Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi D



 

 
DUA

Bakara, 186,

Yaşar Nuri Öztürk
: Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler.

Not: Cevap veririm sözünü duası kabul olur şeklinde anlamamalıyız. Gereğini yaparım şeklinde anlamalıyız. Bu düşünceyi Enam, 41 desteklemektedir. Dilerse kabul eder dendiğine göre duanın kabul edilebilir ya da edilemez olmasına göre durum değişmektedir. Ayrıca o an için kabul edilmemesi gereken bir dua da olabilir. Dua edenin hakkında hayırlı olmayacak bir dua da olabilir. Bk.İsra, 11*

Allah Duayı Dilerse Kabul Eder.

Enam, 41

Bel iyyâhu ted’ûne fe yekşifu mâ ted’ûne ileyhi in şâe ve tensevne mâ tuşrikûn(tuşrikûne).

1.

bel

: hayır (bilâkis)

2.

iyyâ-hu

: sadece, yalnızca O'na

3.

ted'ûne

: dua edersiniz, yalvarırsınız

4.

fe yekşifu

: artık, o giderir (açar)

5.

mâ ted'ûne

: dua ettiğiniz şey

6.

ileyhi

: ona

7.

in şâe

: eğer dilerse

8.

ve tensevne

: ve unutursunuz

9.

mâ tuşrikûne

: şirk (ortak) koştuğunuz şeyler

 

 

Yaşar Nuri Öztürk: Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.

*İsra, 11
Yaşar Nuri Öztürk: İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.
 
Dua edilecek olanın yalnızca Allah olması.
RA'D-30
Yaşar Nuri Öztürk : İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!"

CİNN-20
Yaşar Nuri Öztürk : De ki: "Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam."
Falancanın, şu günün ya da gecenin hürmetine denemez.
Allah’a ibadetin içine başka şeyi ve kimseyi sokmama.
HACC-26
Yaşar Nuri Öztürk : Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle.

ANKEBÛT-8
Yaşar Nuri Öztürk : Biz insana, anne babasına en güzel bir biçimde davranmasını, şunu söyleyerek önerdik: "Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat etme. Yalnız banadır dönüşünüz. Nihayet ben size yapıp ettiğiniz şeylerin haberini bildireceğim."

LOKMÂN-15
Yaşar Nuri Öztürk : Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim.

FÂTİHA-5
Yaşar Nuri Öztürk : Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Dua yalnızca sıkıntı zamanlarında edilmemeli.
YÛNUS
12.Yaşar Nuri Öztürk : İnsanlara zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır. Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa/aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları, işte böyle süslü gösterilmiştir.

21.Yaşar Nuri Öztürk : İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, ayetlerimiz hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: "Tuzak kurma bakımından Allah daha hızlıdır." Zaten, resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları kaydediyorlar.

22.Yaşar Nuri Öztürk : O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah'a özgüleyerek duaya koyuldular: "Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden olacağız."

23.Yaşar Nuri Öztürk : Ama Allah onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.

İSRÂ-67
Yaşar Nuri Öztürk : Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.

FUSSİLET
50.Yaşar Nuri Öztürk : Eğer kendisine dokunan bir zorluktan/zarardan sonra bizden bir rahmet tattırsak, yemin olsun şöyle diyecektir: "Bu benim hakkım! Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam da şüphesiz, O'nun katında benim için şaşmaz güzellikler vardır." Yemin olsun, biz o nankörlük edenlere, yapıp ettiklerini haber vereceğiz. Yemin olsun, o çetin azabı onlara tattıracağız.

51.Yaşar Nuri Öztürk : İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur.

FECR-15
Yaşar Nuri Öztürk : İnsan böyledir; Rabbi kendisini deneyip de ona cömert davranır, nimet yağdırırsa: "Rabbim bana ikramda bulundu!" der.

Bağırıp çağırarak dua etmek
Allah gırtlak kuvvetine değil, samimiyete bakar.
LOKMÂN-19
Yaşar Nuri Öztürk : "Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir."
 
Düşünceye sorumluluğun olmaması.

NAHL-93
Bismillâhirrahmânirrahîm
Ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
1. ve lev şâe allâhu : ve eğer Allah dileseydi 
2. le ceale-kum : elbette sizi kıldı 
3. ummeten : bir ümmet 
4. vâhideten : bir tek 
5. ve lâkin : ve lâkin, fakat 
6. yudıllu : saptırır, dalâlette bırakır 
7. men yeşâu : dilediği kimseyi 
8. ve yehdî : ve hidayete erdirir 
9. men yeşâu : dilediği kimseyi 
10. ve le tus'elunne : ve elbette sorulacaksınız, sorgulanacaksınız 
11. ammâ (an mâ) : şeylerden 
12. kuntum : siz oldunuz 
13. ta'melûne : yapıyorsunuz
Yaşar Nuri Öztürk : Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz.
ta’melûn(ta’melûne)
13. ta'melûne : yapıyorsunuz
Not: Ayetin Latin harfli metnine bakacak olursak, ayetin sonu “ta’melûn” ile bitiyor. Bu kelime amel ( iş, işyapma ) kelimesi ile aynı köktendir. Demekki Hz.Allah’ımız bizleri yaptığımız işlerden sorumlu tutacak. F.L.A.
Ayrıca Zuhruf Suresi, 44. Ayet gereği Kur’an’dan da sorumlu tutulacağız. O zaman amellerimizi daha açıkçası davranışlarımızı Kur’an’a göre belirlemeliyiz.
Kur’an’a inanmayanlar da davranışlarını Evrensel Ahlak ve Hukuk İlkeleri’ne göre belirlemelidir.
O zaman dini öğrenmek isteyenler davranışları inceleyen Davranış Bilimleri ( Sosyoloji ve Psikoloji)’ ni de bilmelidir. Evren’in düzgün, kurallı ve harika işleyişini ve bir yaratıcı olmadan Evren’in olamayacağını düşündüren Felsefe ( Düşünmeyi sevme )’yi bilmelidir.
Doğru ve tutarlı ( çelişmesiz olan, zıtlık barındırmayan ) düşünme demek olan Mantık’ı da öğrenmelidir.
Psikoloji, bireylerin ruhunun yol açtığı bireysel davranışlarını inceler.
Sosyoloji ( Toplum Bilimi ) ise bireylerin ruhunun yol açtığı toplum içi davranışlarını
İnceler. Ör. Aynı takımı tutan taraftarların stadyumda birliktelik ruhundan kaynaklanan bir cesaret davranışı sergilemeleri.
Bilim; soyut yani elle tutulan, gözle görülen şeyleri, maddi şeyleri inceler. Bu yüzden; Psikoloji ve Toplum Bilimi ruhu inceleyemezler ancak onun neden olduğu; bireysel ve toplum içi davranışlarını inceleyebilirler.
Bütün bunlar dinle ilgili olduğundan Felesefe, Mantık ve Davranış Bilimlerini de TTKAY lı bir kalıpla yazmaya karar verdim. F.L.A.
 

 
DALÂLET
 
Gizlemek, kaybolmak, sapmak, unutmak ve doğru yolu bulamamak gibi anlamlara gelir. Dînî 
 
literatürde ise hidâyet kavramının zıddı olup, bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan sapmak 
 
demektir. Kur'ân'da dalâlet kavramı türevleriyle birlikte yüz doksan bir yerde geçmektedir. 
 
"İşte onlar hidâyete karşılık dalâlet satın alanlardır...." (Bakara, 2/16); "Bize doğru 
 
yolu göster, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların 
 
ve sapmışların yoluna değil." (Fâtiha, 1/6-7). Dalâlet kavramının içeriğinde biri sapma 
 
diğeri saptırma olmak üzere iki anlam bulunmaktadır. Kur'ân'da, Allah'a, meleklere, 
 
kitaplara, peygamberlere ve ahiret gününe inanmamak (Nisâ, 4/136), Allah'a şirk koşmak 
 
(Nisâ, 4/116), zulüm yapmak (Lokmân, 31/11) gibi davranışlar sapma olarak ifâde edilmiştir. 
 
Saptırma terimine gelince, Kur'ân bunu da kişinin kendi kendisini saptırması (Bakara, 
 
2/108) ve Allah'ın kullarını saptırması olmak üzere iki şekilde vasıflandırmıştır. 
 
"...Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır..." (Bakara, 2/26); "Allah kimi 
 
hidâyete erdirmek isterse onun göğsünü İslâm'a açar ve her kimi de saptırmayı dilerse onun 
 
göğsünü daraltır." (En'âm, 6/125). Allâh'ın insanları saptırması, insanların fiillerini 
 
onları iradeleri doğrultusunda yaratması olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla insanların 
 
dalâletinde Allah'ın herhangi bir zorlama ve baskısı yoktur. Çünkü Allâh, olmuş ve olacak 
 
her şeyi bilir. Hidâyet ve dalâletten her biri kulların seçimiyle takdir edilip kazanılmış, 
 
ilâhî kazâ ve kaderle de yaratılmıştır. (F.K.)


Hidayeti bırakıp, delaleti satın alanlar.
Bakara, 16. ve 175. ayetde anılırlar.
 
BAKARA
 
16.
 
Yaşar Nuri Öztürk: İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın 
 
aldılar da ticaretleri hiç bir kazanç sağlamadı. Bir yol yordama girebilmiş de değillerdir.
 
175.
 
Yaşar Nuri Öztürk: İşte bunlar hidayeti satıp şaşkınlığı, affedilmeyi satıp azabı 
 
almışlardır. Ne kadar da dayanıklıdırlar ateşe!...

DULETEN
 
HAŞR-7
 
Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
 
 
 
Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli key lâ yekûne dûleten beynel agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).
1.
: şey
2.
efâe
: fey verdi, savaşsız elde edilen ganimetten verdi
3.
allâhu
: Allah'ın
4.
alâ resûli-hî
: resûlüne
5.
min ehli
: ehlinden, halkından
6.
el kurâ
: belde, şehir
7.
fe
: artık, o zaman, o taktirde
8.
li allâhi
: Allah için, Allah'ın
9.
ve li er resûli
: ve resûl için, resûlün
10.
ve li
: ve için
11.
: sahip olanlar
12.
el kurbâ
: yakınlığı olanlar, akrabalar
13.
ve el yetâmâ
: ve yetimler
14.
ve el mesâkîni
: ve miskinler
15.
ve ibni es sebîli
: ve yolcular
16.
key lâ yekûne
: olmaması için
17.
dûleten
: elden ele dolaşan mal, servet
18.
beyne
: arasında
19.
el agniyâi
: zenginler
20.
min-kum
: sizden
21.
ve mâ
: ve şey
22.
âtâ-kum(u)
: size verdi
23.
er resûlu
: resûl
24.
fe
: artık, o zaman, o taktirde
25.
huzû-hu
: onu alın
26.
ve mâ
: ve şey
27.
nehâ-kum
: sizi nehyetti
28.
an-hu
: ondan
29.
fe
: artık, o zaman, o taktirde
30.
intehû
: vazgeçin
31.
ve ittekû
: ve takva sahibi olun
32.
allâhe
: Allah'a karşı
33.
inne
: muhakkak
34.
allâhe
: Allah
35.
şedîdu
: şiddetli
36.
el ikâbi
: azap, ceza


Bana Dini Öğret Diyene Fatiha ve Fatiha,6'da ki Sırat-ı Müstekim ( Enam 151-153 ve İsra 23-39 Temel Prensipler öğretilmeli ve namazla ilgili olarak zorluk çıkarmamak açısından yalnızca farzları kılması istenmelidir. Ayrıca hayata geliş sebebimizin yer aldığı ayet söylenmelidir.

Hilekâr Vezir

Bu hikâyede şu âyet-i kerimelere işaret vardır: ''Onlar
dinlerini parçaladılar, bölük bölük oldular. Her grup kendi
inancı ile sevinmekte ve ferahlamaktadır'' (Rûm 30/32).
''De ki! Ey kitap ehli! Geliniz, aranızda eşit olan tek söze,
ancak Allah'a kulluk edelim. Ona hiçbir şeyi eş ve ortak
koşmayalım. Allah'ı bırakıp birbirimizi rab edinmeyelim''
(Âl-i İmrân 3/64).

http://www.dervisler.net/kissalar-ve-menkibeler/mesnevi'de-gecen-hikayeler/msg89251/#msg89251

RÛM

 

30. Yaşar Nuri Öztürk : O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.

Sırat-ı Müstakim:   

 

EN'ÂM

 

151. Yaşar Nuri Öztürk : De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

 

152. Yaşar Nuri Öztürk : "Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız/aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi.

 

153. Yaşar Nuri Öztürk : Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin, başka yolları izlemeyin! Yoksa bu hal sizi O'nun yolundan uzaklaştırıp parçalara böler. Sakınıp korunasınız diye O bunu önermiştir size.)

 

RUM

31. Yaşar Nuri Öztürk : O'na yönelmiş kişiler olarak O'ndan sakının! Namazı kılın ve sakın şirke sapanlardan olmayın;

 

32. Yaşar Nuri Öztürk : Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.

 

 

ÂLİ İMRÂN-64

 

Yaşar Nuri Öztürk : De ki: "Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbirşeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: "Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız."


Hayata Geliş Sebebimiz.

MULK-2

Yaşar Nuri
Öztürk : Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana
çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur.

Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen),
ve huvel azî zul gafûr(gafûru).


 

1.


 


 

ellezî


 


 

: o ki, o


 


 

2.


 


 

halaka


 


 

: yarattı


 


 

3.


 


 

el mevte


 


 

: ölüm


 


 

4.


 


 

ve el hayâte


 


 

: ve hayat


 


 

5.


 


 

li
  yebluve-kum


 


 

: sizi
  imtihan etmek için


 


 

6.


 


 

eyyu-kum


 


 

: sizin
  hanginiz, hanginiz


 


 

7.


 


 

ahsenu


 


 

: daha
  güzel, en güzel


 


 

8.


 


 

amelen


 


 

: amel


 


 

9.


 


 

ve huve


 


 

: ve o


 


 

10.


 


 

el azîzu


 


 

: azîz


 


 

11.


 


 

el gafûru


 


 

: gafûr,
  mağfiret eden, günahları sevaba çeviren


 




 
Denge
 

Mevlana’nın Helvacı Çocuk hikâyesinde şeyh borçlanıp, aldığı borçları saçıp savurmuş. Borçları üretime kanalize edip, üreterek hem borçlarını ödemek hem de yoksullara yardım etmek gibi bir orta yolu (itidali) izlememiş.

Bu konuyla ilgili tanımlar ve ayetler aşağıdadır.

 

İfrat: arttırma ve olgunlaştırmada haddi aşma, aşırı gitme, haddini aşma.

Ör. savurganlık (israf), şişmanlık, Allah’ ın dışındaki her şeyi hiç sevmemek, zühd ( ibadeti cennet için ya da Allah korkusu nedeniyle yapmak ).

 

 

İtidal: denge, orta yol; aşırıya kaçmama, haddi aşmama; geride kalmama, aşağı olmama.

Ör. cömertlik, tutumluluk, formda kalmak, hiçbir şeyi Allah sevgisinin üstüne koymamak, takva

 (İbadeti cennet için ya da Allah korkusu nedeniyle değil, Allah’ ın sevgisine ulaşmak ve azabından sakınmak için yapmak. Bence Allah’ın azabından sakınmak Allah’dan korkmak değil azap gerçeğinin bilincinde olup önlem almaktır. Önlem almak korkaklık değil akıllılıktır.).

 

Tefrit: Eksiltmede haddi aşma, edilgen ve duyarsız olma.

Ör. Cimrilik, zafiyet (hastalık derecesinde zayıflık), Ne Allah’ı ne de  başkalarını sevmemek, hiç ibadette bulunmamak.

 

KASAS-77 (Dünya Ahiret Dengesi) 

"Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez." 


İSRÂ-29 (Harcama Dengesi) 

Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın. 

 

Yaşar Nuri ÖZTÜRK ( Genel olarak Denge )

İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diyeorta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.

 

Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).

 

 

1.          ve kezâlike           : ve bunun gibi, böylece

2.            cealnâ-kum        : biz sizi kıldık, yaptık

3.            ummeten            : bir ümmet, bir topluluk

4.            vasatan               : vasat, ortada, ifrat ve tefritten uzak

5.            li tekûnû              : olmanız için, olun diye

6.            şuhedâe              : şahitler

7.            alâ en nâsi          : insanlara

8.            ve yekûne          : ve olsun

9.            er resûlu             : resûl

10.          aleykum              : size, sizin üzerinize

11.          şehîden                               : şahit

12.          ve mâ ceal-nâ   : ve biz yapmadık, kılmadık

13.          el kıblete             : kıble

14.          elletî                      : o ki, ki o

15.          kunte                    : sen oldun

16.          aleyhâ                  : onun üzerinde

17.          illâ                          : ancak, sadece, hariç

18.          li na'leme            : bilmemiz için

19.          men                      : kim

20.          yettebiu              : tâbî olur

21.          er resûle             : resûl

22.          mimmen

             (min men)             : o kimse(ler)den, ondan (onlardan)

23.          yenkalibu            : geri döner

24.          alâ                          : üzerine, üzerinde

25.          akibeyhi              : topukları (iki topuğu)

26.          ve in kânet         : ve eğer olursa, olsa bile

27.          le                            : elbette, gerçekten

28.          kebîreten           : zor, güç

29.          illâ                          : ancak, hariç

30.          alâ                          : üzerine, ... e

31.          ellezîne                                : o kimseler, onlar

32.          hedâ                     : hidayete erdirdi

33.          allâhu                    : Allah'ın

34.          ve mâ kâne        : ve olmadı, değildir

35.          allâhu                    : Allah

36.          li yudîa                  : zayi edecek, boşa çıkaracak, yok edecek

37.          îmâne-kum        : sizin îmânınız

38.          inne                       : hiç şüphesiz, muhakkak

39.          allâhe                    : Allah

40.          bi en nâsi            : insanlara

41.          le                            : mutlaka, elbette

42.          raûfun                  : çok şefkatli

43.          rahîmun              : çok merhametli, rahmet gönderen


Mevlana'nın Nahivciyle Gemici hikâyesi de denge ile ilgilidir.
Nahivci ( Arap Dili Âlimi ) nin yaptığı dış ilimle ( dünyevi ilimle ) uğraşmaktır. Bence Mevlana'nın vermek istediği ileti,
dış ( zahiri, dünyevi ) ilimle uğraşmanın yanında, iç ( batıni, manevi ) ilimle, ilmi ledün * ile de uğraşılmasıdır.


DULETEN

HAŞR-7

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

 

Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehlil kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli key lâ yekûne dûleten beynel agniyâi minkum, ve mâ âtâkumur resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi).

1.

: şey

2.

efâe

: fey verdi, savaşsız elde edilen ganimetten verdi

3.

allâhu

: Allah'ın

4.

alâ resûli-hî

: resûlüne

5.

min ehli

: ehlinden, halkından

6.

el kurâ

: belde, şehir

7.

fe

: artık, o zaman, o taktirde

8.

li allâhi

: Allah için, Allah'ın

9.

ve li er resûli

: ve resûl için, resûlün

10.

ve li

: ve için

11.

: sahip olanlar

12.

el kurbâ

: yakınlığı olanlar, akrabalar

13.

ve el yetâmâ

: ve yetimler

14.

ve el mesâkîni

: ve miskinler

15.

ve ibni es sebîli

: ve yolcular

16.

key lâ yekûne

: olmaması için

17.

dûleten

: elden ele dolaşan mal, servet

18.

beyne

: arasında

19.

el agniyâi

: zenginler

20.

min-kum

: sizden

21.

ve mâ

: ve şey

22.

âtâ-kum(u)

: size verdi

23.

er resûlu

: resûl

24.

fe

: artık, o zaman, o taktirde

25.

huzû-hu

: onu alın

26.

ve mâ

: ve şey

27.

nehâ-kum

: sizi nehyetti

28.

an-hu

: ondan

29.

fe

: artık, o zaman, o taktirde

30.

intehû

: vazgeçin

31.

ve ittekû

: ve takva sahibi olun

32.

allâhe

: Allah'a karşı

33.

inne

: muhakkak

34.

allâhe

: Allah

35.

şedîdu

: şiddetli

36.

el ikâbi

: azap, ceza

 

    

     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
 

DİYALEKTİK

Uydurma dini gerçek din zannedip, Allah’ı inkâr etmek (olmadığını iddia etmek)yerine, yadsınamaz ( inkâr edilemez, varlığı yok sayılamaz olan) olumsuzlukların yarattığı iğrenç duyguları yok etmek amacıyla nefsimizi terbiye edebilsek.

Peygamberimiz ve ashabı ( yoldaşları, dava arkadaşları ) bir gün kıtal (katletme ) denen kanlı bir savaştan zaferle dönerlerken, Peygamberimiz esas savaş şimdi başlıyor deyince yanındakiler bundan esaslı savaş mı olur diye sormuş. O da o esas savaş nefis savaşıdır demiş.

Alah’ı yok diyerek öldürmek kolay. Nefsi azdırmanın yarattığı acı, iğrenç duyguları da yok diyerek öldürebilir miyiz?

Keşke zihinlerde ve gönüllerde Allah’ı öldürmek yerine Allah’ın yaratılış gerçeği olan Diyalektiğin ( iyi güzel, kötü çirkin gibi zıtlıkların ) oluşturduğu olumsuzlukların etkilerini öldürebilsek.

Bir an için bir yaratıcının olmadığını ve bilimin Diyalektiği bulmadığını varsaysak, en cahilimiz bile tüm kötülüklerin iğrenç , pis bir şey olduğunu ve tüm güzelliklerin hoş, yaşamaya doyulmayan şeyler olduğunu bilir.

Sigara içtiğimizde iğrenç bir öksürük ve nefes darlığı duygusunu yaşarız. Birine haksızlık ettiğimizde de kötü bir azap olan vijdan azabı duygusunu yaşarız. İçki içilen akşamın sabahında iğrenç bir baş ağrısı ve çok yiyip şişmanlama sonucu yaşanan ağrılar öldü demeyle öldürülemeyecek iğrenç ve acı duygulardır.

Allah Beka ( kalıcılık, yok olmama, ezelden ebede hep var olma) ,Hayy ( ölümsüz  olma diri olma) sıfatlarıyla ölümsüz ve kalıcı varlıktır.

Allah’ın üstün özellikleri İhlas Suresi’nde ve Bakara 255. Ayette (Ayet-el Kürsi’de) sıralanmıştır.

Zihinlerimizde ve gönüllerimizde Allah’ı öldürebiliriz ama olumsuzlukların yarattığı acı duyguları öldüremeyiz. Onları öldürebilmek için tüm olumsuzluklardan arınmak yani nefsimizi terbiye etmek zorundayız.

Ne Allah’ı öldürebiliriz ne de bu olumsuzlukları öldürme gerçeğini.

Olumsuzluklarla  imtihan edileceğimizi anlatan ayetler göstermektedir ki bazı olumsuzlukları yaşamak insan için kaçınılmazdır.

Bunun bilincinde olan insan mademki arınmadıkça bu acı duyguları hep yaşayacağım o zaman  geçici bir arınma sıkıntısıyla arınıp hep sıkıntı yaşamaktan kurtulurum diyerek olumsuzluklarla mücadele etmeli.

Bu mücadele insanın bunaldığı  sırada acısı hafifleyen bazen artan değişimler gösterir. Çölde tam ölecekken karşısına bir vahanın çıkması ya da teknenin devrildiği sırada meyveleri ve gölü olan bir adaya çıkması gibi.

Sıkıntıyı veren Allah dermanı da veriyor.                                          10.10.2012

                                                                                                          Fatih Lütfü AYDIN

   

 

 

 

 

 

TEVBE-126

Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.

BAKARA-155

Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.

 

NAHL-112

Allah, şu ülkeyi / medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu, huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.

 

ÂLİ İMRÂN-186

Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.

 

ENBİYÂ-35

Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.


DİNLEMEK İTAAT ETMEK DEĞİLDİR.

ZUMER-18
Yaşar Nuri Öztürk : Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.

"Sözün en güzeline uymak için bütün sözleri dinlemeli" Yaşar Nuri ÖZTÜRK

O zaman dinlemek değerlendirme yapmak için olmalı. Dinlemek itaat etmek anlamına gelmemeli. Sözün en güzeline uymak için dinlemesini bilmeli.

30.07.2013 Fatih Lütfü AYDIN.

 

 

MÂİDE-60

ve el hanâzîre : ve domuzlar 

Not: hanâzîr hınzır ( domuz ) ın çoğuludur.

Yaşar Nuri Öztürk : De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar." 

Not: Anladığım kadarıyla Allah lanetlediği ve üzerine gazap indirdiği kullarından; maymunlar, domuzlar ve tağut ( şeytan ) uşakları yapmıştır.Yani lanetlediği ve üzerine gazap indirdiği kullarını dünyaya tekrar maymunlar, domuzlar ve tağut ( şeytan ) uşakları olarak göndermiştir.

Sonuç olarak domuzlar Allah'ın lanetlediği ve üzerine gazap indirdiği kişilerdir.

                                                                          
DÜNYADA da HESAP SORULUR.
DÜNYALIK için BAŞKALARINA KULLU EDENLER ve BİZİ ONLAR SAPTIRDI DİYEREK EFENDİLERİNİ SATANLAR.
DOĞRU DUVAR YIKILMAZ.
 
Dediler : Bu hesap bize kıyamette sorulur.
Dedim : Dünyada dahi hesap olur, haberini işitmişiz. Fuzuli
 
RA'D-34
 
Yaşar Nuri Öztürk : Dünya hayatında bir azap var onlar için; âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah'a karşı koruyacak kimse de yoktur.
 
 
 
Ahzab 67-68'de kırıntı kapmak için, kaymak tabaka müslüman kisvelilerin peşine takılan riyakarlarla alakalı olsa gerek Fatih Bey..
 
AHZÂB
 
67. Yaşar Nuri Öztürk : Ve derler ki: "Rabbimiz biz, efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar." 
 
68. Yaşar Nuri Öztürk : "Rabbimiz, onlara iki kat azap ver; onları büyük bir lanetle lanetle!"
 
Dünya'da menfaat için peşine takıldıklarını, Ahiret'te nasıl da satıyorlar..
 
 
 
 
NİSÂ-59
 
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir.
 
Not: Ayette ey iman sahipleri içinizden olan yani sizin gibi iman sahibi olan, içinde Allah korkusu olan hüküm ve yetki sahiplerine ( ulul emre ) itaat edin dendiğine göre böyle bir itaat sorun oluşturmaz ama hüküm ve yetki sahibi rüşvet vs. gibi nedenlerle yoldan saptırmak isterse o zaman itaat etmemeliler, baskı halinde emri yazılı istemeliler. 
 
Ahzap 67-68 ayetlerinde ki gibi bizi büyüklerimiz saptırdı demek kişileri suçsuz yapmaz. Doğru duvar yıkılmaz ayeti gereği doğrulukta direnene Allah bir yol açar elbette.
 
 
Doğru duvar yıkılmaz.
 
MÂİDE-105
 
Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.
 
RAHMÂN-46
 
Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var. 
 
YÛNUS
 
62.Yaşar Nuri Öztürk : Gözünüzü açın! Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar.
 
63.Yaşar Nuri Öztürk : Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.
 
 
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol