Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi M


 

MÜSTEZAF

Bu dosyadaki tüm Kur’an Türkçe anlamları, Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e aittir. F.L.A. 08.03.2017

 

1.    Sınıf Ezilenler ( Güçlü oldukları halde zalimlere haksız çıkar elde etme amacıyla boyun eğenler.).

 

İnnellezîne teveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum. Kâlû kunnâ mustad’afîne fîl ard(ardı). Kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ. Fe ulâike me’vâhum cehennem(cehennemu) ve sâet masîrâ(masîran).

1.

inne ellezîne

: muhakkak ki onlar

2.

teveffâ-hum

: onları vefat ettirir, öldürür

3.

el melâiketu

: melekler

4.

zâlimî

: zulmedenler

5.

enfusi-him

: onların nefsleri, kendileri, kendi nefsleri

6.

kâlû

: dediler

7.

fîme

: nerede, ne işte

8.

kuntum

: siz oldunuz, idiniz

9.

kâlû

: dediler

10.

kunnâ

: biz olduk, biz idik,

11.

mustad'afîne

: aciz, çaresiz, zayıf olanlar

12.

fî el ardı

: arzda, yeryüzünde

13.

kâlû

: dediler

14.

e

: ... mı?

15.

lem tekun

: olmadı, değil

16.

ardu

: arz , yeryüzü

17.

allâhi

: Allah

18.

vâsiaten

: geniş

19.

fe

: o halde, öyleyse

20.

tuhâcirû

: hicret edersiniz

21.

fî-hâ

: orada (oraya)

22.

fe

: işte

23.

ulâike

: işte onlar

24.

me'vâ-hum

: onların varacakları, gidecekleri yer

25.

cehennemu

: cehennem

26.

ve sâet

: ve ne kötü, fena

27.

masîran

: gidilen yer, varış yeri

 

Nisa, 97. Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o!

 

 

 

Sebe

 

31. Küfre sapanlar dedi ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan öncekine de asla inanmayacağız!" Ah, bir görsen o zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da bir kısmına söz atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık!"

 

32. Büyüklük taslayanları ise basit görülüp horlananlara şöyle derler: "Hidayet size geldikten sonra, sizi ondan biz mi geri çevirdik? Hayır, siz kendiniz günahkârlardınız!"

 

33. Bu kez, basit görülüp horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Hayır, öyle değil!" İşiniz gece gündüz düzenbazlıktı. Siz bize Allah'a nankörlük etmemizi, O'na eşler, ortaklar tutmamızı emrediyordunuz." Nihayet, azabı gördüklerinde, pişmanlığı içlerine gömerler. Biz ise inkârcıların boyunlarına bukağıları vurmuşuzdur. Yapıp ettiklerinden başka, neyin karşılığını görüyorlar ki!...

 

2.    Sınıf Ezilenler ( Allah’a inandıkları için zulüm görüp, ezilenler.).

 

Enfal, 26. Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.

 

A’raf, 137. Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine bereketler doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.

 

3.    Sınıf Ezilenler ( Gerçekten güçsüz ve çaresiz olanlar.).

 

Nisa, 98. Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır.

FATİH LÜTFÜ AYDIN. 08.03.2017

 

 





http://fatihltfaydin.tr.gg/Mevlit.htm

MERKEZ EFENDİ, HEGEL DİYALEKTİĞİ ve YİNG YANG DENGESİ


MEKASID-İ HAMSE
 (Genel Olarak Kul Hakkı )
MEÂL
Sözlükte "bir şeyin varacağı gaye, bir şeyi eksiltmek" demektir. Istılahta, Kur'ân âyetlerini her yönü ile aynen çevirme iddiası olmaksızın, başka bir dile aktarmak anlamında kullanılır. Kur'ân'ın kelime ve cümlelerini kelimesi kelimesine, hiçbir anlamını eksik bırakmadan başka bir dile çevirmek mümkün olmadığı için Kur'ân'ın başka dillere çevirisine meâl ismi verilmiştir. Bu kelime ile yapılan çevirilerde eksik olabilir, bu anlam, âyetin, kelimenin yaklaşık manasıdır demek istenir. (bk. Terceme) (İ.K.)

TERCÜME
Arapça "terceme" fiilinin mastarı olan "tercemetün" kelimesinin Türkçe'de kullanılan şeklidir. Sözlükte; bir sözü söylendiği dilde açıklamak, bir sözü başka bir dilde açıklamak, bir sözü bir kimseye ulaştırmak, bir sözü başka bir dile nakletmek, bir sözün anlamını diğer bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Tercüme aslın anlamına tamamen uygun olması için açıklıkta, delâlet etmede, mücmel ve mufassal, genel ve özel, mutlak ve kayıtlı olmada, kuvvette, güzel edada, üslupta, ilim ve sanatta asıldaki ifadeye denk olması gerekir. Aksi takdirde eksik bir tercüme olur. Bu itibarla böyle bir tercüme yapmak oldukça zordur. Tercümeye, günümüz Türkçe'sinde "çeviri" denmektedir. Tercüme, harfî veya lafzî, manevî veya tefsîrî olmak üzere iki kısımdır. Harfî-lafzî tercüme, bir cümleyi kelimesi kelimesine tercüme etmektir. Yani bir dildeki ifadeyi inceleyip, aktarılacak dildeki tam karşılığını bulmak ve anlamı aynen aktarmaktır. Manevî-tefsîrî tercüme ise; aktarılan sözün aslına benzemesi gözetilmeyen, sadece asıldaki anlam ve gayeleri güzel bir şekilde aktarmaktır. Günümüzde, daha çok bu tür tercüme yapılmaktadır. Kur'ân'ın lafzî tercümesini yapmak mümkün değildir. Tercüme yapanlar tefsîrî tercüme yapmaktadırlar. Yaptıklarına "tercüme" kelimesi yerine "meâl" kavramını kullanmaktadırlar. (bk. Meâl) (İ.K.)

TEFSÎR USULÜ
Usul; metot, yöntem, ilke, esas, kural demektir. Tefsîr usulü, Kur'ân-ı anlamak, yorumlamak, açıklamak ve îzah etmek için takip edilmesi gereken esas ve yöntemleri konu edinen bir metodoloji bilim dalıdır. Tefsîr usulü; Kur'ân tarihi, Kur'ân'ın inişi, vahiy ve çeşitleri, âyet, sûre, Kur'ân'ın yazılışı, toplanması, çoğaltılması, tefsîri, tefsîrle ilgili ilimler, tefsîr, te'vil, meal, tercüme kelimeleri tefsîr çeşitleri, tefsîr tarihi... vb. konularını işler. (İ.K.)

TEFSÎR VE TE'VÎL
Tefsîr kelimesi "fesr" veya "sefr" kelimesinden türemiştir. Fesr; sözlükte doktorun hastalığı teşhis için suya (idrara, kana, balgama) bakması, bir şeyi beyan etmek, keşfetmek, üzeri kapalı bir şeyi açmak; sefr ise, kapalı bir şeyi açmak, aydınlatmak ve keşfetmek anlamlarına gelir. Istılahta; anlamı kapalı olana, manası zor anlaşılan sözden ne kastedildiğini açıklama demektir. Tefsîr kelimesi daha çok Kur'ân kelime, terkip ve cümlelerinin ne anlama geldiğini açıklamak, müşkül ve garîp lafızları izah etmek, Kur'ân'ı yorumlamak anlamında kullanılır. Te'vîl; geri dönme anlamındaki "evl" kökünden gelir. Bu kavram sözlükte; açıklamak ve beyan etmek; ıstılahta, çok anlamlı kelime ve cümlelerdeki anlamlardan birini tercih etmek demektir. Tefsîr ilminde te'vîl, âyetlerdeki olası anlamlardan birini, âyetin bağlamı ve Kur'ân bütünlüğü dikkate alınarak tercih etmek anlamında kullanılır. İlk önceleri tefsîr kelimesi kullanılmış, Kur'ân'ı savunma döneminden itibaren de te'vîl kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla bu iki kelime birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Meselâ Kur'ân yorumcusu Taberî (ö. 310) te'vili, tefsîr anlamında kullanmıştır. İmam Matürîdî, tefsîr ile te'vîlin farklı anlamlarda olduğunu söylemiştir. Ona göre tefsîr; peygamberin ve ashabının yorumu, te'vîl ise İslâm âlimlerinin yorumudur. Tefsîr ile te'vîl arasında farklar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Tefsîr'de kesinlik, te'vîlde ise ihtimaller vardır. Tefsîr te'vîlden daha geneldir. Tefsîr, lafızlarda, te'vîl ise manalarda olur. Tefsîr rivâyetle, te'vîl ise dirâyetle ilgilidir. Tefsîr, lafzın konulduğu manayı hakîkî veya mecâzî olarak beyan etmektir. Te'vîl ise iç anlamını, lafızdan murat edilen gerçeği açıklamaktır. Meselâ inne Rabbeke le bi'l-mirsâd (Rabbin gözetleme yerindedir) (Fecr, 89/14) âyetindeki; "mirsâd", gözetlemek anlamındaki rasd kökünden gelir, mif'âl formunda mekân ismidir, "gözetleme yapılan yer" demektir şeklinde yapılan açıklama tefsîrdir. Allah'ın gözetleme yerinde olduğunun bildirilmesinden maksat; "Allah'ın insanların bütün yaptıklarını görmesi, bilmesi ve onları denetlemesi, böylece, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması konusunda gevşeklik ve gafletten uyarmasıdır" şeklindeki izah ise te'vîldir. Tefsîr, "sâibe" ve "bahîr" (Mâide, 5/103) kelimeleri gibi garîb lafızları izah etmede veya Kur'ân'ı veciz cümlelerini şerhetmede veya "nesîe küfürde artmadır" (Tevbe, 9/37) âyetinde olduğu gibi mahiyeti ancak tanımla bilinebilen cümleleri izah etmede olur. Fıkıh usulü ilminde te'vîl, lafzı zâhir anlamından çıkarıp bir delile dayanarak ona zâhir olmayan bir mana vermektir. Bir lafzı te'vil edebilmek için o lafzın zâhir ve nas olması gerekir. Müfesser ve muhkem bir lafızda te'vil olmaz. Te'vîl, lafzın olası anlamlarından biri olmalı ve bu konuda şer'î bir delil bulunmalıdır. Lafızda bulunmayan bir anlamı o lafza yüklemek te'vîl değildir. Tefsîr ve te'vîl, bir ilim dalıdır. Bu bilim dalında, Kur'ân yorumlanır, kelime ve cümlelerin anlamları, hüküm ve hikmetleri açıklanır. Bu konuda çeşitli bilim dallarından faydalanılır. Tefsîr ve te'vîl yapılırken önce Kur'ân'a müracaat edilir. Âyetler, âyetlerle tefsîr edilir. Sonra peygamberin hadislerine, sonra varsa sahabe sözlerine bakılır. Garip kelimeler için sözlüklere bakılır, semantik tahlil yapılır. (İ.K.)

Alıntı kısa yolu...https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.U9fdf-N_vJI






MEAL ve YORUM ( TEFSİR ) UN ANLAŞILABİLMESİ için BİR ÖRNEK.


Kur'an'ın Özgün ( orjinal ) metninden ( Latince harflerle yazılmış olarak) bir bölüm. 


La ilahe illallah.

Meali ( Türkçe Anlamlısı )

Allah'dan başka tapılacak yoktur.

Tefsir ya da yorum.

Her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten Allah'tır. Ancak O'na tapmalı, tabi olunmalı. Aksi halde insan ve Allah'tan başka taptığı varlık Allah önünde hesap verecektir. İlah olan yani kulluk edilecek ( ibadet edilecek ) olan, itaat edilecek, koyduğu ilkelere uyulacak olan O'dur. Allah'tır.

Ne yazık ki bazı mealler ( Kur'an'ın Türkçe Anlamlıları ) düzgün yapılmadığı için yoruma dönüşmüştür.

Bu durumda her meali; akıl, mantık, vicdan ve Evrensel Ahlak ve Hukuk Kuralları ile ölçmeli. Olmazsa Arapça öğrenilmelidir






MÜRTED

"Mürted", dinden çıkan kimse demektir. Bir kimse iman esaslarından birini veya daha fazlasını inkâr eder, kabul etmez veya dini hükümleri, helal ve haramları, emir ve yasakları, öğüt ve tavsiyeleri beğenmez, küçümser, alaya alır veya reddederse irtidat etmiş, dinsiz, kâfir olmuş olur. Kur'ân'da Mâide sûresinin 54. âyetinde irtidat eden kimseden söz edilmektedir. (İ.K.)

 

https://kurul.diyanet.gov.tr/.../DiniKavramlarSozlugu...

 

MÂİDE-54

Yaşar Nuri Öztürk : Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir. 

 

BAKARA-217

Yaşar Nuri Öztürk : Sana haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar, De ki: "O ayda savaş büyük bir günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O'na ve Mescid-i Haram'a nankörlük etmek, ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır." Fitne/baskı ve bozgunculuk, cana kıymaktan daha büyük bir kötülüktür. Eğer güçleri yetse sizi dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler. İçinizden kim irtidâd edip dininden dönerse kâfir olarak ölür. Böylelerinin amelleri dünyada da âhırette de boşa gitmiştir. Ateş ehlidir onlar. Sürekli kalacaklardır orada. 

 

Not: İrtidat, dinden dönme demek olup, mürted de dinden dönen demek tir.Dinden dönen Kâfir de olabilir, başka bir dine girdiği için bir dinin dindarı da olabilir. Kâfir olmuşsa aşağıda ki ayetlerde Kâfir öldürmenin şartları yer almaktadır.

 

BAKARA

 

190.Yaşar Nuri Öztürk : Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. 

 

191. Yaşar Nuri Öztürk : Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası! 

 

192. Yaşar Nuri Öztürk : Eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici,çok merhametlidir. 

 

Bu ayetlere göre kâfirlerin öldürülmesi, şayet onlar öldürmek üzere müslümanlara saldırırsa helaldır. 2. si ve daha önemlisi şudur.Uydurma din sahipleri fetva verirken günah işleyenleri kâfir gibi gösterirler, kanları helaldir diyerek onların üzerine insanları saldırtırlar.

 

Bir müslümanın birisini öldürebilmesi için öldürmek kastıyla birinin ona saldırıyor olması gerekir. Yukarıda ki ayetlerden bu anlaşılıyor.

 

Ayrıca Kâfir dini, Allah'ı reddeden, gizlemeye çalışandır. İlişkte ki din adlı dosyadan da anlaşılacağı üzere dinimiz İman Esasları, İbadetler ve Sosyal Hayat ( muamelat ) olarak 3 e ayrılır. Kişi iman esaslarına ( Hz. Allah'ın varlığına, birliğine vs. vs.) inanıyorsa Kâfir değil müslümandır. Haram yiyorsa yine Kâfir olmaz, günahkâr müslüman olur.

 

Sonuç olarak Kâfirler eğer bizi öldürmeye kararlı iseler bizim onları öldürme hakkımız doğar.Bundan vazgeçerlerse biz de vaz geçmeliyiz.

 

Bir fetvayı okurken o kişi dine göre mi hüküm veriyor yoksa kendi uydurma dinine göre mi hüküm veriyor buna bakılmalıdır.

http://fatihltfaydin.tr.gg/Din.htm



 MERKEZ EFENDİ, HEGEL DİYALEKTİĞİ ve YİNG YANG DENGESİ

Keşke zihinlerde ve gönüllerde Allah’ı öldürmek yerine Allah’ın yaratılış gerçeği olan Diyalektiğin ( iyi güzel, kötü çirkin gibi zıtlıkların ) oluşturduğu olumsuzlukların etkilerini öldürebilsek.

Bir an için bir yaratıcının olmadığını ve bilimin Diyalektiği bulmadığını varsaysak, en cahilimiz bile tüm kötülüklerin iğrenç , pis bir şey olduğunu ve tüm güzelliklerin hoş, yaşamaya doyulmayan şeyler olduğunu bilir.

Sigara içtiğimizde iğrenç bir öksürük ve nefes darlığı duygusunu yaşarız. Birine haksızlık ettiğimizde de kötü bir azap olan vijdan azabı duygusunu yaşarız. İçki içilen akşamın sabahında iğrenç bir baş ağrısı ve çok yiyip şişmanlama sonucu yaşanan ağrılar öldü demeyle öldürülemeyecek iğrenç ve acı duygulardır.

Allah Beka ( kalıcılık, yok olmama, ezelden ebede hep var olma) ,Hayy ( ölümsüz  olma diri olma) sıfatlarıyla ölümsüz ve kalıcı varlıktır.

Allah’ın üstün özellikleri İhlas Suresi’nde ve Bakara 255. Ayette (Ayet-el Kürsi’de) sıralanmıştır.

Zihinlerimizde ve gönüllerimizde Allah’ı öldürebiliriz ama olumsuzlukların yarattığı acı duyguları öldüremeyiz. Onları öldürebilmek için tüm olumsuzluklardan arınmak yani nefsimizi terbiye etmek zorundayız.

Ne Allah’ı öldürebiliriz ne de bu olumsuzlukları öldürme gerçeğini.

Olumsuzluklarla  imtihan edileceğimizi anlatan ayetler göstermektedir ki bazı olumsuzlukları yaşamak insan için kaçınılmazdır.

Bunun bilincinde olan insan mademki arınmadıkça bu acı duyguları hep yaşayacağım o zaman  geçici bir arınma sıkıntısıyla arınıp hep sıkıntı yaşamaktan kurtulurum diyerek olumsuzluklarla mücadele etmeli.

Bu mücadele insanın bunaldığı  sırada acısı hafifleyen bazen artan değişimler gösterir. Çölde tam ölecekken karşısına bir vahanın çıkması ya da teknenin devrildiği sırada meyveleri ve gölü olan bir adaya çıkması gibi.

Sıkıntıyı veren Allah dermanı da veriyor.                                                             10.10.2012

                                                                                                                                                                              Fatih Lütfü AYDIN

TEVBE-126

Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar.

BAKARA-155

Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvalardan eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.

 

NAHL-112

Allah, şu ülkeyi / medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu, huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.

 

ÂLİ İMRÂN-186

Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.

 

ENBİYÂ-35

Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

 

Merkez Efendi ve Hegel metinlerinin kaynakları

http://tr.wikipedia.org/wiki/Merkez_Efendi

http://tr.wikipedia.org/wiki/Georg_Wilhelm_Friedrich_Hegel

 

Merkez Efendi (asıl adı Müslihittin Ebu Taki Musa bin Mustafa bin Kılıç, d. Sarımahmutlu, Buldan, Denizli, 1460-3? - ö. 1552, İstanbul), Türk sufi, hekim ve Halveti Tarikatı'nın Sünbüliye kolu şeyhlerinden.

 

Mûsâ Efendi hergün Sünbül Sinân'ın dergâhına gelip, ondan ders almağa ve hizmete başladı. Bir gün Sünbül Efendi, sohbet esnasında Mûsâ Efendiye; "Âlemi sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?" diye sordu. Mûsâ Efendi; "Bu mümkün değil! Ama mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bir tatlı nizâm içinde ki, buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez." dedi. Sünbül Efendi bu cevap üzerine; "Âferin Mûsâ Efendi! Demek her şeyi merkezinde bırakırdın. Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddîn olsun." dedi. Böylece Mûsâ Efendi, Merkez Efendi ismiyle meşhur oldu.

Yani olumsuzluğuyla (negativitesiyle) ve olumluluğuyla (pozitivitesiyle) her şey dengede, merkezde demek istemiş.  10.10.2012 Fatih Lütfü AYDIN

 

Georg Wilhelm Friedrich Hegel (27 Ağustos 1770, Stuttgart - 14 Kasım 1831, Berlin), Alman filozof.

Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe, çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek, meyvanın ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir. Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyva olmaktır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.

 

Aşağıda ki metnin kaynağı

http://www.delinetciler.net/forum/felsefi-konular/81489-ying-yang-felsefesi-nedir.html

 

 

YİNG YANG VE KURAMI
Asya Kıtası'nın geniş bir kesimini içine alan coğrafyada binlerce yıldır hüküm süren; doğayı ve evren'i gözlemleyip, bunların temelini oluşturan yasaları açıklayan bir kuramdır. Temelinde, doğa ve evrendeki her şeyin karşıtlık ilişkileri içinde yürüdüğünü tespit eder. Üreme, gelişme ve dönüşüm; karşıtların sürekli çekişip itişen devingenliği ile gerçekleşir. Hiç bir şey durağan, kalıcı ve mutlak olamaz. Yin ve Yang, herhangi bir nesnenin adı olmaktan çok, karşıtlık ilişkilerini açıklayan bir kavramdır. Genelde kadın ve erkek veya iyi ve kötü demektir. Yin ve Yang'ın, Gizemcilik`le (mistisizm), dini inançlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Temeli uzak doğudaki birçok kültürün ortak yaşam birikimine ve I ching (tr. Hareketin kitabı) adı verilen ve bilinen yazılı en eski felsefi yazıya dayanır. Kitap, enerjilerin birbirine dönüşüm ilkelerinden, ayrıntılı biçimde söz eder. Akupunktur (iğneli uyarım), Feng Shui (rüzgar ve su), Karete, Yoga, Refleksoloji ve benzer nice uygulama alanı Yin ve Yang`a dayanır. Ayrıca, eski strateji kitabı Savaş Sanatı'nın (Sun Tzu) temelini Yin ve Yang ilkeleri oluşturur.. Her şey hiçlikle başlar ve önce birlik doğar. Birlik ikircilliği doğurur. Bu Yin ve Yang'dır. İkircillik her şeyi doğurur.

Yin ve Yang'ın Başlıca İlkeleri
Yin Yang
Dişil Eril
Su Ateş
Soğuk Sıcak
Durgun Devingen
Büzülme Genleşme
Kronik Akut
Eksiklik Taşkınlık
Ay Güneş
Gece Gündüz

HER ŞEY KUTUPLUDUR VE KARŞITTIR
Her şeyin birbirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. "Yin" kutbu ve "Yang" kutbu. Nerede ki yin ve yang kutuplaşması olur, orada hareket doğar. "Bir" durumundan "İkircillik" durumu doğmuştur. Böylece; doğurma süreci tetiklenir ve sürer gider.

KUTUPLAR CUZİ ORANDA DA OLSA KARŞITINI KENDİ İÇİNDE BULUNDURUR
Gecenin içinde aydınlık ve sıcağın; gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması; dişi görünümün içinde erkek, erkek görünümün içinde dişi olması; her sorunun, çözümü; sevginin, nefreti; eylemsizliğin, eylemi; savunmanın, saldırıyı barındırması gibi. Tai-chi veya yin-yang işaretinin içindeki küçük karşıt renkli daireler bu özelliği anlatır.

BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ
Oluşumlar, karşıtı olmadan açıklanamazlar. Karşıtların biri, diğerinden bağımsız olamaz. Gündüz olmadan, gece; gece olmadan, gündüz açıklanamaz. Gece olmadığı sürece, gündüz de yoktur. Kutuplar birbirinden bağımsız ele alınamazlar. Bu durumda beden ve psikoloji ayrı ayrı incelenemez. Organların kendisi yin, işlevi ise yangdır. Böbrek, organ haliyle yindir. Böbrekten kaynaklanan bir rahatsızlık, korkularımızı harekete geçirir, soğuk ve değişken yapıdadır. Korkuların bedende dışa çıkan mizacı, yang özelliği taşır ve bu tür mizaçlar günümüzde psikoloji altında incelenir. Bütün ve parçanın bir aradalığı gereği, Doğu Tıbbı, bedeni ve mizacı ayrı ayrı ele almanın gereksizliğine varır.

DÖNÜŞEBİLİRLİK
Karşıtlar, birbirine dönüşebilen yapıdadır. Dönüşüm aşamalarla, kendi sürecine bağlı olarak gerçekleşir. Her sürecin bir haddi vardır. Dönüşüm, uyum içinde veya uyumsuz gerçekleşebilir. Uyum, yin ve yang'in göreceli olarak kararlı seviyelerde olmasıdır. Uyumsuzluk ise yin ve yang'in göreceli kararlılık durumundan uzaklaşmasıdır. Denge hiçbir zaman gerçekleşmez. Kararlılık arayışı hep vardır ve devinim süreklidir. Akupunkturda sağlıklı beden, yin ve yang'in uyum hali; hastalık ise uyumsuz olması halidir. Gündüzden (yang), geceye (yin); geceden, gündüze geçiş akşam ve sabah ara aşamalarıyla uyumlu geçişe; ani fırtınaların kopması, deprem, ani beliren hastalıklar, patlamalar vb. gibi durumlar, uyumsuzlukla gerçekleşen geçişe örnek verilebilir. Veya soluk ilişkisi; hava içeri çekilir, kullanılır ve atıkların bir kısmı soluk vermeyle geri dışarı atılır ve tekrar soluk alma zorunluluğu doğar. Bizi buna zorlayan, canlının sürekli bir döngü içinde hep kendini yenileyen, geliştiren koca bir sistem olmasıdır.

ÜRETEN-TÜKETEN VEYA DESTEKLEYEN - DENETLEYEN İLİŞKİSİ
Yanan bir muma bakalım. Yanmakta olan ip ve parafin, alevi besler. Alevin ısısı ise bu ikiliyi tüketir. Sonunda fitil veya mum bittiğinde, alev de tükenecektir. Mum, fitil ve alev ışık ve ısı olarak ortamın enerjisine geçiş yapar.

KARŞITLAR KENDİ İÇERLERİNDE ALT KARŞITLAR BARINDIRIRLAR
Her Yin ve her Yang tekrar tekrar, kendi alt Yin ve Yang'larına bölünebilirler. Örneğin sıcaklığı ele alalım. Sıcaklık olgusu, sıcak (yang) ve soğuk (yin) olarak ayrılabilir. Aynı biçimde sıcak; tekrar, çok sıcak (yang) ve az sıcak (yin)olarak bölünür ve böyle devam eder. Son derece basit bir yapı, son derece karmaşık yapının ayrılmaz parçasıdır. Bütün ve onun parçaları, birbirinden bağımsız olarak ayrı ayrı açıklanamaz. Basit yapıyla, karmaşık yapı; Yin ve Yang'ın temel ilkelerine sürekli uyar


 

GENEL OLARAK KUL HAKKI

Korunması amaçlanan 5 şeye yapılan her türlü haksızlıktır.

Haksızlık insanın kendisine yapılmasını istemediği her şeydir.

MEKASID-I HAMSE ( KUR’AN’ IN KORUMAYI AMAÇLADIĞI 5 UNSUR = 5 AMAÇLANAN ŞEY )

Akıl, mal, din ( düşünce ve inanç özgürlüğü ), can, aile ( neslin korunması ).


 Haramı belirleme yetkisi Hz.Allah'a aittir. Şu günah mı gibi soruların cevabı Kur'an'da yasaklanmışsa evet günahtır olmalıdır. Kimse Kur'an dışı bir şekilde şu helal bu günah diyemez. İbaha serbestlik ilkesi gereği bir şey Kur'an'da yasak edilmemişse helaldır.

Yasaklar Enam, 151-153 ( Sırat-ı Müstekim ayetleri ) 'de belirtilmiştir.Eğer akıla gelen şey Kur'an'da yasak edilmemişse, sağlığa aykırı olup olmadığı düşünülmelidir.
Emaneti ehline ver ayeti gereği uzmanına danışılmalıdır. Örnek: ojeyle abdest alma, küpe, dövme vs.

Emaneti Ehline Verme

Nisa 58. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.

İnsanlar arasında ki üstünlük ölçüsü ehliyet, bir işte ehil olma, usta olma olmalı. Layıklık ya da laiklik budur. Allah katında ki üstünlük ölçüsü olan takva, insanlar arasında ki üstünlük ölçüsü olursa, dini kılığa bürünmüş dinciler, insanları Allah ile aldatılar. Fatih Lütfü Aydın. 12.12.2012


HARAMI BELİRLEME YETKİSİNİN ALLAH’ A ait OLDUĞUNU GÖSTEREN KUR’AN AYETLERİ


 MÂİDE-87

Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez. 

NAHL - 116.

Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.

YÛNUS-59

De ki: "Ne oldu size de Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

EN'ÂM

119. Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir.


IZTIRAR ( ZARURET, ZORUNLULUK )
145. De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

151. De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

ARAF

32. De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.

33. De ki: "Rabbim, ancak şunları haram kıldı: İğrençlikleri -görünenini, gizli olanını- günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi."

TAHRÎM-1

Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

ŞÛRÂ-21

Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.

Herşey İnsan İçin.

Bakara Suresi

29. O Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.




Bilindiği üzere ruhsal, düşünsel ve bedensel olmak üzere sağlık 3 bölümdür. Düşünsel olanı akıl bölümüne, bedensel olanı da can bölümüne dahildir.
Kötü alışkanlıklar ve geçirilen şoklar bedenle ilgili olup ruhsal sorunlara yola açtığından sağlığın ruhsal olanı da can bölümüne dahil olmalı. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur atasözü gereği mutluluk hormonlarının sağlıklı çalışabilmesi için can sağlığına dikkat edilmesi gerekir. Özetle ruhsal, bedensel ve düşünsel sağlık akıl ve can bölümüne dahildir.

1. AKIL

 

MÂİDE-90

Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn(tuflihûne).

1.

yâ eyyuhâ

: ey!

2.

ellezîne âmenû

: yaşarken Allâh'a (c.c.) ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler

3.

innemâ

: ancak, sadece, oysa, halbuki

4.

el hamru

: şarap

5.

ve el meysiru

: ve kumar

6.

ve el ensâbu

: ve putlar

7.

ve el ezlâmu

: fal okları

8.

ricsun

: pistir, murdardır

9.

min ameli eş şeytâni

: şeytanın işlerinden

10.

fe

: artık, o halde

11.

ictenibû-hu

: ondan kaçının!

12.

lealle-kum

: umulur ki böylece siz

13.

tuflihûne

: felâha, kurtuluşa erersiniz

 

Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

 

HAMR

Sözlükte "örtmek, gizlemek, mayalamak" gibi anlamlara gelen hamr, aklı örttüğü için özelde şarap için, genelde bütün sarhoşluk veren maddeler için kullanılmaktadır. 

İslâm'ın geldiği dönemde çok yaygın bir şekilde kullanılan içki, bir kerede yasaklanması halinde insanların alışkanlıklarından hemen kurtulamayacakları dikkate alınarak tedricen dört merhalede yasaklanmıştır. İlk önce içki, güzel rızktan ayrılmış (Nahl, 16/67); ikinci olarak kesin bir şekilde yasaklanmamakla birlikte içkide büyük günah ve faydalar bulunduğu, ancak zararının daha büyük olduğu belirtilmiş (Bakara, 2/219); üçüncü merhalede sarhoş iken namaza yaklaşmak yasaklanmış (Nisâ, 4/43), son olarak da kesin bir şekilde haram kılınarak şeytan işi bir pislik olduğu bildirilmiştir (Mâide, 5/90).

Hz. Peygamber, "çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır" (Tirmizî, Eşribe, 3); "içkiden sakının, çünkü içki bütün pisliklerin anasıdır" (Camiu'l-Usul fî Ehadîsi'r-Rasûl, V/103) buyurmuştur.

İçkinin haram kılınmasında pek çok hikmetler bulunmaktadır. İçki, insanlar arasına kin ve düşmanlık sokabilmekte, Allâh'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaktadır. Yüce Allâh içkiyi yasakladığı âyette, "Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?" buyurmaktadır (Bakara, 2/91). İçki, insanı diğer canlılardan ayıran ve mükellef yapan özelliği olan aklını örtmektedir. Bu sebeple, can ve mal kaybına sebep olan ve pek çok kimsenin sakat kalması sonucunu doğuran trafik kazalarının önemli bir kısmını alkollü sürücüler yapmaktadır. Sinir sistemini bozduğu için, cinâyetlere varan kavgalara yol açmaktadır. İçki boşanmalara kadar varan aile huzursuzluklarına sebep olmaktadır. Bunun yanında, insan sağlığını olumsuz yönde etkilemekte, mide ve karaciğer başta olmak üzere iç organlarında tahribata neden olmaktadır. Bu nedenle Hulefâ-i Raşidin döneminden itibaren, sarhoşa hadd cezası tatbik edilmesi kabul edilmiştir. (İ.P.)

HAMR BAŞLIKLI BU YAZI DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI SİTESİ’ NİN DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ BÖLÜMÜNDEN ALINMIŞTIR.

Ayrıca insanın hayatını fallara göre düzenlemesi de aklını kullanmayıp, devre dışı bırakması demektir. Sürekli kumarda kaybedip hep bir gün kazanma hırsı da akıl sağlığını bozar. Fatih Lütfü AYDIN. 10.12.2011

 

2. MAL

       NİSÂ-29  ( Kul Hakkı Yememe )

Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir.

MÂİDE-38 ( Hırsızlık )

Yaşar Nuri Öztürk : Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
 

HÛD-85 ( Kul Hakkı Yememe )

Yaşar Nuri Öztürk : "Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."
 



 

HARAM 

Sözlükte "yasak, memnu" anlamına gelen haram, dini bir terim olarak, kesin bir delille, açık bir şekilde yapılmaması istenen fiildir. Hanefîlere göre bir fiilin haram olması için, âyet, mütevatir veya meşhur sünnet gibi kesin bir nassla sabit olması ve açık bir şekilde haramlığa delalet etmesi gerekir. Bu nedenle, açık bir şekilde delalet etmeyen veya ahad yolla sabit olan hadisle haramlık sabit olmaz.

Haramlar, li-aynihi haram ve li-gayrihi haram olmak üzere ikiye ayrılır. Kendisinde bulunan kötülük sebebiyle, baştan itibaren haram kılınan fiillere li-aynihî haram denir. Zina, hırsızlık, adam öldürme bu türden haramlardandır. Aslında haram olmamakla birlikte, başka bir şeyden dolayı haram kılınan fiiller de, li-gayrihî haramdır. Bayram günü oruç tutma, Cuma vaktinde alışveriş, avret mahallinin açılması böyle yasaklardandır.

Haram, dinî bir kavram olup, bunu tespit ve tayin yetkisi sadece Allâh'a aittir. Bu konuda insanların yetkisi yoktur. Hz. Peygamber'in bu konudaki hadisleri, Allâh'ın koymuş olduğu hükmü açıklamaktan ibarettir. Bu nedenle İslâm âlimleri, hakkında nass bulunmayan konularda ihtiyatlı davranarak haram tabirini kullanmaktan kaçınmışlardır.
 

Haramı işleme ve harama ulaşma konusunda iyi niyet, dolaylı yollar ve vasıtalar haramı helal kılmaz. (İ.P.)

SİRKAT ve HARAM  BAŞLIKLI BU YAZILAR  DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI SİTESİ’ NİN DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ BÖLÜMÜNDEN ALINMIŞTIR.

 

 

 

SİRKAT

Hırsızlık demektir. Mülkiyet hakkına karşı işlenen temel suçlardan biri olan sirkat; başkasına ait bir malı, korunduğu yerden sahibinin bilgisi dışında gizlice almaktır. İslâm'a göre insanın hayatı, ırz ve namusu gibi malı da muhteremdir. Bu nedenle hırsızlık, hem hukuk düzeni açısından suç kabul edilerek cezalandırılmış, hem de dinen ve ahlâken büyük günah ve ayıp sayılmıştır (Mâide, 5/38). (İ.P.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.U8kY-JR_vJI

MÂİDE-38
Yaşar Nuri Öztürk : Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.


Not: Yukarıda ki ayette yer alan "ellerini kesin" kısmını açıklamak gerekir. Arap geleneğinde hırsızların eli kesici aletle kesilirdi. Hakkı Yılmaz'dan edindiğim görüşe göre el değişmece ( mecazi ) li olarak güç ve kuvvet anlamına geliyor.

Hakkı Yılmaz http://istekuran.net/tebyin-ul-kuran/

Yazımın birini örnek olarak aşağıya aldım.

TEBBET 1
Yaşar Nuri Öztürk : Elleri kurusun Ebru Leheb'in; zaten kurudu ya! 
Kur'an yorumcularına göre bu ayette yer alan eller, elleriyle kurduğu düzen anlamına geliyor. Tarihçilerin anlattığına göre Ebu Lehep gibi zenginler tefecilik yapıp zalimane bir şekilde aşırı faizi ödeyemeyenlerin erkeklerini köle yapıyor, kadınlarını ve kızlarını da şehrin arka sokaklarındaki genelevlerde satıyordu. İşte İslâm bu ve benzeri zulümlere dur demek için geldi. Zulüm, sömürü hala var ve hep birlikte sömürüye, haksızlığa karşı olmalıyız. İyi akşamlar.

Elin değişmeceli olarak kudret, güç kurulan düzen olduğunu gösteren diğer ayetler aşağıdadır.

sonuç olarak Maide 38'de hırsızın kurduğu hırsızlık düzenini elinden alın, onu bu kurduğu soygun düzeninden kurtarın anlamı da taşıyor, yorumculara göre.


FETİH-10
Yaşar Nuri Öztürk : O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.

ÂLİ İMRÂN-73
Yaşar Nuri Öztürk : Dininize uyandan başkasına inanmayın." Söyle onlara: "Hidâyet, Allah'ın kılavuzlamasıdır. Size verilenin benzeri bir başkasına veriliyor yahut Rabbinizin katında tartışarak size üstün gelecekler diye mi bütün bunlar?" De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah Vâsî'dir, varlığı sürekli genişletir; Alîm'dir, herşeyi en iyi şekilde bilir."

HADÎD-29
Yaşar Nuri Öztürk : Böylece, Ehl-i Kitap, Allah'ın lütfundan hiçbir şeyi kotarma gücünde olmadıklarını bilsinler. Lütuf, Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah, büyük lütfun sahibidir.

YÂSÎN-83
Yaşar Nuri Öztürk : Herşeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O'na döndürüleceksiniz.

MULK-1
Yaşar Nuri Öztürk : Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir! O, her şeye Kadîr'dir.

SÂD-75

Yaşar Nuri Öztürk : Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi?
Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?" İyi günler. F.L.A.

 

MAL ile ilgili KUL HAKKI
KİTABINA UYDURMAK, KANUNİ KILIF UYDURMAK BAKARA 188

Mirasla ilgili haksızlıklar da bu bölüme dahildir.

Burada ( vakfa bağış kılıfıyla ) rüşvet verene, ihale bırakılarak, adam kayırıcılığı yapılıyor. Diğer ihaleye girenlere haksızlık yapılıyor, dolayısıyla bu yönüyle de bir kul hakkı yeme söz konusu. İhaleye söz konusu inşaat ile doğa katlediliyorsa, o zaman hem doğaya haksızlık, hem de bu toprağın insanlarına haksızlık yapılıyor demektir.

Yani rüşvet kul hakkı yemek, kulun hakkından çalmak demek olduğundan, rüşvet de hırsızlıktır, bence.

BAKARA-188 Yaşar Nuri Öztürk : Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın.

HAKKI YILMAZ YORUMU
BAKARA-188 Hakkı Yılmaz : Aranızda mallarınızı da bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bilerek ve günah ile yemek için mallarınızı hâkimlere aktarmayın.

Bu âyette yer alan sosyal ilkeler, bâtıl sebeplerle ve rüşvetle kazanç sağlamanın engellenmesine yöneliktir.
Tüm insanlara, özellikle de Müslümanlara hitap eden âyetin, Aranızda mallarınızı da bâtıl sebeplerle yemeyin ifadesiyle hırsızlık, kumar, gasp, aldatma, alış-verişte hile, hakkı saklamak, gayr-i meşru ticaret, emanet mala tecavüz, yalancı şâhitlik, çalışanın hakkını eksik vermek veya hakk ettiğinden fazlasını almak gibi tüm yanlış kazanımlar yasaklanmıştır. Buradaki “yemeyin” ifadesi, kullanımın nihai noktasını gösterir. O nedenle sadece yemek değil, bâtıldan her türlü yararlanmak yasaklanmıştır, ki buna dair Kur’ân'daki onlarca âyetten bazıları şunlardır:
29Ey iman etmiş kişiler! Mallarınızı –kendi rızanızla yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere– aranızda haksız yolla yemeyin, kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir.
30Ve kim, düşmanlık ve şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş olarak bu yasakları işlerse, yakında Biz, onu ateşe sokarız. Ve onu ateşe atmak, Allah'a çok kolaydır.
(Nisâ/29-30)
29Ey iman etmiş kişiler! Mallarınızı –kendi rızanızla yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere– aranızda haksız yolla yemeyin, kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir.
30Ve kim, düşmanlık ve şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş olarak bu yasakları işlerse, yakında Biz, onu ateşe sokarız. Ve onu ateşe atmak, Allah'a çok kolaydır.
(Nisâ/10)
275O ribayı [emeksiz, risksiz, çalışıp çabalamadan kolayca elde edilen kazançları] yiyen şu kişiler, şeytânın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, şüphesiz onların, “Alış-veriş, riba gibidir” demeleriyledir. Oysa ki Allah, alış-verişi helâl, bu ribayı harâm kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah'adır. Ve kim ki yeniden dönerse, işte onlar ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
276Allah, ribayı yok eder, sadakaları da artırır. Allah, tüm aşırı nankör ve günahkâr kimseleri sevmez.
277Şüphesiz iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan-ayakta tutan] ve zekâtı/vergiyi veren kişilerin Rableri katında mükâfâtları vardır. Ve onlar üzerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de.
278Ey iman etmiş kimseler! Eğer mü’minler iseniz, Allah'ın koruması altına girin ve ribadan kalanı bırakın.
279Artık böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Elçisi'nden size savaş olduğunu/ bozuma uğratıacağınızı; perişan edileceğinizi bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
(Bakara/275-279)
Âyetteki, İnsanların mallarından bir kısmını bilerek ve günah ile yemek için, mallarınızı hâkimlere aktarmayın ifadesiyle de, mal kazanmak için hakimlere, yöneticilere rüşvet vermek yasaklanmaktadır.
Bu âyetin nüzûl sebebi hakkında nakledilenler şöyledir:
Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin.. buyruğu, denildiğine göre Abdan b. Eşva el-Hadramî hakkında nâzil olmuştur. Bu kişi Kindeli İmru'1-Kays'tan alacağı bir mal bulunduğunu iddia etti. Bu konuda Peygamber'in (s.a) hakemliğine başvurdular. İmru'1-Kays böyle bir şeyin olmadığını söyledi ve yemin etmek istedi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu, o da yeminden vazgeçti, kendisine ait olan arazide Abdan'ın tasarruf sahibi olmasını kabul etti ve onunla davalaşmadı.

 

3.  Din, Düşünce ve İnanç Özgürlüğü

 

KEHF-29

Yaşar Nuri Öztürk: Ve de ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dayanak!

 

Hz. Allah Ayet-el Kürsi ( Bakara, 255 ) de çok yüce ve her şeye gücü yeten olduğunu belirtmiş ve her şeye gücü yetmesine rağmen hemen devamında Bakara Suresi Ayet 256 da ilk cümlede dinde zorlama olmadığını belirtmiştir. Fatih Lütfü AYDIN 10.12.2011




Maide 2
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Allah'ın ibadet, iyilik ve güzellik alâmeti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i Haram'a gelmiş olanlara saygısızlık etmeyin!İhramdan çıktığınız vakit avlanın. Bir topluluğun, sizi Mescid-i Haram'dan uzak tutmak için sergilediği kötülük, sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin! Hayırda erginlik/dürüstlk ve takva üzere yardımlaşın! Kötülük/çirkinlik, düşmanlık/saldırganlık üzere yardımlaşmayın. Allah'tan sakının! Kuşkunuz olmasınü ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

 

 

İniş sebebi; Zeyd b. Eslem de şöyle dedi: “Rasulullah (s.a.v.) ve Ashabı, müşrikler kendile­rini Ka’be’yi ziyaretten men ettikleri zaman Hudeybiye’de bulunuyorlardı. Bu alıkonma işi kendilerine pek ağır gelmişti. Derken müşriklerden umre yapmak isteyen bir grup in­sanlar kendilerine uğramış, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)’ın Ashabı; “Onların adamları nasıl bizi alıkoydularsa biz de şunları alıkoyalım.” demişlerdi. Bu sebebten ötürü Allah Teâlâ bu âyetini indirdi

Kaynak: http://www.kutupedia.com/maide-suresi-ayet-ayet-nuzul-sebebi-2/

Not: Müşrikler, Allah’a ortak koşan kişiler oldukları için hem Allah’a hem de put edindikleri varlıklara tapıyorlardı. Yalnızca Allah’a değil Allah’a da kulluk ettikleri için Kâbe’yi ziyaret ediyorlardı. Müslümanlar Kâbe müşriklerin elindeyken kendilerini Kâbe’ye sokmadıkları için onların Kâbe’ye yaklaşmalarını istemiyordu. Bu yüzden Maide 2’ ayetinin indiği söyleniyor.

     Bu da dinimizin düşünce ve inanç özgürlüğüne duyduğu saygının bir göstergesidir.

YÛSUF-76

 Yaşar Nuri Öztürk : Bunun üzerine Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.

İSRÂ-81

Yaşar Nuri Öztürk : Ve de ki: "Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu."

Sus sen hocadan daha mı iyi bileceksin dememeli, herkes hakaret içermeyecek şekilde düşüncesini açıklayabilmeli. Her bilgi sahibinin üzerinde bir başka bilen vardır. Bu yüzden düşüncelere kilit vurulmamalı.Yanlış düşünce nasıl olsa İsra 81 ayeti gereği yok olacak ya da çürüyecektir. Hakaret içermeyecek şekilde herkes düşüncesini söylemeli seçimi insanlara bırakmalı.

Düşünce zorla kabul ettirmeye dönüşürse bu zorbalık ( zorlayıcılık, desspotluk ) ya da faşizm olur.

                                                                                                                      Fatih Lütfü AYDIN 16.04.2013

GÂŞİYE
 
21. Yaşar Nuri Öztürk: Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün.
 
 
 
 
22. Leste aleyhim bi musaytır(musaytırın).
 
1. leste : sen değilsin
2. aleyhim : onlara, onların üzerinde
3. bi musaytırın : zorlayıcı
 
 
22. Yaşar Nuri Öztürk: Üzerlerine musallat bir despot değilsin.


EN'ÂM-107 
 
Yaşar Nuri Öztürk: Allah dileseydi, şirke batmazlardı. Biz seni onlar üzerine bekçi yapmadık. Sen onlara vekil de değilsin.
 
 
ZUMER-41 
 
Yaşar Nuri Öztürk: Kuşkusuz, bu Kitap'ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin.
 
 



4. CAN

 

MÂİDE-32  

 

İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.

NİSÂ-29

Ey inananlar! Mallarınızı aranızda bâtıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. Kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir.

 

5. AİLE; AİLENİN, NESLİN KORUNMASI

 

          İSRÂ-32

Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür.

Karı Koca Arasını açmak için Büyü Yaptırma

 

BAKARA-102

 

Yaşar Nuri Öztürk : Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysa ki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhırette hiç bir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi...

 

Karı Kocanın Arasını Bulma

 

Yaşar Nuri Öztürk : Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır. Allah Alîm'dir, her şeyi bilir; Habîr'dir, her şeyden haberdardır.

 Mahremiyet

NİSÂ

23. Yaşar Nuri Öztürk : Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir. 
 
24. Yaşar Nuri Öztürk : Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 


Ailenin korunmasına çocukların yetiştirilmesi de dahildir.

Anne ve baba iyi bir rol model olmalıdır. Dünya bir tiyatro sahnesi olduğu için her canlıya düşen çeşitli roller vardır. İşte çocuk bu rol modelleri ( örnek rolleri ) gözlemleyip taklit ederek dünyayı anlamaya çalışır.

Bu yüzden örneğin bir baba, nasıl bir baba, erkek, koca olunması gerekiyorsa öyle davranmalıdır. Aynı şekilde anne de öyle…

Birbirine hizmetçi işlemi ( muamelesi ) yapmadan ve haksızlık etmeden iş paylaşımın nasıl yapılması gerektiğini, çocuğun şehvetsiz sevgi gereksiniminin nasıl giderileceğini vs. vs. doğal ve doğru bir şekilde anne baba yaşayarak, çocuğa örnek olmalıdır. İyi bir örnek rol sergilemelidirler.

Örneğin çocuğun dudağından değil yanağından öpüleceğini, ön ve arkasına şaplak vurulmaması gerektiğini, özetle şehvetsiz bir şekilde çocuğun  nasıl sevileceğini doğru ve doğal bir şekilde büyüklerinden görmelidir.

Arka tekerlerin ön tekerleri izlediği unutulmamalıdır. 07.11.2014 Fatih Lütfü Aydın.

 

 

 Misak : Ragıp El İsfahani’ ye göre, yemin ve taahütle pekiştirilmiş akit.

                                                                                                                                      

Allah ve insan ruhları arasında gerçekleşen antlaşma – Bel-i

Araf, 172.Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: "Rabbiniz değil miyim?" Onlar: "Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz." demişlerdi. Kıyamet günü, "biz bundan habersizdik" demeyesiniz.

 

          173.Şöyle de demeyesiniz: "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?"

 

Allah ve peygamber ruhları  arasında gerçekleşen antlaşma

 

Al-i İmran 81. Ve unutma ki Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.

 

Ahzap, 7. Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;

 

Allah ve İsrailoğulları  arasında gerçekleşen antlaşma

 

Maide,  12. Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur."

              13. Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.

              70. Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.

 

Araf,  169 .Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menffatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında birşey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?

 

Nisa, 21. Hem o malı nasıl alırsınız ki? Daha önce birbirinizle derinden derine kaynaşmıştınız. Ve onlar sizden çok sağlam bir söz de almışlardı.

          154. Kesin söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara: "Kapıdan secde ederek girin." dedik. Onlara şunu da söyledik: "Cumartesi gününde azgınlık yapmayın." Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

 

 

 

 

 

Bakara, 63. Hani, sizden su sekilde kesin söz almis da Tûr'u üzerinize kaldirmistik: "Size verdigimizi kuvvetle tutun ve içinde olani hatirlayip zikredin ki, sakinabilesiniz."

               83. Israilogullarindan söyle bir söz de almistik: Allah'tan baskasina ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranin. Insanlara güzeli ve güzelligi söyleyin. Namazi kilin, zekâti verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek aziniz müstesna, sirt çevirdiniz. Hälä da yüz çevirip duruyorsunuz.

               84. Sizden su sözü de almistik: Birbirinizin kanlarini dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarinizdan çikarmayacaksiniz. Bunu kabul etmistiniz. Hâlâ da buna taniklarsiniz.

               93. Hani, kesin söz almistik sizden de Tûr'u üzerinize kaldirmistik. "Size verdigimizi kuvvetlice tutun ve dinleyin!" demistik. Söyle demislerdi: "Dinledik ve isyan ettik." Inkârlari yüzünden gönüllerine buzagi içirildi. De ki: "Eger inanan kisilerseniz, ne kötü seydir size imaninizin emretmekte oldugu!"

 

 

 

 

 

 

Müminlerin Anneleri

 

Ahzap, 6. O peygamber, müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah'ın Kitabı'nda, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara geçirilmiştir.

 

 

Melekler

 

Bakara Suresi

30. Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacagim." demisti de onlar söyle konusmuslardi: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksin? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayip yüceltiyoruz." Allah söyle dedi: "Su bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."

 

31. Ve Adem'e isimlerin tümünü ögretti. Sonra onlari meleklere göstererek söyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana sunlarin isimlerini, eger dogru sözlüler iseniz."

 

32. Dediler ki: "Yücedir sanin senin. Bize ögretmis oldugunun disinda bilgimiz yok bizim. Sen, yalniz sen Alîm'sin, herseyi en iyi sekilde bilirsin; Hakîm'sin, herseyin bütün hikmetlerine sahipsin."

 

33. Allah buyurdu: "Ey Adem, haber ver onlara onlarin adlarini." Adem onlara onlarin adlarini haber verince, Allah söyle buyurdu: "Dememis miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybini en iyi bilenim. Ve ben, sizin açiga vurduklarinizi da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim."

 

34. O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demistik de Iblis disinda tümü secde etmisti. Iblis yan çizmis, kibre sapmis ve nankörlerden olmustu.

 

35. Ve Âdem'e söyle buyurmustuk: "Ey Âdem, sen ve esin cennete yerlesin ve orada dilediginiz yerde, bol bol yiyin. Ama su agaca yaklasmayin, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."

 

 

98. Kim Allah'a, O'nun meleklerine, resullerine, Cebrail'e, Mikâil'e düsman kesilirse, Allah da bu tür inkârcilara düsman kesilir.

 

 

102. Süleyman'in mülk ve saltanati konusunda onlar, seytanlarin okuyup durduklarina uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamisti. Ancak seytanlar küfre sapmisti; insanlara büyüyü ögretiyorlardi. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adli iki melek üzerine indirileni ögretiyorlardi. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan araciyiz, sakin küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir sey ögretmiyorlardi. Insanlar onlardan erkekle esinin arasini açacaklari seyi ögreniyorlardi. Ne var ki, onlar onunla Allah'in izni olmadikça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni ögreniyorlardi. Yemin olsun ki, onu satin alanin âhirette hiçbir nasibi olmayacagini açikça bilmislerdir. Öz benliklerini sattiklari sey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!

 

 

161. Ayetlerimizi inkâr etmis ve küfre batmis halde ölenlere gelince; Allah'in, meleklerin ve tüm insanlarin ilenci onlar üstünedir.

 

 

176. Bu böyledir. Çünkü Allah, Kitap'i hak olarak indirmistir. Kitap'ta çekismeye girenler, bütünden uzaklastirici bir kopusun tam içindedirler.

177. Yüzlerinizi dogu ve bati yönüne çevirmeniz hayirda erginlik/dürüstlük degildir. Hayirda erginlik/dürüstlük o kisinin hakkidir ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanir; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmisa, yoksullara, özgürlügüne kavusmak gayretinde olanlara mali seve seve verir, namazi kilar, zekâti öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalidirlar; bolluk ve bereket zamani kadar, zorluk, sikinti ve siddet zamaninda da sabirlidirlar. Iste bunlardir özüyle sözü bir olanlar. Ve iste bunlardir korunan takva sahipleri.

 

210. Onlar, Allah'in ve meleklerin buluttan gölgeler içinde kendilerine gelmesini ve isin bitirilmesini mi bekliyorlar? Bütün is ve oluslar sonunda Allah'a döndürülür.

 

248. Nebileri onlara söyle söyledi: "Onun mülk ve saltanatinin belirtisi o Tabut'un size gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden bir huzur, Hârun hanedaninin, Mûsa hanedaninin biraktigindan bir kalinti vardir. Onu melekler tasir. Eger iman sahipleri iseniz, bunda sizin için elbette bir ibret vardir."

 

285. Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmistir; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarina, resullerine inanmislardir. Allah'in resullerinden hiçbirini ötekinden ayirmayiz. Söyle demislerdi: "Dinledik, boyun egdik. Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüs yalniz sanadir."

 

Ali imran Suresi

 18. Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur.

 


MÜ'MİN MÜSLÜMAN AYIRIMI

Aslında yazıyı yazan doğru söylemiş ama mümin yerine müslüman kelimesini kullanmış.

Mümin kendi de dahil olmak üzere, tüm yaratılmışlara zarar vermediği için tüm yaratılmışların kendisinden emin olduğu ve tüm yaratılmışa haksızlık etmeyip Allah'a itaat ettiği için kendisnin de Allah'tan emin olduğu kişidir.

Mümin ile Müslüman arasındaki Fark.

Hucurat Suresi


14. Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."

Müslüman Allah'a ve O'nun ilkelerine teslim olmuş kişidir. Tam teslimiyeti gerçekleştirdiğinde Mümin adını alır.

Yaşar Nuri Hoca'nın verdiği bir örneğe göre müslüman bir okulun öğrencisi iken, mümin o okulun mezunudur.

Evet bir insan hem hırsız hem mümin olamaz. Mümin kendisinden her konuda emin olunan kişidir.

Peygamberimizin bir adı da Emin'dir. Hatta düşmanlarından biri ( belki de Ebu Cehil ) ona düşman olduğu halde altınlarını teslim etmiş. F.L.A

 

 

 

Müşriklerin Namazı

34. Yaşar Nuri Öztürk : Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar onun dostları/koruyucuları da değillerdir. Onun dostları/koruyucuları takva sahiplerinden başkası değildir. Ama onların çokları bunu bilmezler.


35. Yaşar Nuri Öztürk : Onların o evdeki namazı; ıslık çalmak, el çırpmak/engel olmaktan başka bir şey değildir. O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı.


36. Yaşar Nuri Öztürk : O küfre sapanlar mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar, harcayacaklardır da. Sonunda bu kendileri için bir hasret olacak, sonra da mağlup edilecekler. Küfre sapanlar doğruca cehenneme sürülecekler.

MAUN SURESİ

MÂÛN

1.      Gördün mü o, dini yalan sayanı?

2.      İşte odur yetimi itip kakan;

3.      Yoksulu doyurmayı özendirmez o.

4.      Vay haline o namaz kılanların ki,

5.      Namazlarından gaflet içindedir onlar!

6.      Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.

 

7.      Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.

                       Ve yemneûnel mâûn(mâûne).

1.

ve yemneûne

: ve mani olurlar, engel olurlar

2.

el maûne

: zekât ve yardımlaşma

 

Diğer iki ana eksene geçmeden önce mülkiyet konusunu biraz daha açalım isterseniz. Sahip olduğumuz şeyler ve bunların dönüşümü, sonraki nesle aktarımı, şahıslar arasındaki dolaşımı nasıl olmalı?

 Buna en genel hatlarıyla mülkiyet ilişkileri diyoruz. Dünyadaki hayatın, insan hayatının temeli budur. Fıkhın muamelat hükümleri bununla ilgilidir ve sahip olduğumuz şeylerin el değiştirme esnasındaki tutumları kapsar. Kişinin ahlâkı da doğruluğu da dürüstlüğü de burada ortaya çıkar. Hz. Peygamber (s) şöyle der: “Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın”. Buradaki kasıt, kişinin sahip olduklarını nasıl kullandığı, eline bir güç, servet ya da iktidar geçtiğinde nasıl bir davranış sergileyeceğinin gözlenmesidir. Kişi bir şeye sahip olduğunda şımarıyor, olmadığında ye’se mi düşüyor ona bakmamız gerektiği ifade edilir. Kişinin dindarlığı burada ortaya çıkar. Kur’an diyor ki bunlarda kenz ve temerküz olmayacak. Yani sahip olduklarımız (bilgi, servet, iktidar) bir kişi veya grubun elinde toplanıp, olmayanlara yönelik hegemonik ilişki geliştirilmeyecek. İslam’ın mesajını verdiği ikinci ana eksen adalettir. Toplumda var olan eşitsizlikler ile ilgili duruma dinimiz ne demektedir? Bununla ilgili bir görüşü var mıdır? Mesela bir adam düşünelim. Bu adam iki yüz köyün sahibi bir ağa ve köylüler de onun marabası. Köylüler adamın tarlalarında karın tokluğuna çalışıyor. Dinimiz buna ne diyor? Molla’ya sorarsan bunda bir sakınca görmüyor. “Allah ağayı ağalıkla, marabayı marabalıkla, zengini zenginlikle, fakiri fakirlikle imtihan ediyor. Bizim yapacağımız bir şey yok.” diyor. Oysa Kur’an-ı Kerim, Yasin Sûresi 47. âyette bunu söyleyenlere “kâfir” diyor. “O kâfirlere verdiğimiz rızıklardan infak ediniz dendiği zaman şöyle derler: Eğer isteseydi Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız?” Peygamber müşriklere infak ediniz diyor. Kâbe’ye yığdınız malları veriniz, bunlar sizin hakkınız değil diyor. Yoksullara veriniz diyor. Onlar da diyorlar ki “eğer isteseydi zengin yoksul ayrımını Allah giderirdi. Allah demek öyle dilemiş ki onlar yoksul. Bize de lütfetmiş, bahşetmiş ki zenginiz. Eğer isteseydi Allah onları da zengin ederdi. Biz niye verelim ki?” İşte Allah bunu söyleyenlerin kâfir olduğunu bildiriyor. Yani var olan eşitsizliği dine mal etmek, “Allah böyle istedi, ne yapalım?” demek adaletsizliğin ta kendisidir.

YAZI KAYNAĞININ KISA YOLU

http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:MHzbfVevykIJ:www.ihsaneliacik.com/2012/06/soylesi-kurani-hayat.html+&cd=7&hl=tr&ct=clnk&gl=tr&client=firefox-a


 MAHREMİYET


NİSÂ
23. Yaşar Nuri Öztürk : Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir. 
 
24. Yaşar Nuri Öztürk : Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 

Her millet layık olduğu şekilde yönetilir


ve ilgili hadisler,

“Kemâ tekûnû yuvella aleyküm” (Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar).

“A’malüküm ummalükum” (amalleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir) (bk. Acluni, I, 146, II, 127) denilmiştir.
Alıntı kısa yolu...
http://www.sorularlaislamiyet.com/.../siz-ne-halde-iseniz...

ilgili bir ayet,

İSRÂ-16
Yaşar Nuri Öztürk : Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz. 

Not: Allah bir ülkeyi mahfetmek istemişse, demek ki o ülke halkı kötü yolda ve bu yüzden kendilerine layık yöneticiler işbaşına geliyor demektir.

Bu arada akla şöyle bir soru gelebilir. "İçimizde ki beyinsizler yüzünden bizi helak mı edeceksin?

A'RÂF-155

Yaşar Nuri Öztürk : Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları yakalayınca Musa şöyle dedi: "Rabbim, dileseydin, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli'mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen affedenlerin en hayırlısısın." 

Cevap "Doğru duvar yıkılmaz olabilir.

Doğru duvar yıkılmaz.
MÂİDE-105

Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.

RAHMÂN-46

Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var. 

YÛNUS

62.Yaşar Nuri Öztürk : Gözünüzü açın! Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar.

63.Yaşar Nuri Öztürk : Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır
.
 
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol