Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

ASIM 4

– Hocazâdem, sözü çıksın da nihâyet herifin, 
Bana kah kah diye gülsün mü? Nasılmış keyfin! 
– Akdi kim yaptı? 
        – Açıkgöz mü ararsın ki? Dolu... 
Yalınız gösteren olsun: Paranın nerde yolu. 
O değil, şimdi asıl çattı belânın büyüğü: 
Haber aldım, karı kandırmış o sersem hödüğü, 
Alıyormuş bütün emlâkini. 
        – Gerçek mi? 
                – Evet. 
Buna bir çâre düşün, gitmesin evler, kerem et! 
O çocuklar ne olur sonra? 
        – Perîşan. Ya hanım? 
– O da rahmetli anamdan daha safmış be canım! 
Söyledim söyledim aldırmadı “vurdum duymaz”! 
Sonra mel’un karı kurnaz mı, hakîkat kurnaz; 
Herif eşşek mi dedin, eşhedü-bi’llâh eşşek; 
Ağzı karnındaki uçkur düğümünden gevşek! 
Bir kırıtsın, iki dil döksün o fettan kahbe; 
Çâre yok, salyası sarkıp diyecek: Verdim be!

Hanım akşam, bize gelmişti namazdan sonra... 
Yolda bîçâre şaşırmış, hadi girmiş çamura. 
Ne kıyâfet, ne hazin manzara, görsen yavrum! 
Kendi ağlar, kızı ağlar... Ne deyim bilmiyorum. 
Ciğerim sızladı baktım da, fakat fâide ne? 
Kaderin cilvesi, kurbân olayım halledene! 
Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak; 
Yüreğin hisli mi, işkencedesin, tâli’e bak! 
Şimdi, oğlum, herifin hacrine bir çâre! 
        – Kolay. 
– Süfehâdan sayabilsek? 
        – Sayacaksın, hay hay. 
Bir adamı mâlini isrâf ile etmişse heder, 
Ona hükkâm-ı Şerîat “Süfehâdandır” der. 
Sâde-dil , ebleh olup, kâr ederim, vehmiyle, 
Ahz ü i’tâya çıkıp aldanan eşhâsa bile, 
“Sühefâ” nâmını vermekte, evet, Şer -i Şerîf. 
Gelelim mes’elenin halline: Mâdem bu herif, 
Kendi infâkına muhtâc olan evlâdlarının, 
Cümlesinden geçerek, derdine bir pis karının, 
Heder etmekte bütün mâlini... Elbet ya bunak; 
Yâhud aldanmaya gâyetle müsâid avanak. 
İki sârette de hâkim bunu hacretse, eder. 
Şimdi lâzım gelen ancak size bir ilmühaber. 
İhtiyar hey’eti, muhtar, hepiniz toplanınız; 
Yazınız çarçabuk... Etraflıca olsun yalınız; 
Sonra, hiç beklemeden gönderiniz mahkemeye. 
– İş mühim... Korkarım etraflı yazılmazsa diye, 
Şunu sen yazsana oğlum? 
        – Bakarız dur da biraz... 
Daha a’lâsı mı: Ben söyleyeyim, kendin yaz.. 
İmam üslûbuna uydurması artık senden! 
Hadi bir Besmele çek, başlıyalım istersen. 
Hele ilkin takıver gözlüğü. 
        – Hay hay takayım, 
Yalınız, sen bana bir parça kâğat ver bakayım. 
– Hokka ister mi? 
        – Divit var ya. 
                – Peki, işte kâğat. 
Evvelâ ortaya bir “Hû” mu atarlar? Hadi at, 
Başla: “Bâdî-i” 
        – Evet, “İlmühaber oldur ki” 
– “Mahallemizde” çabuk yaz! 
        – Şaşırmayım, dur ki! 
– “Filân sokakta” 
        – Yavaş söyle, oldu. 
                – “Kâin olan 
Filânca hânede... sâkin... filânca oğlu... filân...” 
Düşünme! “Her ne kadar” 
        – Oldu, söyle sen... 
                – “Ma’tûh” 
– Peki! 
        – “Değilse de” 
                – Lâkin, kalem kırıldı be, tûh! 
– Öbür kalemle yaz artık, ne makta var, ne çakı. 
“İâşesiyle” Bitirdin mi? 
        – Söyle. 
                – “İnfâkı 
Tamâmen üstüne âid ve...” Haydi! “Efrâdı 
Kesîr...” 
        – Evet, azıcık dur... 
                – “Iyâl ü evlâdı” 
– Peki. 
        – “Bulunduğu...” 
                – Dur dur! 
                        – Yoruldun anlaşılan? 
– Yorulmadım, hadi sen... 
        – “Halde uhdesinde olan” 
Yazıldı bitti mi? “Bilcümle mâl ü mülkü” 
        – Evet! 
– “Ahîren aldığı...” Yazdın mı?.. Durma şimdi. 
        – Fakat... 
– Ne var ki? 
        – “Aldığı” kâfî mi? İstemez mi nikâh? 
– O halde şöyle yazarsın: “Ahîren istinkâh ” 
– Bu oldu. 
        – “Ettiği”... Kız neydi? 
                – Söyledik ya kuzum, 
İşitmedin mi demin? 
        – Haklısın, devâm et: “Rum 
Cemâ’atinden” efendim “filânenin” yazıver. 
– Yazıldı. 
        – “Üstüne etmek” 
                – Edeydi keşke! 
                        – “Diler 
Ve böyle mâlini beyhûde yolda imhâya 
Kıyâm eder” 
– Yavaş ol! Koş diyen de olmadı ya! 
– “Ve arz edildiği vech üzre emr-i infâkı” 
Ne i’tinâ bu! Yesârî misin, nesin? 
        –Tıpkı! 
– Yazındı: ‘‘Kendine mahsûs ve münhasır bulunan” 
Adam, cızıktırıver, bakma hüsn-i hatta , filân. 
“Küçük, büyük bütün evlâdlarıyle zevcesini” 
Yazıldı bitti ya? 
        – Sabret, düzelteyim şu sin’i... 
Düzeldi. 
        – Yaz bakalım: “Her cihetce pek mahrûm 
Ve ihtiyâc” 
– Evet, oğlum, yazıldı, bekliyorum. 
– “İçinde ölmeye mahkûm” 
        – Eder mi? 
                – Yok “bırakır” 
– Yazıldı. 
        – “Olmağın” 
                – A’lâ! 
                        – Fenâ mı yoksa? 
                                – Hayır. 
Fena olur mu ya? 
        – “Mumâileyhin ” 
                – İşte bu çok! 
– Ne çâre! “Şer’-i Şerîf cânibinden” oldu mu? 
        – Yok... 
Biraz yavaşça. 
        – Peki... Haydi, şimdi bağlayıver: 
“Lüzûm-i hacrine dâir” yaz... “İşbu ilmühaber” 
“Mahallemizce” mi dersin? Dedinse “bi’t-tanzîm 
Huzûr-i hâkim-i şer’îye ” sec’i bas: “Takdîm 
Kılındı.” 
        – Aferin, oğlum, imam da böyle yazar. 
– Onu bilmem, şu bitirdik ya nihâyet zor zar. 
– Acaba hacri muvâfık görecekler mi ki? 
        – Eyy... 
Hâkimin re’yine, vicdânına kalmış bir şey. 
Sen de gör kendini bir kerre. 
        – Peki, evlâdım, 
Göreyim... Başka ne yapsam ki, şaşırdım kaldım. 
Bittim artık, bilemezsin ne kadar bittiğimi; 
Âh görsem şu cihandan yıkılıp gittiğimi! 
Ne gebermez, ne kütük bünye ki, hiç kağşamamış! 
Bunu Rabbim, bana “sağlık” diye nerden yamamış? 
İstemem, kendinin olsun! 
        – Ne diyorsun? Hele bak! 
– Bırak oğlum, azıcık derdini döksün şu bunak. 
Bana dünyâda ne yer kaldı, emîn ol, ne de yâr; 
Ararım göçmek için başka zemin, başka diyâr. 
Bunalan rûhuma ister bir uzun boylu sefer; 
Yaşamaktan ne çıkar günlerim oldukça heder? 
Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün: 
Geceden farkını görmüş değilim gündüzümün. 
Seneler var ki harâb olmadığım gün bilmem; 
Gezerim abdala çıkmış gibi sersem sersem. (*3) 
Dikilir karşıma hep görmediğim bilmediğim; 
Sorarım kendime: Gurbette mi, hayrette miyim? 
Yoklarım taşları, toprakları: İzler kan izi; 
Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmış denizi! 
Tüter üç beş baca kalmış... O da seyrek seyrek... 
Âşinâ bir yuva olsun seçebilsem, diyerek... 
Bakınırken duyarım gözlerimin yandığını: 
Sarar âfâkımı binlerce sıcak kül yığını. 
Ne o gömgök dereler var, ne o zümrüt dağlar; 
Ne o çıldırmış ekinler, ne o coşkun bağlar. 
Şimdi kızgın günün altında pinekler, bekler, 
Sâde yalçın kayalar, sâde ıpıssız çöller. 
Yurdu baştanbaşa vîrâneye dönmüş Türk’ün; 
Dünkü şen, şâtır ocaklar yatıyor yerde bugün. 
Gündüz insan sesi duymaz, gece görmez bir ışık, 
Yolcu haykırsa da baykuş gibi çığlık çığlık. 
“Bu diyârın hani sâhipleri?” dersin; cinler, 
“Hani sâhipleri?..” der karşıki dağdan bu sefer! 
Nerde Ertuğrul’u koynunda büyütmüş obalar? 
Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar? 
Hani bir Şanlı Süleyman Paşa? Bir kanlı Selîm? 
Âh, bir Yıldırım olsun göremezsin, ne elîm! 
Hani cündîleri , şâhin gibi, ceylân kovalar, 
Köpürür, dalgalanır, yemyeşil engin ovalar? 
Hani târîhi soruldukça, mefâhir söyler, 
Kahramanlar yetişen toprağı zengin köyler? 
Hani onnan gibi âfâkı deşen mızraklar? 
Hani atlar gibi sahrâyı eşen kısraklar? 
Hani ay parçası kızlar ki koşar oynardı? 
Hani dağ parçası milyonla bahâdır vardı? 
Bugün artık biri yok... Hepsi masal, hepsi yalan! 
Bir onulmaz yaradır, varsa yüreklerde kalan.

* * *

 

Asım 4 Kelime Açıklamaları.
Alıntı kısa yollarına ulaşmak için adres Google' a yapıştırlabilir.

 
– Hocazâdem, sözü çıksın da nihâyet herifin, 
Bana kah kah diye gülsün mü? Nasılmış keyfin! 
– Akdi kim yaptı? 
        – Açıkgöz mü ararsın ki? Dolu... 
Yalınız gösteren olsun: Paranın nerde yolu. 

Açıklama:Demek ki Paşa Eleni ile evlenmek için bir başkasına bol para vererek ilmuhaberi 

çıkarttırmış ve  sana rağmen ( karşı çıkmana rağmen ) ilmuhaberi çıkarttım der gibi Köse 

İmama gülmüş.

– Akdi kim yaptı? 
Nikah sözleşmesini kim yaptı?, kim evlendirdi? F.L.A.


Hödük: hödük

1. Korkak. [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
[hödek]

Korkak. ( Derleme Sözlüğü c: 7 )

>>
[hödelek -1]

Korkak. ( Derleme Sözlüğü c: 7 )

>>
hödük

2. Ürkek, çekingen. [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

3. Uyuşuk, beceriksiz (kimse). [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

4. Acemi, toy. [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

5. Kısa boylu, göbekli (kimse). [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

6. Aceleci (kimse). [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

7. Şüpheli. [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

8. Kabadayı (kimse). [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>
hödük

9. Tuhaf, acayip şey. [ Derleme Sözlüğü c: 7 ]

>TDK'dan


Emlâk: mal mülk, bina, arsa, tarla vs.


kerem (A.) [ کرم ] cömertlik.
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.
keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert.

eşhedü-bi’llâh: Allah şahit anlamında olabilir.F.L.A.


Ya hanım?: Paşanın 1. eşi.


melun (A.) [ ملعون ] lanet olası. 


Ağzı karnındaki uçkur düğümünden gevşek!

Not: Uçkur (ip ), eskiden kemer olmadığı için pantolonlar iple ( uçkurla ) bağlanırdı. Harama 

uçkur çözmek, yani zina etmek sözü buradan gelir.

Paşanın ağzı karnındaki pantolon uçkurundan daha gevşekmiş yani söyleyeceği sözü tartmadan, 

ölçmeden biçmeden söylermiş. Ayrıca uçkur gevşekliği değişmeceli olarak nefse hakim olamama, 

önüne gelenle birleşme arzusunda olma anlamına geliyor olmalı.F.L.A.

fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
Not: Altını kendisine yapışık madenlerden ayırmakta kullanılan ateş. Değişmeceli olarak 

kocayı karısından ayıran, baştan çıkaran ateşli kadın olmalı. F.L.A.
fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.

tâli’e bak!: talihe bak, şansa bak. Ünlem olduğuna göre ne şanssız kadıncağız demek istiyor 

olmalı. F.L.A.

heder etmek: ziyan etmek, çarçur etmek, boşa harcamak.



SÜFEHA ile ilgili AÇIKLAMALAR.

Bu meyanda, 1298 ve 1330 Tarihli Sicilli Nüfus Kanunlarında
da evlenme ve boşanmanın tescil ve terkinine ilişkin bir takım
hükümler mevcuttur.
1298 Tarihli Sicilli Nüfus Nizamnamesi'nin 23. maddesine göre
«nikâhlar mahkeme-i şeriyyeden alınacak izinnameler» üzerine
kıyılır. Bunun için de, tarafların evli veya bekâr olduklarına dair
birer mahalle ilmühaberini nüfus kâğıtlarıyla birlikte mahkemeye
vermeleri gerekir. Bu ilmühaberin nüfus hüviyet suretine uymaması
cezayı muciptir. Mahalle imamı bu izinname kendine geldikten
sonra, nikâhı kıyabilir ve kıydığı bu nikâhı da, 8 gün içinde
izinname suretini ekleyerek bir ilmühaberle nüfus idaresine bildirmeye
mecburdur71.

MEDENÎ KANUNUN KABULÜNDEN ÖNCE TÜRK AİLE
HUKUKUNA İLİŞKİN DÜZENLEMELER VE ÖZELLİKLE
1917 TARİHLİ HUKUK—İ AİLE KARARNAMESİ
Dr. Mehmet ÜNAL (*)

Başlıklı PDF dosyasından alıntıdır.



Süfehâ: sefihler, beyinsizler.

NİSÂ-5

Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealallâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve 

kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).

1. ve lâ tu'tû : ve vermeyin
2. es sufehâe : sefihler, aklı ermeyenler, mallarının değerini bilmeyenler
3. emvâle-kum(u) : sizin mallarınızı
4. elletî : o ki
5. ceale : kıldı, yaptı
6. allâhu : Allah
7. lekum : sizin için, size, sizi
8. kıyâmen : idaresinde (nizam ve emniyetini sağlamakta) vekil olarak
9. ve urzukû-hum : onları rızıklandırın
10. fî-hâ : onun içinden (onlarla)
11. ve eksû-hum : ve onları giydirin
12. ve kûlû : ve söyleyin, deyin
13. lehum : onlar için, onlara
14. kavlen : söz
15. ma'rûfen : iyilikle, iyi, güzel

Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın sizin için ayakta durma aracı yaptığı mallarınızı kendini bilmez 

beyinsizlere vermeyin, o mallar içinden onlara rızık ayırın, onları giydirin ve onlara tatlı 

ve işe yarar bir söz söyleyin.


Fiil Ehliyetinin Şartları

Mümeyyiz olmak: kişinin yapmış olduğu davranışların neden ve sonuçlarını anlama ve bu yönde 

hareket etme yeteneğidir. Yaş küçüklüğü, Akıl hastalığı ve zayıflığı, Sarhoşluk gibi 

hallerde ortadan kalkar.

Reşit olmak: Bireyin 18 yaşın tamamlanmasıdır.Evlenme ve Mahkeme kararı (Kazai rüşt) ile 18 

yaş altında istisnai biçimde reşit olunabilir.

Kısıtlı (Mahcur) olmamak: Fiil ehliyetinin mahkeme kararıyla sınırlanmasıdır. akıl hastalığı 

veya zayıflığı, ayyaşlık, kötü hayat sürme,1 yıldan uzun süreyle hapis cezasına tabi olma, 

yaşlılık veya sakatlık gibi hallerde mahkemece kararlaştırılır.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ehliyet_%28hukuk%29

Ayrıca... http://fatihltfaydin.tr.gg/MEDENi-KANUN-BiRiNCi-KiTAP.htm


hükkâm-ı Şerîat: Şeriat yasası.
Not: Şeriat yasası Kur'an hükümlerine ( yargılarına ) göre işleyen yasa olarak bilinse de 

uygulama da Şeriat Kur'an'a zıt yargılar içerir. F.L.A.

Ayrıntı için.. http://fatihltfaydin.tr.gg/-KUR-h-AN-FiHRiSTi-Noktali-S.htm


herifin hacrine bir çâre: Yasayla kısıtlı ( mahcur ) kabul edilmesi ve malı mülkü konusunda 

ehliyetinin ( yetkisinin ) elinden alınması.




Sâde-dil , ebleh olup, kâr ederim, vehmiyle, 
Ahz ü i’tâya çıkıp aldanan eşhâsa bile, 
“Sühefâ” nâmını vermekte, evet, Şer -i Şerîf.

Not: Çıkardığım anlama göre ( yanlış da olabilir) Saf , aptal numarası yapar kazançlı çıkarım 

boş düşüncesiyle devletin alma ödeme makamına ( belki bugün bu makam hazine olabilir ) 

başvuranlara bile Yüce yasa ( Şer-i şerif ) süfeha beyinsiz işlemi yapmaktaymış. F.L.A. 

sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.

Ebleh: aptal.


vehm (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu.
O zaman vehmiyle: kuruntusuyla olmalı. F.L.A.

Kuruntu,

1. isim Yanlış ve yersiz düşünce, evham
"Evlenmek kuruntusu ile satılmaya giden iki mahalle kızı sol tarafta." - A. Gündüz

2. Bir konuyla ilgili kötü ihtimalleri akla getirip tasalanma, işkil, evham, vesvese
"Sözü dinlenmeyen bir siyasi liderin kuruntusu seziliyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
TDK'dan.

3. Olmayacak bir şeyin olacağını sanma, vehim
"Bu davranış yersiz kuruntuların tam bir panzehridir." - H. Taner


ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.



ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
Ahz ü i’tâ: Alıp verme.
Ahz ü i'taya : Alıp verme makamına olmalı.F.L.A.  

Sonuç olarak Medeni Kanun'da herhalde kaynağı Nisa, 5 ayeti olan kısıtlılık ( mahcuriyet, 

hacr ) konusu işlenmekte. F.L.A.

Kendi infâkına muhtâc olan evlâdlarının: kendi yardımına gereksinim duyan çorunun 

çocuğunun.F.L.A. 

Cümlesinden geçerek, derdine bir pis karının, 
Heder etmekte bütün mâlini... Elbet ya bunak; 
Yâhud aldanmaya gâyetle müsâid avanak. 

Açıklama: Karısından çocuğundan, cümlesinden geçerek ( hepsinden vaz geçerek ) pis bir 

karının derdine düşüp, ziyan etmekte bütün malını.
Not: Burada ki  pis elbetteki değişmeceli olarak ahlakı kötü anlamındadır.F.L.A.

Elbette bu adam ya bunak ( aklını yitirmiş yani sefih ) ya da aldatmaya uygun saf biri.


İki sârette de hâkim bunu hacretse, eder: 2 celse de hakim bunun rahat kısıtlılığına karar 

verir. 
Açıklama: saret sözlüklerde yok ama cümleden saretin celse ya da oturum olduğu anlaşılıyor. 

Bu durumda 2 celsede ( oturumda ) hakim kararını verir demek istiyor Akif.

Ek bilgi olarak mahkemelerde ilk oturum esasdan değil usülden olacak şekilde 

gerçekleştirilir.
Usül: amaca ulaşmak için izlenen yol olduğuna göre amaç ( esas ) da paşayı sefih ( aklını 

kullanamadığı için kısıtlı ) duruma getirmek oluyor.

Genelde hakim ilk oturumda usule bakar. Yani doğru mahkemeye doğru belgelerle başvurulmuş 

mu. Karakolda verilen İfadeler kişilere mi ait, kişilerin kimliği doğru mu bunlara bakar ve 

gün verir. İşte o verilen günde dava esasdan görüşülür yani boşanma davası ise boşanma ile 

ilgili olarak görüşülür.F.L.A.


üslûb: bir şeyi; yapış, söyleyiş ve ya yazış biçimi.
Ör. Öfkeli bir şekilde şunu ver demek de bir üslubdur, ses tonuna hakim olarak şunu verir 

misin demek de bir uslubdur. F.L.A. 


“Hû” mu atarlar? Hadi at, 
Başla: “Bâdî-i” – Evet, “İlmühaber oldur ki” 
Açıklama: ilmuhaberin kim ve ne için yazıldığını açıklayan başlangıç bölümü.F.L.A.

Kâin olan: oturan, ikamet eden.

matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış. 

ne makta var, ne çakı
Açıklama: eskiden daktilo olmadığı için kamışların ucu makta ( kesici alet ) veya çakı ile 

kesilir hokka denen mürekkep kutularında ki mürekkebe batırılarak yazı yazılırdı. F.L.A.


İaşe: evin yiyeceği, içeceği, geçimliliği.

İnfak: yardım. Mal ya da para yardımı.

Ahîren istinkâh: sonradan ( 1. eşinin üzerine ) nikahladığı...

iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.
– “Iyâl ü evlâdı” : Hanımı ve çocukları.

Üstüne etmek” 
                – Edeydi keşke! 
                        – “Diler 
Açıklama: Tüm malını mülkünü 2. eşin üstüne yapmayı diler.F.L.A. 

Ve böyle mâlini beyhûde yolda imhâya 
Kıyâm eder” 
Beyhude : boşuna, boş yere, bir hiç uğruna.
İmha: yok etmek.
Açıklama: kıyam burada kıyamet malın mülkün yok olması anlamında.Hiç uğruna malını mülkünü 

yok edip bitirecek.F.L.A.


Sonuç olarak üstüne kayıtlı tüm malını mülkünü 2. eşine yapmak istemektedir. Kendisi 

beyinsiz ( sefih ) olduğu için hacruna ( kısıtlılığına ) karar verilmesi.. anlamına gelecek 

şeyler yazdırıyor. F.L.A.
Buradan da anlaşıldığına göre ilmuhaber burada mahkemeye verilen dilekçe olmakta 

bence.F.L.A.

itina: özen

yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf. 
yesari: solak

‘‘Kendine mahsûs ve münhasır bulunan” : kendine ait olan ve tekelinde ( herhalde ortağı yok 

demek istiyor ) bulunan.

cızıktırıver: çiziktiriver, yaz gitsin.

hüsn-i hatta:Güzel hatta, güzel yazıya
Arapça'nın da kullanıldığı harfler çizgi ( hat ) şeklinde olduğu için süslü yazı yazanlara 

hattat denir. Onlar yazıyı itina ile yani özenle yavaş yavaş yazarlar.Yesari adında ünlü bir 

hattat olduğu için Yesari misin derken Akif, hattat Yesari'yi de demek istemiş 

olabilir.Ayrıca Yesari kelimesinin ilk harfi büyük harf olduğundan Hattat Yesari'yi demek 

istemiş olma olasılığı yüksektir. F.L.A. 

"Her cihetce pek mahrûm 
Ve ihtiyâc” 
Açıklama: "Her bakımdan yoksunluk ve gereksinim"

mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.


– Ne çâre! “Şer’-i Şerîf cânibinden” oldu mu? 
        – Yok... 
Biraz yavaşça. 
        – Peki... Haydi, şimdi bağlayıver: 
“Lüzûm-i hacrine dâir” yaz... “İşbu ilmühaber” 
“Mahallemizce” mi dersin? Dedinse “bi’t-tanzîm 
Huzûr-i hâkim-i şer’îye ” sec’i bas: “Takdîm 
Kılındı.” 


cânib (A.) [ جانب ] taraf.

sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.

Açıklama: Yüce mahkemeniz tarafından kıstlılığının gereği için.., bu ilmuhaber düzenlendi ve 

hakim huzuruna sunuldu. F.L.A. 

hacri muvâfık görecekler mi ki?: kısıtlılığını uygun bulacaklar mı? 


re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
Hâkimin re’yine: kendi insiyatifine ( sorumluluğuna ) dayanarak vereceği kararına.

kağşama:kağşamak (nedir ne demek)
Eskimek, dağılmaya yüz tutmak 
Örnek: Pansiyonun kağşamış tahta merdiveni ağır bir vücudun adımları altında inlemeye başladı. H. R. Gürpınar
Herhangi bir şey ek yerlerinden ayrılmak, oynamak.
İhtiyarlamak.
Zayıflamak, gevşemek, güçsüzleşmek.
http://www.nedirnedemek.com/ka%C4%9F%C5%9Fama-nedir-ka%C4%9F%C5%9Fama-ne-demek
 

çehre: yüz.

abdal:
ABDÂL
Birinin yerine geçen, karşılık anlamına gelen bedel ve bedîl kelimelerinin çoğuludur. Tasavvufî bir terim olarak ise "dünya ilgilerinden kurtularak kendisini bütünüyle Allah yoluna adayan ve ricâlü'l-gayb diye adlandırılan veliler topluluğu içinde yer alan "sûfî veya erenler" anlamına kullanılmaktadır. Bu kelime yerine budelâ kelimesi de kullanılmaktadır. Abdallar, insanlara karşı iyi niyetli, kendilerine kötülük yapanları bağışlayan, sahip oldukları şeyleri başkalarıyla paylaşan, kazâ ve kadere gönül hoşluğu ile boyun eğip rıza gösteren, haramlardan titizlikle kaçınan, ibadetlerinde ihlâs ve samimiyeti ön planda tutan, sevgi, şefkat, merhamet ve iyi niyet gibi ahlâkî erdemlerle donanmış kimselerdir. Hadis olduğu öne sürülen rivâyetlerde abdalların sayıları konusunda 7, 30, 40, 70, 80 gibi değişik rakamlar verilmektedir. Yaygın görüş ise sayılarının 40 kişi olduğudur. Ancak abdal konusu ile ilgili hadislerin büyük bir kısmı veya tamamı titiz muhaddisler ve kelâmcılar tarafından senet veya metin tenkidine tâbi tutularak reddedilmiştir. Abdal ve budelâ kelimeleri tasavvuf geleneğinde ifade edildiği anlamda Kur'ân-ı Kerim'de yer almamıştır. Ayrıca abdal, Afganistan'da bir Türk kabilesinin, Anadolu'da ise göçebe bir topluluğun adıdır. (M.C.)https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VP7sxm9ajtI
Âşina: tanıdık.

âfâkımı: ufkumu.
Ufuk: yerle gök arasında varmış gibi görülen hayali çizgi.

gömgök 
sıfat (gö'mgök)
1. sıfat Masmavi
2. Olgunlaşmamış
TDK'dan.


zümrüt -dü
isim, jeoloji Arapça zumurrud
1. isim, jeoloji Cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı, doğal alüminyum ve 

berilyum silikatı
2. sıfat Bu taştan yapılan
"Parmağındaki zümrüt yüzüğü ile bu salonda herkesin saygı gösterdiği bir varlıktı." - M. Ş. 

Esendal
3. isim Koyu yeşil renk
4. sıfat Bu renkte olan
"Zümrüt çayırlar."
TDK'dan.

vîrâne: yıkıntı.

şatır 
sıfat (şa:tır) eskimiş Arapça ş¥µir
1. sıfat Neşeli, keyifli, şen
2. isim, tarih Tören ve alaylarda padişahın, vezirin yanında yürüyen görevliler
TDK'dan.

ne elîm!: ne elem ( üzüntü ) verici, üzücü.

cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu.
cündî (A.) [ جندی ] usta binici.
cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.

mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.

Hani onnan gibi âfâkı deşen mızraklar? : Ufku delen mızraklar.


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol