Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

Aynadir Tiyatro

TÎN-4

 

Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.

 

Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).

1.

lekad

: andolsun

2.

halaknâ

: biz yarattık

3.

el insâne

: insanı (insanın nefsini)

4.

: içinde

5.

ahseni

: en güzele (ahsene) ulaşabilecek

6.

takvîmin

: takvim, programlanmış zaman kevn, yaratış tarzı

 

TÎN-5

 

Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.

 

Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).

1.

summe

: sonra

2.

redednâ-hu

: onu reddettik, iade ettik, çevirdik

3.

esfele sâfilîne

: esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale

BAKARA-255

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azîm'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
 
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm(azîmu).
1.
allâhu
: Allah
2.
lâ ilâhe
: ilâh yoktur
3.
illâ
: ancak, sadece, den başka
4.
huve
: o
5.
el hayyu
: hayy olan, diri olan, canlı olan
6.
el kayyûmu
: kayyum olan, zatı ile daimî, bâki olan, herşeyi (kâinatı) idare eden
7.
lâ te'huzu-hu
: onu almaz (ona olmaz)
8.
sinetun
: uyuklama hali
9.
ve lâ nevmun
: ve uyku yoktur, olmaz
10.
lehu
: onun
11.
mâ fî es semâvâti
: göklerde olan şeyler
12.
ve mâ fi el ardı
: ve yeryüzünde olan şeyler
13.
men zâ
: kim sahiptir (yetkiye sahiptir)
14.
ellezî
: o kimse ki, o ki
15.
yeşfeu
: şefaat eder
16.
inde-hu
: onun katında, yanında
17.
illâ
: ancak, sadece, den başka
18.
bi izni-hi
: onun izni ile
19.
ya'lemu
: bilir
20.
mâ beyne eydî-him
: onların elleri arasında olan şeyler, onların önlerindeki
21.
ve mâ halfe-hum
: ve onların arkalarında olan şeyler
22.
ve lâ yuhîtûne
: ve ihata edemez, kavrayamaz,
23.
bi şey
: bir şey
24.
min ilmi-hi
: onun ilminden
25.
illâ
: ancak, hariç, den başka
26.
bi mâ şâe
: dilediği şey, dilediği
27.
vesia
: (geniştir) kapladı, kuşattı, kapsadı
28.
kursiyyu-hu
: onun kürsüsü
29.
es semâvâti
: semalar, gökler
30.
ve el arda
: ve arz, yeryüzü
31.
ve lâ yeûdu-hu
: ve ona ağır, zor gelmez
32.
hıfzu-humâ
: onları (o ikisini) koruma, muhafaza etme 33 - ve huve
33.
el aliyyu
: âlâ, çok ulu, çok yüce
34.
el azîmu
: azîm, büyük
 
 
Not: Masa altında ki ayak konulan tahta parçasına kürsü dendiğine göre sonsuzluğa yürüyen alemler Hz. Allah’ın ayakları altında demektir. Doğrusunu O bilir. 08.01.2013 Fatih Lütfü AYDIN
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol