Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

ASIM 7


Köylünün bir şeyi yok, sıhhati, ahlâkı bitik; 
Bak o sırtındaki mintan bile tiftik tiftik. 
Bir kemik, bir deridir ölmedi kaldıysa diri; 
Nerde evvelki refâhın acabâ onda biri? 
Dam çökük, arsa rehin, bahçeyi “icrâ” ister; 
Bir kalem borca bedel fâizi defter defter! 
Hiç bakım görmediğinden mi nedendir, toprak, 
Verilen tohumu da inkâr edecek, öyle çorak, 
Bire dört aldığı yıl köylü emîn ol, kudurur: 
Har vurur bitmeyecekmiş gibi, harman savurur. 
Uğramaz, gün kavuşur, çiftine yâhud evine; 
Sabah iskambil atar kahvede, akşam domine. 
Muhtasar gayr-ı müfîd ilmi kadardır dîni; 
Ne evâmir, ne nevâhî , seçemez hiçbirini. 
Namazın semtine bayramları uğrar sâde; 
Hiç su görmez yüzünün düşmanıdır seccâde. 
Hani, üç beş kişiden fazla musallî arama; 
Mescid ambarlık eder, başka ne yapsın, imama! 
Okumak bahsini geç... Çünkü o defter kapalı, 
Bir redif zâbiti mektepleri debboy yapalı. 
Sıtma, fuhş, içki, kumar, türlü fecâyi’ salgın... 
Sonra söylenmeyecek şekli de var hastalığın. 
Bir taraftan bulanır levse hesapsız nâmûs 
Bir taraftan serilir toprağa milyonla nüfûs. 
Hadi aldırmayalım yükseledursun vefeyât , 
Nerde noksânı telâfî edecek tâze hayât? 
Evlenip âile teşkîli bugün zor geliyor; 
Görüyorsun ya, nikâhlar ne kadar seyreliyor!

* * *

 

Asım 7 Kelime Açıklamaları.
Alıntı kısa yollarına ulaşmak için adres Google' a yapıştırlabilir.

 
mintan 
isim Farsça
1. isim Yakasız, uzun kollu erkek gömleği
"Cepkenini, damalı mintanını çıkarmış, kolalı gömleğine kravatını bağlıyordu." - T. Buğra
2. Gömlek üzerine giyilen kollu yelek TDK'den


arsa rehin, bahçeyi “icrâ” ister; 
Açıklama: yoksul köylü para bulmak için arsayı ipotek göstererek bankadan borç almış  ödeyemediği için banka 

köylüyü icra ( zorla alım ) ya vererek bahçeye el koymak istemiş, gibi bir anlam çıkıyor. F.L.A.



tiftik -ği
isim Arapça teft³k
1. isim Tiftik keçisinin ince, yumuşak, parlak yünü, moher
"Otuz senedir tiftik ticaretiyle iştigal ederim." - H. Taner
2. sıfat Bu yünden yapılan TDK'den
Açıklama: tiftik tiftik derken parasızlıktan yenisi alınamadığı için yıkana yıkana yünleri ortaya çıkmış demek 

istiyor, bence F.L.A. 


Bir kalem borca bedel fâizi defter defter!
Açıklama: Ticarethanelerde her mal türüne kalem denir. Örneğin bir bakliyatçıya satıcı tarafından; mercimek,nohut 

ve fasulye gelmiş olsun. Stok defterine tarih atılarak 3 kalem mal geldi, şu kadar kilo mercimek vs. vs. diyerek 

not tutulur. 
Demek ki köylü bir kalem mal örneğin tarım ilacı aldığında, borca aldığı için gecikme faizi olarak normal fiyatının 

çok üstünde ödeme yapıyordu.Defter defter derken çok çok fazla demek istiyor olmalı.Bu yüksek düzeyde vicdansızca 

alınan faiz dinimizde Riba olarak geçer.F.L.A. 

“Riba” kelimesi; “artma, çoğalma, şişme” demektir. (Lisan; 4/ 54-56, rbv mad.)

Arapçada “riba”, Türkçedeki “faiz” anlamına geldiği gibi, bir hukuk terimi olarak ise, değiş-tokuş sözleşmelerinde 

taraflardan birinin hakkı kabul edilen ve sözleşme esnasında şart koşulan “karşılıksız fazlalık” anlamında 

kullanılmaktadır. Yani riba, sadece parasal işlemlerdeki artmaları, çoğalmaları, şişmeleri değil, mal takası 

işlemlerindeki artmaları, çoğalmaları, şişmeleri de kapsamaktadır.

Alıntı.. http://istekuran.net/2013/06/riba-faiz-ferdleri-kolelestiren-ulkeleri-somurgelestiren-illet/

Ayrıca http://fatihltfaydin.tr.gg/Riba.htm 

Bire dört aldığı yıl 
Açıklama: yüksek verim aldığı yıl. F.L.A.

Uğramaz, gün kavuşur, çiftine yâhud evine;
Açıklama:gün kavuşuru atlayarak okursak "Uğramaz çiftliğine yahut evine" olur ki gün kavuşana kadar yani sabaha 

kadar evine veya çiftliğine uğramazmış. Yani parayı bulunca sabaha kadar eğlence yerlerinde eğlenirmiş gibi bir 

anlam çıkardım. F.L.A.

muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
1. Muhtasar Beyanname: Muhtasar beyanname gelir vegisi beyanlarından biridir. Muhtasar beyanname, işverenler veya 

vergi tevkifatı yapan diğer kimseler tarafından kesilen vergilerin matrahları ile birlikte, toplu olarak vergi 

dairesine bildirilmesine mahsustur (GVK mdadde 84). Muhtasar beyannamede stopaj usulü vergilendirme söz konusudur. 

Stopaj usulünde vergi asıl borçludan değil, vergi sorumlusundan talep edilir.

Bu tür vergiler kaynakta kesilen vergilerdir. Bu yolla gelir daha sahibinin eline geçmeden önce vergilendirilmiş 

olmaktadır. Yani, işçiye veya memura ücret veya maaş ödeyen işveren, daha bu ödemeyi yapmadan önce, işçi veya 

memurun aldığı ücret veya maaştan kanunen ödemesi gerekli olan gelir ve damga vergisini kesecek ve yasal süre 

içinde kestiği bu vergileri bir muhtasar beyanname düzenleyerek vergi dairesine ödeyecektir.Anlaşılacağı üzere 

burada işçi veya memur kanuni mükelleftir, fakat onların adına ve hesabına vergilerini ödeyen ve muhtasar beyanname 

veren işveren, vergi sorumlusudur.
Alıntı.. http://fatihltfaydin.tr.gg/MUHTASAR.htm
Muhtasar gelirin kaynağından alınan vergi olduğuna göre muhtasar kısa yoldan işi uzatmadan yapılan kısa özlü iş 

anlamına gelir.F.L.A.





müfid (A.) [ مفيد ] yararlı. Demek olduğuna göre gayrı müfid yararsız olan, boş, faydasız olan anlamına gelir. F.L.A.

Muhtasar gayr-ı müfîd ilmi kadardır dîni; 
Açıklama: Bu durumda işin özü, yani demem o ki ( muhtasar ), dinden anladığı faydasız ilimden ibarettir 

(oluşmaktadır) 

Bu faydasız ilim bir hadisdir. Akla hemen ilmin faydasızı olur mu gibi bir soru gelmektedir.Bakar 102*'de:"Onlar 

kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı." bölümünden büyünün yarar vermeyen faydasız bir şey 

olduğu yazılı. Belki de Pegamberimiz büyünün faydasız ilim olduğunu söylemek istedi.

Peki büyü ilim midir? diye sorulacak olursa ilimin madde alemi ilmi ( zahiri, dış ilim ) soyut alem ilimi ( batını, 

iç ilim ) olarak 2 ye ayrıldığını bilmekte yarar var bence. Ayrıca her işin sahtekârı olduğu gibi büyücülerin de 

sahtekârları vardır. Firavun'un büyücüleri bağırsak içine civa doldururlarmış. Taş zeminin altında görülmeyecek  

şekilde ateş yakarlarmış. Civa dolu bağırsağı taş zemine attıklarında ateşin etkisiyle civa harekete geçerek 

bağırsağın yılan gibi kıvrılmasını sağlarlarmış.

Kehf 65'de İlm-ü Ledün'den söz edilir bu dünya daha açıkcası madde alemine, evrene ait olmayan onun dışında ki ilim 

demektir. Belki de büyü soyut alem ilmi olarak vardır, ama nasıl ki bilimsel, teknik bir ürün olan bıçak hem 

birisini kesmede hem de yemek hazırlamada kullanılıyorsa, büyü de faydasız boş, insana günah getirecek şekilde de 

kullanılabiliyordur,yarar sağlayacak şekilde de. 

Büyü günah mıdır? sorusuna verilecek en mantıklı yanıt. Eğer haksızlık içeriyorsa günahtır olmalı.

En doğrusu İSRÂ-36 ayeti gereği büyü işine hiç bulaşmamalı, ruhumuzun bedenlenmiş hali olan nefisden ruhumuzu 

sıyırmak için nefis terbiyesi ile uğraşmalıyız.Özgür bir ruh olup da soyut aleme gittiğimiz de varsa öğreniriz 

büyünün olup olmadığını.

İSRÂ-36 Yaşar Nuri Öztürk: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan 

sorumlu tutulacaktır. F.L.A.

*BAKARA-102
Yaşar Nuri Öztürk: Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki 

Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve 

Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysa ki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre 

sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi 

öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine 

zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhırette hiç bir nasibi olmayacağını 

açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi...


Evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
Nevahi: (Nahiye. C.) Taraflar, yanlar, nahiyeler.
Çoğulu Nahiye; eskiden ilçeden küçük köyden büyük yerleşim yerlerine kasab, nahiye ya da bucak denirdi, Büyükşehir
Kanunundan sonra belde denimeye şlandı. Köşe bucak deyiminden de bucağın kıyı olduğu anlamı çıkıyor.

Ne evâmir, ne nevâhî , seçemez hiçbirini. 
Açıklama: yukarıda ki bilgilerden yola çıkarsak, dinin ne emirlerinden ( emirleri özüdür, merkezidir ) ne 

kıyısından köşesinden habersiz demek istiyor olmalı. Emirler ve yasaklar için tıklayın... 

http://fatihltfaydin.tr.gg/iSLAM-h-%26%23305%3Bn-OZU.htm



Hiç su görmez yüzünün düşmanıdır seccâde.
Açıklama: abdestten namazdan uzak demek istiyor. F.L.A.

Musalli: namaz kılan.

debboy 
isim, askerlik eskimiş Fransızca dépôt
isim, askerlik Depo TDK'den
Asker malzemelerinin bulunduğu depo. Akif'in Asım'ı yazdığı yıl 1915 ve 1. Dünya Savaşı başlamış, bu durumda 

mescitlerin ve mekteplerin askeri amaçlı kullanımı dinsizlik olarak düşünülmemelidir. Vatan olmazsa insanlar okumak 

ve dinlerini yaşamak için mektepleri, mescitleri belki de bulamayabilir de. F.L.A.

redif zâbiti: yedek Subay. Redif yedek demektir. Şiirlerde şair uyak ( kafiye ) uyduramadığında yedek uyağı redifi 

kullanır. Bu anlamda redif dize sonlarında ki eş anlamlı eklerdir. 

Ör.Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan
Şimşek gibi, Türk atlarının geçtiği yoldan

Yahya Kemal Beyatlı ya ait olan yukarıdaki beytin ilk dizesindeki “koldan” sözcüğünün kökü “kol” ismidir. Bu isme 

“-dan” ayrılma hâli eki gelmiştir. İkinci dizedeki “yoldan” sözcüğünün kökü “yol” ismidir. Bu isme de “-dan” 

ayrılma hâli eki gelmiştir. Dolayısıyla aynı görev ve anlamda olan “-dan” ekleri rediftir. Sözcüklerin köklerinde 

yer alan benzer sesler “ol” sesleri ise tam kafiye oluşturmaktadır.
Alıntı.. http://www.edebiyatogretmeni.org/redif/

Ek bilgi olarak redife devam edelim. Şiirde uyak ya da redif mi önemlidir ileti ( mesaj ) mi?
İleti: kaynağından hedefe kodlanarak gönderilen bilgidir. Bu kod hayır anlamında ki el işareti olabileceği gibi 

herhangi bir dil de olabilir.
İleti de asıl önemli olan hedefin kaynak ne demek istemişse eksiksiz ve yanlışsız olarak iletiyi almasıdır.
O zaman uyaklı yazacağım diye iletinin bütünlüğünü bozmamak gerekiyorsa uyakdan ve redifden vazgeçmek gerekir.
Sonuçda uyak şiirin zevkle dinlenmesini, akılda kalıcılığını sağlar. İleti yemeğin kendisi iken uyak sosu, süsüdür 

olmazsa olmazı iletidir. Uyak olursa da yemeğin ( şirin ) tadı bir başka olur. Eğer uyak ya da redif 

uydurulamıyorsa bir süre beklemeli, devrik cümle kullanmalı, en sonunda olmuyorsa uyakdan vazgeçip iletiyi eksiksiz 

ve düzgün iletmelidir.F.L.A.

Fecai TDK'de ve Osmanlı sözlüğünde yok o zaman Akif fecî'a demek istemiştir.F.L.A.
fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.

Sonra söylenmeyecek şekli de var hastalığın. 
Bir taraftan bulanır levse hesapsız nâmûs 
Levs (A.) [ لوث ] pislik. O zaman levse, pisliğe demek oluyor. F.L.A.

Açıklama: Hastalıkların ağıza alınmayacak şekli de varmış.O zamanlar verem öldürücü hastalıktı ve insanlar ağıza 

almakdan bile çekiniyordu.
Hesapsız namus pisliğe bulanırmış. O zaman bu hesapsız namus ne demek onu düşünmeli. Eğer bu hesapsız  namus, Hakk 

rızasına uygun olan, insanın tüm yaratılmışı aldatmama, haksızlık etmeme şeklinde ki namus olsaydı pisliğe 

bulaşılmazdı. 

Demek ki yanlış namus anlayışıyla insanlar dünya pisliğine bulaşmış. Kadının her türlü hakkını elinden alıp eve 

hapsetmeye hesapsız ( yanlış, haksızlık içeren ) namus diyor olabilir Akif. F.L.A.

vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler.


Nerde noksânı telâfî edecek tâze hayât?
Açıklama: Nerde ölümle insanların eksilmesini giderecek, ölenlerin yerine yenilerini getirecek evlenip çoğalma 

durumu. F.L.A.

âile teşkîli: aile kurmak.F.L.A.
 


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol