Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

ASIM 8b


– Fıkra gelsin mi ne dersin? 
        – Hadi, gelsin bakalım.

– Son zamanlarda hükûmet, şımarık bir deliyi, 
Götürür bir yere vâlî diye bağlar. 
        – Ne iyi! 
– Herifin ilk işi “Tekmil hocalar gelsin!” der. 
Ki tabî’î bu adamlar da icâbetle gider. 
Önce tebrîk ile takdîm için az çok durulur; 
Sonra “meclis” denilir, bir koca dîvan kurulur. 
Şimdi kürsîye abansın da senin Vâlî Bey, 
Nutka gelsin mi adam zannederek kendini?.. 
        – Eyy? 
Ne demiş? 
        – Yok, ne geğirmiş diye sor! Ma’nâsız 
Bir yığın râbıta müştâkı perâkende lâfız, 
Bir etek yâve saçar, bir sürü cinnet savurur; 
Bu da yetmez gibi peştahtaya üç kerre vurur, 
Der ki: 
        “Yirminci asır, fenlere zihniyyetler 
Verebilmekle tebellür ve tefâhürler eder. 
Vâkıâ hâlet-i rûhiyyesi var akvâmın; 
Bu prensiple, fakat, ma’şeri pek i’zâmın , 
Belki ferdiyyeti sarsar biraz aksü’l-ameli ... 
Sâde şe’niyyet-i a’sârı durup dinlemeli. 
İctihâdî galeyanlar da mühimdir ya, asıl, 
İktisâdî cereyanlardır olan müstahsil . 
Bunu te’mîn edemezlerse nihâyet hocalar, 
İskolâstikle sanâyi’ yola gelmez, bocalar. 
İlk adımdır, atacaktır bunu elbette ilim; 
Parprensip , gelin, ıslâh-ı medâris diyelim.” 
– Parprensip mi? Bayıldım be! 
        – Fransızcama mı? 
Ya heriften de mi eşşek sanıyordun İmam’ı? 
– Birden eşşek deme, bîçâre henüz müsvedde ... 
Ne yetişkinleri var, dursun o sağlam şedde . 
– Hangi müsvedde? Ne müsveddesi? Bir bilmece ki... 
– Merkebin... 
        – Ey? 
                – Mütekâmil soyu olmaz mı? 
                        – Peki? 
– İşte hilkatten o sûrette çıkarken beyazı; 
Böyle birdenbire müsvedde de fırlar ba’zı! 
Neyse geç fıkraya. 
        – Nerdeydik? Evet, şimdi, nutuk 
Biter amma yayılır meclise bir durgunluk. 
– Çünkü imlâya gelir herze değil duyduğu şey! 
– Sonra kalkar hocalardan biri, der: 
        “Vâlî Bey, 
Şu hitâbeyle tavanlardan uçan efkârı, 
Tutamazlarsa küçük görmeyiniz huzzârı. 
Siz ki yirminci asırlardasınız, baksanıza, 
Bizim on dördüne dün basmış olan asrımıza! 
Altı yüz yıl mı, evet, tam o kadar lâzım ki, 
Kâbil olsun o büyük nutkunuzun idrâki. 
Sâde “ıslâh-ı medâris” mi ne, bir şey dediniz... 
Onu anlar gibi olduksa da îzâh ediniz: 
Acabâ hangi zarûret sizi sevketti buna? 
Ya fesâd olmalı meydanda ki ıslâh oluna. 
Bunu bir kerre kabûl eylemeyiz, reddederiz. 
Sonra, bîçâre medâris o kadar sâhibsiz 
O kadar baştan atılmış da o hâliyle yine, 
Düşüyor, kalkıyor amma gidiyor hizmetine. 
Halkın irşâdı mıdır maksad-ı te’sîsi? Tamam: 
Şehre müftî veriyor, minbere, mihrâba imam, 
Hutabânız oradandır, oradan vâiziniz; 
Oradandır hocanız, kayyiminiz, hâfızınız. 
Adli tevzî’ edecek hâkime fıkh öğreten o; 
Hele köy köy dolaşıp köylüyü insân eden o. 
Şimdi bir mes’ele var arz edecek, çünkü değer: 
Bunların hepsine az çok yetişen medreseler, 
Bir zaman müftekır olmuş mu aceb hârice? Yok. 
İyi amma, a beyim, şöyle bakınsak, bir çok, 
Bir alay mekteb-i âlî denilen yerler var; 
Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar. 
Şu ne? Mülkiyye. Bu? Tıbbiyye: Bu? Bahriyye. O ne? 
O mu? Baytar. Bu? Zirâ’at. Şu? Mühendishâne. 
Çok güzel, hiçbiri hakkında sözüm yok; yalnız, 
Ne yetiştirdi ki şunlar acaba? Anlatınız. 
İşimiz düştü mü tersâneye, yâhud denize, 
Mutlakâ âdetimizdir, koşarız İngiliz’e. 
Bir yıkık köprü için Belçika’dan kalfa gelir; 
Hekimin hâzıkı bilmem nereden celbedilir. 
Meselâ büdce hesâbâtını yoktur çıkaran... 
Hadi mâliyyeye gelsin bakalım Mösyö Loran. 
Hani tezgâhlarınız nerde? Sanâyi’ nerde? 
Ya Brüksel’de, ya Berlin’de, ya Mançester’de! 
Biz ne müftî, ne imam istemişiz Avrupa’dan; 
Ne de ukbâda şefâ’at dileriz Rimpapa’dan . 
Siz gidin bunları ıslâha bakın peyderpey; 
Hocadan, medreseden vazgeçiniz, Vâlî Bey!”

* * *

Asım 8B Kelime Açıklamaları.
Alıntı kısa yollarına ulaşmak için adres Google' a yapıştırlabilir.

Tekmil: bütün

icâbet: bir şeyin gereğini yerine getirmek. Burada davetin gereğini yerine getirmek yani davete gitmek anlamına geliyor. F.L.A.

tebrik: kutlama,

takdim: insanın kendisini tanıtması ya da birisinin birini bir başkasına tanıtması.F.L.A.

dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya

getirildiği eser.

Dîvan : evlerin salonlarında ki kanepeye az çok benzer bir oturma ve uzanma aracı. Okuduğum bir yazıya göre padişahlar divanın ya sol yanına ya da sağ yanına hafif yan durarak otururlarmış. Belki de çok yediklerinden hazımsızlık nedeniyle böyle oturuyorlardı. Padişahlar vezirler ( bakanlar )ini bu divanda oturarak topladığı için bugün kü bakanlar kurulu sayılan bu meclis ( oturum )e divan denmiş. F.L.A. 

kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent. 


Şimdi kürsîye abansın da senin Vâlî Bey, 
Nutka gelsin mi adam zannederek kendini?.. 
Not: masaya heybetli ve gösterişli bir şekilde ellerini bastırdı ve coşkulu bir şekilde konuşmaya başladı demek istiyor herhalde. F.L.A.

Geğirmek,
Not geğirmek burada herhalde karnı tok sırtı pek insanların açın halinden anlamaz bir şekilde arada bir de geğirerek palavralar atması anlamında kullanılmış. F.L.A.

Ma’nâsız: anlamsız.

râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.

müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.

lafız (A.) [ لفظ ] söz.

perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.


Bir yığın râbıta müştâkı perâkende lâfız, 

Açıklama:Birbiriyle ilgili olma konusunda istekli olan ama birbirinden kopuk ve dağınık, birbiriyle alakasız bir sürü söz.
Not: Yani söylediği sözlerin birbiriyle ilgisni, bağlantısını kurmaktan aciz bir adam demek istiyor herhalde.F.L.A.
 
yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma.

bir sürü cinnet savurur: cinnet çıldırma derecesinde öfkeli konuşma ya da davranma.F.L.A.

peştahta isim (pe'ştahta) eskimiş Farsça p³ş + ta¬te 1.isim, eskimiş İş masası gibi kullanılan çekmece 2. Sarrafların üzerinde para saydıkları tahta ... http://bilgiara.com/turkce-sozluk/pe%C5%9Ftahta/

peştahtaya üç kerre vurur: tahtaya vurmak ve şeytanın kulağına kurşun demek, batıl yani boş inanaçlardan biridir. F.L.A.




fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
fennî (A.) [ فنی ] teknik.
fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.

zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış.



Tebellür: billurlaşma,belirme.Belirlenme, belirli hale gelme, ortaya çıkma, netleşme.
Billurlaşma: billur durumuna gelme.Herhangi bir cisim moleküllerinin bazı fizik ve kimya değişmeleriyle geometrik biçim alması, kristalleşme.
http://sozluk.bilgiportal.com/nedir/tebell%C3%BCr

tefâhür (A.) [ تفاخر ] övünme.

Der ki: 
        “Yirminci asır, fenlere zihniyyetler 
Verebilmekle tebellür ve tefâhürler eder. 

Açıklama: 20.Asır bilime, tekniğe kafa yordukça netleşir, belirginleşir yani bilinmezlik ve kargaşa sona erer ve böylece 20. Asır insanlığın övüneceği bir asır olur.F.L.A.




vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek.

hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.

akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.

ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.
Kollektif:ortaklaşa
Ek bilgi olarak, kolleksiyon
Öğrenme, yarar sağlama veya zevk amacıyla bir araya getirilmiş ve özelliklerine göre sınıflara ayrılmış nesnelerin bütünü, derlem 
Örnek: Saat koleksiyonu yapmaya merak sarışım da, işte buradan geliyor. H. Taner
Modaevlerinin giyimdeki yenilikleri tanıtmak için düzenlediği defilelerde gösterilen modellerin bütünü
http://www.nedirnedemek.com/koleksiyon-nedir-koleksiyon-ne-demek

pek
Sert, katı.
Sağlam, dayanıklı 
Örnek: İnsan gülden nazik, taştan pektir. H. R. Gürpınar
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok 
Örnek: Pek beğendikleri ve pek sevdikleri hâlde aldatırlar. H. C. Yalçın
Hızlı olarak.
Sağlam, dayanıklı.
Hızlı.
http://www.nedirnedemek.com/pek-nedir-pek-ne-demek

izam
Bir kimseyi gönderme, yollama.
Olduğundan büyük gösterme, büyütme, abartma.
(Azim. C.) Büyükler. Büyük kimseler.
Büyük görmek, büyük bilmek. Bir hadiseyi büyük göstermek, büyütmek. (Osmanlıca'da yazılışı: i'zam)
http://www.nedirnedemek.com/izam-nedir-izam-ne-demek


ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.

aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.

sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.

şe’niyyet: gerçeklik, realite.
http://www.nedemek.org/%C5%9Ee'niyet+nedir

A'SAR : (Osmanlıca - Türkçe Sözlük)
(Asr. C.) Asırlar. Yüzyıllar.
http://www.sozluksu.com/osmanlica_turkce_sozluk-203/a'sar-anlami.html


Vâkıâ hâlet-i rûhiyyesi var akvâmın; 
Bu prensiple, fakat, ma’şeri pek i’zâmın , 
Belki ferdiyyeti sarsar biraz aksü’l-ameli ... 
Sâde şe’niyyet-i a’sârı durup dinlemeli


Açıklama:Bu ilkeyle ( bilime, tekniğe kafa yorma ilkesiyle ) Şu da bir gerçek ki milletin rusal durumu da söz konusu ( onu da dikkate almalı ).Yani "Bilime, tekniğe kafa yorma ilkesine uygun bir ruh halinde mi millet? Millet akılcı değil nakilciyken, sorgulamadan, araştırmadan her söyleneni kabul eden bir ruh halindeyken bu ilke yaşanabilir mi?" demek istiyor herhalde.F.L.A.

fakat, ma’şeri pek i’zâmın 
Açıklama: Büyük kimselerin dayanışması da pek kuvvetli olur.F.L.A.

Belki ferdiyyeti sarsar biraz aksü’l-ameli ...
Açıklama: Durgunluğa, uyuşukluğa biraz tepki olursa, belki toplumsal kişilik sarsılır ve toplum silkinişe geçebilir, anlamını çıkardım.F.L.A.


Sâde şe’niyyet-i a’sârı 
Açıklama: Sadece yüzyılların gerçekliğine kulak vermeli. Hayale, masala, batıl ( boş ) inançlara değil. F.L.A.




galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.

İctihâdî galeyanlar: toplumsal çalkantılar. F.L.A.

Mühim: önemli.

Cereyan: akım.

müstahsil
Üretici, yetiştirici.
(Hasıl. dan) Yetiştiren, hasıl eden, husule getiren, elde eden. Üretici.
http://www.nedirnedemek.com/m%C3%BCstahsil-olma-nedir-m%C3%BCstahsil-olma-ne-demek

İktisâdî cereyanlardır olan müstahsil.
Açıklama: Asıl üretici olan, üretimi sağlayan ekonomik akımlardır.
Ekonomik akımlar.
http://www.msxlabs.org/forum/ekonomi/5656-ekonomik-akimlar-ve-teoriler.html


temîn (A.) [ 1 [ تأمين .gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.
3.emin kılma, güvence verme.
temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin
kılınmak.
temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.
temînât (A.) [ تأمينات ] güvence parası.
temînen (A.) [ تأمينا ] sağlanarak, temin edilerek.

iskolastik
skolastik (nedir ne demek)
Bu felsefe ile ilgili olan.
Orta Çağ yöntemlerine uygun, eski.
İnanç ve bilgiyi kiliseyle, özellikle Aristoteles'in bilimsel sistemini uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi.
1-Aristoteles'in yapıtlarından alınıp Hıristiyan kilisesi anlayışına göre değiştirilmiş olan ve ortaçağ boyunca Batı üniversitelerinde okutulan biçimci ve gelenekçi felsefe. 2- Bu felsefeye ilişkin.
http://www.nedirnedemek.com/%C4%B0skolastik-nedir-%C4%B0skolastik-ne-demek
Not: Nasıl ki stop için herhalde söylenme zorluğundan dolayı istop deniyordu ise skolostik içinde iskolastik deniyordu, demekki. F.L.A.

İskolâstikle sanâyi’ yola gelmez, 
Açıklama: karanlık ortaçağ görüşü olan skolastik ile sanayii yani suni, fabrikasyon üretim sağlanamaz.
Ek bilgi: suni insan eliyle üretilen demektir. Örneğin insan hiç karışmasa bile buğday üretimi doğal olarak gerçekleşir. Bu durumda buğday üretimi doğal üretimdir. Un üretimi ise mutlaka insan çabası gerektirdiğinden, suni ya da yapay üretimdir. F.L.A.

İlk adımdır, atacaktır bunu elbette ilim;
Açıklama: Ekonomik akımlara uygun şekilde sanayii üretimi kalkınma için ilk adımdır ve bu da ancak ilimle olur.

Parprensip , gelin, ıslâh-ı medâris diyelim.” 
Prensip: ilke, ilk olarak, öncelikli olarak uyulması gereken kural, baş kural. F.L.A.
Bu durumda parprensip ( sözlüklerde yok ) ondan da daha öncelikli olarak anlamında kullanılmış, gibi geldi.F.L.A.
Açıklama: ondan da ( ilim ) öncelikli olarak okullar düzeltilmeli, ilime edinmeye uygun hale getirilmeli ( ıslâh-ı medâris ).

bîçâre: çaresiz, zavallı, garibim. F.L.A.

müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
Not: Bir şeyin son şeklini almamış, olgunlaşmamış hali.Ayrıca temize çekilmemiş defter, karalama defteri anlamına da gelir. Herhalde daha tam eksiklikleri ve yanlışlıkları giderilmemiş insan anlamında. Karalama defterinde de bir çok yanlış ve eksiklikler vardır. Bunlar başka deftere temize çekilirken giderilir.F.L.A

– Hangi müsvedde? Ne müsveddesi? 
Açıklama: müsveddeden daha beter. F.L.A.



mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.

– Merkebin... 
        – Ey? 
                – Mütekâmil soyu olmaz mı? 
                        – Peki? 
– İşte hilkatten o sûrette çıkarken beyazı; 
Böyle birdenbire müsvedde de fırlar ba’zı! 
Neyse geç fıkraya. 

Açıklama: -Merkebin
            - Ey? ( ee söyle devam et ).

                – Mütekâmil (olgun, tam, gelişmiş) soyu olmaz mı? 
                        – Peki? ( sonra )
– İşte hilkatten o sûrette çıkarken beyazı; 
Böyle birdenbire müsvedde de fırlar ba’zı! 
Eşşeğin taslağının, müsveddesinin ( tam oluşmamış halinin ) yaratılışta son şekli verilirken ( beyaza yani temiz deftere çekilirken ) eşşek öylece son şeklini almadan fırlar bazen.Neyse geç fıkraya. F.L.A.

Bu vak’a (olay) 1916 senesinde cereyan etmiştir(olmuştur), Safahat’in Asim şiirinde anlatılmaktadır:
https://www.facebook.com/permalink.php?id=227079870786456&story_fbid=406990586128716

Yukarıda ki olayı Köse İmam şeyhinin oğluna ( genç kuşağa ) anlatıyor. "Bilime, tekniğe sarılmalı, cehalet uykusundan uyanmalı" diyen valiyi deli, müsvedde ve eşşek diyerek aşağılıyor.F.L.A.


– Çünkü imlâya gelir herze değil duyduğu şey!
Açıklama: Çünkü yazım kurallarına uymayan saçmalıklar bunlar. F.L.A.

Açıklama: Bundan sonra ki bölümler "Kalkınma ancak bilimle ve teknikle olur. Bunun için de öncelikle bilimci ve tekniker  yetiştirecek, bilimi, tekniği öğretecek okullar açılmalıdır" diyen valiyi eleştiren bir hocanın sözleriyle biter.F.L.A.

– Sonra kalkar hocalardan biri, der: 
        “Vâlî Bey, 
Şu hitâbeyle tavanlardan uçan efkârı, 
Tutamazlarsa küçük görmeyiniz huzzârı. 

huzzar :Hazır olanlar

Açıklama: şu konuşmanızla, tavanlarda uçan ( dağınık, karışık olan ) düşünceleri tutamazlarsa, küçük görmeyin, burdakileri. Yani konuşmanızı tam anlayamadık, aklımız başımızdan gitti, dağınık düşünceleri toplayamazlarsa ( dediklerinizi anlayamazlarsa )küçük görmeyin, burdakileri.F.L.A.

Bizim on dördüne dün basmış olan asrımıza!
HİCRİ TAKVİM
Hicri Takvim Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Hicri Takvim; Hicri Şemsi ve Hicri Kameri Takvim olmak üzere ikiye ayrılır: 

Hz. Muhammed, safer ayının 27.günü Hz. Ebubekir ile birlikte Medine'ye hicret etmek üzere Mekke'den ayrılmış, 4 gece Sevr Mağarası'nda kalmış. 1 Rebiülevvel Pazartesi günü Sevr Mağarasından Medine'ye doğru yola çıkmışlardır. 8 Rebiülevvel / 20 Eylül 622 Pazartesi günü Kuba Köyü'ne gelmiş, burada Kuba Mescidi'ni inşa etmiş ve 12 Rebiülevvel Cuma günü Medine'ye doğru hareket etmişlerdir. 

1- Hz. Muhammed'in Kuba'ya geliş günü olan 20 Eylül 622 tarihini, Hicri sene başlangıcı olarak kabul eden ve dünyanın güneş etrafındaki dolanımını esas alan takvim sistemine Hicri Şemsi Takvim denilmektedir.
Açıklama:Osmanlı, Hicri Takvimi kullanıyordu.Bu yüzden (1916-600=1316 kaba bir hesapla 1916 dan 600 çıkınca 1316 kalır ve 1300 lü yıllar 14. asıra aittir.) Deli Vali olayının olduğu tarihte Osmanlı 14. asırdaydı.F.L.A.

Kâbil olsun o büyük nutkunuzun idrâki.
Açıklama:Olanaklı olsun o büyük konuşmanızın kavranması ( iyice anlaşılması ).


îzâh:açıklama.


zarûret:zorunluluk.


sevketmek: yöneltmek.


fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.


slâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.


medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.

ıslâh-ı medâris:medreselerin ıslahı ( düzeltilmesi, iyileştirilmesi ).

bîçâre medâris: çaresiz, zavallı medreseler.


Halkın irşâdı mıdır maksad-ı te’sîsi? Tamam: 
Şehre müftî veriyor, minbere, mihrâba imam, 
Hutabânız oradandır, oradan vâiziniz; 
Oradandır hocanız, kayyiminiz, hâfızınız. 
Adli tevzî’ edecek hâkime fıkh öğreten o; 
Hele köy köy dolaşıp köylüyü insân eden o. 

İRŞAD

(الإرشاد)

Doğru yolu gösterme anlamında bir terim.

Sözlükte “doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemek” anlamındaki rüşd kökünden masdar olan irşâd “doğru yolu göstermek” demektir. Burada sözü edilen yolun maddî mânada olması mümkün görülmekle birlikte daha çok aklî-mânevî alanı ilgilendirdiği kabul edilir...http://www.islamansiklopedisi.info/


maksad-ı te’sîsi?: kuruluş amacı.

Açıklama: halka doğru yolu gösterme midir,medresenin kuruluş amacı? Tamam işte o işi müfti camiye hoca vererek yapıyor.Hatip, vaiz, hoca, kayyım ve hafız gönderiyor, adalet dağıtacak hakime fıkıh ( İslâm Hukuku ) öğreten hoca.
Yani okula, bilime ve tekniğe ne gerek var hepsi müftülükten sağlanıyor demek istiyor. Ayrıca fıkıhın içinde uydurma hadisler ve dine aykırı yorumlar olduğu için fıkıhla ilgili her bilgi; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an ile ölçülmelidir. F.L.A.
http://fatihltfaydin.tr.gg/Temel-Dini-Bilgiler.htm




Şimdi bir mes’ele var arz edecek, çünkü değer: 
Bunların hepsine az çok yetişen medreseler, 
Bir zaman müftekır olmuş mu aceb hârice? Yok. 
İyi amma, a beyim, şöyle bakınsak, bir çok, 
Bir alay mekteb-i âlî denilen yerler var; 
Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar. 
Şu ne? Mülkiyye. Bu? Tıbbiyye: Bu? Bahriyye. O ne? 
O mu? Baytar. Bu? Zirâ’at. Şu? Mühendishâne. 
Çok güzel, hiçbiri hakkında sözüm yok; yalnız, 
Ne yetiştirdi ki şunlar acaba? Anlatınız. 
İşimiz düştü mü tersâneye, yâhud denize, 
Mutlakâ âdetimizdir, koşarız İngiliz’e. 
Bir yıkık köprü için Belçika’dan kalfa gelir; 
Hekimin hâzıkı bilmem nereden celbedilir. 

mes'ele: konu

müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.

hârice: yabancı ülkelere.

mekteb-i âlî: Yüksek mektep ( darülfünun, üniversite ).
Darülfünun: Fen ilimleri evi, üniversite. Osmanlı Devleti'nde medrese dışında bir darülfünun açilmasi fikri, ilk defa Abdülmecid zamanında 1845'de Geçici eğitim meclisi (Meclis-i muvakkat-i maâ-rif) tarafından tanzim edilen eğitim programında yer aldı. 
http://www.turkcebilgi.com/dar%C3%BClf%C3%BCnun

Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar.
Açıklama: bu yüksek okullara milyonlarca lira harcanıyor.F.L.A.


Mülkiye: Siyasal Bilimler Fakültesi.

Bahriye: Denizcilik okulu.

Baytar: Hayvan Doktoru.

hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.

Celbetmek: çağırmak, getirtmek

Not: 600 yıllık Osmanlının son dönemlerinde kurulan Darülfünunlar yeniydi ve elbette ki eksiklerinin olması normaldir.F.L.A.

Biz ne müftî, ne imam istemişiz Avrupa’dan;
Not: Bir kısmı hariç olsada, bilimden ve teknikten yokusun bırakarak, halkı uyutan hocalar varken ve böylece kendi ürünlerini satacak bir Osmanlı söz konusuyken, Avrupa niye müftü ve imam  ihrac edecekti.Bol bol mal ihrac edip sömürüyordu Osmanlıyı. F.L.A

ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
ukbâda şefaat: ahirette şefaat.
http://fatihltfaydin.tr.gg/Sefaat-Prof-.-Dr-.-Suleyman-Ates.htm
http://fatihltfaydin.tr.gg/Sefaat.htm

Rimpapa: Roma papası, papa.

peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardı sıra.

Hocadan, medreseden vazgeçiniz, Vâlî Bey!
Açıklama: hocayla, medreseyle uğraşmaktan vazgeçiniz.F.L.A.
 


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol