Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

Tefsir 2

 

 

MEAL ve YORUM ( TEFSİR ) UN ANLAŞILABİLMESİ için BİR ÖRNEK.

için lütfen tıklayın

http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html

Yukarıda kısa yolu bulunan,

Tefsir kitabının 2. Ünitesi Tefsir İlmi’nin Temel Kaynakları’na ayrılmıştır.

Tefsir İlmi Temel Kaynakları

1.      Tefsir.

2.      Tevil.

3.      Meal.

F.L.A.

 

TEFSİR

(التفسير)

Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini açıklamayı ve yorumlamayı ifade eden terim; Kur’an âyetlerini yorumlama ilmi ve bu alandaki eserlerin ortak adı.

Sözlükte “açıklamak, beyan etmek” anlamındaki fesr kökünden türeyen tefsîr “açıklamak, ortaya çıkarmak, kelime veya sözdeki kapalılığı gidermek” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in yorumu için fesr ve aynı anlamda tefsire kelimeleri kullanılırsa da tefsir yaygınlık kazanmıştır. Tefsir kelimesinin maklûb olduğu ve fesr ile benzer anlamlar taşıyan sefr kökünden geldiği de ileri sürülmüştür. Sefr kelimesinin kadının yüzünü açması, baştaki sarığın alınmasıyla başın ortaya çıkması ve sabahın aydınlıkla belirmesi gibi “bir şeyin üzerindeki perdenin kalkması ve belli olması, kapalı bir şeyin aydınlanması” anlamlarında kullanıldığı bilinmektedir. İnsanın iç yüzünü, tabiatını ortaya çıkaran “sefer” de bu kökten gelmektedir (Cevherî, eś-Śıĥâĥ, “sfr” md.; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “sfr” md.; ayrıca bk. Hâlid b. Osman es-Sebt, I, 25-29). “Beyan etmek” anlamındaki tefsirin çoğulu tefsîrât, bu alanda yazılan eserlere verilen isim olarak tefâsîrdir. Tefsiri çeşitli tanımları bir araya getirerek şöylece tarif etmek mümkündür: “Sarf, nahiv ve belâgat gibi dil bilimlerinden; esbâb-ı nüzûl, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih gibi Kur’an ilimlerinden; hadis ve tarih gibi rivayet ilimlerinden; mantık ve fıkıh usulü gibi yöntem bilimlerinden yararlanılarak Kur’an’ın mânalarının açıklanmasını ve ondan hüküm çıkarılmasını öğreten ilim” (ayrıca bk. Zerkeşî, I, 104-105). Bu tanımla başka eserlerin yorumu kapsam dışında tutulmuş ve tefsirin mutlaka bir dayanağının olmasına, tefsir işini yapacak kişinin başta dil ve Kur’an ilimleri olmak üzere pek çok konuda bilgisinin bulunmasına vurgu yapılmıştır. Tefsiri, “Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’deki muradını beşerin gücü oranında bulmaya yardımcı olan bir ilim dalı” şeklinde kısaca tarif etmek de mümkündür. Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin, “Tefsir Kur’an lafızlarının söyleniş keyfiyetinden, lafızların müfred ve terkip halindeki delâletlerinden ve hükümlerinden, terkip halinde iken ortaya çıkan mânalarından bahseden ilim dalıdır” biçimindeki tanımı ise (el-Baĥrü’l-muĥîŧ, I, 121) tefsirin hem dil ilimleriyle ilişkisine dikkat çekmekte hem de maksadının lafız ve cümlelerdeki anlamı ortaya çıkarmak olduğunu belirtmektedir. Cürcânî’ye göre tefsir âyetin mânasının, onunla ilgili kıssaların ve sebeb-i nüzûlünün anlama çok açık biçimde delâlet eden kelimelerle açıklanmasıdır (et-TaǾrîfât, “et-tefsîr” md.). Müfessir İbn Akīle, İmam Mâtürîdî’nin, “Tefsir Kur’an lafzı ile kastedilenin ne olduğunu kesin olarak bildirmek ve Allah üzerine, lafızdan kastettiği anlamın o olduğu hususunda şahitlikte bulunmaktır. Bu mânayı kesinlikle bildiren bir delil ortaya konursa bu sahih bir tefsirdir, aksi takdirde yapılan iş re’y ile tefsir olur ki bu yasaklanmıştır” şeklindeki sözlerini uygun bulur.

Abdülhamit Birışık 

Not: İslâm Ansiklopedisinin  Tefsir bölümünde sayfalar dolusu yazı yazıldığı için baş kısmını aldım. Dileyen http://www.islamansiklopedisi.info/

adresinden  tamamını okuyabilir. Ayrıca bu adresden de yararlanılabilir. http://fatihltfaydin.tr.gg/Tefsir-Prof-.-Dr-.-Suleyman-Ates.htm

 

TEFSİR, TEVİL ve MEAL KAVRAMLARININ DİYANET KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜNDEN ALINTILARI.

 

TEFSÎR VE TE'VÎL

Tefsîr kelimesi "fesr" veya "sefr" kelimesinden türemiştir. Fesr; sözlükte doktorun hastalığı teşhis için suya (idrara, kana, balgama) bakması, bir şeyi beyan etmek, keşfetmek, üzeri kapalı bir şeyi açmak; sefr ise, kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak ve keşfetmek anlamlarına gelir. Istılahta; anlamı kapalı olana, manası zor anlaşılan sözden ne kastedildiğini açıklama demektir. Tefsîr kelimesi daha çok Kur'ân kelime, terkip ve cümlelerinin ne anlama geldiğini açıklamak, müşkül ve garîp lafızları izah etmek, Kur'ân'ı yorumlamak anlamında kullanılır. Te'vîl; geri dönme anlamındaki "evl" kökünden gelir. Bu kavram sözlükte; açıklamak ve beyan etmek; ıstılahta, çok anlamlı kelime ve cümlelerdeki anlamlardan birini tercih etmek demektir. Tefsîr ilminde te'vîl, âyetlerdeki olası anlamlardan birini, âyetin bağlamı ve Kur'ân bütünlüğü dikkate alınarak tercih etmek anlamında kullanılır. İlk önceleri tefsîr kelimesi kullanılmış, Kur'ân'ı savunma döneminden itibaren de te'vîl kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla bu iki kelime birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Meselâ Kur'ân yorumcusu Taberî (ö. 310) te'vili, tefsîr anlamında kullanmıştır. İmam Matürîdî, tefsîr ile te'vîlin farklı anlamlarda olduğunu söylemiştir. Ona göre tefsîr; peygamberin ve ashabının yorumu, te'vîl ise İslâm âlimlerinin yorumudur. Tefsîr ile te'vîl arasında farklar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Tefsîr'de kesinlik, te'vîlde ise ihtimaller vardır. Tefsîr te'vîlden daha geneldir. Tefsîr, lafızlarda, te'vîl ise manalarda olur. Tefsîr rivâyetle, te'vîl ise dirâyetle ilgilidir. Tefsîr, lafzın konulduğu manayı hakîkî veya mecâzî olarak beyan etmektir. Te'vîl ise iç anlamını, lafızdan murat edilen gerçeği açıklamaktır. Meselâ inne Rabbeke le bi'l-mirsâd (Rabbin gözetleme yerindedir) (Fecr, 89/14) âyetindeki; "mirsâd", gözetlemek anlamındaki rasd kökünden gelir, mif'âl formunda mekân ismidir, "gözetleme yapılan yer" demektir şeklinde yapılan açıklama tefsîrdir. Allah'ın gözetleme yerinde olduğunun bildirilmesinden maksat; "Allah'ın insanların bütün yaptıklarını görmesi, bilmesi ve onları denetlemesi, böylece, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması konusunda gevşeklik ve gafletten uyarmasıdır" şeklindeki izah ise te'vîldir. Tefsîr, "sâibe" ve "bahîr" (Mâide, 5/103) kelimeleri gibi garîb lafızları izah etmede veya Kur'ân'ı veciz cümlelerini şerhetmede veya "nesîe küfürde artmadır" (Tevbe, 9/37) âyetinde olduğu gibi mahiyeti ancak tanımla bilinebilen cümleleri izah etmede olur. Fıkıh usulü ilminde te'vîl, lafzı zâhir anlamından çıkarıp bir delile dayanarak ona zâhir olmayan bir mana vermektir. Bir lafzı te'vil edebilmek için o lafzın zâhir ve nas olması gerekir. Müfesser ve muhkem bir lafızda te'vil olmaz. Te'vîl, lafzın olası anlamlarından biri olmalı ve bu konuda şer'î bir delil bulunmalıdır. Lafızda bulunmayan bir anlamı o lafza yüklemek te'vîl değildir. Tefsîr ve te'vîl, bir ilim dalıdır. Bu bilim dalında, Kur'ân yorumlanır, kelime ve cümlelerin anlamları, hüküm ve hikmetleri açıklanır. Bu konuda çeşitli bilim dallarından faydalanılır. Tefsîr ve te'vîl yapılırken önce Kur'ân'a müracaat edilir. Âyetler, âyetlerle tefsîr edilir. Sonra peygamberin hadislerine, sonra varsa sahabe sözlerine bakılır. Garip kelimeler için sözlüklere bakılır, semantik tahlil yapılır. (İ.K.)


 

© 2016 - Diyanet İşleri Başkanlığı

 

http://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/dinikavramlar-T/TEFS%C3%8ER%20VE%20TE'V%C3%8EL

 

 

MEÂL

Sözlükte "bir şeyin varacağı gaye, bir şeyi eksiltmek" demektir. Istılahta, Kur'ân âyetlerini her yönü ile aynen çevirme iddiası olmaksızın, başka bir dile aktarmak anlamında kullanılır. Kur'ân'ın kelime ve cümlelerini kelimesi kelimesine, hiçbir anlamını eksik bırakmadan başka bir dile çevirmek mümkün olmadığı için Kur'ân'ın başka dillere çevirisine meâl ismi verilmiştir. Bu kelime ile yapılan çevirilerde eksik olabilir, bu anlam, âyetin, kelimenin yaklaşık manasıdır demek istenir. (bk. Terceme) (İ.K.)


© 2016 - Diyanet İşleri Başkanlığı

http://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/dinikavramlar-M/ME%C3%82L

 Acizâne Kendi Düşüncelerim

 

MEAL ve YORUM ( TEFSİR ) UN ANLAŞILABİLMESİ için BİR ÖRNEK.

 

Kur'an'ın Özgün ( orjinal ) metninden ( Latince harflerle yazılmış olarak) bir bölüm. 

 

La ilahe illallah.

 

Meali ( Türkçe Anlamlısı )

 

Allah'dan başka tapılacak yoktur.

 

Tefsir ya da yorum.

 

Her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten Allah'tır. Ancak O'na tapmalı, tabi olunmalı. Aksi halde insan ve Allah'tan başka taptığı varlık Allah önünde hesap verecektir. İlah olan yani kulluk edilecek ( ibadet edilecek ) olan, itaat edilecek, koyduğu ilkelere uyulacak olan O'dur. Allah'tır.

 

Ne yazık ki bazı mealler ( Kur'an'ın Türkçe Anlamlıları ) düzgün yapılmadığı için yoruma dönüşmüştür.

 

 

Bu durumda her meali; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle

 

ölçmeliyiz.

 

Kur'an'a inanmayanlar Evrensel Ahlak ve Hukuk Kuralları ile mealleri ölçmeli.

 

Olmazsa Arapça öğrenilmelidir.

 

 

MEÂL

Sözlükte "bir şeyin varacağı gaye, bir şeyi eksiltmek" demektir. Istılahta, Kur'ân âyetlerini her yönü ile aynen çevirme iddiası olmaksızın, başka bir dile aktarmak anlamında kullanılır. Kur'ân'ın kelime ve cümlelerini kelimesi kelimesine, hiçbir anlamını eksik bırakmadan başka bir dile çevirmek mümkün olmadığı için Kur'ân'ın başka dillere çevirisine meâl ismi verilmiştir. Bu kelime ile yapılan çevirilerde eksik olabilir, bu anlam, âyetin, kelimenin yaklaşık manasıdır demek istenir. (bk. Terceme) (İ.K.)

 

TERCÜME

Arapça "terceme" fiilinin mastarı olan "tercemetün" kelimesinin Türkçe'de kullanılan şeklidir. Sözlükte; bir sözü söylendiği dilde açıklamak, bir sözü başka bir dilde açıklamak, bir sözü bir kimseye ulaştırmak, bir sözü başka bir dile nakletmek, bir sözün anlamını diğer bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Tercüme aslın anlamına tamamen uygun olması için açıklıkta, delâlet etmede, mücmel ve mufassal, genel ve özel, mutlak ve kayıtlı olmada, kuvvette, güzel edada, üslupta, ilim ve sanatta asıldaki ifadeye denk olması gerekir. Aksi takdirde eksik bir tercüme olur. Bu itibarla böyle bir tercüme yapmak oldukça zordur. Tercümeye, günümüz Türkçe'sinde "çeviri" denmektedir. Tercüme, harfî veya lafzî, manevî veya tefsîrî olmak üzere iki kısımdır. Harfî-lafzî tercüme, bir cümleyi kelimesi kelimesine tercüme etmektir. Yani bir dildeki ifadeyi inceleyip, aktarılacak dildeki tam karşılığını bulmak ve anlamı aynen aktarmaktır. Manevî-tefsîrî tercüme ise; aktarılan sözün aslına benzemesi gözetilmeyen, sadece asıldaki anlam ve gayeleri güzel bir şekilde aktarmaktır. Günümüzde, daha çok bu tür tercüme yapılmaktadır. Kur'ân'ın lafzî tercümesini yapmak mümkün değildir. Tercüme yapanlar tefsîrî tercüme yapmaktadırlar. Yaptıklarına "tercüme" kelimesi yerine "meâl" kavramını kullanmaktadırlar. (bk. Meâl) (İ.K.)

 

TEFSÎR USULÜ

Usul; metot, yöntem, ilke, esas, kural demektir. Tefsîr usulü, Kur'ân-ı anlamak, yorumlamak, açıklamak ve îzah etmek için takip edilmesi gereken esas ve yöntemleri konu edinen bir metodoloji bilim dalıdır. Tefsîr usulü; Kur'ân tarihi, Kur'ân'ın inişi, vahiy ve çeşitleri, âyet, sûre, Kur'ân'ın yazılışı, toplanması, çoğaltılması, tefsîri, tefsîrle ilgili ilimler, tefsîr, te'vil, meal, tercüme kelimeleri tefsîr çeşitleri, tefsîr tarihi... vb. konularını işler. (İ.K.)

 

TEFSÎR VE TE'VÎL

Tefsîr kelimesi "fesr" veya "sefr" kelimesinden türemiştir. Fesr; sözlükte doktorun hastalığı teşhis için suya (idrara, kana, balgama) bakması, bir şeyi beyan etmek, keşfetmek, üzeri kapalı bir şeyi açmak; sefr ise, kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak ve keşfetmek anlamlarına gelir. Istılahta; anlamı kapalı olana, manası zor anlaşılan sözden ne kastedildiğini açıklama demektir. Tefsîr kelimesi daha çok Kur'ân kelime, terkip ve cümlelerinin ne anlama geldiğini açıklamak, müşkül ve garîp lafızları izah etmek, Kur'ân'ı yorumlamak anlamında kullanılır. Te'vîl; geri dönme anlamındaki "evl" kökünden gelir. Bu kavram sözlükte; açıklamak ve beyan etmek; ıstılahta, çok anlamlı kelime ve cümlelerdeki anlamlardan birini tercih etmek demektir. Tefsîr ilminde te'vîl, âyetlerdeki olası anlamlardan birini, âyetin bağlamı ve Kur'ân bütünlüğü dikkate alınarak tercih etmek anlamında kullanılır. İlk önceleri tefsîr kelimesi kullanılmış, Kur'ân'ı savunma döneminden itibaren de te'vîl kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla bu iki kelime birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Meselâ Kur'ân yorumcusu Taberî (ö. 310) te'vili, tefsîr anlamında kullanmıştır. İmam Matürîdî, tefsîr ile te'vîlin farklı anlamlarda olduğunu söylemiştir. Ona göre tefsîr; peygamberin ve ashabının yorumu, te'vîl ise İslâm âlimlerinin yorumudur. Tefsîr ile te'vîl arasında farklar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Tefsîr'de kesinlik, te'vîlde ise ihtimaller vardır. Tefsîr te'vîlden daha geneldir. Tefsîr, lafızlarda, te'vîl ise manalarda olur. Tefsîr rivâyetle, te'vîl ise dirâyetle ilgilidir. Tefsîr, lafzın konulduğu manayı hakîkî veya mecâzî olarak beyan etmektir. Te'vîl ise iç anlamını, lafızdan murat edilen gerçeği açıklamaktır. Meselâ inne Rabbeke le bi'l-mirsâd (Rabbin gözetleme yerindedir) (Fecr, 89/14) âyetindeki; "mirsâd", gözetlemek anlamındaki rasd kökünden gelir, mif'âl formunda mekân ismidir, "gözetleme yapılan yer" demektir şeklinde yapılan açıklama tefsîrdir. Allah'ın gözetleme yerinde olduğunun bildirilmesinden maksat; "Allah'ın insanların bütün yaptıklarını görmesi, bilmesi ve onları denetlemesi, böylece, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması konusunda gevşeklik ve gafletten uyarmasıdır" şeklindeki izah ise te'vîldir. Tefsîr, "sâibe" ve "bahîr" (Mâide, 5/103) kelimeleri gibi garîb lafızları izah etmede veya Kur'ân'ı veciz cümlelerini şerhetmede veya "nesîe küfürde artmadır" (Tevbe, 9/37) âyetinde olduğu gibi mahiyeti ancak tanımla bilinebilen cümleleri izah etmede olur. Fıkıh usulü ilminde te'vîl, lafzı zâhir anlamından çıkarıp bir delile dayanarak ona zâhir olmayan bir mana vermektir. Bir lafzı te'vil edebilmek için o lafzın zâhir ve nas olması gerekir. Müfesser ve muhkem bir lafızda te'vil olmaz. Te'vîl, lafzın olası anlamlarından biri olmalı ve bu konuda şer'î bir delil bulunmalıdır. Lafızda bulunmayan bir anlamı o lafza yüklemek te'vîl değildir. Tefsîr ve te'vîl, bir ilim dalıdır. Bu bilim dalında, Kur'ân yorumlanır, kelime ve cümlelerin anlamları, hüküm ve hikmetleri açıklanır. Bu konuda çeşitli bilim dallarından faydalanılır. Tefsîr ve te'vîl yapılırken önce Kur'ân'a müracaat edilir. Âyetler, âyetlerle tefsîr edilir. Sonra peygamberin hadislerine, sonra varsa sahabe sözlerine bakılır. Garip kelimeler için sözlüklere bakılır, semantik tahlil yapılır. (İ.K.)

 

Alıntı kısa yolu...https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.U9fdf-N_vJI 

 

 

 Mezhep ya da İngilizcesiyle doktrin yorum demektir. İnsanların bir konuda kafa yorup, o konuda edindiği düşüncedir.

Peygamberimizin sünneti yani bir konuda izlediği yol; hadisleri ve o konuyla ilgili bir şeyler yapmasıdır. Sonuçta
Peygamberimizin sünneti de yorumdur. Ayrıca uydurma sünnetlerden sakınmak için Peygamberimizin sünnetini de
akıl, mantık, vicdan ve Kur’an cetvelleriyle ölçmeliyiz. Ufkumuzu geliştirmesi açısından Peygamberimizin sünnetini ve
diğer yorumları okuyabilriz, ancak yukarıda ki cetvelleri mutlaka kullanmalıyız, bence

 

Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk'e göre mezhepler dinleştirilmemelidir.
Yani dinin dolayısıyla Allah'ın emri gibi alınmamalıdır. Bunun nedeni de Zuhruf 44'e göre bizim
Kur'an'dan sorumlu tutulmamızdır, bence.
Yukarıda değindiğim gibi biz Kur'an'dan sorumlu olacağız. Bunun için de Kur'an'ı anlayabilmemiz gerekir.
Bunun için de onu anladığımız dilde okumanın yanında muhkem ve müteşabih ayetlerle ilgili bilgi sahibi olmamız gerekir.
Muhkem çok anlamlı olmayan anlamı kesin ve anlaşılır olan demektir, Örneğin, Allah birdir dendiğinde bunun anlamı
tek ve kesindir ki o da Allah'ın bir tane olduğudur.

 

Aşağıda ki ayet ( Âli İmrân Suresi 7 ) muhkem ve müteşabihden söz eder. Müteşabihe en güzel örnek darp kelimesidir. FLA
Nisa Suresi
34. Yaşar Nuri Öztürk: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün
kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi,
gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında
yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa
artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Ayetin Latin harfli Arapçası.

Er ricâlu kavvâmûne alen nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun
lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu) vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vehcurûhunn(vehcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne
fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen) innallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîren).
Fadribu emrinin kökü olan darb kelimesinin 30’a yakın anlamı içinde en önemlilerinden dördü, vurmak-dövmek, hurûc (çıkmak),
zehâb (gitmek) ve dolaşmaktır. (bk. İbn. Manzûr, Lisanül Arab, darb md.- Yaşar Nuri Öztürk Kur’an’ daki İslam sh 554)

Yukarıda ki alıntı vadrıbû kelimesinin çok anlamlı yani müteşabih olduğunu ortaya koyuyor.

Yukarıda ki ayette darp kelimesinin tevilini yani ayette hangi anlamının kullanıldığını bilmek için Âli İmrân Suresi 7 ye göre
ilimde derinleşmek gerekir. Benim acizane önerim kişinin anladığı dilde muhkemleri okurken, bir yandan da takvaya
( Allah'ın azabından sakınıp, rızasına uygun yaşamaya, yap dediğini yapıp, yapma dediğini yapmamaya ) sarılıp ilimde
derinleşmesidir. Hz. Allah Bakara, 282 de takva sahiplerine öğretmenlik yapacağını söylemektedir.
Tevilin daha iyi anlaşılması için şu söylenebilir. Hz. Allah ayette kadınları darp edin derken darbın hangi anlamını kullanmıştır,
dövmek mi, bir yerden uzaklaştırmak mı? işte ayette hangi anlam kullanılmıştır bunu bilmek tevildir.

Sonuç olarak, öyle diyorlar, sen hocadan daha mı iyi bileceksin demek yerine, takvaya sarılıp Hz. Allah'ımızın öğrencisi olmalıyız. FLA 03.02.2016

 

 

http://fatihltfaydin.tr.gg/Kad%26%23305%3Bn-Dovme.htm

 

http://www.antoloji.com/ogretmeni-allah-olan-kitap-siiri/

 

http://www.antoloji.com/oyle-diyorlar-7-siiri/

 

http://fatihltfaydin.tr.gg/Hadis.htm

Âli İmrân Suresi

7.Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki;
onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlersemüteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde
bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik
tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini
ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi
Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

Sözlükte benzeyen anlamına gelen müteşâbih ise terim olarak; manası kolaylıkla

anlaşılmayan, bir çok manaya ihtimali olup bunlardan birini tayin edebilmek için
haricî bir delile ihtiyaç duyulan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta
anlaşılmayan, manası açık ve net olmayan, niteliği (seçikliği) belli olsa da içeriği
(açıklığı) belli olmayan, şaban ayında değil de ramazan ayında oruç tutulması ve
namazların sayısı gibi manası akılla kavranamayan lafızlara ve âyetlere denir

( Diyanet İşleri Başkanlığı internet sayfasından alınmadır).

 

Kur'an açısından mezhepler için aşağıda ki alıntıyı tıklayabilirsiniz.

 

 

http://www.kurandakidin.com/2012/03/kuran-mezhepler-konusunda-ne-sekilde-bir-yaklasimda-bulunmaktadir/

http://www.antoloji.com/ava-giden-avlanir-4-siiri/.....

 

Fatih Lütfü Aydın
Saygılar ve Sevgiler
01.09.2016
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol