemin olsun zamana/çağa/gündüzün iki ucuna/sabah namazına/ikindi vaktine/Asr-ı saadet'e ki,
2.
إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
İnnel insâne le fî husr(husrin).
1. |
inne |
: muhakkak |
2. |
el insâne |
: insan |
3. |
le |
: gerçekten, mutlaka |
4. |
fî |
: içinde, de |
5. |
husrin |
: hüsran |
İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!
3.
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
1. |
illâ |
: hariç |
2. |
ellezîne |
: onlar, olanlar |
3. |
âmenû |
: âmenû oldular |
4. |
ve amilû es sâlihâti |
: ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar |
5. |
ve tevâsav |
: ve tavsiye ettiler |
6. |
bi el hakkı |
: hakkı |
7. |
ve tevâsav |
: ve tavsiye ettiler |
8. |
bi es sabrı |
: sabrı |
İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
H Ü S R A N
Hüsran içinde olmamak için,
Pak olmaya çalışmalı,
Yanmalı için için.
Yan hakiki aşk için yan.
Uzak olsun senden hüsran.
Çeker mi hiç gönül gam.
Çökse de üzerine, ömürde akşam.
Çökerse çöksün ömür akşamının karanlığı,
Ne gam, sabahında yaşayacaksak hakiki yaranlığı.
Fatih Lütfü Aydın
18.05.2011
Saygılar ve Sevgiler.
Kehf Suresi
103.
Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
1. |
kul |
: de, söyle |
2. |
hel |
: mi |
3. |
nunebbiu-kum |
: size haber vereyim |
4. |
bi el ahserîne |
: en çok hüsrana uğrayanları |
5. |
a'mâlen |
: ameller açısından |
De ki: "Amelleri bakımından hüsrana en çok batanları size haber vereyim mi?"
Kehf Suresi
104.
Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).
1. |
ellezîne |
: onlar |
2. |
dalle |
: saptı (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla oldu) |
3. |
sa'yu-hum |
: onların çalışmaları, amelleri |
4. |
fî el hayâti ed dunyâ |
: dünya hayatında |
5. |
ve hum |
: ve onlar |
6. |
yahsebûne |
: zannediyorlar |
7. |
enne-hum |
: olduğunu |
8. |
yuhsinûne |
: güzel davranıyorlar, güzel ameller yapıyorlar |
9. |
sun'an |
: işleyerek, yaparak |
O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir de onlar sanayileşmeyi/işi hâlâ güzel yaptıklarını sanırlar.
Yunus Suresi
45.
Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
1. |
ve yevme |
: ve gün |
2. |
yahşuru-hum |
: onları toplar, toplayacak, haşredecek |
3. |
keen |
: gibi |
4. |
lem |
: olmadı |
5. |
yelbesû |
: kalırlar |
6. |
illâ |
: ...den başka, ancak |
7. |
sâaten |
: bir saat |
8. |
min |
: ...den |
9. |
en nehâri |
: gündüz |
10. |
yeteârefûne |
: tanışırlar, tanışacaklar |
11. |
beyne-hum |
: onlar aralarında |
12. |
kad |
: olmuştu |
13. |
hasire |
: hüsrana düştüler |
14. |
ellezîne kezzebû |
: yalanlayan kimseler, yalanlayanlar |
15. |
bi likâi allâhi |
: Allah'a mülâki olmak (ulaşmak) |
16. |
ve mâ kânû |
: ve olmadılar |
17. |
muhtedîne |
: hidayete eren kimseler (ruhlarını Allah'a ölmeden evvel ulaştıranlar) |
Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır.
Müminün Suresi
103.
Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
1. |
ve men |
: ve kim |
2. |
haffet |
: hafif geldi |
3. |
mevâzînu-hu |
: onun mizanı, tartıları |
4. |
fe |
: o zaman |
5. |
ulâike |
: işte onlar |
6. |
ellezîne |
: o kimseler, onlar ki |
7. |
hasirû |
: hüsrana düştüler |
8. |
enfuse-hum |
: onların nefsleri |
9. |
fî cehenneme |
: cehennemin içinde, cehennemde |
10. |
hâlidûne |
: ebediyyen kalacak olanlar |
Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, sürekli cehennemde kalanlar olacaklardır.
Şeytanın ve zalimlerin dostluğuna düşenler, ömürlerini boşa harcayan, zararda, kayıpta yani hüsranda olan kişilerdir.
Fatih Lütfü AYDIN 20.10.2011
ZUHRÛF-36
Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
EN'ÂM-129
Ve kezâlike nuvellî ba’daz zâlimîne ba’dan bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
1. |
ve kezâlike |
: işte böylece |
2. |
nuvellî |
: döndürürüz, çeviririz |
3. |
ba'da ez zâlimîne |
: zalimlerin bir kısmını |
4. |
ba'dan |
: bir kısmına |
5. |
bi-mâ |
: ...'den dolayı, sebebiyle |
6. |
kânû yeksibûne |
: kazanmış oldular |
İşte biz, zalimlerin bir kısmını bir kısmına, kazanır oldukları şeyler yüzünden bu şekilde dost/yardımcı/yönetici/önder yaparız.