Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

Ata Sozleri ve Deyimlerle ilgili Kur'an Ayetleri A

ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESTE AHESTE
 
KASAS
 
4. 
 
Yaşar Nuri Öztürk: Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.
 
5.
 
Yaşar Nuri Öztürk: Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.
 
6.
 
Yaşar Nuri Öztürk: Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim. 

 

Allah’ın İpi ( Hablillah )

 


ÂLİ İMRÂN-103. Yaşar Nuri Öztürk : Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.


ZUHRÛF-36. Yaşar Nuri Öztürk : Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.


Zikir; Kur’an demektir. Kur’an ( ve Hz. Allah’ın tüm bozulmamış vahiyleri )’da Hz. Allah’ın kullarının kurtuluşu için onlara uzattığı bir iptir. Fatih Lütfü AYDIN 01.11.2013


 

Ayak Takımı (Erzelun)

 


ŞUARÂ-111 Yaşar Nuri Öztürk : Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor."


Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne).


1. kâlû : dediler


2. e : mı


3. nu'minu : inanırız


4. leke : sana


5. ve ittebea-ke : ve sana tâbî oldular


6. el erzelûne : en basit insanlar, rezil insanlar


Acele işe şeytan karışır.

TÂHÂ-114

O Melik/o hak hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an hakkında aceleci olma. Şöyle de:"Rabbim, ilmimi artır!"

İSRÂ-11

İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.

YÛNUS-11

Allah, insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız.

Elmalılı Hamdi Yazır’ dan,

11- İnsan hayra dua eder gibi, şerre de dua eder veya şerri davet eder. Sanki o büyük mükafata dua ediyormuş gibi, o acıklı azaba dua eder. Veya yaptıkları ile o azabı davet eder. Bunun sebebi de şudur: İnsan pek acelecidir. Sonra olacak şeyin vaktinden önce hemen olmasını ister. Sabır ve tahammül zoruna gider de iman ile y a rarlı işlerden önceye alarak o büyük mükafatı isteyecek yerde, acelesinden imansızlar

hakkında hazırlanmış olan çok acı azaba dua eder. Onun bir an önce hemen yerine getirilmesini bir iyilik ister gibi ister ve bu şekilde kendisine kötülüğü davet etmiş olur. Çünkü bir şeyin vaktinden önce acele, olarak gerçekleşmesini isteyen kimse, o şeyden mahrum edilmekle azarlanır. Bundan dolayı müminler, kötülüğe dua etmemeli, sabır ve ihtiyat ile hayra dua etmeli ve yararlı işleri yapmaya teşebbüs ile hayra davet et melidir.

İnsanın çok aceleci olması bir de şu mânâyı kapsar: İnsan peşincidir. Veresiyeden daha fazla peşine heves eder. Ahireti, dünyada görmek ister. Onun için insanların birçoğu ahireti bırakır da dünyayı ister. O büyük ücrete önem vermez, o acıklı azabı hesaba almaz. Ve bu şekilde kendisine hayır istiyormuş gibi kötülüğü davet eder. Ki bu mânâ biraz sonra (17/18) âyeti ile açıklanacaktır. Özetle her kişisinde veya bütün durumlarında değil, cinsi itibarı ile veya bazı durumlarda insan çok aceleci d ir. Ve acelesinden iyilik ve kötülüğü birbirinden ayırmaz, sonunu gözetmez. Zaman âyetlerini hesaba almaz da kendine iyiliği davet ediyormuş gibi bir tehlike ile kötülüğü davet eder<D>.

 

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.

MÂİDE-101

Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir.

Ahde vefa.

İSRÂ-34

Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.

Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfû bil ahd(ahdi), innel ahde kâne mes’ûlâ(mes’ûlen).

1.

ve lâ takrebû

: ve yaklaşmayın

2.

mâle el yetîmi

: yetimin malına

3.

illâ

: ancak, den başka (şekilde), olmadıkça

4.

bi elletî

: o şey ile, ki o

5.

hiye

: o

6.

ahsenu

: en güzel

7.

hattâ yebluga

: erişinceye kadar

8.

eşudde-hu

: onun en kuvvetli (bulûğ) çağı

9.

ve evfû

: ve vefa gösterin, yerine getirin, ifa edin

10.

bi el ahdi

: ahde

11.

inne el ahde

: muhakkak ki ahd

12.

kâne

: oldu

13.

mes'ûlen

: mes'ul, sorumlu

 

BAKARA-27

O fâsıklar ki Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.

BAKARA-124

Hani Rabb'i, İbrahim'i bazı kelimelerle imtihana çekmiş, o da onların hakkını vermişti de Rab şöyle demişti: "Seni insanlara önder yapacağım." İbrahim, "soyumdan birilerini de" deyince Allah: "Benim ahdime zalimler eremezler." buyurdu.

ÂLİ İMRÂN-76

İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvaya sarılırsa hiç kuşkusuz, Allah takvaya sarılanları sever.

ÂLİ İMRÂN-77

Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.

NAHL-91

Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.

 

Ağlatırsa Mevlam yine güldürür.

 NECM-43

Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...

Ak akçe kara gün içindir.

 YÛSUF

-47

Yûsuf dedi: "Alışılageldiği şekliyle yedi yıl ekin ekeceksiniz. Biçtiklerinizden yiyecek kadar az bir miktar alır, gerisini başağında bırakırsınız."

-48

"Bunun ardından yedi kurak yıl gelecek. Bu yıllar, saklayabileceğiniz bir miktar ekin hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek."

 

Akıl akıldan üstündür.

YÛSUF-76

Bunun üzerine Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.

 

Allah ile aldatma.

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=1431



Allah’ ı Aldatmaya Kalkmak.

 

NİSA     

142. Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.

 

BAKARA

9.Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.

 

 

 

Allah’ ın bir insanla doğrudan konuşmaması.

ŞÛRÂ-51

Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur.

 Allah’ ın en büyük hakim olması ( Ahkemül hakimin, Mahkeme - i Kübra : En büyük mahkeme, Mahşerde Allah (cc) huzurundaki mahkeme )

HÛD-45

Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: "Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin."

Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne).

1.

ve nâdâ

: ve seslendi

2.

nûhun

: Nuh

3.

rabbe-hu

: Rabbine

4.

fe kâle

: o zaman dedi

5.

rabbi

: Rabbim

6.

innebnî (inne ibnî)

: muhakkak ki benim oğlum

7.

min

: ...den

8.

ehlî

: benim ailem

9.

ve inne

: ve şüphesiz ki

10.

va'de-ke

: senin vaadin

11.

el hakku

: haktır

12.

ve ente

: ve sen

13.

ahkem

: en iyi hüküm veren

14.

el hâkimîne

: hüküm verenler

 

TÎN-8

Allah, yargıçların en güzel hüküm vereni değil mi?

 

NECM-32

Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.

Allah yolunda öldürülenlere ölü denmemesi.

BAKARA - 154

Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız.

Allah’ ın kalplerdekini bilmesi.

AHZAP -  54

Siz birşeyi açıklasanız da gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir.

 

Allah’ a havale etme.

EN'ÂM-91

Allah'ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü, "Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir." dediler. De ki "Mûsa'nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Siz o Kitap'ı birtakım parşömenler yapıp ortaya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi." "Allah" de, sonra bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar.

Allah’ ın sabrı. ( Allah’ ın baş karekteri, boyası )

NAHL-61

Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.

 

Allah’ ın Boyası.

BAKARA-138

Allah'ın boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na kulluk ederiz.

Sıbgatallâh(sıbgatallâhi) ve men ahsenu minallâhi sıbgaten, ve nahnu lehu âbidûn(âbidûne).

1.

sıbgate allâhi

: Allah'ın boyası

2.

ve men

: ve kim

3.

ahsenu

: ahsen, en güzel

4.

min allâhi

: Allah'tan

5.

sıbgaten

: boya olarak

6.

ve nahnu

: ve biz

7.

lehu

: ona

8.

âbidûne

: kul olanlar

 

Allah’ ın dediği olur.

TEKVÎR-29

Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz!

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=1431

den alıntıdır.


Şirke düşmüş olanlar şöyle diyeceklerdir: “Eğer Allah dileseydi şirke düşmezdik, babalarımız da öyle. Hiçbir şeyi haram da kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynı yalanı söylediler de baskınımıza uğradılar. De ki, “Elinizde, gösterebileceğiniz bir bilgi var mı?” Siz ancak kuruntuya uyuyor ve sadece tahmin yürütüyorsunuz. De ki: “En kapsamlı delil Allah’ınkidir. O dileseydi hepinizi yola getirirdi”. (En’am 6/148-149)


Allah’ın dilemesi yani iradesi iki türlüdür; biri teşriî, diğeri tekvînî iradedir. Tekvînî irâde Allah’ın bir şeyi yaratma konusundaki iradesidir. Yaratmak istediği şeye, “ol” deyince oluverir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Bir şeyi istediği zaman onun işi sadece “ol” demektir; o iş hemen oluverir.” (Yasin 36/ 82)


Allah’ın teşriî iradesi ise insanların davranışları ile ilgili iradesidir. O, koyduğu kanun ve kurallara uyulmasını ister ama kimseyi zorlamaz. Bu iradenin yerine gelmesi, insanın gayretine bağlıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“De ki: Bu gerçek Rabbinizdendir; isteyen inansın, isteyen de göz ardı etsin. Ama biz, yanlış yapanlara öyle bir ateş hazırladık ki, dumanı onları içine alacaktır. yardım isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri kavuran su ile yardımlarına koşulacaktır. Ne kötü içecek ve ne fena birliktelik!”  (Kehf 18/29)



 

Allah’ ın hayvanlara ne yapacaklarını öğretmesi.

NAHL

68. Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..."

69. "Sonra, meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.

MÂİDE-31

Derken, Allah, kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O dedi ki: "Vay be! Şu karga kadar bile olamıyor muyum ki, kardeşimin cesedini saklayayım." Bu arada, pişmanlık duyanlardan olmuştu.

 

Allah’ ın hakkı 3

BAKARA

229.Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah'ın sınırlarını korumada endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.

230.Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikahlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar.

 

Alttan almama, gevşek davranmama.

KALEM-9

İstediler ki sen, alttan alıp gevşek davranasın/yağcılık edesin de onlar da yağcılık etsinler/yumuşaklık göstersinler.

Allah için ( Allah rızası için ).

İNSÂN (DEHR)-9

İnnemâ nut’imukum li vechillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ(şukûren).

1.

innemâ

: ancak, sadece

2.

nut'ımu-kum

: sizi doyuruyoruz

3.

li

: için

4.

vechi allâhi

: Allah'ın Yüzü, Allah'ın Rızası

5.

lâ nurîdu

: biz istemiyoruz

6.

min-kum

: sizden

7.

cezâen

: bir karşılık

8.

ve

: ve

9.

lâ şukûren

: bir teşekkür değil

 

"Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz;

 

EN'ÂM-162

De ki: "Benim namazım, kulluğum/bağışım, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir."

Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).

1.

kul

: de

2.

inne

: muhakkak

3.

salâtî

: benim namazım

4.

ve nusukî

: benim tüm ibadetlerim, kurbanım

5.

ve mahyâye

: benim hayatım

6.

ve memâtî

: ve benim ölümüm

7.

lillâhi (li Allahi)

: Allah içindir

8.

rabbi el âlemîne

: âlemlerin Rabbi

 

Allah bir adım atana on adım gelir.

EN'ÂM-160

Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Besmele

NEML-30

"Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor."

İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm(rahîmi).

1.

inne-hu

: muhakkak o

2.

min suleymâne

: Süleyman'dan

3.

ve inne-hu

: ve muhakkak o

4.

bismillâhi (bi ismi allâhi)

: Allah'ın adıyla

5.

er rahmâni

: rahman olan

6.

er rahîmi

: rahîm olan (rahmet nuru gönderen, rahîm esmasıyla tecelli eden)

 

 

Anlamını Bilmeden Okumama.

HADÎD

14. Onlara seslenirler: "Biz sizinle değil miydik?" Derler ki: "Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular/hurafeler/anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; nihayet Allah'ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı."

Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum billâhil garûr(garûmu).

1.

yunâdûne-hum

: onlara seslenilir (onlara seslenirler)

2.

e

: mi

3.

lem nekun

: biz olmadık

4.

mea-kum

: sizinle beraber

5.

kâlû

: dediler

6.

belâ

: evet

7.

ve lâkinne-kum

: ve ancak, fakat siz

8.

fetentum

: fitneye düşürdünüz

9.

enfuse-kum

: kendiniz

10.

ve terebbastum

: ve durup beklediniz

11.

ve irtebtum

: ve şüphe ettiniz

12.

ve garret-kum(u)

: ve sizi aldattı

13.

el emâniyyu

: emaniyye, gerçek olmayan, bâtıl şeyler

14.

hattâ

: hatta, oluncaya kadar

15.

câe

: geldi

16.

emru allahi

: Allah'ın emri

17.

ve garre-kum

: ve sizi aldattı

18.

bi allâhi

: Allah'a karşı

19.

el garûr

: aldatanlar, aldatıcılar

 

NİSÂ

119."Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah'ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı yandaş edinirse açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır.

120. Şeytan, onlara söz verir, ümit verip hayal kurdurur, hurafeye/anlamını bilmeden okumaya iter. Ama o, onlara bir aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez.

123. İş ne sizin kuruntularınızla/hurafelerinizle/anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı.

SÂD-29

Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.

Aracısız kurtuluş olmaz.

RAHMÂN-33

Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz!

Yâ ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).

1.

: ey

2.

ma'şere

: topluluk

3.

el cinni

: cin

4.

ve el insi

: ve insan

5.

in isteta'tum

: eğer gücünüz yetiyorsa

6.

en tenfuzû

: nüfuz etmek, nüfuz ederek geçmek, çıkmak

7.

min aktâri

: çapından, çaplarından

8.

es semâvâti

: semalar, gökler

9.

ve el ardı

: ve arz, yeryüzü, yer

10.

fe unfuzû

: o halde, haydi

11.

lâ tenfuzûne

: nüfuz edemezsiniz, geçip çıkamazsınız

12.

illâ

: ancak, olmaksızın

13.

bi sultânin

: bir sultan, bir güç

 

Enfal Suresi

29.Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.

 

Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Not: kişi Allah’ın gözünden düşme korkusuyla, Allah’tan sakınır ve rızasına uygun yaşamak için mücadele ederse, yani takvaya sarılırsa, Allah’ da inşallah ona hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir ve o da karşısına çıkan kişiler sultan mı? Yani tamlığa ulaşmış yol gösterici mi? Yani mürşid-i Kâmil mi? Yoksa mürşid-i şeytan mı? Bunun ayrımını yapar. Fatih Lütfü Aydın.

A'RÂF-175

Onlara, şu adamın haberini de oku: Kendisine ayetlerimizi vermiştik; onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o, azgınlardan oluverdi.

 

Arayan belasını da bulur, Mevla’sını da.

MÂİDE-16

Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürüyor ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıyor, dosdoğru bir yola iletiyor.

MÂİDE-35

Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O'na varmaya vesîle arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz.

Asıl zengin ve övülmeye layık olanın Allah olması.

LOKMAN - 26

Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Kuşkusuz, Allah mutlak Ganî, mutlak Hamîd'dir.

 

Ayağını yere vur işte sana su ( Bu suyun adı Nur’ dur budur doğrusu).

SÂD-42

"Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.

Not: Sadece bir tahmin olarak, bu ayağı yere vurma; kötülüğü emreden Nefs-i Emmare’ ye karşı spor yaparak, icabında ayağı sertçe yere vurarak direnme, iradeyi güçlendirme anlamında olabilir. Kötü alışkanlıklardan kurtuldukça ruhen bir serinlik, rahatlama bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Tarık Suresi’ nde Tarık adı verilen sabah yıldızından onun karanlığı delmesinden bahsedilir. Tarık ayrıca yolcu demektir. Kısaca bir yolun zorluklarını, karanlığın ( nefis terbiyesinin ) sıkıntılarını aşıp ruhi ışıltıya Nur’ a kovuşan kişi anlamında kullanılıyor olmalı. Nur Suresi 35. Ayette Allah’ ın Nur’ undan bahsedildikten sonra, 36. Ayette Nur’ un, Kandil’ in nerelerde olduğu anlatılmaktadır. Fatih Lütfü AYDIN

Ayağını yorganına göre uzat.

İSRÂ

26. Akrabaya hakkını ver. Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma.

27. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan, kendi Rabbine nankörlük etmiştir.

29. Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın.

 

Allah’ın Adıyla Okuma/Çağırma

 


Bismillah : Allah’ın adıyla yani O’nun rızasıyla, O’nun rızasına uygun bir şekilde.


ALAK-1 Yaşar Nuri Öztürk : Yaratan Rabbinin adıyla oku/çağır!


Not: Şeytanların dostlarına gönderdiği vahiylerle değil Rabbinin adıyla yani O’nun rızasına uygun olarak çağır. Rabbinin adıyla yani O’nun namına, adına çağır. O’na çağır, insanları O’nun kulluğuna davet et. Fatih Lütfü AYDIN


EN'ÂM-121

Yaşar Nuri Öztürk : Üzerine Allah'ın adı anılmayanlardan yemeyin. Böyle bir şey tam bir yoldan çıkıştır. Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir


MÂİDE-4 Yaşar Nuri Öztürk : Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal kılındı. Siz bu hayvanlara, Allah'ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın. Allah'tan sakının! Allah gerçekten hesabı çok çabuk görür."


NEML-30

Yaşar Nuri Öztürk : "Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor."


 

Anlı Tutup Yere Sürtmek, ( Muhammed Eset’den )

 


ALAK-15 Yaşar Nuri Öztürk : İş, sandığı gibi değil! Eğer vazgeçmezse yemin olsun, o alnı mutlaka tutup sürteceğiz!


Bir kimsenin yakalanmasını ve aşağılanmasını gösteren eski bir Arap deyimidir.


HÛD-56 Yaşar Nuri Öztürk : "Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."


Açıklama; O’nun kontrol ve gözetiminde, O’na bağlı, bağımlı olmayan hiçbir canlı yoktur.


Eski Araplar:”Falancanın yuları filancanın elinde derlerdi.”


ALAK


9. Yaşar Nuri Öztürk : Gördün mü o yasaklayanı, 10. Yaşar Nuri Öztürk : Bir kulu namaz kılarken.


Namaz kılanı engelleyen müstağni ve tuğyan kişi Ebu Cehil’ dir.


 

Muhammed Eset )

 


Müstağni; Büyüklük taslayıp, kendini her türlü ihtiyacın üstünde gören yani benim hiç kimseye ve şeye ihtiyacım yok herkes bana muhtaç iddiasında bulunan.


Tuğyan; Zenginlikle azıp, şımarma.

AKLI İŞLETMEME

Bakara 171

Yaşar Nuri Öztürk : O küfre sapanların durumu, bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara haykıranın durumuna benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıllarını işletemez onlar.

YÛNUS-100

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. 
 

AZ GÜLÜP ÇOK AĞLAMA

TEVBE-82
Yaşar Nuri Öztürk : Kazanır oldukları yüzünden artık az gülsünler, çok ağlasınlar.        


Allah Dağına Göre Kar Verir.
 
MU'MİNÛN-62
 
Yaşar Nuri Öztürk : Biz hiçbir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez. 
                                            
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol