Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

ASIM 12b



Şu çimlenen bir avuç tohmu devşirip, ancak, 
Bekâ-yı nesle varan gâyesinde kullanmak. 
Demek, tabîat edermiş zaman zaman isrâf... 
Hayır, tabîate müsrif demek bilâ-insâf, 
Hatâ değil de nedir? Çünkü hayr için veriyor.

Efendiler, bize fıtrat nümûne gösteriyor, 
Diyor ki: Gâyeniz uğrunda bezledin emeği; 
Düşünmeyin hele hiç bir zaman esirgemeyi. 
Efendiler, bu eserler de şimdi bastırılır, 
Biner biner saçılır yurda, çünkü lâzımdır. 
Buyurdular ki: Fakat bastırıp dağıttık mı, 
Ziyân olup gidecek, hem büyükçe bir kısmı. 
Efendiler, bilirim ben de, çok bu işte ziyân; 
Şu var ki: Savrulan efkârı toplayıp okuyan, 
Velev pek az kişi olsun zuhûr eder mutlak. 
Bizim de gâyemiz ancak o nesli kurtarmak.”

– Hakîkaten diyecek yok be: Âferin Kâzım! 
– Zavallı Ekrem o gün “hakka ser-fürû lâzım” 
Deyip rücû’ edivermişti. 
        – Âferin, Ekrem! 
Şimdi, oğlum, sana bir vak’a da ben söylersem? 
– Dinlerim, söyle Hocam. 
        – Âferin evlâd sana da! 
– Hele bir âferin olsun diyebildin bana da!

– Kadri Bey sağdı, Trabzon’da henüz vâliydi. 
Yine bir dolduran olmuştu ki Abdülhamid’i, 
Karakoldan dediler: “Şimdi, İmam, Erzurum’a!” 
Bir de kış, bir de kıyâmetti ki artık sorma! 
Tıktılar, çalyaka, bir tekneye; sırtım gevşek, 
Abam arkamda değil, sonra ne yorgan, ne döşek, 
Titredim beş gece, dört gün... 
        – Ne de çok! Beş gece mi? 
– Hocazâdem, hele bin türlü meşakkatle gemi, 
Bizi bir sâhile aktardı “Trabzon” diyerek. 
Henüz inmiş bakınırken: “Bunu Vâlî görecek. 
Götürün şimdi öbür Lâz’la berâber konağa; 
“Durmayın!” emrini vermez mi bir oldukça ağa? 
Yeniden doğmuşa döndüm. Aradan geçti biraz, 
Söktü Mandal Hoca’dır gürleyerek... 
        – Ay, o mu Lâz? 
– Yeni Câmi’deki vâiz, bileceksin belki? 
– Bileceksin ne demek, Mandal’ı kim bilmez ki? 
Tacı yok, tahtı da yok, kendine mâlik sultan. 
Gâlibâ öldü ki hiç gördüğümüz yok? 
        – Çoktan! 
Ne güzel söyledin, oğlum, Hoca sultandı evet. 
Yoktu dünyâda esîr olduğu hiçbir kuvvet. 
Hele sen yoldaşımın hâlini görseydin o gün, 
Eskisinden de perîşandı... 
        – Tabî’î, sürgün. 
– Başta bir dalgalı fes, tâ tepesinden o ibik, 
Çuk oturmuş bakıyor; mâvi beş on kat iplik, (*9) 
Sapı yok püskülü tutmuş da, dışından ibiğe, 
Bağlamış sımsıkı “Artık bu da kopmaz ya!” diye. 
Önü göçmüş sarığın, arka taraf vermiş bel; 
Çağlıyor püsküle baktım, üzerinden tel tel. 
Saçak altında o gözler uzanan kaşlardan; 
İki şimşek dolu gök sanki, yanarsın baksan! 
Sonra, hendekler açılmış gibi kat kat bir alın; 
Hani, bin parça olur, düşmeyegörsün, nazarın! 
İri burnundan inip savruluyor çifte duman, 
El ayak bağlı, solurken bu kıyılmaz arslan. 
Karayel indiredursun tipi, yağmur, kar, kış; 
Hoca çıplak, yalnız çok senelerden kalmış, 
Yanı yırtmaçlı bir entârisi var sırsıklam, 
Akıyor dört eteğinden hani bîçâre adam. 
Lâkin aldırdığı yok: Hem sövüyor, hem yürüyor; 
Göğsünün kılları donmuş, o ateş püskürüyor! 
Oflu “Hâinlere lâ’net!” dağıtırken bol bol, 
Kime benzetti ki bilmem, beni “Berhurdar ol” 
Diyerek okşadı; artık ne kadar hoşlandım, 
Bilemezsin... Sıcacık bir aba giydim sandım. 
– Bakalım şimdi makamında görün Kadri Bey’i; 
Zorlu vâliydi herif... 
        – İlme de vardır emeği. 
Evet, oğlum, Hoca Mandal’la tutunduk el ele, 
Evvelâ Kâzım’ı gördük; bizi hürmetlerle, 
Alarak durmadı vâlîye haber gönderdi; 
Geliniz, emrini vâlî de serîan verdi. 
Kâzım önden, hadi bizler de peşinden daldık. 
– Vay İmam, sen yine düştün mü bu kışlarda? Yazık! 
Ya Hocam, sen niye tâ Yıldız’a çıktın bu sefer? 
Otur anlat, bakalım, çünkü fenâ söylediler. 
– Kim fenâ söyledi? 
        – İstanbul’a sormuştuk da...

Oflu tedrîc ile bağdaş kurarak koltukta, 
Dedi: 
        Çoktan beridir vardı benim bir derdim: 
Gideyim, zâlimi îkâz edeyim, isterdim. 
O, bizim câmi uzaktır, gelemez, mâni’ ne? 
Giderim ben, diyerek, vardım onun câmi’ine. 
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid, 
Koca Şevketli! Hakîkat bunu etmezdim ümid. 
Belki kırk elli bin askerle sarılmış Yıldız; 
O silâhşörler; o fesli herifler sayısız. 
Neye mâl olmada seyret, herifin bir namazı: 
Sâde altmış bin adam kaldı namazsız en azı! 
Hele tebzîri aşan masrafı, dersen, sorma. 
Gördüğüm maskaralık gitti de artık zoruma, 
Dedim ki: “Bunca zamandır nedir bu gizlenmek? 
Biraz da meydana çıksan da hasbihâl etsek. 
Adam mı, cin mi nesin? Yok ne bir gören; ne eden; 
Ya çünkü saklanıyorsun bucak bucak bizden. 
Değil mi saklanıyorsun, demek ki: Korkudasın; 
Ya çünkü korkan adamlar gerek ki saklansın. 
Değil mi korkudasın var kabâhatin mutlak!..”

Bir de baktım, canavarlar pusulardan çıkarak, 
Koştular, tekmeye kuvvet kimi, dipçikle kimi, 
Serdiler her tarafından delinen pöstekimi. 
– Sonra?.. 
        – Ben hissimi kaybetmişim artık... 
                – Vah! Vah! 
– Sanki bir korkulu rü’yâ idi... Ferdâsı sabah, 
Deniz üstünde bulup kendimi şaştım bu işe, 
Dedim ki: “Anlatırım ben, Hamid öbür gelişe. 
Adam aldıkça Lâzistan kıyısından takalar, 
Kurtuluş yok, seni Mandal yine bir gün yakalar!”

Kadri Bey hem beni, hem vâizi tatyîb etti; 
Aba giydirdi ki bizlerce birer hil’atti . 
Sonra birçok paralar verdi... 
        – Cebinden mi? 
                – Evet. 
Oflu reddetti, ben aldım... 
        – İyi olmuş... 
                – Elbet.

 

* * *



Asım 12b Kelime Açıklamaları.

 – Hüseyin Kâzım’ı elbette bilirsin? 

        – Lebbey? 

– Kadri Bey zâde canım? 

        – Hâ! Şu bizim Kâzım Bey. 

– O, zirâ’atle çok uğraştı, bilir çiftçiliği... 

Yukarıdaki alıntı Asım 12 a’ya aittir. Söz konusu Kadri Bey’in oğlu Kâzım Bey, halkı aydınlatmak için;

 güçlü, vatan sever ve çalışkan bir gençlik yetiştirmek gerektiğini 

anlatıyor. Bunun için de çiftçi olduğu için tarım benzetmesiyle bir kitap yazıyor.

İşte Asım 12 b açıklamalarına  buradan devam edeceğim.

 Şu çimlenen bir avuç tohmu devşirip, ancak, 

          Bekâ-yı nesle varan gâyesinde kullanmak. 

          Demek, tabîat edermiş zaman zaman isrâf... 

          Hayır, tabîate müsrif demek bilâ-insâf, 

         Hatâ değil de nedir? Çünkü hayr için veriyor.

Açıklama: maksadı yani geriye nesil bırakma amacını boşa çıkarmayacak

         şekilde beldeki torbadan tohumları dikkatli savurmalı. Değişmeceli olarak 

        çocuklarımızı ve gençleri yetiştiriken dikkat etmeli ve onları ziyan etmeden 

        topluma kazandırmalıyız. Etrafa savrulup çürüyüp giden tohumlar gibi yok olup

       gitmesinler, demek istiyor olmalı.F.L.A

Ayrıca, tohumlar toplumun genç bireylerine benzetildiğinden, beka-yı nesil ( geriye kalan nesil )

        rüzgarlarla savrulup gitmeyen, çürümeyen yani ürün alınabilecek olan nesil, muhafazakâr

        yapılabilecek nesil oluyor. Buna da Asım’ın nesli deniyor.

         http://www.risalehaber.com/mehmet-akif-asimin-nesli-derken-kimi-kastediyor-17776yy.htm

Önemli olması nedeniyle muhafazakârlığı Asım 1’den buraya kopyalıyorum. F.L.A.

 

Bence Mehmet Akif Ersoy, gerçek bir muhafazakâr yani tutucudur.

Muhafazakârlık (konzervativizm ) ya da Tutuculuk: Ulusal, dini ve kültürel değerleri,

tutma, koruma ( muhafaza etme) , benimseme ve savunma demektir.

Konserve, yiyecekleri taze  tuttuğu için konserve adını almıştır.

Elbetteki tutucu olmak isteyen bir kişi, tutuculuğu oluşturan ögeleri iyi değerlendirmelidir.

Gerçek ulusal değerlerin neler olduğunu, gerçek dini ve kültürel değerlerin neler olduğunu

bilip, yaşama geçirmelidir.

Bunun içinde gerçek din İslâm ile şeriatı ayırd edebilmelidir.

 

Ulusal değerler için bk… https://www.antoloji.com/gercek-milliyetci-siiri/?siralama=b

Bk.. http://fatihltfaydin.tr.gg/iSL%C2M-BiLGiSi.htm

 

Şeriat: yanlış ve kasıtlı yorumlanmış Kur'an ayetlerine gerçekten Peygamberimize

ait olmayan yorumların ( hadislerin ) ve erkek egemen geleneklerin haksız

uygulamalarının karıştırılmasından oluşan, haksız ve uydurma bir dindir. F.L.A.

Tanım karışık gelmiş olabilir.

Şeriatı oluşturan unsurlar.

1.Yanlış ve kasıtlı yorumlanmış Kur'an ayetleri

2. Gerçekten Peygamberimize ait olmayan yorumlar ( hadisler ).

3. Erkek egemen geleneklerin haksız uygulamaları.

 

İşte şeriat bu 3 unsurun birleşiminden oluşmuş uydurma bir dindir. Kur'an ile

Şeriatı aynı sandıkça hiçbir yere varılamaz.

Kültür: bir ulusun; yiyecekleriyle, mimarisiyle, dini ve gelenekleriyle vs. ile

ürettiği tüm değerlerdir. F.L.A.

 

Şimdi bu bilgiler ışığında Asım 12b’nin ilk dizelerini yeni baştan açıklayayım.

 

Şu çimlenen bir avuç tohmu devşirip, ancak, 

         Bekâ-yı nesle varan gâyesinde kullanmak. 

         Demek, tabîat edermiş zaman zaman isrâf... 

         Hayır, tabîate müsrif demek bilâ-insâf, 

         Hatâ değil de nedir? Çünkü hayr için veriyor.

 

Devşirme: toplama.

Çimlenme ana bitkiden ayrılmış bulunan tohumda büyüme faaliyetinin başlaması embriyodan

yeni bir bitkinin oluşması olayıdır. Çimlenme sonucu oluşan yeni bitki çöğür yoz veya fide diye adlandırılır.

https://www.facebook.com/KazanmaninNoktasi/posts/476343925810409?sw_fnr_id=2677305095

Not: çimlenme tohumun fideye yani bitki yavrusuna dönüşmesi demek olduğuna göre şiirde insan

yavrusu fideye benzetiliyor.

Bu insan yavrularından kalıcı olacak, yok olup gitmeyecek bir nesil oluşturacak şekilde onları

yetiştirip gerçek bir tutucu yapmalıyız, demek isteniyor, bence.

isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık

http://fatihltfaydin.tr.gg/--osmanli-.-~-.-turkcesi-.-~-.-sozlugu-E-_-i.htm

Not: saçıp savurma, boşa harcama. F.L.A.

Müsrif: israf  eden, saçıp savuran, boşa harcayan, savurgan. F.L.A.

bilâ-insâf, : insafsızlık, acımasızlık. F.L.A.

Hayır doğaya savurgan demek acımasızlık.

hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.

hata değil de nedir.

Doğaya savurgan demek yanlış değil de nedir. Doğaya savurgan demek elbetteki yanlıştır.

Hayır için, iyilik için yapılan bir işte yanlışlık olmaz.

 
         Açıklama: maksadı yani geriye nesil bırakma amacını boşa çıkarmayacak

şekilde beldeki torbadan tohumları dikkatli savurmalı. Değişmeceli olarak

çocuklarımızı ve gençleri yetiştiriken dikkat etmeli ve onları ziyan etmeden

topluma kazandırmalıyız. Etrafa savrulup çürüyüp giden tohumlar gibi yok olup

gitmesinler, demek istiyor olmalı. F.L.A

 

Ayrıca, tohumlar toplumun genç bireylerine benzetildiğinden, beka-yı nesil ( geriye kalan nesil )

          rüzgarlarla savrulup gitmeyen, çürümeyen yani ürün alınabilecek olan nesil, muhafazakâr yapılabilecek

          nesil oluyor. Buna da Asım’ın nesli deniyor.

https://www.risalehaber.com/mehmet-akif-asimin-nesli-derken-kimi-kastediyor-17776yy.htm


          Efendiler, bize fıtrat nümûne gösteriyor,

Diyor ki: Gâyeniz uğrunda bezledin emeği;

Düşünmeyin hele hiç bir zaman esirgemeyi.

Efendiler, bu eserler de şimdi bastırılır,

Biner biner saçılır yurda, çünkü lâzımdır.

Buyurdular ki: Fakat bastırıp dağıttık mı,

Ziyân olup gidecek, hem büyükçe bir kısmı.

Efendiler, bilirim ben de, çok bu işte ziyân;

Şu var ki: Savrulan efkârı toplayıp okuyan,

Velev pek az kişi olsun zuhûr eder mutlak.

Bizim de gâyemiz ancak o nesli kurtarmak.”

 

Fıtrat: Arapça fṭr kökünden gelen fiṭrat فطرة  "yaratılış, doğa" sözcüğünden alıntıdır.

Arapça sözcük Arapça faṭr veya fuṭūr فطر/فطور  "1. yarma, 2. yaratma, doğurma,

 3. oruç açma" sözcüğünün ismi merresidir. Bu sözcük İbranice ve Aramice/Süryanice

 #pṭr פטר  "açma, çözme, serbest kılma" kökü ile eş kökenlidir.

 

Bezl etme: Bol. Bol bol verme. Esirgemeden vermek.

 

 Efkâr: fikirler, düşünceler, yorumlar.

 

Velev: varsayalım.

Fıtrat numune gösteriyor; yaratılış yani doğa kanunları bize örnek gösteriyor, anlamındadır. F.L.A.

Not: Yani doğaya saçılan binlerce tohumdan üremeyi sağlıyacak olanların çıkabileceğini, hiçbir emeğin

 boşa gitmeyeceğini doğa bize örnek vererek anlatıyor, anlamındadır.

Şu ayet yukarıdaki metni destekler, niteliktedir.

Yaşar Nuri Öztürk, Lokman, 16: "Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal dânesi ağırlığında olsa,

 bir kayanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir.

 Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır;

Habîr'dir, herşeyten haberdardır."

Yani yapılan hiçbir iş ziyan olmaz, Hz.Allah katında değeri bilinir, demek isteniyor.

Zuhûr etmek: ortaya çıkmak. Yani okuyan kişiler ortaya çıkacaktır, denmek isteniyor. F.L.A.

 ser-füru

 Baş eğme, söz dinleme, itaat etme.

http://www.luggat.com/index.php#ceviri

 

rücu / rücû / رجوع

Geri dönme.

Geri dönme.

Dönme, dönüş.

Geri dönme. (Arapça)

 

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

Açıklama : Burada, rücu etmek yani dönmek sözcüğü,

 Bakara, 28 ayetindeki 

Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi
         turceûn(turceûne).

1. keyfe : nasıl

2. tekfurûne : inkâr ediyorsunuz

3. billâhi (bi allâhi) : Allah'ı

4. ve kuntum : ve siz idiniz, oldunuz

5. emvâten : ölüler

6. fe : sonra

7. ahyâ-kum : sizi diriltti

8. summe : sonra

9. yumîtu-kum : sizi öldürecek

10. summe : sonra

11. yuhyî-kum : sizi diriltecek

12. summe : sonra

13. ileyhi : ona

14. turceûne : döndürüleceksiniz

 

Yaşar Nuri Öztürk: Allah'a nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek
ve sonra diriltecektir.
Nihayet O'na döndürüleceksiniz.

 

Turceune, rücu edeceksiniz yani döndürüleceksiniz kısmıyla ilgili olmaktadır. 

Ayrıca “Her şey aslına rücu eder” sözü de buradan gelir. Hz. Allah, ruhumuz için:“Min ruhi nefehtu”
( “Ruhumdan üfürdüm” ) der.
Demekki ruhumuzun aslı Hz.Allah’ımızın ruhu olmakta. 

Sad, 72,

Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

 

1. fe : böylece, artık

2. izâ : olduğu zaman

3. sevveytu-hu : onu sevva ettim, düzenledim

4. ve nefahtu : ve üfledim

5. fî-hi : onun içine

6. min rûhî : ruhumdan

7. fe : hemen, derhal

8. kaû : (yere) kapanın

9. lehu : ona, onun için

10. sâcidîne : secde edenler

Yaşar Nuri Öztürk: "Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"

Sonuç olarak burada Akif, Köse İmam’ın Hocasının oğlu olan Hocaza:deyi ( Za:de oğul demektir ) .: “– Zavallı Ekrem
o gün “hakka ser-fürû lâzım”  Deyip rücû’ edivermişti. “ şeklinde konuşturarak, dünya malının dünyada kalacağını, geçici
olan mal ve mülk için kul hakkı yemenin hata olduğunu, Hz. Allah’a dönüp O’’na hesap vereceğimizi, anlatmak istiyor. F.L.A.

 

Çok cömert, daha kerim, en kerim.

 En cömert.

 Daha kerim, en iyi.

 En değerli.

 Çok cömert. (Arapça)

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

 

Aslında , Ekrem : En cömert yani en bonkör anlamında Hz. Allah’ımızın bir sıfatıdır. Kullar için kullanıldığında yalnızca bonkör olarak, düşünülmeli. 

Halkın aydınlatılması için yazdığı eserin bol bol basılmasını istediği için burada bonkör sözcüğü yer almakta. F.L.A.

Burada, bonkörlük yani itidal ile ifrat yani savurganlığın ayırımını iyi yapmak gerekir.

İfrat, bir şeyi arttırmada haddi aşma. 

Çok yiyip de haddi aşma. 

İtidal, denge, orta yol. 

İradeyle törpüle ruhunu bol bol. 

Tefrit, bir şeyi azaltmada haddi aşma. 

Hiç yememek olmaz orta yoldan şaşma. 

Alıntı...https://www.antoloji.com/ramazan-129-siiri/

 

İfrat: arttırma ve olgunlaştırmada haddi aşma, aşırı gitme, haddini aşma.

Ör. savurganlık (israf), şişmanlık, Allah’ ın dışındaki her şeyi hiç sevmemek, zühd ( ibadeti cennet için ya da Allah korkusu 

nedeniyle yapmak ).


         İtidal: denge, orta yol; aşırıya kaçmama, haddi aşmama; geride kalmama, aşağı olmama. Bir şeyi gerektiği kadar yapma.

Ör. cömertlik, tutumluluk, formda kalmak, hiçbir şeyi Allah sevgisinin üstüne koymamak, takva

 ( ibadeti cennet için ya da Allah korkusu nedeniyle değil, Allah’ ın sevgisine ulaşmak için yapmak).

 

Tefrit: Eksiltmede haddi aşma, edilgen ve duyarsız olma.

Ör. Cimrilik, zafiyet (hastalık derecesinde zayıflık), Allah’ tan başka her şeyi çok sevmek, hiç ibadette bulunmamak.

Önceki bölümde,

Dinle üç beş sene evvel geçen oldukça mühim, 
          Bir ufak hâdiseden bahsedeyim...  diye Köse İmam söz almıştı. 


          Açıklama: Bu anlatılan olaya göre,

Köse İmam bir yerde imam iken biri onu Abdülhamit’e Abdülhamit düşmanı

( belki de İttihatçı ) diyerek ihbar etmiş. Karakol da saraydan gelen emirle 

imamı Erzurum’a sürmek amacıyla tekneye bindirmiş. Abdülhamit’i zulmü 

nedeniyle uyarmak isteyen ve yaka paça tutuklanarak sürgün teknesine 

konan Mandal Hoca’ da tekne arkadaşıymış.F.L.A.

Sözü edilen olayı Köse İmam:” – Kadri Bey sağdı, Trabzon’da henüz vâliydi.” diyerek, anlatmaya başlıyor.

Kadri  Bey, az önce yazdığı eserin bol bol bastırlımasını isteyen Kâzım Beyin babası.

Yıldız. Olayın geçtiği tarihte Abdülhamit’in yaşadığı sarayın adı.

Serian: seri olarak, aralıksız, ara vermeden, kesinti  ya da aksama olmadan.

Ek bilgi olarak, seri yani az ya da hiç hatasız ara vermeden bir işi benzer biçimde ardı ardına yapmak, anlamındadır.
 Bu yüzden bir biri ardınca ve birbirine benzer şekilde işlenen cinayetlere de seri cinayet denir.F.L.A.

 

tebzîr

Boş yere malını sarf etmek.

 Serpmek. Dağıtmak.

 İsraf etmek, lâyık olmayan yere malını sarfetmek.

 Malı saçıp savurma.

 Tebzîr etmek: Savurganlık etmek, israf etmek.

 Elde olanı saçıp savurmak.

 Malı, İslâmiyet'in ve aklın uygun görmediği yerlere dağıtma, isrâf.

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

Tebziri aşan: çok aşırı olan, savurganca harcama. F.L.A.

Hasbihâl: hal hatır sorma. F.L.A.


         Mandal Hoca:” Değil mi korkudasın var kabâhatin mutlak!..” diye biten konuşmasıyla Abdülhamit’den söz ediyor. F.L.A.

Ferdâsı sabah: Ertesi sabah. F.L.A.

Adam aldıkça Lâzistan kıyısından takalar, 

Kurtuluş yok, seni Mandal yine bir gün yakalar!”

Mandal  Hoca, Karadeniz kıyısındaki tekneler yolcu taşıdığı sürece bir gün o teknelerden birine biner,
İstanbul’a gelir, sana derdimi anlatırım, demek istiyor.

tatyib

 İyi davranma. İyi muâmele etme. Hoş etme. Gönlünü hoş etme.

https://www.luggat.com/index.php#ceviri

Aba giydirdi ki bizlerce birer hil’atti . 

Hilat nedir? Hilat giydirmek ne demektir? Anlamı

Padişahların yada vezirlerin, belli bir göreve getirilen kişilere, bu işlerin bir ödülü yada anısı olarak yada doğrudan
ödüllendirmek üzere verdikleri değerli kumaş yada kürkten yapılmış kaftan ve bu kaftanı giydirmeleri.

https://www.lafsozluk.com/2013/06/hilat-nedir-hilat-giydirmek-ne-demektir.html

Açıklama: üstleri başları perişan olduğu için aba yani elbise giydirmiş. Kadri Beyin bu güzel davranışından dolayı
onlara giydirdiği aba, Köse İmam için sultanların ödül amacıyla süslü elbise giydirmesi gibi gelmiş.F.L.A.

 

 


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol