Habt etme: Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma.
http://www.sozluksu.com/osmanlica_turkce_sozluk-203/HABT-anlami-1-2.html
ilzam etmek: susturmak.
MÜNAKAŞA: Mücadele. Münazaa. Karşılıklı sözle çekişmek. Bir mes'eleyi sormayı çok ileri götürerek çekişmek.
http://osmanlica.ihya.org/dt-35857.html
MÜNAZARA: Karşılıklı konuşmak. İlmî ve kaideye uygun olarak yapılan münakaşa.
http://osmanlica.ihya.org/munazara-nedir-ne-demek.html
Açıklama: Bildiğime göre, münakaşa ve münazara dilimizde tartışma olarak yanlış kullanılmakta.Münakaşada çekişme ve
hırs ile karşıdakinin yanlışını çıkarıp onu mat etme ( yenme ) arzusu vardır. Münazarada ise karşıdakinin görüşü
eleştirilirken tarafların kendi görüşlerini açıklaması söz konusudur. F.L.A.
Bedahet: Açıklık. Zâhir delil. Belli, açık, aşikâr.
http://osmanlica.ihya.org/bedahet-nedir-ne-demek.html
İrşat, -dı Ar. irş¥d
a. (irşa:dı) esk. Doğru yolu gösterme, uyarma.
Güncel Türkçe Sözlük TDK
mütefekkir tabaka!: düşünürler kesimi. F.L.A.
mes’ûd âhenk! : mutluluk veren uyum. F.L.A.
Gedik: delik. Bence değişmeceli olarak bir şeye önemli bir darbe vurma olmalı çünkü kale duvarında gedik açmak kale
savunmasına önemli bir darbedir. F.L.A.
Hail: Korku ve dehşet veren.
http://osmanlica.ihya.org/dt-15239.html
Bıldır:[1] (halk ağzı)(Erzurum, Adana, Tokat) Geçen yıl, bir yıl önce
https://tr.wiktionary.org/wiki/b%C4%B1ld%C4%B1r
Filan:Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen bir özel adın yerini tutan kelime.
http://www.nedirnedemek.com/filan-nedir-filan-ne-demek
Not: Falan olarak da kullanılır.
Nahiye: İlçeden küçük köyden büyük yerleşim birimi.Eskiden; kasaba, bucak olarak da söylenirdi, günümüzde ise belde
adı verildi.F.L.A.
Ek bilgi olarak,
Yerleşim Birimi Mülki Amiri
İl Vali
İlçe Kaymakam
Belde Belde Müdürü
Köy Muhtar
Osmanlı zamanında il ile ilçe arasında liva denen yerleşim birimi vardı ve mülki amiri mutasarrıf ( baş kaymakam )
idi.F.L.A.
A'yan (Ayn. C.) Gözler. * Bir yerin ileri gelenleri. * Meclis âzaları. Senato âzaları.
http://osmanlica.ihya.org/a-yan-nedir-ne-demek.html
Not: Âza üye demektir.
Mühim: önemli.
Ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
va’z (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt.
Cıllığı Çıkmak: Deyim olarak bulamadım. Cıllık olarak aradığım da klitoris ( kadının cinsel organı üzerinde ki
kullanılmaya kullanılmaya küçülmüş erkeklik organı, çıkıntı ) karşıma çıktı. Sonra aklıma cülük ( civciv tavuğa göre
çok küçüktür, klitoris de erkeklik organına göre çok küçüktür ) geldi. O zaman cıllığı çıkmış minder çok kullana
kullana iyice yassılaşmış küçülmüş minder olabilir.F.L.A.
Çevre: Sırma işlemeli, büyük mendil TDK
Yen: Giysi kolu TDK
Çevre kadar yenlerle silinmiş : Anladığım kadarıyla, Çevre denen işlemeli büyük mendil büyüklüğünde ki eski bir giysi
koluyla silip getirmişler rahleyi.
Rahle: Üzerinde kitap okunan, yazı yazılan, bazıları açılıp kapanabilen alçak, küçük masa TDK
Hamdele, salvale: Vaaz duasında geçen sözlerdir, bk. http://www.imamhatib.com/haber/sayfa.asp?sayfaID=36 F.L.A.
Maksat: amaç, vaazda esas anlatılacak olan. F.L.A.
Dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.
âyâtı, ehâdîsi: ayetleri, hadisleri F.L.A.
Hâsılı: kısacası, sonuç olarak.
Sonra, te’yîd-i İlâhî olacak besbelli,
Öyle bir maskara ettim ki o hâin cehli,
te’yîd-i İlâhî: İlâhî onay.
maskara ettim ki o hâin cehli: rezi ettim o hain cahilleri. F.L.A.
Saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
Muallim : öğretmen
mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet günü.
Çin-i Mâçin’deki bir ilmi gidip öğrenecek: Peygamberimizin ilim Çin'de de olsa gidip öğreniniz sözünden ortaya çıkmış
bir cümle.
Mâçin: Belki de müşterinin garsona nerede bu masanın tuzu muzu sözünde ki, muzu ile ilgilidir. Muzu burada tuzun
yanında olması gereken diğer şeyler anlamına geliyor. O zaman Çin Maçin, Çin ve onun gibi ulaşılması uzak çileli
yerler anlamına geliyor olabilir.F.L.A.
Sonradan öğrendiğime göre Kaşgarlı Mahmut ünlü eseri Dîvânu Lugâti't-Türk'de Maçin'den bahsetmiş. F.L.A.
Oğuzlara böylesine büyük önem veren Kâşgarlı Mahmud, her Türk boyunun yaşadığı bölgeleri en batıdan başlayarak doğuya doğru sıralamıştır:
Rum (Bizans) ülkesine en yakın olandan başlayarak hem gayrimüslimleri hem de Müslümanları belirli bir düzen içerisinde doğuya doğru sıraladım. Rum ülkesine en yakın boy Beçenek ‘Peçenek’tir. Sonra Kıfçak ‘Kıpçak’, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay, Yabagu, Tatar, Kırgız gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar. Daha sonra Çigil, Tohsı, Yagma, Ograk, Çaruk, Çomul, Uygur, Tangut ve Çin’de olan Hıtay gelir. Bundan sonra Tavgaç gelir, bunların ülkesi de Maçin’dir.
Alıntı..
http://www.tdk.gov.tr/?option=com_dlt&kategori1=divan
Çarık ve şap sürülmesi.
Alıntı.. Çarık, daha çok sığır derisinden yapılan ve eskiden ucuz ve kolay elde edildiği için köylülerce giyilen ilkel ayakkabıdır. Anadolu, Orta Asya, Balkanlar ve Kafkasya’da yay¬gınlık kazanmıştır.
Deri sağlamlaştırıp yu¬muşatmak amacıyla tuz, ayran, bezir ve şap gibi maddelerle terbiye edildikten sonra gölgede kurutularak hazırlanır.
http://sinopkoyleri.com/haber-91-carik-nasil-yapilir.html
tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
En büyük tâli’i Mevlâ size ihsân etmiş: Allah size şansın en büyüğünü bahşetmiş, bağışlamış, sunmuş.
Mevkie: mevkiye
mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.
peşîmansınız a..Ne çıkar? .: pişmansınız ya.. ne fayda ? F.L.A.
Yanıl da bir, deli oğlan, baban mezarda mı, sor!
Açıklama: bizdeki dini inanışa göre ölüler mezarlarında dirilmek için kıyamet gününü beklerler. Oysaki Kur'an
ölülerin arasat ( dünya ahiret arası bir yer ) denen yerde beklediklerini söyler. Bence Akif bunu demek
istiyor.F.L.A.
Sen, oğul, ezbere çaldın bize akşam, karayı...: Köse İmamı evinde misafir edecek olan Mestan Dayı, Köse İmamın
ahaliye ( millete ) attığı fırçadan, onları karalayıp, kötülemesinden söz ediyor. F.L.A.
“Fetvâyı veren mahkeme, yanlış, gerçek,
İki da’vâcı ne söylerse bütün dinleyecek.
O zaman kestiği parmak acımaz, âmennâ...
Ama hep bir tarafın ağzına bakmak, o fenâ.
Açıklama: yukarıdaki paragrafda ki sözler Mestan Dayıya ait.
fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
Açıklama: Osmanlı hakiminin şeriat yasalarına uygun verdiği karar. Mahkeme, hüküm veren yani yargılayan yer.Yani
Mestan Dayı Köse İmama sen bizi yargıladın ama yanlış yaptın, işin gerçeği, doğrusu 2 tarafı ( kovulan öğretmen ve
ahali ) dinlemendi, yargılayan her iki tarafı da dinlemeli demek istiyor. F.L.A.
"Şeriatın yani yasaların kestiği parmak acımaz", ata sözüyle ilgili. Yasalar cezalandırsa da onlar devletin varlığı
içindir. Devletin varlığı için verdiği cezaya katlanmalı anlamına geliyor.F.L.A.
Âmenna: inandık, kabul ettik. F.L.A.
Kim teper ni’meti? İnsan meğer olsun eşşek.: insan eğer eşşek ise nimeti teper ya da biz eşşek miyiz, akılsız mıyız
ki nimeti tepelim. F.L.A.
Bize lâzım iki şey var: Biri mektep, biri yol.
Yol: sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
çamçak, -ğı(1. anlamı)
a. 1. Ağaçtan oyularak yapılmış kulplu su kabı, çapçak. 2. Köpüklenerek akma.
Güncel Türkçe Sözlük
çamçak(2. anlamı)
Ağaçtan oyularak yapılmış büyük kaşık, kepçe.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Alıntı..http://ne-demek.net/anlam%C4%B1/%C3%A7am%C3%A7ak-ne-demek.html
tınmak, -ar(1. anlamı)
(nsz) tkz. 1. Ses çıkarmak. 2. Önemsemek, önem vermek, dikkate almak, takmak: “Adam hiç tınmadı, cıgarasından derin
bir soluk aldı.” -A. İlhan.
Güncel Türkçe Sözlük
Alıntı...http://ne-demek.net/anlam%C4%B1/t%C4%B1nmak-ne-demek.html
gâvur a,
Açıklama: gâvur ama,
çorbacılar!
Açıklama: Bir filimde 1. Dünya Savaşı'nda Anadolu'yu işgal eden Yunan askerleri için az çorbamızı içmedi gâvurlar
deniyordu.Aslında yanlış olan "Ekmemiğimizi yiyen, ekmeklerini bizim verdiğimiz" gibi anlamlara geliyor. F.L.A.
musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
farmason için alıntı...http://blog.milliyet.com.tr/masonluk-ve-farmasonluk-arasindaki-fark-nedir---/Blog/?
BlogNo=186675
Başı boş köylünün evlâdını kimler yedecek?
Açılama: yed el olduğuna göre yed etmek, el vermek, elinden tutmak, destek olmak anlamına gelebilir. F.L.A.
telkîn (A.) [ تلقين ] öğretme, kulağına anlatma.
şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
zât-ı fazîlânenize
fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.
Açıklama: zat-ı şahane ( şahane, harika kişi ) 'den uyarlanmış olabilir. Bu durumda faziletli ( erdemli, yüce ahlaklı
) kişi anlamına gelebilir.O zaman zât-ı fazîlânenize, erdemli kişiliğinize olur.F.L.A.
ikrâr etmek: kabul etmek.
inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.
inkılâb etmek dönüşmek.
çolpa
Ayağı sakat olan.
Beceriksiz, eli işe yakışmayan, acemi
Örnek: Hareketleri çolpa, dikkati dağınık, tepkileri geç ve kesikti. A. H. Tanpınar
mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.
irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.
Açıklama: Gerici, çağdaş ( çağın gereklerine uygun, gelişmiş ) olan düzene karşı olup, çağın gerisinde kalmış düzeni
savunan demektir. F.L.A.
Hamd: a) Hz.Allah'ı övmek, yüceltmek
b) O'na şükretmektir.
1.Dille hamd: a) Senden daha yücesi yok, seni tesbih ederim yani ulularım, yüceltirim demek.
b) Şükürler olsun Allah'ım demek.
2.Halle ( davranışla ) hamd: a) Mademki Hz.Allah'dan yücesi yok, sığınılacak tek yer O diyerek, ortak koşmamak yani
hem Hz.Allah'a hem de başkalarına kulluk etmemek.
b) Değer üretmek, Salih Amel ( Hz. Allah'ın rızasına uygun davranışlar) de bulunmak.
F.L.A.
kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan.
kâil olmak razı olmak.
teşrîh: şerh, açıklama.
mazur (A.) [ معذور ] özürlü.
Açıklama: özürü yani hoş görülebilecek kusuru olan. F.L.A.
mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
mamûr etmek bayındırlaştırmak.
mamûr olmak bayındır olmak.
mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.
mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.
harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.
harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.
müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
tekmîl etmek: sözü tamamlamak, bitirmek.