Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

ASIM 6

Karşıdan tentesinin nısfı hasır, nısfı aba, 
Bir tekerlekleri alçak, yana yatmış araba; 
Yerliden az kaba, Maltız keçisinden çok ufak, 
İki mahzûn öküzün seyrine münkâd olarak; 
Ne yanık mersiyeler söyletiyor dingiline! 
Bunu gördüm, acımak geldi içimden geline: 
Sana baksın da kızım, bahtın utansın... Ne deyim? 
O, senin, kimdi, bugün nerde yatar, bilmediğim, 
Ninenin rûhuna âgûş açıyorken melekût, 
Tertemiz na’şını gufran gibi örten tâbût, 
Şu gelinlik arabandan daha şahâneydi. 
Geçti rü’yâ gibi, Allâh’ım, o günler neydi! 
Şu bayırlarda -ki vaktiyle bütün bağlardı- 
Sesi dünyâyı tutan bir bereket çağlardı. 
Ya şu vâdî ki çırılçıplak uzanmış, bîtâb, 
Hiç yazın böyle fezâsında tüter miydi serâb? 
Şimdi âfaka alev püskürüyor her çatlak, 
Yarılıp hasta dudaklar gibi, yer yer, toprak. 
– Deşme, oğlum, yaradır, hem de yürekler yarası...

– Neydi, yâ Rabbi, otuz kırk sene evvel burası? 
Dağlar orman, tepeler bağ, ovalar hep tarla; 
Koca mer’â dolu baştan başa sağmallarla. 
İğne atsan yere düşmez, o ekin bir tûfan; 
Atlı girsen gömülür buğdayın altında kafan. 
Köylünün kırları tutmuş, yayılırken davarı, 
Sökemezsin, sarar âfâkını yün dalgaları! 
Dolaşır sal gibi göllerde hesapsız manda, 
Fil sanırsın, hani, bir çıksa da görsen karada. 
Geniş alnıyle yarar otları binlerce öküz, 
Besiden her birinin sırtı, bakarsın, dümdüz. 
Ne de ıslak patı burnundaki mosmor meneviş! (*5) 
Hadi gelsin bakalım damların altında geviş. 
Diz çöker buldu mu yaslanmaya kâfî meydan; 
Sürünür toprağın üstünde o kat kat gerdan. 
Çifte gözler süzülür, tek çene durmaz çiğner; 
İki yandan yere şeffâf iki ipliktir iner. 
Bunların ağdalanır; maç maç öterken sakızı, 
Öteden bir sürü gürbüz, demevî köylü kızı, 
Tarayıp hepsini evlâd gibi, bir bir kınalar. 
Tepeden kuyruğu dikmiş, inedursun danalar, 
Dalar etrâfa köyün damgalı yüzlerce tayı; 
İnletir at sesi, kısrak sesi gömgök ovayı.

Gündüzün kimse görünmez: Kadın erkek çalışır; 
Varsa meydanda gezen tostopaç oğlanlardır. 
Akşam olmaz mı, fakat toplar ahâlîyi ezan, 
Son cemâ’at yeri, hattâ, adam almaz ba’zan. 
Güneş âfâka henüz arz-ı vedâ etmişken, 
Yükselir Kâ’be’ye doğrulmuş alınlar yerden; 
Önce bir dalgalanır, sonra eder hepsi karar; 
Örülür enli omuzlarla birer canlı hisar. 
Bu yaman safların âhengi hakîkat müdhiş; 
Sanki yalçın kayalar yanyana perçinlenmiş, 
Öyle bir cebhe kesilmiş ki: Müselsel îmân; 
Hangi îmâna dokunsan taşacak itmînân. 
Âh o yekpârelik eyyâmı hayâl oldu bugün; 
Milletin hâlini gör, sonra da mâzîyi düşün. 
Kim bu yalçın kayalar sarsılacaktır derdi? 
Öyle sarsıldı ki edvâra tezelzül verdi!

* * *

 

Asım 6 Kelime Açıklamaları.
Alıntı kısa yollarına ulaşmak için adres Google' a yapıştırlabilir.

 
Tente:çadır. Kovboy filimlerinde tenteli arabalar çokça yer alır.F.L.A.

nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
nısfı: yarısı

Hasır: sazlıkta ki kamışların ıslatılıp ezilmesi ile oluşturulan; kilim veya gölgelik olarak kullanılan bir tür örtü.
Sepet yapımında da kullanılır.F.L.A.


abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
Aba: keçeden yapılan çoban paltosu. Kolları ve baş kısmı olmayan, alt kısmı açık bir tür uyku tulumu gibidir.
Keçe: keçi yavrusunun yünlerinden elde edilen bir tür kumaş.
Gemilerde koyun, keçi taşınırken hayvanlar yünlerini yere döker.Gemi güverteleri de dalgalardan dolayı sulu 

olur.Tayfalar koşuştururken su, yün karışımını sürekli ezdiğinden, rastlantı sonucu keçe bulunmuş. 
Ayrıca sürücünün baskısıyla ve ter ıslaklığıyla at eğeri altında ki tüylerin de keçeye dönüştüğü keşfedilmiş.F.L.A.


Bir tekerlekleri alçak, yana yatmış araba; 
Not: bir ayağı kısa olduğu için yana eğik duran kişi gibi.F.L.A.


Yerliden az kaba, Maltız keçisinden çok ufak, 
İki mahzûn öküzün seyrine münkâd olarak; 
Ne yanık mersiyeler söyletiyor dingiline!

Maltız keçisi: Anavatanı Malta olan bir keçi cinsi.Ağırlığı 70 Kilo, Boyu 87 cm.F.L.A
Alıntı..http://www.veteriner.cc/keci/malta.asp

mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.
mahzun etmek hüzünlendirmek.
mahzun olmak hüzünlenmek.
mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.

münkad
(Kavd. dan) İnkiyad eden, boyun eğen, muti olan, itaat eden.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/m%C3%BCnkad-nedir-m%C3%BCnkad-ne-demek

mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.

Not: Araba yerli keçiden biraz büyük, Maltız Keçisi'sinden küçük olan 2 cılız öküz tarafından çekiliyormuş.Dingilin  

gıcırtısını yanık bir ağıta benzetiyor MAE. Daha açıkçası gelin arabası olamayacak kadar döküntü olduğunu anlatmak 

istiyor bence. MAE'nin asıl vurgulamak istediği milletin sefaleti ve perişanlığı gibi geliyor.Batının ilmini ( 

ahlakını değil ) almamanın, okumamanın acı sonucuna dikkat çekiyor, bence. F.L.A.

baht:şans, talih.

Ninenin rûhuna âgûş açıyorken melekût,
âgûş (A.) [ آغوش ] kucak. 
Açıklama: Ninenin ruhuna kucak açıyorken melekler.

na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.

gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.

Tertemiz na’şını gufran gibi örten tâbût,
Açıklama: tertemiz cenazeni bağışlanmış gibi örten tabut. F.L.A.

cağlamak

Su ses çıkarmak, çağlamak.TDK.
Suyun kayalara çarparken ses çıkarması çağlamak, suyun çıkardığı ses ise çağıltıdır.Bence Akif burada çağıltının 

değişmeceli anlamını yani coşkuyu, bolluğu, canlılığı , hayatın fışkırmasını kullanmış. F.L.A.

bîtâb: yorgun.

fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.


Serap, Atmosferde ışık ışınlarının kırılmasından doğan ve çöllerde kolaylıkla gözlemi yapılabilen optik yanılma, 

uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yüzeyinden yansıyormuş gibi, cisimle birlikte ters görüntünün oluşumudur. 

Ilgım, yalgın, pusarık isimleriyle de bilinir. Serap optik bir doğa olayıdır. Kısaca, uzak nesnelerin görüntüsünün, 

ışık ışınlarının bükülmesiyle, aslında bulunmadıkları bir yerde görünmesidir. Halüsinasyonun tersine, serap bir doğa 

olayıdır. Kamera ile kaydedilebilir. Gözlemcinin konumunda bulunan herhangi bir optik alet bu ışık olayını 

gözlemleyebilir
Alıntı.. http://tr.wikipedia.org/wiki/Serap

Hiç yazın böyle fezâsında tüter miydi serâb? 
Açıklama: yazın geniş düzlüklerde böyle serap olurmuy du? Bilindiği üzere serap çöllerde olur. Yani bu bereketli, 

yeşillikli, ağaçlı yerler çöle dönüştü demek istiyor olmalı. F.L.A.

Şimdi âfaka alev püskürüyor her çatlak,
Açıklama: ufku, toprağın çatlaklarından çıkıyor gibi görünen, alev alev serap dumanları kaplıyor demek istiyor 

olabilir.F.L.A.

Mer'a: otlak, hayvanların otlandığı çayır. Bazıları meracıdır, bazıları seracı. Yani bazıları başkalarından otlanır, 

otlakcıdır, sömürüp semirirler. Bazıları seracıdır, üretip de Hakça paylaşırlar, geliştirip gelişirler.F.L.A.

Sağmal: süt sağılabilen, süt veren inek. F.L.A.

İğne atsan yere düşmez, o ekin bir tûfan; 
Açıklama: MAE değişmeceli olarak, ekinlerin bir zamanlar çok yoğun, çok şiddetli bir şekilde yerden fışkırdığını 

anlatıyor, bence.

Tufan, birçok yerel efsaneye ve kutsal kitaplara göre Tanrı tarafından bir kavmi, milleti ya da tüm insanları 

cezalandırmak amacıyla gönderildiğine inanılan büyük felaket. Tufan'ın detayları farklı kültürlerde farklılıklar 

arzetmekle beraber en çok bilinen şekli Nuh tufanı'dır.
Alıntı.. http://tr.wikipedia.org/wiki/Tufan

[1] Nuh Peygamber zamanında yağan ve bütün dünyayı su altında bırakan şiddetli yağmur.
[2] (mecaz) Şiddetli yağmur.
[3] (mecaz) Çok yoğun veya şiddetli şey.
Alıntı.. http://tr.wiktionary.org/wiki/tufan

Tufan; dinimizde helak olarak geçer.

HELÂK

Sözlükte "ölmek, mahvolmak" anlamına gelen helâk, dinî bir kavram olarak, fert ve toplumların yok edilmek suretiyle 

cezalandırılması demektir. Kur'ân'da geçmiş kavimlerin, işledikleri bazı suçlar nedeniyle helâk edildikleri 

açıklanmaktadır. Helâk oluş nedenleri arasında, zulüm (En'âm, 6/47, 131), aşırı gitmek (Enbiyâ, 21/9), fısk (Ahkâf, 

46/35), refah ve bolluk içinde şımarmak ve azmak (İsrâ, 17/16; Kasas, 28/58) zikredilmiştir. Hadislerde ise helâk 

ediliş nedenleri olarak, tefrika ve çekişme (Tirmizî, Kader, 1), aşırı cimrilik (Ebû Dâvûd, zekat, 46), peygamberlere 

çok soru sormak (Müslim, Hac, 412), derin ihtilâflara düşmek (Ahmed, 2/457) ve şirk (Buhârî, Hac, 57) 

gösterilmektedir. Bir toplum kendilerine peygamber gönderilmeden cezalandırılmaz (İsrâ, 17/15). İnsanlar, kendi 

benliklerindeki özelliklerini değiştirmedikçe, Allah da onların bu özelliklerini değiştirmez (Ra'd, 13/11). Vücutta 

ortaya çıkan hastalıklar, beden sağlığı için ne kadar tehdit oluşturuyorsa, Kur'ân ve Sünnet'te ifade olunan zulüm, 

isyân, tefrika, ihtilâf vb. gibi sosyal hastalıklar da toplumlar için o nispette tehlike oluşturmaktadır. (M.C.)

Alıntı... https://fetva.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VSkDldysWou

Köylünün kırları tutmuş, yayılırken davarı, 
Sökemezsin, sarar âfâkını yün dalgaları! 
Açıklama: Köylülerin kırlara yayılmış davarları ( keçileri ) kırlarda beslenirken, afakını ( insanın etrafını, her 

tarafını ), yün dalgaları sararmış. Yani keçiler çok ama çok olduğundan insanları her tarafdan kuşatırmış, onları 

yarıp da açık alana çıkamazmış insan.F.L.A.

MENEVIŞ (türkçe) anlamı

1. bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık
Alıntı.. http://www.turkcebilgi.com/menevi%C5%9F

PATI (türkçe) anlamı

2. 
3. 1 . Kedi
4. köpek vb. hayvanların ön ayağı.
5. 2 . halk ağzında Küçük çocuk ayağı.
Alıntı.. http://www.turkcebilgi.com/pati

Ne de ıslak patı burnundaki mosmor meneviş! (*5)
(*5) Sığırların burunları üstündeki ıslak, nişâne-i sıhhattir. Geviş getirmeleri de öyledir.
Açıklama: sığırların burnunda ki ıslaklık ve geviş getirmeleri sağlık işaretidir.F.L.A.

İki yandan yere şeffâf iki ipliktir iner. 
Açıklama: mandanın geviş getirirken akan salyasından bahsediyor.F.L.A.


ağdalanmak: katılaşmak , koyulaşmak , kıvama gelmek , karmakarışık olmak , pürüzlenmek.
Alıntı.. http://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/a%C4%9Fdalanmak/

Bunların ağdalanır; maç maç öterken sakızı,
Açıklama: Manda geviş getirirken ağzında ki çimen maç maç diye ses çıkararak ağdalanıyormuş yani kıvama geliyormuş, 

anladığım kadarıyla. F.L.A


demevi Ne Demek
Birinci Anlamı
Kanlı, kanı çok (insan)
Kanla ilgili
Öfkeli, sinirli
demevi Türkçe Sözlük Anlamı
demevi sıfat, tıp (***) (demevi:) eskimiş Arapça demev³
1. sıfat, tıp (***) Kanlı, kanı çok (kimse)
2. Öfkeli, sinirli
Alıntı.. http://ceviri.net90.net/nedir-demevi-ne-demek.17852
Açıklama: dem kan demektir. Kırsal kesim insanı temiz hava bol ve doğal gıda ile beslendiğinden ( bugün öyle olmasa 

da ) kanlı , canlı olurlar. Bu tip insanların yüzü kırmızıya çalar.F.L.A.

Gömgök: gök gibi masmavi ( oldukça koyu mavi )F.L.A.
tostopaç: topaç gibi yusyuvarlak ( oldukça yuvarlak ). Yani çocuklar sıska, zayıf, çelimsiz değilmiş. F.L.A.

Güneş âfâka henüz arz-ı vedâ etmişken,
Açıklama: güneş ufku daha yeni terketmişken yani batmışken. Arz: dünya olduğundan arz-ı veda da dünyaya veda etme 

oluyor. 

Hisar: kale.

Örülür enli omuzlarla birer canlı hisar. 
Bu yaman safların âhengi hakîkat müdhiş; 
Açıklama: geniş omuzlarıyla adeta kale gibi dizilir insanlar.
Bu güçlü dizilişlerin uyumu gerçekten şahane. F.L.A.


Yalçın: dik, sarp. Değişmeceli olarak aşılmaz, yıkılmaz olan, çok sağlam güçlü olan. F.L.A.

perçinleşmek (nedir ne demek)
Arkadaşlık, dostluk ilişkileri çok güçlenmek, pekişmek, sağlamlaşmak 
Örnek: Zamanla dostlukları daha da perçinleşti. H. Taner
Alıntı... http://www.nedirnedemek.com/per%C3%A7inle%C5%9Fme-nedir-per%C3%A7inle%C5%9Fme-ne-demek

cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz.

Müselsel îmân: zincirleme iman.

Sanki yalçın kayalar yanyana perçinlenmiş, 
Öyle bir cebhe kesilmiş ki: Müselsel îmân;
Açıklama: Sanki aşılmaz güçlü kayalar birbirine kenetlenmiş.Dayanışmanın güçlülüğünü vurguluyor gibi geldi.F.L.A.
Bu zincirleme dizilmiş iman sahipleri düşmana karşı cephe oluşturmuş gibi. F.L.A.


itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.

yekpârelik: monotonluk, tek düzenlilik. Burada ise tek bilek tek yüreklilik, birliktelik, birimiz hepimiz, hepimiz 

birimiz içincilik olarak kullanmış MAE. F.L.A.

edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.

tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.

Hangi îmâna dokunsan taşacak itmînân. 
Âh o yekpârelik eyyâmı hayâl oldu bugün; 
Milletin hâlini gör, sonra da mâzîyi düşün. 
Kim bu yalçın kayalar sarsılacaktır derdi? 
Öyle sarsıldı ki edvâra tezelzül verdi!
Açıklama: Hangi imanlıya dokunsan kendine güven taşacak
O tek yüreklilik günleri, dayanışma günleri hayal oldu bugün.
Bu yalçın, sağlam, güçlü dayanışmanın, birliktelik ruhunun sarsılması öyle etki yarattı ki
adeta çağlar sarsıldı.F.L.A.

 
 


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol