Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi G

Gulül ( kamu malından çalma ) ayeti, kamu malından çalmanın hıyanet yani hainlik olduğunu anlatır.

Âl-i İmran, 161,

Ve mâ kâne li nebiyyin en yagull(yagulle), ve men yaglul ye’ti bimâ galle yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
1. ve mâ kâne : ve olmadı, olamaz
2. li nebiyyin : bir peygamber için
3. en yagulle : ganimete hıyanet etmek, gizlice almak
4. ve men : ve kim
5. yaglul : ganimete hıyanet eder
6. ye'ti : gelir
7. bi-mâ galle : çaldığı şeyle
8. yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
9. summe : sonra
10. tuveffâ : vefa edilir, ödenir
11. kullu nefsin : her nefse, herkese
12. mâ kesebet : kazandığı şey
13. ve hum : ve onlar
14. lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlık yapılmaz


Yaşar Nuri Öztürk
Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi/kamu malından aşırması olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez.

http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/16/yolsuzluk-yapan-sahabeicin-inen-ayet/



GUSÜL


Boy abdesti alınca kendimizi hafiflemiş hissetmemizin nedeni su ile açılan gözeneklerden negatif ( eksi, aksi ) enerjilerin çıkması olabilir. Sağlığımız için boy ve namaz abdestinin ön şartlarından olan necasetten ( arkadaki büyük tuvalet kalıntılarından ) temizlenmeyi daha fazla önemsemeliyiz. Bu temizlik olmazsa, özellikle bayanlar üreme yolu hastalıklarına yakalanmaktadır. Erkek ve kadın olsun insanlar buna çok dikkat etmeli. Mutlu olmak için ahlak ve sevgi yanında sağlık sahibi de olmalıyız. F.L.A.


GUSÜL
Sözlükte "yıkanmak" anlamına gelen gusül, ıstılahta, cünüplük, hayız ve nifas gibi hükmî kirlilik halinden kurtulmak için gerekli olan dinî temizlik demektir. Kur'ân-ı Kerim'de, "eğer cünüp iseniz, iyice temizlenin (yıkanın)" buyurulmaktadır (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6). Hz. Peygamber'in hadis ve uygulamalarıyla da, cünüplük halinde veya hayız ve nifas sonrasında gusletmek farz kılınmıştır (Buharî, Gusül, 28; Müslim, Hayız, 87, 88). Guslün üç farzı vardır; ağzın içini yıkamak, burnun içini yıkamak ve bütün vücudu hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak. Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek niyet eder. Ellerini yıkar, vücudunda bir necaset var ise onu temizler, avret yerlerini yıkar. Sonra sağ eli ile üç defa ağzına su vererek iyice çalkar, daha sonra üç defa burnuna su çekerek temizler ve namaz abdesti gibi abdest alır. Sonra da, hiç kuru yer kalmamasına dikkat ederek bütün vücudunu yıkar. En son da ayaklarını yıkayarak guslünü tamamlar. Kaplama veya dolgu diş gusle zarar vermediği gibi, elde olmadan kıl diplerinin, kabuk altlarının kuru kalması da gusle mani değildir. Bedeninin herhangi bir yerinde sargı bulunan kişi, bu sargıyı çıkararak yıkanır; yıkamak altındaki yaraya zarar veriyor ise sargının üstüne mesheder. Bu da zarar veriyorsa, yıkaması veya meshetmesi gerekmez. (İ.P.)

 www.diyanet.gov.tr/dini.../dinikavramlar-G/GUS%C3%9CL

Nisa, 43,

Yaşar Nuri Öztürk
Ey iman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah Afüvv´dür, günahları affeder, Gafûr´dur, hataları bağışlar. 

 

Maide, 6,

Yaşar Nuri Öztürk
Ey iman sahipleri! Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin/yahut yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz. 


www.fatihltfaydin.tr.gg/Sabun.htm

 

 

 

 





BÜYÜK GÜNAH


http://www.ihsaneliacik.com/2011/01/buyuk-gunah-nedir.html


Gayb: dilimize gayıp, kayıp olarak da girmiştir. Varlığı 5 duyu organıyla algılanamayan herşey gaybtır. Örneğin ruhlar alemi soyut alemdir ve 5 duyu organıyla hissedilemezler. Madde aleminde de gayb söz konusudur. Örneğin daha önceden orada olduğunu bilmememiz şartı ile çanta içinde ki anahtar duyu organımızla algılayamadığımız için gaybtır. . Esasen gayb ruhlar alemiyle ( soyut olan elle tutulup, gözle görülmeyen alemle ) ilgilidir. Allah'ın yalnız kendisinin bildiği bilgiler topluluğu olan ( Levh-i Mahfuz: Saklı Levha ) da gayba aittir. F.L.A. 

 
GAYB
Gizli kalmak, gizlenmek, görünmemek, uzaklaşmak, gözden kaybolmak anlamında masdar, gizlenen, hazırda olmayan anlamında ise isim veya sıfat olarak kullanılan gayb, dinî bir kavram olarak, nakle dayalı bilgi olmaksızın hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı demektir. Gayb kelimesi Kur'ân'da altmış yerde geçmektedir. Gayb kelimesi Allah'a nispet olunduğu yerlerde sadece Allah tarafından bilinebilen mutlak gaybı ifade eder. İlgili âyet ve hadislerin bazılarında gaybı sadece Allah'ın bildiği ifade edilmekte (bk. En'âm, 6/59; Yûnus, 10/20; Hûd, 11/123; Buhârî, İstiskâ, 29, Tevhid, 4; Müslim, İmân, 77), bir kısmında ise Allah'ın dilediği kullarını gayb konusunda bilgilendirdiği (Âl-i İmrân, 3/179; Cin, 72/26-27) haber verilmektedir. Bu bağlamda Hz. İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunun gösterildiği (En'âm, 6/75), Hz. Yusuf'a rüyaları yorumlama ilminin ve kavminin yiyeceği yemekleri önceden bilme yeteneğinin verildiği (Yûsuf, 12/21, 37), Hz. İsa'nın, İsrailoğulları'nın evlerinde ne yiyip neleri biriktirdiklerine vâkıf olup bunları kendilerine haber verdiği (Âl-i İmrân, 3/49) belirtilmektedir. Buna göre gaybı, sadece Allah'ın bildiği mutlak gayb; O'nun bildirdikleri tarafından bilinebilen izâfi gayb şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Hz. Peygamber de Allah'ın kendisine öğrettiklerinindışında gayb hakkında bilgiye sahip değildi (Müslim, İmân, 287; Tirmizî, Tefsîr, 7). Kur'ân mutlak gaybın bilinmesini sadece Allah'a tahsis etmiş, bu niteliğin diğer yaratıklardan birine tahsis edilmesini tevhide aykırı bulmuş, gayb kapılarını zorlama denemeleri olan fal, kehanet vb. yollara başvurmayı şiddetle yasaklamıştır. (M.C.)
Alıntı.. https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VB6C7JR_u5U
 

LEVH-İ MAHFUZ

Levh, üzerinde yazı yazılan tahta, masa veya düz yüzey demektir. Çoğulu elvahtır. Bu tabir Kur'ân'da da geçmektedir: "Hakikatte o, levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kur'ân'dır." (Buruc, 85/21-22). Böylece Kur'ân'ın korunmuş bir levhada bulunduğu belirtilmiştir. Zira levh-i mahfuz yüce Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi tesbit ettiği bir kitap ya da bilgi hazinesidir. O'nun bilgisi bizim anladığımız manada bir levhaya veya tahtaya yazılmaktan münezzehtir. Fakat katındaki planda, ezelî bilgisinde her varlık ismiyle, ömrüyle ve diğer bütün davranışlarıyla mevcuttur. Bu ilâhî kitap bizim anladığımız manada, kalemle, mürekkeple yazılmış bir kitap değil, kainatın taslağıdır ki hadislerde bundan levh-i mahfuz diye söz edilmektedir. Nitekim şu âyetler de bütün bilgi ve gerçeklerin levh-i mahfuzda kayıtlı olduğunu te'yid etmektedir: "...Biz her şeyi bir kitapta (levh-i mahfuzda) sayıp yazmışızdır." (Yâsîn, 36/12), "Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır. Onları ondan başkası bilmez. O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." (En'âm, 6/59) Gerçekten bu âyetlerden de anlaşıldığı gibi; göklerde ve yerde insan ilminin keşfedip henüz insanlığın istifadesine sunamadığı nice hazineler vardır ki, Allah bunları bilir, zamanı geldiğinde, dilediğini insanlığın istifadesine sunar, dilediğini de kendi ilminde saklı tutar. (F.K.)

 


GÜNAHKÂRLIK ve HESABA ÇEKİLME

http://fatihltfaydin.tr.gg/Temel-Dini-Bilgiler.htm

Ayrıntıları yukarıda ki kısa yolda yer alan bilgilerden de anlaşılacağı üzere, dinimiz, basit bir açıklama ile; İman Esasları, İbadet ve Hukuk ( insanların birbiriyle olan her türlü ilişkisi ) olmak üzere 3'e ayrılır. Bir kişinin dinden çıkabilmesi için İman Esaslarıyla ters düşmesi gerekir. Diğer 2 alanla ilgili olarak yanlışlıklar yapıyorsa ( hırsızlık, haram yeme, kötü alışkanlıklar, kul hakkı yeme vs. vs. ) o zaman günahkâr dindar olur.



O iş başka bu iş başka sözüyle kendilerini avutuyorlar.
İnsan başı boş bırakılacağını mı sanıyor ayeti,
KIYÂME-36
Yaşar Nuri Öztürk : İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor? 

ve
Hz. Allah'ın Hasip ( Kullarını Hesaba Çeken ) adı gereği hesaba çekilecekler.

NİSÂ-86
Yaşar Nuri Öztürk : Bir selam ile selamlandığınızda, onun daha güzeliyle yahut aynısıyla karşılık verin. Hiç kuşkusuz Allah Hasîb'dir, herşeyi güzelce hesaplamaktadır. 

ZİLZÂL
7.Yaşar Nuri Öztürk : Artık, kim bir zerre miktarı hayır üretmişse onu görür. 
8.Yaşar Nuri Öztürk : Ve kim bir zerre miktarı şer üretmişse onu görür.
 
G E R Ç E K   M İ L L İ Y E T Ç İ

 

Bir yönetici olursa dindar.

Bu ancak Allah’ın,

Gözüne girmeye yarar.

Gerçek milliyetçi olanın,

Emeği topluma fayda sağlar.

 

Gerçek Milliyetçi,

Yurdunu seven, sömürtmeyen,

Onu çağdaş medeniyete götüren,

Özverili, çalışkan, onurlu insan.

Böyle bir zihniyetle yücelir vatan.

 

İç savaş çıkartmak isteyen,

Sömürgecinin oyununa gelmez O.

Nefsi müdafaa dışında,

Cana kıymaz, adam öldüremez O.

 

Komşularına ya da başka ülkelere,

Saldırmak ya da saldırıya aracı olmak yerine,

Onlarla ekonomik ve kültürel bağlar kurup,

O bağları geliştirir derinden derine.

                                    10.12.2011

Saygılar ve Sevgiler.

                        22.04.2007

                        Fatih Aydın.

 

Not: Allah katında en değerli, en üstün insan takvada en ileri olandır.

        insanların gözünde en değerli, en üstün insan,

        Yaratılmışa ve Allah’ a haksızlık yapmayan,

        Yaratılmışa adilce yararlı olandır.

 

                                                10.12.2011     

 

HUCURÂT-13

 

Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).

1.

yâ eyyuhâ

: ey

2.

en nâsu

: insanlar

3.

innâ

: muhakkak ki biz

4.

halaknâ-kum

: yarattık sizi

5.

min zekerin

: bir erkek

6.

ve unsâ

: ve kadın

7.

ve cealnâ-kum

: ve sizi kıldık, yaptık

8.

şuûben

: şube, neseb, aynı soya mensup topluluk

9.

ve kabâile

: ve kabileler

10.

li teârefû

: tanışmanız için, birbirinizi tanımanız için

11.

inne

: muhakkak ki

12.

ekreme-kum

: sizin en çok kerim olanınız

13.

inde allâhi

: Allah indinde, katında

14.

etkâ-kum

: en çok takva sahibi olanınız

15.

inne allâhe

: muhakkak ki Allah

16.

alîmun

: en iyi bilen

17.

habîrun

: haberdar olan

 

Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.

 

 

ZUHRÛF-35

 

Ve zuhrufâ(zuhrufen), ve in kullu zâlike lemmâ metâul hayâtid dunyâ, vel âhiretu inde rabbike lil muttekîn(muttekîne).

1.

ve zuhrufen

: ve süsler, mücevherler

2.

ve in

: ve eğer, sadece

3.

kullu

: bütün, hepsi

4.

zâlike

: bu, bunlar

5.

lemmâ

: yalnız, sadece

6.

metâu

: meta

7.

el hayâti ed dunyâ

: dünya hayatı

8.

ve el âhiretu

: ve ahiret

9.

inde

: katında

10.

rabbi-ke

: senin Rabbin

11.

li el muttekîne

: muttekiler, takva sahiplerinin (için)

 

Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.




GENELLEME (bk. Dini Yazılar / Genelleme )



 
   
GÖZ ZİNASI

NÛR-30

Yaşar Nuri Öztürk : Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innellâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne).

 

1. kul : de

2. li el mu'minîne : mü'minlere, mü'min erkeklere

3. yaguddû : çeksinler, indirsinler

4. min ebsâri-him : gözlerinden, bakışlarından, bakışlarını

5. ve yahfezû : ve muhafaza etsinler, korusunlar

6. furûce-hum : ırzlarını

7. zâlike : bu

8. ezkâ : daha temiz

9. lehum : onlar için

10. inne allâhe : muhakkak Allah

11. habîrun : haberdar olandır

12. bimâ : şeylerden

13. yasneûne : yapıyorlar

Yaşar Nuri Öztürk : Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

 

GAYR-I MÜSLİMLE EVLENMEK
 
MÂİDE-5
 
Yaşar Nuri Öztürk : Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı. Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir. Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır. 
 
MUMTEHİNE-10
 
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir ya! Eğer onların mümin hanımlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere döndürmeyin. Ne bu mümin kadınlar o kâfirlere helaldir ne de o kâfirler bunlara helaldir. Bu kadınlar için harcadıklarını o kâfirlere geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde, bu kadınları nikâhlamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Kâfirlerin iffet ve nikâhlarına yapışmayın. Kâfirlere gitmeyi yeğleyen kadınlar için harcadıklarınızı onlardan geri isteyin; onlar da size gelen mümin kadınlar için harcadıklarını geri istesinler. Bu, Allah'ın hepinize buyruğudur. Aranızda hüküm veriyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 
 
BAKARA-221
 
Yaşar Nuri Öztürk : Müşrik kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, müşrik bir kadından - müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın. İnanmış bir köle, müşrik bir erkekten - o hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Bu müşrikler sizleri ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete ve affa çağırır. Ve ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki, düşünüp öğüt alabilsinler. 
 
Not: Ayetler göstermektedir ki ( sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde; iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız şartıyla size helaldir. Maide 5 ) Müslüman erkekler ehl-i kitab'ın kadınlarıyla evlenebiliyor.
 
Müslüman kadınlar için ehl-i kitab'ın erkekleriyle evlenmesi konusunda bir belirtme yok ama yasak da yok. Haramı belirleme yetkisi Hz.Allah'a ait olduğuna göre evlenip evlenmeme müslüman kadına kalmış bir şeydir.
 
( Müşrik kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, müşrik bir kadından - müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın.Bakara 221 ) Müşrik erkek ve kadınlarla evlenmek yasaktır.
 
MÜŞRİK
Bir şeyde ortak olmak anlamındaki şirk kökünden türeyen müşrik, sözlükte, ortak koşan, ortak yapan demektir. Istılahta ise; Allah'a, ilâh, rab, ma'bûd oluşunda, sıfat ve fiillerinde eşi ve ortağı bulunduğunu kabul eden kimseye denir. Başka bir deyişle müşrik, ulûhiyet özelliklerinden birini, bir başkasına veren kimsedir. Müşrik kâfirdir, ancak her kâfir müşrik değildir. Örneğin, mecûsîlikte olduğu gibi iki ilâhın varlığını kabul etmek hem şirktir, hem de küfürdür. Halbuki âhiret gününe inanmamak sadece küfürdür, şirk değildir. Nitekim Kur'ân'da da müşriklerle ehl-i kitap, kâfirlerin iki ayrı zümresi olarak açıklanmıştır; "Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar, ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi." (Beyyine, 98/1) Allah'a şirk koşmak en büyük günahlardandır. Hatta şirkin Allah tarafından bağışlanmayacağı ve onun en büyük bir zulüm ve haksızlık olduğu bildirilmiştir (Nisâ, 4/48; Lokman, 31/13). Şirk beş kısma ayrılır; a- Şirk-i İstiklâl: birden fazla ilâhın varlığını kabul etmek. Mecûsîlerin ve Müşriklerin şirkleri ile Seneviyye (dualistler) buna örnek gösterilebilir. b- Şirk-i Teb'iz: Hristiyanların teslis inancında olduğu gibi, Allah'ın bir olduğunu söylemekle birlikte, O'nun ilâhlardan meydana geldiğine inanmak. c- Şirk-i Takrib: Allah'ı yaratıcı olarak kabul etmekle birlikte, O'na yaklaştırır veya şefaatçı olur ümidiyle başka varlıklara tapmak. Mekke müşriklerinin putlara tapmaları gibi. d- Şirk-i Taklid: Başka birini taklid ederek, Allah'tan başkasına, putlara ibadet etmek ve onları ilâh olarak tanımak. e- Şirk-i Esbâb: Eşyanın ve tabiatın hakikî müessir olduğuna inanmak, tabiatı yaratıcı olarak kabul etmek. Ancak meydana gelen şeylerin sebep sonuç ilişkisine bağlı olduğunu söylemekle birlikte, bunları yaratanın Allah oluduğunu kabul etmek şirk değildir. (F.K.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VB6C7JR_u5U

Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol