Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi B

KALU BELA için TIKLAYIN


BAHÇE SAHİPLERİ

http://www.antoloji.com/mesnevi-hikayeleri-halife-omer-in-yangini-sondurmesi-siiri/


KUR'AN BİLİMİ DESTEKLER
 
ÂLİ İMRÂN-191

Yaşar Nuri Öztürk : Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi." 

Not: Bilim, bilmekten gelir. Bilim: Gökler ve yer hakkında bilgi sahibi olmak, düzenli yani kurallı, yöntemli bir şekilde onları öğrenmek ve bilmek demektir.

O zaman ayette göklerin ve yerin yaratılışı  hakkında düşünmemiz istediğine göre Kur'an bilimi destekler.

CÂSİYE-3

Yaşar Nuri Öztürk : Kuşkusuz, göklerde ve yerde, iman sahipleri için sayısız ayetler vardır. 

ANKEBÛT-49

Yaşar Nuri Öztürk : Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkâr etmez. 


Ayet; sureleri oluşturan cümlelere denir. 2. Anlam olarak Hz.Allah’ın delili olan Evren ve onu oluşturan şeylere de ayet denir. Bunun nedeni Evren’in rastlantılardan oluşmayan düzenli bir sanat eseri olması ( bunu bilimciler daha iyi bilir ) ve nasıl ki her sanat eserinin bir sanatkârı varsa bu mükemmel Evren’in de bir sanatkârının olması gerektiğidir. İşte bu yüzden Evren Yüce Sanatkâr Hz.Allah’ın varlığının bir delili, ayeti olmaktadır.F.L.A. 23.11.2014




BAĞNAZ ya da YOBAZ

Selamlar! Bağnaz ya da yobaz kendi inancını tek doğru kabul edip başkalarına da kendi doğrusunu zorla kabul ettirmeye çalışan kişi demek. Robot gibi kendisine öğretileni başkasına da dayatmak oluyor, bağnazın işi. Bence doğrusu diğer görüşleri de dinleyip, Evrensel Hukuk ve Ahlak İlkeleri temelinde bir harmanlama yapmaktır.


Yeri gelmişken Kur'an'da özünde Evrensel Hukuk ve Ahlak İlkeleri' ni barındırır.

http://fatihltfaydin.tr.gg/Evrensel-Hukuk-ve-Ahlak...

BELED

1. Yaşar Nuri Öztürk : Yemin ederim bu kente ki, iş onların sandığı gibi değildir!

2. Yaşar Nuri Öztürk : Sen bu kente mahremsin/bu kente gireceksin.

3. Yaşar Nuri Öztürk : Ve doğurana ve doğurduğuna da yemin olsun ki,

4. Yaşar Nuri Öztürk : Biz insanı gerçekten bir sıkıntı ve zorluk içinde yarattık.

5. Yaşar Nuri Öztürk : O sanıyor mu ki, hiç kimse ona asla güç yetiremeyecektir!

6. Yaşar Nuri Öztürk : "Yığınlarla mal telef ettim!" diyor

7. Yaşar Nuri Öztürk : Hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

8. Yaşar Nuri Öztürk : Biz ona vermedik mi iki göz,

9. Yaşar Nuri Öztürk : Bir dil, iki dudak?

10.Yaşar Nuri Öztürk : Kılavuzladık onu iki tepeye.

11.Yaşar Nuri Öztürk : Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o.

12.Yaşar Nuri Öztürk : Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?

13.Yaşar Nuri Öztürk : Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.

14.Yaşar Nuri Öztürk : Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o,

15.Yaşar Nuri Öztürk : Yakındaki bir yetimi,

16.Yaşar Nuri Öztürk : Yahut ezilmiş, boynu bükük bir yoksulu.

17.Yaşar Nuri Öztürk : Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden

   olmaktır o.

18.Yaşar Nuri Öztürk : İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları.

19.Yaşar Nuri Öztürk : Bizim ayetlerimizi tanımayanlara gelince bunlar; şomluk, uğursuzluk yâranıdır.

20.Yaşar Nuri Öztürk : Bunların üzerine, kilitlenecek bir ateş gelecektir.


Bir Adıma 10 Adım

ve Etme Bulma Dünyası  

 NİSÂ-79

Yaşar Nuri Öztürk : İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. 


Bir Kötülüğe Tıpkısı Bir Kötülük.

ŞÛRÂ-40

Yaşar Nuri Öztürk : Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez. 

 

 

 

 EN'ÂM-160

 

 Yaşar Nuri Öztürk : Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. 

 

 

 

ABD "Biz barış için Irak'dayız" 

BAKARA-11
Yaşar Nuri Öztürk : Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz" demişlerdir. 
 
Büyük Günah

http://www.ihsaneliacik.com/2011/01/buyuk-gunah-nedir.html

 

 
Bel-i : Allah ve insan ruhları arasında gerçekleşen antlaşma
 
 Araf, 172.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.

MÂİDE-7

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir. 

 
KÂLU BELA

Bel-i : Allah ve insan ruhları arasında gerçekleşen antlaşma

Araf - 172. Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

8. e lestu : ben değil miyim 
9. bi rabbi-kum : sizin Rabbiniz 
10. kâlû : dediler 
11. belâ : evet 

1. ve iz ehaze : ve çıkardığı zaman, (çıkarmıştı) 
2. rabbu-ke : senin Rabbin 
3. min benî âdeme : Âdemoğullarından 
4. min zuhûri-him : onların sırtlarından 
5. zurriyyete-hum : onların zürriyetlerini 
6. ve eşhede-hum : ve onları şahit tuttu 
7. alâ enfusi-him : nefslerinin üzerine 
8. e lestu : ben değil miyim 
9. bi rabbi-kum : sizin Rabbiniz 
10. kâlû : dediler 
11. belâ : evet 
12. şehid-nâ : biz şahit olduk 
13. en tekûlû : demeniz, demenize karşı (dememeniz için) 
14. yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü 
15. innâ : muhakkak ki biz 
16. kun-nâ : biz olduk 
17. an hâzâ : bundan 
18. gâfilîne : gâfiller, habersiz olanlar 

Araf, 172.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.

Not: Rab terbiye eden demektir. Ben sizin Rabbiniz değil miyim sorusuna evet demek. Evet sen bizim terbiye edenimizsin, senin sözüne itaat edeceğiz demek olur bence.Kavilleşme yani sözleşme, söz verme kalu kelimesinden doğmuş olabilir. 

MÂİDE-7

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir. 

Not: Misak verilen söze uyulacağına dair edilen yemin. Yani ruhlar olarak yaratıldığımızda Hz. Allah'a kendisine uyacağımız konusunda yemin vermişiz.



BEZM-İ ELEST
Farsça'daki "sohbet meclisi" anlamına gelen bezm sözcüğüyle Arapça'da "ben değil miyim" anlamındaki çekimli bir fiil olan elestü'den oluşan bezm-i elest terkibi "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" hitabının yapıldığı ve ruhların da "belâ / evet" diye cevap verdikleri meclis anlamında kullanılmaktadır. Kur'ân'da geçmişte Allah'ın Âdem oğullarından yani onların sırtlarından (veya sulplerinden) zürriyetini çıkardığı, kendilerini nefislerine şahit tuttuğu ve onlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye hitap ettiği, onların da "evet" dedikleri anlatılmaktadır (A'râf, 7/172). Allah'la insanlar arasında meydana gelen bu sözleşmeye misâk, kâlu belâ, rûz-i elest, bezm-i ezel, ahid, belâ ahdi gibi çeşitli isimler verilmiştir. Kur'ân'da aynı konuyla ilgili açık veya dolaylı ifadeler çeşitli sûrelerde yer almaktadır (Rûm, 30/30). Bezm-i elestte yapılan sözleşmenin zamanı, yeri ve keyfiyeti konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunları şöylece özetlemek mümkündür: 1- Allah'ın insanlardan aldığı söz insanın dünyaya gelişinden önce gerçekleşmiştir. Bütün insanların zürriyeti Âdem'in sırtından zerreler halinde çıkartılmış, ruh ve akıl verilerek kendilerine hitap olunmuş, onlar da sözlü olarak cevap vermişlerdir. 2- Nass'larda sözü edilen sözleşme mecâzî anlamda olup ruhlar âleminde değil, bedenlerin yaratılmasıyla gerçekleşmiştir. İnsanın Allah'ın varlığını ve birliğini kavrayabilecek bir nitelikte yaratılması sözlü olmayan, fıtrî denebilecek bir ahit ve misak niteliğindedir. Bu iki görüşten ilkini insan türüne ait genel bir sözleşme, ikincisini de her ferdin bizzat yaptığı sözleşme şeklinde değerlendirmek mümkündür. (M.C.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/.../DiniKavramlarSozlugu...
 
Beyat : el sıkışarak ahdleşme
 
Ali-i İmran, 31.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir."
 
Bakara, 282.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiginizde onu yazin. Aranizda bir yazici adaletle yazsin. Yazici, Allah'in kendisine ögrettigi sekilde yazmaktan kaçinmasin, yazsin. Borç altina giren kisi de onu kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir sey eksiltmesin. Borç altina giren, akli ermez yahut zayif-çaresiz biri ise yahut yazdirmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdirsin. Erkeklerinizden iki kisiyi de tanik tutun. Eger iki erkek yoksa rizanizla kabul edeceginiz taniklardan bir erkek ve iki kadin gerekir. Bu kadinlardan biri sasirirsa/unutursa ötekisi ona hatirlatsin diyedir. Taniklar, çagirildiklarinda çekimser davranmasinlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üsenmeyin. Böyle yapmaniz Allah katinda adalete daha yakin, taniklik için daha saglam, kuskuya düsmemeniz için daha elverislidir. Ancak aranizda döndürüp durdugunuz tamamen pesin bir ticaret sözkonusu ise onu yazmamanizda sizin için bir sakinca yoktur. Karsilikli alis-veris yaptiginizda da tanik bulundurun. Yaziciya da taniga da zarar verilmesin. Böyle bir sey yaparsaniz bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size ögretiyor. Allah, her seyi en iyi biçimde bilendir.
 
Tevbe, 111.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah'ın; Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah'tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.
 
Fetih, 10.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.
            18.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  Yemin olsun, Allah müminlerden, o ağacın altında sana bey'at ettikleri sırada hoşnut olmuştur. Onların gönüllerindekini bilmiş, üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih nasip etmiştir.
 
 
Boşanmış Ya da Dul Kalmış Kadının Tekrar Evlenebilmesi
 
Ahzap Suresi 37
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı birşeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
 
 
 
 
 
 
Bakara Suresi
230.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  Bütün bunlarin ardindan erkek, kadini bosarsa artik bundan sonra baska bir esle nikâhlanincaya kadar ilk erkege helal olmaz. Ikinci erkek kadini bosadiginda, bosanan kadinla ilk erkek Allah'in sinirlarini koruyabileceklerini düsünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakinca yoktur. Iste bunlar Allah'in sinirlaridir ki, Allah bunlari bilgi sahibi bir topluluga açiklar.
 
 
235.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK  Iddet bekleyen kadinlara evlenme isteginizi dolayli yoldan anlatmanizda veya böyle birseyi içinizde saklamanizda sizin için hiçbir günah yoktur. Allah bilmistir ki, siz onlari mutlaka anacaksiniz, unutmayacaksiniz. Bu sirada onlarla, örfün normal görecegi sözlerle konusma disinda gizli bir bulusma için anlasmayin. Ve zorunlu olan süre doluncaya kadar nikâhi baglamaya girismeyin. Bilin ki Allah, benliklerinizin içindekini bilir. O'ndan sakinin. Ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok yumusak davranislidir.
 
 

TALÂK


Karı ? koca arasındaki evlilik bağının sona ermesi klasik fıkıh literatüründe talâk şeklinde ifade edilmiştir. Fıkıhta talâk kelimesi hem tek taraflı irade bayanıyla yapılan boşama, hem tarafların anlaşarak evlilik birliğine son vermeleri, hem de mahkeme kararıyla meydana gelen boşanma anlamlarına gelmekle birlikte, genellikle tek taraflı irade beyanı ile yapılan boşamayı ifadede kullanılır.


Eşler arası geçimsizlik bazen ileri dereceye ulaşır ve boşanma tek çare olarak görülebilir. Ancak, boşanma en son başvurulması gereken bir çaredir. Zira Hz. Peygamber, "Allâh katında en sevimsiz helâl, boşanmadır" buyurmuşlardır (Ebû Dâvûd, Talâk, 3). Kur'ân-ı Kerim'de de, boşanmadan önce evliliğin devam ettirilmesi için fedakârlıkta bulunulması, hoşnutsuzluk veya soğukluk halinde bile tarafların meselelerini konuşarak halletmeleri öğütlenmiş (Nisâ, 4/19, 34, 128); aralarındaki anlaşmazlık daha ileri safhaya gittiğinde, kadının ve erkeğin ailelerinden seçilen hakemler vasıtasıyla eşler arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi yolu tavsiye edilmiştir (Nisâ, 4/35).


Bununla birlikte bütün anlaşma yolları kapanmış ve evlilik hayatının sürdürülmesi imkânsız hale gelmişse, boşanma en makul bir yol olarak meşru görülmüştür. Kur'ân'a göre, eşler en fazla iki defa boşanıp tekrar evlenebilirler; üçüncü defa boşanırlarsa, tekrar evlenmeleri helal olmaz. Ancak kadın, başka bir erkekle evlenip, eşinin ölümü veya geçimsizlik sebebiyle ayrılmaları halinde, önceki kocası ile evlenebilir (Bakara, 2/228-230).


Boşanan kadınların, başka bir erkekle evlenebilmeleri için belli bir süre (iddet) beklemeleri gerekir. Boşamadan sonra erkek, boşadığı karısına vadeli olan mehrini (mehr-i müeccel) ödemekle, bazı durumlarda da mut'a vermekle yükümlüdür. Ayrıca erkeğin belli bir süre nafaka borcu gibi bir takım hak ve sorumlulukları da bulunmaktadır.


Kur'ân'da boşamada iki şahit bulundurulmasından söz edilir (Talâk, 65/2). Ancak bu âyette yer alan ifade, fakihlerin çoğunluğu tarafından mendub olarak kabul edilmiş, bazı fakihler de bunu dinen uyulması gerekli bir emir (vâcip) olarak anlamışlardır. Emir olarak kabul edilmesi halinde birçok problemi çözeceği, beklenmedik ve ani boşamaları önleyeceği düşünülmektedir. Boşamanın şekli ve kullanılan ifadelere göre, ric'î talâk ve bâin talâk olmak üzere ikiye ayrılır. (bk. Ric'î Talak; Bâin Talak)


Günümüzde kadının ve çocukların haklarının korunması, haksızlığın ve fevri davranışların önlenmesi, aile kurumunun saygınlığının artırılabilmesi için mahkeme yoluyla boşanma sistemine geçilmiş olup tavsiyeye şayan olan da budur. (İ.P.)



YUKARIDAKİ TALAK BAŞLIKLI YAZI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI SİTESİ'NDEN ALINMIŞTIR.


Büyü
 
Bakara
 
102. Süleyman'in mülk ve saltanati konusunda onlar, seytanlarin okuyup durduklarina uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamisti. Ancak seytanlar küfre sapmisti; insanlara büyüyü ögretiyorlardi. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adli iki melek üzerine indirileni ögretiyorlardi. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan araciyiz, sakin küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir sey ögretmiyorlardi. Insanlar onlardan erkekle esinin arasini açacaklari seyi ögreniyorlardi. Ne var ki, onlar onunla Allah'in izni olmadikça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni ögreniyorlardi. Yemin olsun ki, onu satin alanin âhirette hiçbir nasibi olmayacagini açikça bilmislerdir. Öz benliklerini sattiklari sey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!


BERZAH

MU'MİNÛN-100

Yaşar Nuri Öztürk : Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).

1.

leal-lî

: böylece ben

2.

a'melu sâlihan

: salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yaparım

3.

fîmâ

: içinde, o şeyde, hakkında

4.

terektu

: bıraktım, terkettim

5.

kellâ

: hayır, asla

6.

innehâ

: muhakkak o

7.

kelimetun

: bir kelimedir, sözdür

8.

huve

: o

9.

kâiluhâ

: onun söylediği (söz)

10.

ve min verâi-him

: ve onların arkalarından

11.

berzahun

: bir berzah vardır

12.

ilâ yevmi

: güne kadar

13.

yub'asûne

: beas olunacaklar, yeniden diriltilecekler

 

 

Müminun Suresi

99. Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün;

100. Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

105. "Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?"

106. Derler ki: "Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz."

107. "Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız."

 

 

108. Buyurur: "Yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle!"

Kâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûn(tukellimûni).

1.

kâlahseû (kâle ıhseû)

: (orada) kalın dedi

2.

fî-hâ

: orada

3.

ve lâ tukellimû-ni

: ve benimle konuşmayın, bana söylemeyin

 RAHMÂN

19. Yaşar Nuri Öztürk : Salmıştır iki denizi; buluşup kucaklaşıyorlar.

20. Yaşar Nuri Öztürk : Bir ayırıcı var aralarında; kendi sınırlarını aşmıyorlar.

Beynehumâ berzehun lâ yebgıyân(yebgıyâni).

1.

beyne-humâ

: ikisi arasında vardır

2.

berzehun

: berzah, engel

3.

lâ yebgiyâni

: ikisi birbirlerinin sınırını geçemez

 

FURKÂN-53

Yaşar Nuri Öztürk : İki denizi birbiri üstüne salan O'dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur.

Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâc(ucâcun), ve ceale beynehumâ, berzehan ve hıcran mahcûrâ(mahcûran).

1.

ve huve

: ve o

2.

ellezî

: o ki

3.

merace

: serbest bıraktı

4.

el bahreyni

: iki deniz

5.

hâzâ

: bu

6.

azbun

: lezzetli

7.

furâtun

: tatlı

8.

ve hâzâ

: ve bu

9.

milhun

: tuzlu

10.

ucâcun

: acı

11.

ve ceale

: ve kıldı, yaptı

12.

beyne-humâ

: ikisinin arası

13.

berzehan

: berzah, engel

14.

ve hıcran

: ve engelleyerek, mani olarak

15.

mahcûren

: engellenen, mani olunan

 

 Bilmiyorsan bir bilene sor.
Enbiya Suresi 7
Yaşar Nuri Öztürk : Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız...
 
Nahl Suresi 43
Yaşar Nuri Öztürk : Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun.

BARIŞTA HAYIR VARDIR.
 NİSÂ-128
Yaşar Nuri Öztürk : Eğer bir kadın kocasının sadakatsızliğinden, yahut kendisine sırt çevirmesinden endişe ederse aralarını bir barış girişimiyle düzeltmelerinde kendileri için bir sakınca yoktur. Ve barış hep hayırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır. 

Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ(sulhan), ves sulhu hayr(hayrun), ve uhdıratil enfusuş şuhh(şuhha), ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).

1. ve in : ve eğer, şayet 
2. imraetun : bir kadın 
3. hâfet : korktu 
4. min ba'li-hâ : kendi kocasından 
5. nuşûzen : geçimsizlik, ilgisizlik 
6. ev : veya 
7. ı'râdan : yüz çevirme 
8. fe : o zaman, artık 
9. lâ cunâha : günah yoktur 
10. aleyhimâ : ikisinin üzerine, ikisine 
11. en : olmak 
12. yuslıhâ : ıslah edilmesi, düzeltilmesi, uzlaşma 
13. beyne-humâ : onların ikisinin arası 
14. sulhan : sulh yapılarak, anlaşma yapılarak 
15. ve es sulhu : ve sulh, barış, anlaşma 
16. hayrun : hayırlı, daha hayırlı 
17. ve uhdırati : ve hazır kılındı 
18. el enfusu : nefsler 
19. eş şuhha : hırs, cimrilik, kıskançlık 
20. ve in : ve eğer, şayet 
21. tuhsinû : ihsan edersiniz, ihsanla davranırsınız 
22. ve tettekû : ve takva sahibi olursunuz 
23. fe : o taktirde 
24. inne : muhakkak, mutlaka 
25. allâhe : Allah 
26. kâne : oldu, ...dır 
27. bi mâ : şeyleri 
28. ta'melûne : siz yaparsınız 
29. habîran : en iyi haberdar olan, haberdar olan 
Not: Yapılan anlaşma teslim değil de hakça bir anlaşmaysa barışda hayır olabilir. Karşı tarafın haksız istekleriyle yapılıyorsa  anlaşma bir yenilgidir. Fatih Lütfü AYDIN 25.03.2013
 
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol