Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

osmanli_turkcesi_sozlugu E - i

 E

eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.
eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.
eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.
eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.
eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.
eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.
ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.
ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
deneyimsiz.
ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.
ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.
ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.
ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.
ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.
ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.
ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.
107
ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.
ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.
ebî (A.) [ ابی ] baba.
ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.
eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.
ebleh (A.) [ ابله ] bön.
eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.
eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.
ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.
ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.
ebr (F.) [ ابر ] bulut.
ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.
ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.
ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.
ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.
ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.
ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.
ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.
ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.
ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.
ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.
ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.
ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.
108
ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.
ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.
ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.
echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.
echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.
ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.
ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.
ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.
ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.
ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.
ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.
ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.
ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.
eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.
ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.
edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.
edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
109
edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.
edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.
edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.
edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.
edyân (A.) [ ادیان ] dinler.
edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.
ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.
ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.
efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.
efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.
efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.
efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.
efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.
eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.
efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.
efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.
efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.
efsâr (F.) [ افسار ] yular.
efser (F.) [ افسر ] subay.
efser (F.) [ افسر ] taç.
efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.
110
efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.
efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.
efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.
efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.
efyûn (F.) [ افيون ] afyon.
efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.
efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.
efzûn (F.) [ افزون ] fazla.
eger (F.) [ اگر ] eğer.
ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.
ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.
ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.
ehass (A.) [ اخص ] başlıca.
ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.
ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.
ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.
111
ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
mensup.
ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
veya görüşe mensup.
ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.
ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.
ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.
ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.
ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.
ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.
ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.
ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.
ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.
ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.
eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.
eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.
ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.
ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.
ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.
ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
ekall (A.) [ اقل ] en az.
ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.
112
ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.
ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.
ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.
ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.
ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.
ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.
ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.
ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.
ekl (A.) [ اکل ] yeme.
ekl edilmek yenilmek.
ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.
eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.
eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.
ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.
ekser (A.) [ اکثر ] en çok.
ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.
ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.
ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.
ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.
ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.
ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.
ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.
ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.
113
ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.
ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.
el’an (A.) [ الآن ] şimdi.
elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
elbise (A.) [ البسه ] giysiler.
elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.
elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.
elf (A.) [ الف ] bin.
elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.
elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.
elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.
elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.
elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.
elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.
elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.
elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.
elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.
eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.
elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.
elvân (A.) [ الوان ] renkler.
elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.
elviye (A.) [ الویه ] sancaklar.
114
elyâf (A.) [ الياف ] lifler.
elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.
elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.
em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.
emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.
emân (A.) [ امان ] aman dileme.
emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.
emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.
emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.
emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.
emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.
emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.
emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.
emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.
emel (A.) [ امل ] arzu.
emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.
emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.
emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.
emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.
emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.
emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.
emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.
115
emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.
emmâre (A.) [ اماره ] emredici.
emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.
emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.
emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.
emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.
emsile (A.) [ امثله ] örnekler.
emtia (A.) [ امتعه ] mallar.
emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.
emvâl (A.) [ اموال ] mallar.
emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.
emvât (A.) [ اموات ] ölüler.
emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.
enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.
enbân (F.) [ انبان ] heybe.
enbâr (F.) [ انبار ] ambar.
enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.
enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.
enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
encâm (F.) [ انجام ] son.
116
encîr (F.) [ انجير ] incir.
encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.
encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
endâm (F.) [ اندام ] boy bos.
endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.
endek (F.) [ اندک ] az.
ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.
enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.
endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.
endişeli (F.-T.) kaygılı.
endîşenâk olmak kaygılanmak.
endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.
endûh (F.) [ اندوه ] keder.
ene (A.) [ انا ] ben.
enf (A.) [ انف ] burun.
enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.
enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.
enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.
engâr (F.) [ انگار ] san.
engûr (F.) [ انگور ] üzüm.
engübin (F.) [ انگبن ] bal.
engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.
117
engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.
engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.
enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.
enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.
enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.
enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.
enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.
ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.
ensâc (A.) [ انساج ] dokular.
ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.
ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.
ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.
envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.
envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.
enver (A.) [ انور ] çok parlak.
enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.
erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.
erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.
erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.
erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.
erba’ (A.) [ اربع ] dört.
erba’a (A.) [ اربعه ] dört.
erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.
118
erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
erc (F.) [ ارج ] değer.
ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.
erganun (F.) [ ارغنون ] org.
ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.
erîke (A.) [ اریکه ] taht.
eriş (F.) [ ارش ] arşın.
erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.
erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
bulunanlar. 4.önderler.
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.
ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.
erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.
erre (F.) [ اره ] testere.
ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.
erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.
erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.
erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.
erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
119
erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.
erzen (F.) [ ارزن ] darı.
erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.
erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.
es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.
es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.
es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.
esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.
esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.
esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.
esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.
esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.
esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.
esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.
esb (F.) [ اسب ] at.
esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.
esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.
esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.
esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.
esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.
esed (A.) [ اسد ] arslan.
esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.
esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
120
esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.
eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.
esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.
eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.
eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.
eshel (A.) [ اسهل ] en kolay.
eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.
esîr (A.) [ اسير ] tutsak.
esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.
eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.
esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.
esmâ (A.) [ اسما ] isimler.
esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.
esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.
esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.
esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.
esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.
esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.
esnân (A.) [ اسنان ] dişler.
esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.
esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.
121
esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.
esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.
ester (F.) [ استر ] katır.
esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.
esvât (A.) [ اصوات ] sesler.
esved (A.) [ اسود ] siyah.
esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.
eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.
eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.
eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.
eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.
eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.
eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.
eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller
eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.
eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.
eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.
eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.
eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.
et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.
etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.
etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.
122
etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.
etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.
etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.
etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.
evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.
evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.
evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
evân (A.) [ اوان ] çağ.
evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.
evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.
evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.
evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.
evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.
evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.
evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.
evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.
evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.
evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.
evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.
evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.
evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.
evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
123
evreng (F.) [ اورنگ ] taht.
evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.
evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.
evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.
evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.
evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.
evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.
evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.
evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.
eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.
eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
eyyâm (A.) [ ایام ] günler.
eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.
ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.
ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.
ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.
ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.
ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.
ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.
124
ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.
eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.
ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.
ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.
ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.
ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.
ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.
ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.
ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.
ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.
ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.
ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.
ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.
ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
125
F
fa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.
fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.
fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.
fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.
fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.
fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.
fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.
fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.
fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.
fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.
fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.
fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.
fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.
fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.
fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.
126
fâik (A.) [ فائق ] üstün.
fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.
fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.
fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.
fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.
fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.
fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.
fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.
fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.
fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.
fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.
fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.
fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.
fâl (F.) [ فال ] fal.
falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek.
fâlic (A.) [ فلج ] felç.
fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.
fâm (F.) [ فام ] renk.
fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
fânûs (A.) [ فانئس ] fener.
127
fâr (A.) [ فار ] fare.
farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.
faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.
fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
fâris (A.) [ فارس ] atlı.
fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.
farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.
fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.
fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.
farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.
farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.
fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.
fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.
fasîle (A.) [ فصيله ] aile.
fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.
128
fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.
fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden
fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.
fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.
fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.
fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.
fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.
fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.
fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.
fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.
129
fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.
fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.
fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.
fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.
fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.
fehm (A.) [ فهم ] anlama.
fehm eylemek anlamak.
fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.
fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.
fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.
felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.
felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.
felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.
felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.
felc (A.) [ فلج ] inme, felç.
felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.
felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.
fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.
felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.
fem (A.) [ فم ] ağız.
fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.
fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.
130
fend (F.) [ فند ] hile.
fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
fennî (A.) [ فنی ] teknik.
fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
fer (F.) [ فر ] parlaklık.
fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.
fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.
ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A.) [ فرح ] sevinç.
ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.
ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.
ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.
ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.
ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.
ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.
ferâmuş etmek unutmak.
ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.
ferbih (F.) [ فربه ] semiz.
ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.
fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.
131
ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.
ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.
ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.
ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.
feres (A.) [ فرس ] at.
ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.
ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük.
ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.
ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.
ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.
ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.
ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.
ferişte (F.) [ فرشته ] melek.
fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.
fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.
fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.
ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr.
ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.
fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı.
fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.
132
ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.
feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.
ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.
ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.
fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.
fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.
fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.
fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük.
fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.
fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert.
fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.
feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.
fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
fevâhiş (A.) [ فواحش ] fahişeler.
fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.
fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.
fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.
133
fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.
feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.
feverân etmek fışkırmak.
fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.
fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.
fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.
fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.
fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.
fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.
fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.
fevrî (A.) [ فوری ] âni.
fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm.
fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.
feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.
feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.
feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.
feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.
fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.
fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet.
134
fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.
fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.
fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.
fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.
fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur.
fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.
fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre.
fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.
fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.
fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.
fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.
fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.
fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.
fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.
fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler.
fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.
figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
135
fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.
fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.
fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.
fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.
fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.
fil (A.) [ فيل ] fil.
filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.
filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.
filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.
filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.
filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.
filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi.
filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.
fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle.
fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.
fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.
firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.
firâr etmek kaçmak.
firârî (A.) [ فراری ] kaçak.
firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.
firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.
firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.
136
fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.
firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.
firîfte olmak aldanmak.
firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.
firişte (F.) [ فرشته ] melek.
firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.
fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.
fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.
fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.
fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
fiten (A.) [ فتن ] fitneler.
fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
fityân (A.) [ فتيان ] gençler.
fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.
fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.
fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.
fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.
furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.
fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.
137
fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.
fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.
fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.
fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.
füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.
fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.
fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.
füls (A.) [ فلس ] mangır.
fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.
fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.
fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.
fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.
fürûht (F.) [ فروخت ] satış.
fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.
fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.
füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.
füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.
füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.
fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
138
fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.
fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.
fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
esnaf teşkilatı.
füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.
füzûn (F.) [ فزون ] fazla.
139
G
gabâvet (A.) [ غباوت ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.
gabî (A.) [ غبی ] bön, dangalak, kalınkafalı.
gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma.
gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız.
gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm.
gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı.
gâfil (A.) [ غافل ] habersiz.
gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.
gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla.
gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı.
gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra.
gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik.
gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.
gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.
gâita (A.) [ غائطه ] dışkı.
galat (A.) [ غلط ] yanlış.
galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.
galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.
gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip.
140
gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki.
gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme.
galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba.
galle (A.) [ غله ] tahıl.
gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü.
gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak.
gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır.
gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu.
gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün.
gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.
ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler.
ganem (A.) [ غنم ] koyun.
ganî (A.) [ غنی ] zengin.
ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz
kazanç.
gâr (A.) [ غار ] mağara.
garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik.
garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler.
garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk.
garaz (A.) [ غرض ] maksat.
garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı.
garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı.
garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası.
141
garben (A.) [ غربا ] batıdan.
garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili.
garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar.
gâret (A.) [ غارت ] yağma.
gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı.
garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.
garibü’d-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette.
garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş.
garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü.
garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel.
gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma.
garrâ (A.) [ غرا ] parlak.
gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme.
gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma.
gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk.
gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici.
gasl (A.) [ غسل ] ölü yıkama.
gassâl (A.) [ غسال ] ölü yıkayıcı.
gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, örtü. 2.zar.
gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme.
gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.öküz.
gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş.
gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç.
142
gâyât (A.) [ غایات ] gayeler.
gayb (A.) [ 1 [ غایب .gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.
gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk.
gâye (A.) [ غایه ] amaç.
gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece.
gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde.
gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.
gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı.
gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan.
gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız.
gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz.
gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez.
gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz.
gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez.
gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez.
gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.
gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız.
gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez.
gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan.
gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz.
gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen.
gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.
gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan.
143
gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen.
gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık.
gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç.
gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli.
gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık.
gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.
gayz (A.) [ غيظ ] öfke.
gazâ (A.) [ غزا ] savaş.
gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık.
gazâl (A.) [ غزال ] ceylan.
gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan.
gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler.
gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir.
gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan.
gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller.
gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi.
gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış.
gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı.
gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan.
gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul.
geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı.
gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik.
gele (F.) [ گله ] sürü.
144
gelû (F.) [ گلو ] boğaz.
genc (F.) [ گنج ] hazine.
gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine.
gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş.
gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi.
gendüm (F.) [ گندم ] buğday.
ger (F.) [ گر ] eğer.
gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi.
gerd (F.) [ گرد ] toz.
gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu.
gerdân (F.) [ گردان ] dönen.
gerden (F.) [ گردن ] boyun.
gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık.
gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur.
gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.
gerdiş (F.) [ گردش ] dönüş.
gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya.
gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası.
germ (F.) [ گرم ] sıcak.
germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık.
germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca.
germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık.
geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti.
145
geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.
gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.öz.
gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci.
gevz (F.) [ گوز ] ceviz.
gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela.
gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme.
gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda.
gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf.
gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin.
gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .köle. 2.genç, yeni yetme.
gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.
gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık.
gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur.
gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık.
gışâ (A.) [ 1 [ غشا .örtü. 2.perde. 3.zar.
gışş (A.) [ غش ] hile, kötülük.
gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk.
gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından.
gıyâs (A.) [ غياث ] yardım.
gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.
gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil.
gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma.
gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan.
146
girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.
girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.
giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli.
girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli.
girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı.
girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli.
girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
gird (F.) [ گرد ] yuvarlak.
girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap.
girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı.
girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga.
girdû (F.) [ گردو ] ceviz.
girîbân (F.) [ گریبان ] yaka.
girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık.
giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.
girih (F.) [ گره ] düğüm.
girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık.
girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm çözen. 2.sorunları halleden.
girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit.
gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga.
giryân (F.) [ گریان ] ağlayan.
giryân etmek ağlatmak.
giryân olmak ağlamak.
147
girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış.
giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı.
giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan.
gîsû (F.) [ گيسو ] saç.
gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı.
gîtî (F.) [ گيتی ] dünya.
giyâh (F.) [ گياه ] bitki.
gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca.
goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen.
gonce (F.) [ غنجه ] gonca.
goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.
gubâr (A.) [ غبار ] toz.
gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu.
gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi.
guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri.
gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.
gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt.
gûk (F.) [ غوک ] kurbağa.
gûl (A.) [ گول ] gulyabani.
gulâm (A.) [ 1 [ غلام .köle. 2.genç.
gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar.
gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma.
gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler.
148
gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
gurâb (A.) [ غراب ] karga.
gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
gurûb (A.) [ غروب ] batış.
gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
gusn (A.) [ غصن ] dal.
gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
gûş (F.) [ گوش ] kulak.
gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
149
gûşt (F.) [ گوشت ] et.
gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe.
gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu.
gûyâ (F.) [ گویا ] sözümona.
güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş.
güftâr (F.) [ گفتار ] söz.
güfte (F.) [ 1 [ گفته .söz. 2.şarkı sözü.
güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu.
güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher.
güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı.
gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül.
gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu.
gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan.
gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi.
gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan.
gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı.
gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük.
gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü.
gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren.
güldan (F.) [ گلدان ] vazo.
güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti.
gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu.
gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli.
150
gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası.
gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe.
gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük.
gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı.
güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç.
gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara.
gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği.
gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı.
gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe.
gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan.
gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü.
gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü.
gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi.
gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu.
gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı.
gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi.
gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı.
gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş.
gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış.
günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç.
günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu.
günbed (F.) [ گنبد ] kümbet.
güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe.
151
güneh (F.) [ گنه ] günah.
gürbe (F.) [ گربه ] kedi.
gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman.
gürg (F.) [ گرگ ] kurt.
güriz (F.) [ گریز ] kaçış.
gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan.
gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük.
güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur.
güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü.
güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış.
güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt.
güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.
güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit.
güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşgörü.
güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin.
güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş.
güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman.
152
H
h [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal
değeri: 8.
hâ (F.) [ خا ] çiğneyen.
hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar.
hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya.
habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı.
habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı.
habâis (A.) [ خبائث ] kötülükler.
hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu.
hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu.
habâset (A.) [ خباثت ] kötülük, alçaklık.
habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap.
habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar.
habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi.
habbe (A.) [ حبه ] taneler.
habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik.
habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu.
habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel.
habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi.
hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama.
153
haber (A.) [ خبر ] haber.
haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli.
habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş.
hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası.
habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
habîr (A.) [ خبير ] haberli.
habis (A.) [ خبيث ] kötü, pis.
habl (A.) [ حبل ] ip.
hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık.
hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu.
hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı.
habr (A.) [ حبر ] bilgin.
habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma.
habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi.
habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket.
habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma.
hac (A.) [ حاج ] hacı.
hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma.
hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici.
hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma.
hacamat yapmak kan almak.
hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat.
hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler.
154
haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı.
haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı.
hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı.
hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler.
hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
hacel (A.) [ خجل ] utanma.
hacer (A.) [ حجر ] taş.
hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş.
hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı.
hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası.
hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç.
hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç.
hacı (A.) [ حاجی ] hacı.
hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar.
hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren.
hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç.
hâcir (A.) [ هاجر ] göçmen.
hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden.
hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.
haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası.
haclet (A.) [ خجلت ] utanma.
155
hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici.
hacm (A.) [ حجم ] hacim.
hacmen (A.) [ حجما ] hacimce.
hacz (A.) [ حجز ] haciz.
hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler.
hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar.
hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şer’î ceza.
hadd (A.) [ خد ] yanak.
haddâ’ (A.) [ خداع ] düzenbaz.
haddâd (A.) [ حداد ] demirci.
haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik.
hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az.
hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok.
hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal.
hadd-i zâtında aslında.
hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk.
hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler.
hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler.
hadeng (F.) [ خدنگ ] ok.
hader (A.) [ خدر ] uyuşma.
hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin.
hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu gösteren.
hâdi’ (A.) [ خادع ] düzenbaz.
156
hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe.
hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi.
hâdim olmak hizmet etmek.
hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi.
hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni.
hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü.
hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar.
hâdise (A.) [ حادثه ] olay.
hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez.
hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil.
hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş.
hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü.
hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici.
hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik.
hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar.
hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer.
hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar.
hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı.
hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler.
hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
hafıza (A.) [ حافظه ] bellek.
hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci.
hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.
157
hafî (A.) [ خفی ] gizli
hafîd (A.) [ حفيد ] torun.
hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun.
hafif (A.) [ خفيف ] hafif.
hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı.
hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar.
hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler.
hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis.
hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice.
hafr (A.) [ حفر ] kazma.
hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı.
haftân (A.) [ خفتان ] kaftan.
hâh (F.) [ خواه ] isteyen.
hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli.
hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş.
hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.
hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek.
hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli.
hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli.
hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli.
hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez.
hâif (A.) [ خائف ] korkak.
hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak.
158
hâil (A.) [ هائل ] korkunç.
hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız.
hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince.
hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran.
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli.
hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
hâk (F.) [ خاک ] toprak.
hak etmek kazanmak.
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı.
hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler.
hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret.
hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı.
hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler.
hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur.
hakem (A.) [ حکم ] hakem.
hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde.
hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru sözlü.
hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden.
hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
159
hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek.
hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten.
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.
hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek.
hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek.
hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç.
hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik.
hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
hâkister (F.) [ خاکستر ] kül.
hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi.
hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
hakk (A.) [ حک ] kazıma.
hakkâ [ حقا ] gerçekten.
hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı.
hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk.
hâkkedilmek kazılmak.
hâkketmek kazımak.
hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge.
hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır.
hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık.
hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
hâl (A.) [ خال ] dayı.
160
hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek.
hal’ (A.) [ خلع ] tahttan indirme.
hal’edilmek tahttan indirilmek.
hal’etmek tahttan indirmek.
hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ.
halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş.
halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık.
halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık.
halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma.
halâs bulmak kurtulmak.
halâs olmak kurtulmak.
halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı.
hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan.
hâlât (A.) [ حالات ] haller.
halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık.
haldâr (F.) [ خالدار ] benli.
hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze.
hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle.
halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı.
halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A.) [ خلل ] bozukluk.
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk.
161
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz.
hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.
halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal.
hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı.
hâlî (A.) [ خالی ] boş.
hâlî kalmak geri durmak.
halîb (A.) [ حليب ] süt.
halîc (A.) [ خليج ] körfez.
hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî.
halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa.
halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum.
hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan.
hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık.
halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu.
hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som.
hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle.
halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım.
hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda.
halk (A.) [ حلق ] boğaz.
halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
162
halk etmek yaratmak.
halka (A.) [ حلقه ] halka.
halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] köle.
halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi.
hall (A.) [ 1 [ حل .çözülme, erime. 2.çözme.
hallâc (A.) [ حلاج ] halaç.
hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı.
hallâl (A.) [ حلال ] çözen.
hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma.
halt (A.) [ خلط ] karıştırma.
halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu.
halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma.
halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.
ham (F.) [ خام ] çiğ, ham.
ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük.
hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı.
hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık.
hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin.
hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri.
hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase.
hamd (A.) [ حمد ] şükür.
hâme (F.) [ خامه ] kalem.
hamel (A.) [ حمل ] kuzu.
163
hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler.
hâmî (A.) [ حامی ] gözeten, himaye eden.
hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden.
hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri.
hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
hâmil olmak taşımak.
hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile.
hamîr (A.) [ حمير ] hamur.
hâmis (A.) [ خامس ] beşinci.
hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi.
hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi.
hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre.
haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak.
hamletmek yüklemek.
hammâl (A.) [ حمال ] hamal.
hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam.
hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci.
hamr (A.) [ خمر ] şarap.
hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl.
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
hams (A.) [ خمس ] beş.
hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser.
164
hamsin (A.) [ خمسين ] elli.
hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı.
hamûle (A.) [ حموله ] yük.
hâmûn (F.) [ هامون ] çöl.
hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz.
hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme.
hamz (A.) [ حمض ] ekşilik.
hân (F.) [ خوان ] okuyan.
hân (F.) [ خوان ] sofra.
hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
hancer (A.) [ خنجر ] hançer.
hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere.
handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen.
handan etmek güldürmek.
hande (F.) [ خنده ] gülüş.
handek (A.) [ خندق ] hendek.
handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü.
hâne (F.) [ خانه ] ev.
hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan.
hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu.
hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.
hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke.
165
hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
hannas (A.) [ خناس ] şeytan.
hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci.
hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma.
hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane.
hâr (F.) [ خار ] diken.
har (F.) [ خر ] eşek.
hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi.
hâr (F.) [ خوار ] yiyen.
harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.
harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.
harâc (A.) [ خراج ] haraç.
haram (A.) [ حرام ] haram.
harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya.
haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] piç.
harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık.
harâtin (A.) [ خراطين ] solucan.
harb (A.) [ حرب ] harp, savaş.
harbe (A.) [ حربه ] süngü.
166
harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı.
harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu.
harbiye nezareti savunma bakanlığı.
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.
harbüze (F.) [ خربزه ] kavun.
harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf.
harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun.
harcırah [ خرج راه ] yol parası.
harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç.
hardal (A.) [ خردل ] hardal.
hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş.
harekât (A.) [ حرکات ] hareketler.
hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış.
hareketsizlik hareket etmeme.
harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer.
haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer.
haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi.
harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.söz.
hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ.
hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan.
hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük.
hârib (A.) [ هارب ] kaçan.
167
hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı.
hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan.
hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili.
hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
harîd (F.) [ خرید ] satın alma.
harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı.
harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş.
harîk (A.) [ حریق ] yangın.
hârika (A.) [ خارقه ] harika.
hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü.
harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu.
harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha.
harîr (A.) [ حریر ] ipek.
harîrî (A.) [ حریری ] ipekli.
hâris (A.) [ حارث ] çiftçi.
hâris (A.) [ حارس ] bekçi.
harîs (A.) [ حریص ] hırslı.
hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik.
harita (A.) [ خریطه ] harita.
harmen (F.) [ خرمن ] harman.
harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri.
harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu.
harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu.
168
hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi.
hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı.
harrât (A.) [ خراط ] doğramacı.
hars (A.) [ حرث ] kültür.
harsî (A.) [ حرثی ] kültürel.
harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü.
hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik.
hâs (A.) [ 1 [ خاص .özgü, has. 2.saf. 3.özel.
has (F.) [ خس ] çöp.
hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık.
hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar.
hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, özellikler.
hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar.
hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar.
hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı.
hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar.
hasâset (A.) [ خساست ] pintilik.
hasb (A.) [ حسب ] göre.
hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık.
hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak.
hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] Allah rızası için.
hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme.
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
169
hasbü’l-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından.
hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık.
hased (A.) [ حسد ] kıskançlık.
hased etmek kıskanmak.
hasen (A.) [ حسن ] güzel.
hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler.
hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi.
hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel.
hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması.
hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı.
hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan.
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir.
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir.
hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir.
hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası.
hâsılı kısacası, sonuç olarak.
hasım (A.) [ خصم ] düşman.
hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci.
hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç.
hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem.
hasîr (A.) [ حصير ] hasır.
170
hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan.
hasis (A.) [ خسيس ] pinti.
hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter.
hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş.
haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.
hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım.
hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca.
hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık.
hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın.
hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
hasret (A.) [ حسرت ] özlem.
hasret çekmek özlem duymak.
hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken.
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
hassa (A.) [ خاصه ] özellik.
hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı.
hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas.
hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık.
hâsse (A.) [ خاصه ] duyu.
hâsseten (A.) [ خاصة ] özellikle, hele hele.
hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes.
hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış.
haste (F.) [ خسته ] hasta.
171
hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek.
hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık.
hâstgâr (F.) [ خواستگار ] görücü.
hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] görücülük.
hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç.
hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla.
hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık.
hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa.
hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerçöp.
haşeb (A.) [ خشب ] odun.
haşem (A.) [ حشم ] maiyet.
haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek.
haşere (A.) [ حشره ] böcek, haşere.
haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş.
haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert.
hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı.
haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .görkem. 2.hiddet.
haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli.
haşmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır.
haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.
haşyet (A.) [ خشيت ] korkma.
haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç.
172
hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.
hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu.
hatab (A.) [ حطب ] odun.
hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden.
hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla.
hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar.
hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan.
hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları örten.
hatar (A.) [ خطر ] tehlike.
hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler.
hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli.
hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar.
hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük.
hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses.
hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, gönül.
hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen.
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı.
hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran.
hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık.
hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir.
hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat.
173
hatîb (A.) [ خطيب ] hatip.
hâtime (A.) [ خاتمه ] son.
hâtime vermek son vermek.
hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce.
hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
hatn (A.) [ ختن ] sünnet.
hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta.
hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu.
hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan.
hatve (A.) [ خطوه ] adım.
havâ (A.) [ هوا ] hava.
havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı
havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar.
havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait.
havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar.
havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale.
havali (A.) [ حوالی ] yöre.
havârik (A.) [ خوارق ] harikalar.
havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler.
havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar.
havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler.
hâven (A.) [ هاون ] havan.
174
hâver (F.) [ خاور ] doğu.
hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı.
hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
havf (A.) [ خوف ] korku.
havf eylemek korkmak.
havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu.
hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden.
havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre.
havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala.
havz (A.) [ حوض ] havuz.
hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar.
hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş.
hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler.
hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak.
hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet.
hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.
hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci.
hayat (A.) [ حيات ] yaşam.
hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren.
hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam.
hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam.
hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam.
hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal.
175
hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim.
haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen.
hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya.
hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah.
hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever.
hayız bk. hayz.
hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla.
hayme (A.) [ خيمه ] çadır.
haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer.
haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun.
hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli.
hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık.
hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici.
hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden.
hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın.
haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur.
hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan.
hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal.
hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal.
176
hayy (A.) [ حی ] diri.
hayyât (A.) [ خياط ] terzi.
hayye (A.) [ حيه ] yılan.
hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden.
hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı.
hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler.
hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar.
hazar (A.) [ حضر ] güvenlik.
hazer (A.) [ حذز ] sakınma.
hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler.
hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma.
hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.
hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut.
hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar.
hâzi (A.) [ خاضع ] alçakgönüllü.
hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu.
hâzin (A.) [ خازن ] haznedar.
hazine (A.) [ خزینه ] hazine.
hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
hazm (A.) [ حضم ] sindirim.
hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret.
hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.
177
hebâ (A.) [ هبا ] boş.
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv.
hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren.
hecîn (A.) [ هجين ] iki hörgüçlü deve.
hecr (A.) [ هجر ] ayrılık.
hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler.
hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef.
heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme.
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye.
heft (F.) [ هفت ] yedi.
heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş.
hefte (F.) [ هفته ] hafta.
heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız.
helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu.
helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.ölme.
helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.
helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.
helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım.
178
helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüböcek. 2.yılankavî.
helva (A.) [ حلوا ] helva.
helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı.
helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı.
hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.
hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu.
hemâhenk bk. hemâheng.
heman (F.) [ همان ] derhal, hemen.
hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı.
hemandem (F.) [ هماندم ] o anda.
hemânend (F.) [ همانند ] gibi.
hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş.
hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız.
hembâz (F.) [ همباز ] ortak.
hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten.
hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu.
hemçü (F.) [ همچو ] gibi.
hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
179
hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı.
hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri.
heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi.
hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes.
hemfikir bk. hemfikr.
hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir.
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
hemginân (F.) [ همگنان ] herkes.
hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş.
hemhudut bk. hemhudûd.
hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu.
hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman.
hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda.
hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş.
hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş.
hemm (A.) [ هم ] kaygı.
hemnâm (F.) [ همنام ] adaş.
hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar.
hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı.
hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş.
hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak.
hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt.
hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu.
180
hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş.
hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri.
hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt.
hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı.
hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş.
hemşeri bk. hemşehrî.
hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş.
hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk.
hemvâr (F.) [ هموار ] düz.
hemvâre (F.) [ همواره ] daima.
hemyân (F.) [ هميان ] heybe.
hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan.
henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri.
hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik.
hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman.
hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa.
henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha.
her (F.) [ هر ] her.
her halde 1.mutlaka, her durumda.
her vakit her zaman, daima.
herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka.
181
herbâr (F.) [ هربار ] her defasında.
hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız.
hercâyî bk. hercâî.
hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar.
herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun.
herdem (F.) [ هردم ] her an, daima.
herem (A.) [ هرم ] ehram.
hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.
3.haylaz, yaramaz adam.
hergiz (F.) [ هرگز ] asla.
herze (F.) [ هرزه ] saçma.
herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan.
herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama.
hesâb (A.) [ حساب ] hesap.
hestî (F.) [ هستی ] varlık.
heşt (F.) [ هشت ] sekiz.
heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen.
hetk (A.) [ هتک ] yırtma.
hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan.
hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği.
hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar.
hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar.
182
hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan.
heves (A.) [ هوس ] istek, heves.
hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler.
hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli.
heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli.
hevl (A.) [ هول ] korku.
hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç.
hey’et (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
hey’etşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom.
heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.
heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan.
heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan.
heyet bk. hey’et
heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum.
heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm.
heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu
heyhât (A.) [ هيهات ] yazık.
heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.gövde.
heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş.
heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
heyzüm (F.) [ هيزم ] odun.
hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül.
hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce.
183
hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül.
hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül.
hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak.
hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama.
hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun.
hezîmete uğramak bozguna uğramak.
hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma.
hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı.
hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme.
hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma.
hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
vücudundaki dört ana maddenin herbiri.
hınâ (A.) [ حنا ] kına.
hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz.
hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak.
hıred (F.) [ خرد ] akıl.
hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı.
hırka (A.) [ خرقه ] hırka.
hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş.
hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
184
hırs (A.) [ حرص ] hırs.
hırs (F.) [ خرس ] ayı.
hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu.
hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet.
hısn (A.) [ حصن ] kale.
hışım (F.) [ خشم ] öfke.
hışımlanmak öfkelenmek.
hışm (F.) [ خشم ] öfke, hışım.
hışmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
hışt (F.) [ 1 [ خشت .kerpiç. 2.tuğla.
hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar.
hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar.
hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde.
hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik.
hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain.
hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı.
hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz.
hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.
hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem.
hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar.
hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak.
hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe.
hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
185
hibre (A.) [ خبره ] deneyim.
hicâ (A.) [ هجا ] yerme.
hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma.
hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.
hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
hicr (A.) [ هجر ] ayrılık.
hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
hicret (A.) [ هجرت ] göç.
hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
hicviye bk. hicviyye.
hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
hîç (F.) [ هيچ ] hiç.
hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse.
hidâ’ (A.) [ خداع ] düzen, komplo.
hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu gösterme.
hidâyet etmek doğru yolu göstermek.
hiddet (A.) [ 1 [ حدت .öfke. 2.keskinlik.
hiddetlenmek öfkelenmek.
hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler.
hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet.
hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi.
hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık.
186
hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz.
hîk (F.) [ خيک ] tulum.
hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, öyküler.
hikâyet (A.) [ حکایت ] öykü, hikaye.
hikem (A.) [ حکم ] hikmetler.
hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep.
hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci.
hil’at (A.) [ خلعت ] kaftan.
hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt.
hilâfına aykırı olarak.
hilafında aykırı olarak.
hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan.
hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay.
hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile.
hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz.
hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci.
hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı.
hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık.
hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.
himâr (A.) [ حمار ] eşek.
himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme.
himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.
hîme (F.) [ هيمه ] odun.
187
himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar.
himmet (A.) [ همت ] çaba.
himmet etmek çaba göstermek.
hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna.
hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz.
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
hirâs (F.) [ هراس ] korku.
hired (F.) [ خرد ] akıl.
hiref (A.) [ حرف ] meslekler.
hirem (A.) [ هرم ] piramit.
hirfet (A.) [ حرفت ] meslek.
hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
his bk. hiss.
hisâb (A.) [ حساب ] hesap.
hisân (A.) [ حصان ] at, aygır.
hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar.
hiss (A.) [ حس ] duygu.
hisse (A.) [ حصه ] pay.
hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi.
hissedar olmak payını almak.
hisset (A.) [ خست ] pintilik.
hissetmek duymak, algılamak.
hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan.
188
hisseyâb olmak payını almak.
hissî (A.) [ حسی ] duygulu.
hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] önsezi.
hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular.
hissiye (A.) [ حسيه ] duygu.
hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba.
hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme.
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma.
hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik.
hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma.
hitam bulmak son bulmak, bitmek.
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
hitâma ermek sona ermek.
hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme.
hiyel (A.) [ حيل ] hileler.
hizâ (A.) [ حذا ] sıra.
hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga.
hizâne (A.) [ خزانه ] hazine.
hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
durmak.
hizâya girmek sıra olmak.
189
hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup.
hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, görev yapma.
hizmet etmek görev yapmak.
hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.
hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
hod (F.) [ خود ] kendi.
hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine.
hodbin (F.) [ خودبين ] bencil.
hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.
hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.
hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk.
hodsitâ (F.) [ خودستا ] övüngen.
hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz.
hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen.
hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses.
hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu.
hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay.
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı.
hoşnut bk. hoşnûd.
190
hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli.
hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.
hû (A.) [ هو ] Tanrı.
hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi.
hubb (A.) [ حب ] sevgi.
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
gelir.
hubeb (A.) [ حبب ] taneler.
hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik.
hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü.
hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel.
hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar.
hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl.
hubz (A.) [ خبز ] ekmek.
huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar.
huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt.
huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu.
hûd (F.) [ خود ] miğfer.
hud’a (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere.
hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı.
hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد .Allah verdi. 2.Allah vergisi.
hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] Allah göstermesin, Allah etmesin.
hudârâ (F.) [ خودآرا ] Allah aşkına.
191
hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır.
hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah.
hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım.
huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler.
hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil.
hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.
hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar.
hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma.
huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa.
huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar.
hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik.
hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş.
hûk (F.) [ خوک ] domuz.
hukne (A.) [ حقنه ] şırınga.
hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar.
hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk.
hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu.
hulâsa (A.) [ خلاصه ] özet.
hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası.
hulâsaten (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.
huld (A.) [ خلد ] cennet.
hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler.
192
hulk (A.) [ خلق ] huy.
hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz.
hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik.
hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk.
hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal.
hum (F.) [ خم ] küp.
humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk.
humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar.
humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane.
humk (A.) [ حمق ] ahmaklık.
hummâ (A.) [ 1 [ حما .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.
humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık.
hums (A.) [ خمس ] beşte biri.
humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik.
hûn (F.) [ خون ] kan.
hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış.
hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet.
hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen.
hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca.
hunrîz (F.) [ خونریز ] kan dökücü.
hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı.
193
hûr (A.) [ حور ] huri.
hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar.
hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç.
hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan.
hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.
hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak.
hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop.
hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan.
hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı.
hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma.
hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma.
husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar.
husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması.
husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık.
husûs (A.) [ خصوص ] konu.
husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular.
hususî (A.) [ خصوصی ] özel.
husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] özellik.
husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.
husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.
hûş (F.) [ هوش ] akıl.
194
hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak.
huşk (F.) [ خشک ] kuru.
huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık.
huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik.
huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı.
hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler.
hûy (F.) [ خوی ] huy.
huzme (A.) [ حزمه ] demet.
huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar.
hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge.
hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler.
hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler.
hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik.
hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın.
hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler.
hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik.
hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler.
hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler.
hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar.
hükmünde yerinde, gibi.
195
hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak.
hüküm vermek kesin karar vermek.
hükümat (A.) [ حکومات ] hükümetler.
hükümdar (A.-F.) [ حکمدار ] padişah, sultan, hüküm sahibi.
hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık.
hükümet (A.) [ 1 [ حکومت .hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.
hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.
hükümet-i müstebide [ حکومت مستبده ] istibdat hükümeti.
hükümran (A.-F.) [ حکمران ] hüküm süren, hakim olan.
hükümran olmak hakim olmak.
hükümrânî (A.-F.) [ حکمرانی ] hüküm sürme, padişahlık.
hülâsa (A.) [ خلاصه ] özet.
hülâsa etmek özetlemek.
hülâsatan (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.
hümâ (F.) [ 1 [ هما .zümrütüanka. 2.devletkuşu.
hümâyûn (F.) [ 1 [ همایون .kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.
hüner (F.) [ هنر ] sanat, ustalık, beceri.
hünermend (F.) [ هنرمند ] marifetli, becerili, hüner sahibi.
hünkâr (F.) [ خنکار ] padişah.
hünsâ (A.) [ 1 [ خنثی .erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.
hür (A.) [ حر ] özgür.
hürmet (A.) [ حرمت ] saygı.
hürmetkâr (A.-F.) [ حرمتکار ] saygı duyan.
196
hürr (A.) [ حر ] özgür.
hürriyet (A.) [ حریت ] özgürlük.
hüsam (A.) [ حسام ] kılıç.
hüsn (A.) [ حسن ] güzellik.
hüsn-i ahlak (A.-F.) [ حسن اخلاق ] güzel ahlak.
hüsn-i idare (A.-F.) [ حسن اداره ] iyi yönetim, iyi idare.
hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak.
hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.
hüsn-i sûret (A.-F.) [ 1 [ حسن صورت . yüz güzelliği. 2.en iyi biçim.
hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.
hüsr (A.) [ خسر ] zarar.
hüsran (A.) [ 1 [ خسران .zarar. 2.hayal kırıklığı.
hüsranhîz (A.-F.) [ خسران خيز ] zarar dolu, hüsran dolu.
hüsrev (F.) [ خسرو ] hükümdar, padişah.
hüveydâ (F.) [ هویدا ] açık, aşikâr, besbelli.
hüviyyet (A.) [ هویت ] asıl, kimlik.
hüzn (A.) [ حزن ] hüzün, üzüntü.
hüznengîz (A.-F.) [ حزن انگيز ] hüzün veren.
hüzzam (A.) [ حزام ] Türk musikîsinde bir makam.
197
I
ıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur.
ık’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık.
ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim.
ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök.
ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı.
ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk.
ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından.
ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili.
ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet.
ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma.
ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma.
ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme.
ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
198
ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme.
ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme.
ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama.
ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili.
ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir.
ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler.
ıstınâ’ (A.) [ اصطناع ] seçme.
ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap.
ışk (A.) [ عشق ] aşk.
ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık.
ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme.
ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi.
ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma.
ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma.
ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır.
ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu.
ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler.
ıttılâ’ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma.
ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler.
ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm.
ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti.
ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım.
ız’âf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma.
199
ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı.
ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma.
ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma.
ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma.
ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.
ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı.
ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici.
ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk.
ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu.
200
İ
i’câz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma.
i’dâdî (A.) [ اعدادی ] lise.
i’dâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme.
i’lâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme.
i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.
i’lâm (A.) [ اعلام ] bildirme.
i’lâm edilmek bildirilmek.
i’lân (A.) [ اعلان ] ilan.
i’mâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme.
i’mâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme.
i’râz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma.
i’tâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.
i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.
i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.
i’tâ olunmak verilmek.
i’tâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma.
i’tikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.
i’tilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.
i’tizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme.
i’tizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme.
i’vicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma.
201
i’zâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme.
i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.
i’zâm etmek göndermek, yollamak.
i’zâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama.
iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme.
iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
iâde etmek geri vermek, geri göndermek.
iâde eylemek geri vermek.
iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.
iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.
iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.
iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere.
iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar.
iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış.
iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme.
ib’âd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma.
ibâ’ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma.
ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.
ibâd (A.) [ عباد ] kullar.
ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler.
ibâdet (A.) [ عبادت ] klluk, tapınma.
ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.
ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet.
202
ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer.
ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.
ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme.
ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören.
ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar.
ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf.
ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan.
ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.
ibdâ’ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.
ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.
ibdâ’kâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren.
ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik.
ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler.
ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.
ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.
ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak.
ibl (A.) [ ابل ] deve.
iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma.
iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci.
iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca.
ibn (A.) [ ابن ] oğul.
ibrâ’ (A.) [ ابراء ] aklanma.
ibrâ’ etmek aklanmak.
203
ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama.
ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi.
ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme.
ibrâz edilmek gösterilmek.
ibrâz etmek göstermek.
ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge.
ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi.
ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici.
ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici.
ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak.
ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim.
ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.
ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.
ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.
ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.
ibtidâ’ etmek başlamak.
ibtidâ’î (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul.
ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme.
ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.
ibtidâr etmek başlamak, girişmek.
ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme.
ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük.
204
ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.
ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.
ibtinâ’en (A.) [ ابتناء ] dayanarak.
ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme.
îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek.
îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler.
icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma.
icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.
îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat.
îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.
îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.
icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak.
îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.
îcâr edilmek kiraya verilmek.
îcâr etmek kiraya vermek.
icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri.
îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme.
icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.
icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma.
icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama.
icbâr edilmek zorlanmak.
icbâr etmek zorlamak.
iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.
205
icmâ’ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme.
icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam.
icmâl edilmek öçetlenmek.
icmâl etmek özetlemek.
icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek.
icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde.
icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,
yürütülme.
icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar.
ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında
görüş bildirme.
ictimâ’ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.
ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.
ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler.
ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.
ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.
ictimâîleşmek sosyalleşmek.
ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim.
ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.
ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler.
ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme.
ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.
206
ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma.
ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.
îd (A.) [ عيد ] bayram.
îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı.
îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı.
idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme.
idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.
idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.
4.yönetim.
idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.
idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim.
idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu.
idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel.
idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik.
iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.
idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.
idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
ithal etmek.
idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları.
îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi.
idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz.
idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme.
idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.
207
idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.
idrâr (A.) [ ادرار ] sidik.
îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme.
îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.
îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.
îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma.
îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.
ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler.
ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme.
ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.
ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.
ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme.
ifâkat bulmak iyileşmek.
ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme.
iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü.
ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma.
ifhâm etmek anlatmak.
iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma.
iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.
iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.
iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.
ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme.
ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma.
208
ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma.
ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan.
ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık.
ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.
ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.
ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler.
ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar.
ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma.
ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.
ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma.
ifşâ edilmek açığa vurulmak.
ifşâ etmek açığa vurmak.
ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar.
iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.
iftâr etmek oruç açmak.
iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.
iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç.
iftihar etmek övünmek, gurur duymak.
iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.
iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme.
iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma.
iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık.
iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama.
209
iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama.
iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal.
iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme.
iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.
iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.
iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.
iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma.
iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma.
iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma.
iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma.
iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma.
iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi.
iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler.
iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma.
iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.
ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma.
îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.
ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik.
ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma.
ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.
ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme.
210
ihbar etmek bildirmek, haber vermek.
ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı.
ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme.
ihdâ edilmek hediye edilmek.
ihdâ etmek hediye etmek.
ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme.
ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.
ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama.
ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma.
ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme.
ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme.
ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma.
ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme.
ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme.
ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.
ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.
ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük.
ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma.
ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci.
ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.
ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
211
ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.
ihrac olunmak çıkarılmak.
ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar.
ihrâk (A.) [ احراق ] yakma.
ihrak edilmek yakılmak.
ihrak olunmak yakılmak.
ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.
ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme.
ihraz etmek kazanmak, elde etmek.
ihsâ (A.) [ احصا ] sayma.
ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik.
ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik.
ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik.
ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik.
ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme.
ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma.
ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.
ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.
ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme.
ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma.
ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.
ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme.
ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni.
212
ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun.
ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme.
ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık.
ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar.
ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal.
ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller.
ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması.
ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma.
ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma.
ihtilât etmek karışmak.
ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.
ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen.
ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.
ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar.
ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen.
ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma.
ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş.
ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar.
ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma.
ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme.
ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak.
ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs.
ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma.
213
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.
ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme.
ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.
ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.
ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca.
ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık.
ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem.
ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme.
ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme.
ihtivâ etmek içermek.
ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk.
ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler.
ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma.
ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.
ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.
ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek.
ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı.
ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme.
ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş.
ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar.
ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet
ederek geçirme.
214
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.
ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.
ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.
ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı.
ik’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
îkâ (A.) [ ایقا ] yapma.
îka etmek vermek, bırakmak.
ikâb (A.) [ عقاب ] ceza.
ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga.
ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.
ikâme etmek yerine koymak.
ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma.
ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri.
îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma.
îkâz edilmek uyarılmak.
îkâz etmek uyarmak.
ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk.
ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim.
iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.
ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.
ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.
iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme.
215
iknâ etmek razı etmek.
ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme.
ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.
ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek.
ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme.
ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.
ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.
ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.
ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme.
iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup.
iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı.
iktibâs edilmek alınmak.
iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.
iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar.
iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
iktidâ etmek uymak.
iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.
iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme.
iktifâ edilmek yetinilmek.
iktifâ etmek yetinmek.
iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme.
iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma.
iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma.
216
iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme.
iktisâ etmek giymek
iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma.
iktisâb etmek kazanmak.
iktisâb eylemek kazanmak.
iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi.
iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik.
iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi.
iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler.
iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma.
iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme.
iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç.
iktizâ etmek gerekmek.
ilâ (A.) [ الی ] –e kadar.
ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare.
ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez.
ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri.
ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah.
ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça.
ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.
ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım.
ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji.
ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar.
217
ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler.
ilâve (A.) [ علاوه ] ek.
ilave etmek eklemek.
ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra.
ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler.
ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek.
ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma.
ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.
ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik.
ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma.
ilhak olunmak katılmak.
ilhâm (A.) [ الهام ] esin.
ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler.
ilim (A.) [ علم ] ilim.
ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma.
ilkâ etmek atmak.
ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme.
illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.
illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep.
illî (A.) [ علی ] nedensel.
illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik.
ilm (A.) [ علم ] bilim.
ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel.
218
ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri.
ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik.
ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma.
ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri.
iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.
iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı.
iltihak (A.) [ التحاق ] katılma.
iltihak etmek katılmak.
iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması.
iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma.
iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma.
iltisak etmek kavuşmak.
iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi.
iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma.
iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma.
ilzâm (A.) [ الزام ] susturma.
îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret.
îmâ etmek işaret etmek, göstermek.
imâd (A.) [ عماد ] direk.
imâl etmek yapmak.
imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma.
imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
219
îmân (A.) [ ایمان ] inanma.
iman etmek inanmak.
imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık.
imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat.
imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme.
imhâ edilmek yok edilmek.
imhâ etmek yok etmek.
imkân (A.) [ امکان ] olanak.
imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı
imrâr (A.) [ امرار ] geçirme.
imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati.
imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
çizelge.
imtidad etmek uzanmak.
imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme.
imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma.
imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.
imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma.
imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon.
imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma.
imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.
în (F.) [ این ] bu.
in’âm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş.
220
in’ikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma.
in’ikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma.
in’itâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme.
in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.
inâd (A.) [ عناد ] inat.
inân (A.) [ عنان ] dizgin.
inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma.
inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler.
inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik.
incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma.
ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan.
indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme.
indifâ etmek püskürmek.
ineb (A.) [ عنب ] üzüm.
infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma.
infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma.
infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme.
infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış.
infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama.
infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma.
infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.
infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma.
221
inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş.
inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma.
inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma.
inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük.
inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.
inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma.
inhiraf olunmak dönülmek.
inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını
kaybetmek.
inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel.
inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş.
inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama.
inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme.
inkâr edilmek yadsınmak.
inkâr etmek yadsımak.
inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.
inkılâb etmek dönüşmek.
inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.
inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama.
inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme.
inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme.
inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık.
inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş.
222
inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme.
inkisâm etmek bölünmek.
inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma.
inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.
inkişaf bulmak gelişmek.
inkişaf etmek gelişmek.
insâf (A.) [ انصاف ] acıma.
insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili.
insaniyu’l-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli.
insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık.
insibab etmek dökülmek.
insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra.
insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü.
insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel.
insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler.
inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.
inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma.
inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme.
inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.
inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama.
intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma.
intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.
intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma.
223
intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu.
intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma.
intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış.
intibâk (A.) [ انطباق ] uyum.
intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi.
intifâ’ (A.) [ انتفاع ] yararlanma.
intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme.
intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim.
intihâb edilmek seçilmek.
intihab eylemek seçmek.
intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler.
intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme.
intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma.
intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.
intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit.
intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.
intikal etmek geçmek
intikâm (A.) [ انتقام ] öc.
intikam almak öc almak.
intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı.
intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde
çalışmaya başlama.
intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.
224
intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.
intizâ’ (A.) [ انتزاع ] söküp alma.
intizâm (A.) [ انتظام ] düzen.
intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli.
intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş.
intizâr etmek beklemek.
inzâl (A.) [ انزال ] indirme.
inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen.
inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme.
inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.
inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.
irâ’e (A.) [ ارائه ] gösterme.
irâ’e etmek göstermek.
îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.
irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk.
irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek.
îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı.
ircâ’ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme.
ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.
irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür.
irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü.
irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım.
irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme.
225
irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla.
irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal.
irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik.
irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.
irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.
irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme.
irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi.
irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.
irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.
irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek.
irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma.
irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik.
irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm.
irtihâl etmek ölmek.
irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.
irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme.
irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.
irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme.
irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma.
irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme.
irzâ’ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
is’âd (A.) [ اصعاد ] yükseltme.
is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
226
is’âd olunmak yükseltilmek.
is’af olunmak yerine getirilmek.
is’âr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme.
isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık.
isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme.
îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma.
isâl etmek ulaştırmak.
isâle (A.) [ اساله ] akıtma.
isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama.
isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.
îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan.
îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.
isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger.
ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma.
iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme.
iskân edilmek yerleştirilmek.
iskân etmek yerleştirmek.
iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme.
iskât (A.) [ اسکات ] susturma.
iskât etmek susturmak.
islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman.
islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık.
ism (A.) [ اسم ] ad.
227
ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma.
isnâ’aşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki.
isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira.
isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi.
isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık.
istî’âb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.
isti’câl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış.
isti’fâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma.
isti’kâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma.
isti’lâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme.
isti’mâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.
isti’mâl edilmek kullanılmak.
isti’mâl etmek kullanmak.
istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme.
istiâne olunmak yardım istenmek.
istib’âd (A.) [ استبعاد ] uzak görme.
istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi.
istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı.
isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme.
isticvâb etmek sorgulamak.
istid’â (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme.
istid’ânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe.
istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek.
228
istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
yargıda bulunma.
istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı.
istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti.
istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma.
istifrâğ etmek kusmak.
istifsâr etmek açıklama istemek.
istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme.
istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.
3.tokgözlülük.
istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.
istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.
istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
sonra uykuya yatma.
istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme.
istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma.
istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar.
istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme.
istihdaf eylemek hedef edinmek.
istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma.
istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme.
istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen.
istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.
istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey.
229
istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper.
istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama.
istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim.
istihlâk etmek tüketmek, harcamak.
istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma.
istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.
istihrâc etmek çıkarmak.
istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.
istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme.
istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma.
istihzâ (A.) [ استهزا ] alay.
istihzâ etmek alay etmek.
istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.
istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.
istikamet vermek yön vermek.
istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama.
istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.
istikbal etmek karşılamak.
istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme.
istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme.
istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık.
istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama.
istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme.
230
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.
istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık.
istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma.
istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma.
istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme.
istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.
istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme.
istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.
istilzâm eylemek gerektirmek.
istimâ’ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme.
istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.
istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme.
istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme.
istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma.
istimlâk edilmek kamulaştırılmak.
istimlâk etmek kamulaştırmak.
istimnâ’ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon.
istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik.
istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme.
istinâd etmek dayanmak.
istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek.
istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.
231
istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
feshini isteme.
istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.
istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik.
istinkâf etmek çekimser kalmak.
istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme.
istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama.
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.
istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme.
istirâhat etmek dinlenmek.
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.
istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma.
istirdâd edilmek geri alınmak.
istirdâd etmek geri almak.
istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme.
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.
istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına.
istirkab etmek çekememek.
istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.
istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme.
istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı.
istisnâ’î (A.) [ استثنائی ] kural dışı.
istişâre (A.) [ استشاره ] danışma.
232
istişâre etmek danışmak.
istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme.
istişhâd yapmak örnek vermek.
istitâat (A.) [ استطاعت ] güç.
istitâr (A.) [ استتار ] örtünme.
istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken.
istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük.
istiz’âf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme.
istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru.
istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme.
isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı.
îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.
iş’âr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme.
işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma.
işârât (A.) [ اشارات ] işaretler.
işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz.
işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek.
işbâ’ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma.
işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme.
işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.
işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme.
işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme.
işmi’zâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme.
233
işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma.
işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu.
işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi.
işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi.
iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.
iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme.
iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı.
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.
iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah.
iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici.
iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma.
iştihâr etmek meşhur olmak.
iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme.
iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama.
iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma.
iştirâ etmek satın almak.
iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık.
iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm.
iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma.
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.
işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda.
işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli.
işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli.
234
işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr.
it’âm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme.
itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme.
itâat etmek uymak, boyun eğmek.
itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma.
itâle (A.) [ اطاله ] uzatma.
itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma.
itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme.
itfâ etmek söndürmek.
itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı.
ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir
kuruluşa manen hediye etmesi.
ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma.
itham etmek suçlamak.
itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık.
itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.
itibâren (A.) [ اعتبارا ] –den beri.
itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan.
itibariyle (A.-T.) bakımından.
itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma.
itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç.
itikâd etmek inanmak.
itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar.
235
itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler.
itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.
itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.
itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici.
itimâd (A.) [ اعتماد ] güven.
itimâd edilmek güvenilmek.
itimâd etmek güvenmek.
itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek.
itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu.
itinâ (A.) [ اعتنا ] özen.
itinâ edilmek özen gösterilmek.
itinâ etmek özen göstermek.
itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı.
itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.
itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk.
itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık.
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek.
itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma.
itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.
itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme.
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
236
itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.
ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme.
ittibâ etmek uymak, izlemek.
ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.
ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme.
ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele.
ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî.
ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik.
ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm.
ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma.
ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.
ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.
ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.
ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma.
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.
ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme.
ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik.
ityân (A.) [ اتيان ] getirme.
ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel.
ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak.
iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş.
iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.
iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan.
237
iz’âc etmek rahatsız etmek.
iz’âf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma.
iz’ân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye.
iz’ân etmek akıl etmek.
izâbe (A.) [ اذابه ] eritme.
izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma.
izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme.
izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama.
izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra.
izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli.
izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik.
îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama.
îzâh edilmek açıklanmak.
îzâh etmek açıklamak.
îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar.
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.
îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak.
izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme.
izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.
izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.
izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular.
izâr (A.) [ ازار ] peştemal.
izâr (A.) [ عذار ] yanak.
238
izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik.
izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma.
îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı.
izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme.
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.
izin (A.) [ اذن ] izin.
izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.
izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma.
izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma.
izn (A.) [ اذن ] izin.
izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik.
izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol