Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi N

Nasuh-Mansuh

Bakara, 106

Yaşar Nuri Öztürk: Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?

 

Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

 

1. mâ : ne, şey, bir şey

2. nensah : kaldırırız

3. min âyetin : bir âyet (âyetten)

4. ev nunsi-hâ : veya onu unuttururuz

5. ne'ti : getiririz

6. bi hayrin : hayırlı olanı, daha hayırlısını

7. min-hâ : ondan

8. ev misli-hâ : veya onun mislini

9. e lem ta'lem : bilmiyor musun

10. enne allâhe : muhakkak ki Allah

11. alâ kulli şey'in : herşeye

12. kadîrun : kaadir olan, gücü yeten

 

 

 

 

 Muhammet Esed Tefsiri

106.

Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz herhangi bir mesajı mutlaka daha iyisi veya benzeri ile değiştiririz. (87) Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilmez misin? 

87 - Bu pasajda ortaya konulan prensip -Kitâb-ı Mukaddes öğretisinin, yerini Kur'an'ın getirdiği öğretiye bırakması- birçok Müslüman alimin yanlış yorumlarına sebep olmuştur. Bu bağlamda kullanılan âyet ("mesaj") kelimesi, aynı zamanda Kur'an'ın bir "hükmü"nü ifade etmek için de kullanılmaktadır (çünkü bu hükümlerin her biri bir mesaj taşır). Âyet terimini bu sınırlı anlamda alan bazı alimler, yukarıdaki pasajdan, Kur'an'ın bazı ayetlerinin vahiy tamamlanmadan önce Allah'ın talimatı ile "nesh" edildiği (yürürlükten kaldırıldığı) sonucunu çıkarmaktadırlar. Bu iddianın -ki, yazdıklarını tashih için ikinci defa okurken bazı bölümleri atan veya başkaları ile değiştiren herhangi bir yazarı akla getirmektedir- saçmalığının yanısıra, Kur'an'ın herhangi bir ayetinin "nesh" edilmiş olduğunu bildiren tek bir sahih Hadis bile bulunmamaktadır. Sözde "nesh doktrini"nin temelinde bazı eski müfessirlerin Kur'an'ın bir pasajını diğeri ile uzlaştırmadaki yetersizlikleri yatmaktadır: Sözkonusu ayetlerden birinin "neshedildiği" yargısına vararak altından kalkılmaya çalışılan bir yetersizlik. Bu keyfî değerlendirme, "nesh doktrini"nin taraftarları arasında kaç Kur'an ayetinin ve hangilerinin neshedildiği, ayrıca bu sözde nesih ile, sözkonusu ayetin Kur'an'ın tertîbinden tamamen çıkarıldığı mı yoksa yalnızca o ayet ile konulan özel hükmün veya beyanın mı iptal edildiği konusunda neden hiçbir görüş birliği olmadığını da açıklamaktadır. Kısacası, "nesh doktrini" hiçbir tarihsel olguya dayanmamaktadır ve bu nedenle de reddedilmelidir. Diğer taraftan, yukarıdaki Kur'an pasajını yorumlamadaki zahirî güçlük, âyet teriminin "mesaj" olarak anlaşılması ve bu ayetin, Yahudilerin ve Hristiyanların Kitâb-ı Mukaddes'in yerini alan herhangi bir vahyi kabul etmediklerini ifade eden önceki pasaj ile bağlantılı olarak okunması halinde derhal ortadan kalkar: çünkü onu bu şekilde okumamız halinde, neshin, bizzat Kur'an'ın herhangi bir bölümü ile değil, sadece geçmiş ilahî mesajlar ile ilgili olduğunu görürüz. 

http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=31&sid=2

 
Elmalılı Tefsiri
106-Kırâet: , İbni Âmir kırâetinde nûnun zammı ve sînin kesriyle okunur ki, insâhdandır. İbni Kesir ve Ebu Amr kırâetlerinde birinci nûnun ve sinin fethaları ve ondan sonra bir hemze-i sakine ile şeklinde okunur ki, tehir mânâsına olan nesee ve nesiedendir.

Şer'î usûl bakımından neshin dine uygunluğunu isbat eden bu ayetin sevki, eski kitapların bazı hükümlerinin neshindeki cevaz hakkında ise de söyleniş bakımından kelimesi umum ifade ettiğinden, bazı Kur'ân âyetlerini de açıkça içine almaktadır. Şu halde Kur'ân âyetlerinde de nâsih ve mensûh vardır. Bunun aksini iddia etmek, nassın zâhirini inkâr etmek olur.

Nesih lügatte değiştirmek, yani bir şeyin yerine başkasını geçirmek, halef yapmak demektir. Nitekim (Nahl, 16/101) âyetinde nesih, tebdil olarak ifade edilmiştir. Bununla beraber bu mânâ bazen o şeyin kendisinde itibar edilir ki, buna izale, ilga, iptal denilir: "güneş gölgeyi neshetti" demek onun yerine geçti, onun yerini aldı demektir ki, buna, izale etti ve iptal etti de denilir. Bir başka âyette "Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder." (Hacc, 22/52) nesh işte bu anlamdadır. Bazen de o şeyin yerinde itibar edilir ki, buna da nakl ve tahvil denilir. Nitekim "nesahtü'l-kitab" kitabı istinsah eyledim demek, bir kitaptakini diğerine geçirdim, ona nakletttim demektir. Yazıda nesih, mirasta münasahe," ruhlarda tenasuh tabirleri de bu mânâyadır. "Siz her ne yaptıysanız biz onları istinsah etmiştik." (Câsiye, 45/29) âyetindeki istinsah da yine bu mânâya gelmektedir. Özetle, lügat bakımından nesih, izale ve nakil mânâlarında müştereken kullanılır ise de her iki mânânın da esası tebdil demektir.

Şeriat ıstılahında da nesih, herhangi bir şer'î hükmün aksine sonradan başka bir şer'î delilin delalet etmesidir ki, ilâhî bilgiye nazaran evvelki hükmün müddetinin sonunu beyan, bizim bilgimize nazaran da zahiren bâki görünen o hükmü değiştirip ortadan kaldırmak demektir. Her iki bakımdan da nesih, bir değişikliği bildirmek anlamına gelmektedir. Bunda hiç bir zaman Allah'a nazaran caymak veya bilememek mânâsı yoktur. Bunun içindir ki, ebediyet kaydiyle mukayyed (bağlı) hükümlerde nesih cereyan etmez. Nesih ancak emirler ve yasaklar gibi inşâî bir mânâyı içeren vakıaya ilişkin bir ihbar ve ilâm olmayıp, sırf icad olan ve yalnız bir iradeyi gösteren, bununla beraber ebediyyeti nassa bağlanmamış bulunan konularda ve hükümlerde cereyan eder. Cenabı Allah, varlık âleminde bu gün yarattığını yarın yok ederek, diğer bir şeye dönüştürmekle ilmine, kudretine, iradesine hiçbir noksanlık ârız olmayacağı gibi, şeriate ait âlemde de başka başka zamanlarda başka başka şer'î hükümler inşa etmekle, mesela; geçmiş zamandaki bir emrin yerine, şimdiki zamanda yasak koyan bir emir inzal buyurmakla ilminde ve iradesinde haşa bir noksan değil, belki her birinde bir hikmetinin tecellisini ve kemalini göstermiş olur. Ve bunda caymak mânâsını düşünmek bile kabil değildir. Allah katında kararlaşmış bulunan herşey ve her hüküm yerli yerinde gelmiştir. Ve hakikatte hiçbir kelimesi değişmiş değildir. Yaratılışta her anın ayrı bir emri olsa ilahî ilmin zerre kadar değişmesini gerektirmez. Hasılı iman hakikatleri, itikat esasları gibi, ihbarî olan ilmî ilkelerde nesih mümkün değildir. Bunların bir anlık zamana bağlı olanları bile ezelî gerçekler hükmündedir. "Şu şöyledir, filan vakit, filan şey oldu veya olacak." denildi mi bu haberler, bu hükümler artık ezelden ebede doğrudurlar.

O vakitte o şey olmadı veya olmayacak denilemez. Lakin "su iç, şarap içme, nikah yap, zina etme" gibi inşâî olan şer'î hükümler, açıkça ebediyet kaydıyla kayıtlanmadıkça nesihleri mümkündür. Bunlar bir an için meşru, başka bir an için gayr-i meşru olabilirler. Bunların ebediyetleri zorunlu değildir, nesihleri de müddetlerinin açıklanmasına bağlıdır. Önceki kısımlarda Kur'ân, Tevrat'ı ve diğer ilahî kitapları tasdik edici, teyit edici ve destekleyicidir, ayrıca daha fazlasıyla tefsir edici ve açıklayıcıdır. İkinci kısımda ise Kur'ân, onlardaki birtakım hükümleri kaldırarak, her zamana göre uygulanacak hükümleri ve teşri (kanun koyma) usullerini içeren yeni ve mükemmel bir hoşgörülü şeriat getirmiştir. Şurasının unutulmaması gerekir ki, tevhid inancı gereğince yaratılış âleminde olduğu gibi, teşri âleminde de icat ve inşa, ancak Cenab-ı Allah'a ait bir sıfattır. Kullar nihayet O'nun yaratmasıyla ve O'nun gösterdiği âyetlerin ve delillerin ışığında kendi bilgi kapasitelerine göre bir tasarrufa izinlidirler. Yoksa Allah'ın yaratmış olduğu kanunlar, kul iradesiyle kaldırılamaz. Neshin şeriat ıstılahındaki bu tarifi de yine bu âyetin delaletidir ve bu konunun tafsilatı "Usûl-i fıkıh" ilmine aittir. Gelelim âyetin mânâsına:

Yahudiler, Allah nesih yapamaz ve şu halde böyle yeni yeni hükümler getiren bir vahiy indiremez mi diyorlar? Yalan söylüyorlar ve yanlış biliyorlar. Zira Allah nesih yapabilir ve yapar, yapmasında da kendisi için hiçbir noksanlık söz konusu değildir; şânına noksan gelmez. Aksine O'nun yaptığı nesihte hayır ve hikmet vardır. Çünkü Biz azamet ve kudretimizle herhangi bir âyeti kısmen veya tamamen ve mesela mânâsındaki bir hükmünü veya lafzının hükmü olan tilavetini veya her ikisini bizzat kitabımızla neshedersek veya diğer bir kırâete göre; resulümüze sünnetiyle neshettirirsek, yahut onu unutturur, hafızalardan silersek veya yine diğer bir kırâete göre; onun hükmünün uygulanmasını tehir edersek, ondan daha hayırlısını, veya en azından onun mislini ve dengini getiririz. İşte şer'î nesih bu usul çerçevesinde cereyan eder. Bunların hiç biri abes değildir, hiç biri yokluğa, ihmale ve hatta noksana yönelik şeyler değildir.

http://www.kuranikerim.com/telmalili/bakara2.htm



Resulallah’ ın Numuneliği

 

Ahzap  Suresi

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

21. Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.

 

Neye, Kime  İnanacağız

 

Bakara Suresi

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

282. Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.

 

Enfal Suresi

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

29.Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.

 

Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

1.

yâ eyyuhâ

: ey, onlar ki

2.

ellezîne âmenû

: inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler

3.

in

: eğer

4.

tetteku allâhe

: Allah'a (karşı) takva sahibi olun

5.

yec'al

: kılar, yapar

6.

lekum

: sizin için, sizi, size, siz

7.

furkânen

: bir furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği)

8.

ve yukeffir

: ve örter

9.

an-kum

: sizden

10.

seyyiâti-kum

: günahlarınızı

11.

ve yagfir-lekum

: ve size mağfiret eder

12.

ve allâhu

: ve Allah

13.

zu el fadli el azîmi

: büyük fazl sahibidir

 

 

 

Kıyame Suresi

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

 

18. O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle.

19. Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.

 

 

Ne Olacak Bu Milletin Hali?

 

Rad Suresi

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

11. Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.

 

Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh(emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh(lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl(vâlin).

1.

lehu

: onun vardır

2.

muakkıbâtun

: takip edenler

3.

min beyni yedey-hi

: onun önünden (onun elleri arasından)

4.

ve min halfi-hi

: ve onun arkasından

5.

yahfezûne-hu

: onu korurlar, muhafaza ederler

6.

min emri allâhi

: Allah'ın emrinden

7.

innallâhe (inne allâhe)

: muhakkak Allah

8.

lâ yugayyiru

: bozmaz

9.

: şey

10.

bi kavmin

: bir kavim de

11.

hattâ

: oluncaya kadar

12.

yugayyirû

: bozarlar

13.

mâ bi enfusi-him

: nefslerinde olan şeyi

14.

ve izâ

: ve, olduğu zaman

15.

erâde allâhu

: Allah diler

16.

bi kavmin

: bir kavme

17.

sûen

: bir kötülük, bir ceza

18.

fe lâ meredde

: artık reddedecek (mani olacak kimse) yoktur

19.

lehu

: onu

20.

ve mâ lehum

: ve onlar için yoktur

21.

min dûni-hî

: ondan başka

22.

min vâlin

: koruyan bir dost

 

Mevlana karanlık bir odaya girdiğinde, şikâyet etmek yerine ışık ol demiş.

Demek ki biz de ne olacak bu milletin hali demek yerine, nefislerimiz terbiye edip, insanlara örnek olmalıyız.

 

MÂİDE

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

105. Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın. Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.

 

İSRÂ

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

16. Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.

 

36. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

 

Not: İnsanlar bilmedikleri şeyin peşine düşmek yerine, anlayarak okumalı ve araştırdıktan sonra ne yapacağına karar vermeli. İsra 36 bence bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ata sözüne uygundur.

Ayrıca bu ayet hukukun vatandaş tarafından bilindiğine araştırıp öğrenmemesi durumunda sorumlu tutulacağına dair hukuk ilkesine de uygundur.

 

 

                                                                                                              26.07.2012

 Fatih Lütfü Aydın.

 

 

Ne Ekersen Onu Biçersin.

 

Necm Suresi

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

39. Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.

 

 

NİTELİĞİN ( NASILLIĞIN, KEYFİYETİN) NİCELİKTEN ( ÇOKLUKTAN, KEMİYETTEN ) ÜSTÜN OLMASI.

http://www.ezberim.biz/dini-bilgiler/211366-islam-kemiyet-degil-sayi-degil/

ENFÂL

19. Yaşar Nuri Öztürk : Fetih istiyorsanız, fetih size geldi. Eğer vazgeçerseniz hakkınızda daha hayırlı olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Cemaatiniz çok da olsa size zerre kadar yarar sağlayamaz. Allah, inananlarla beraberdir.

65. Ey Peygamber! Müminleri çarpışmaya teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüzüne galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur.
66. Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle beraberdir!

MÂİDE-100

Yaşar Nuri Öztürk : De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz."

Not: “Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine engel değildir” yani bir hükmün ( Kur’an ayetinin), özel olması (Enfal, 65, 66, ayetlerinde ki sabırlılık niteliğine sahip kişiler ) genellemeye engel değildir. Yalnızca sabırlılık niteliğine sahip kişiler değil her konuda, bilim ve teknolojide, maneviyatta, edebiyatta üstün nitelikler kazanmış kişileri de Enfal, 65, 66, ayetleri konu edinir. Fatih Lütfü Aydın.

Nicelik: Eşyanın sayısal özellikleridir. Örneğin, sandalyenin yüksekliği, eni, 
sayısı vs. 
Nitelik: Eşyanın sayısal özelliklerinin dışında kalan özellikleridir. Örneğin,
sandalyenin birinin tahtadan yapılmış olması, diğerinin ise minderli 
olması. Aynı zamanda insanlar için kullanıldığında, insanların; bilgi, 
beceri, manevi, sanatsal, insani özelliklere sahip olmasıdır.

 

Yine örneğin bazı insanların sürü gibi olması nicel bir özellik iken; bazı insanların da okuyan, araştıran, kendini geliştirip, insanlığa yaralı olmaya çalışan kişi olması da nitel bir özelliktir. F.L.A.

 

Ayrıca konuyla alakası olan; İttihad-i İslam ( tüm İslam aleminin birlik ve dayanışma içinde olması ) ya da Pan İslamizim ( tüm İslam alemini bir potada ortamda, kaynaştırma ve Turancılık [( Pan Türkizim )( tüm Türkleri bir ortamda kaynaştırma, birleştirme)] ile 5 çocuk felsefelerine de yer vermek gerekir bence.

Yukarıda ki bu dünya görüşleri ( felsefeleri ) niteliğin sağlanabilmesiyle bir gerçeklik kazanabilir.
Evet birlikden kuvvet doğar ve bir bu kadar daha nüfusu barındıracak topraklarımız var ama bir evde bir ya da iki kişi çalışıyor diğerleri yiyorsa, bireylere kaliteli olanaklar sağlanamıyorsa, “Birlikden kuvvet doğar” atasözü “Nerede çokluk, orada bozukluk” atasözünü söyletir. F.L.A.

 

Muslumanlarin hizla artan buyuk nufusuyla veya cogunlukta olusuyla ovunmek;bir adamin sismanligiyla boburlenmesine ve aldigi yeni kilolara sevinmesine benziyor.Barisa, dusunceye ve ilmi basarilarimiza vurgu yapmaya ne zaman baslayacagiz? Bize manevi saglamlik temin edecek bilimimiz edebiyatimiz nerede? Nerede buluslarimiz, insanlik ailesine katkilarimiz hani? ( Aliye İzzebeggeovic)

NAMAZ

http://www.kuranformu.com/forum/index.php?topic=107.0;wap2

http://www.diniyazilar.com/2011/06/yasar-nuri-ozturkun-yorumuyla-namaz/

 

http://fatihltfaydin.tr.gg/Namaz.htm


  CUMA NAMAZI
 
CUMA-9
Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
 
1. yâ eyyuhâ : ey 
2. ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler 
3. izâ nûdiye : nida edildiği zaman, seslenildiği, çağrıldığı zaman 
4. li es salâti : namaza, namaz için 
5. min yevmi : (günlerden) ..... günü 
6. el cumuati : cuma 
7. fes'av (fe is'av) : o zaman, hemen koşun 
8. ilâ zikri allâhi : Allah'ı zikretmeye, Allah'ın zikrine 
9. ve zerû : ve bırakın 
10. el bey'a : alışveriş 
11. zâlikum : işte bu 
12. hayrun : daha hayırlı 
13. lekum : sizin için 
14. in : eğer, keşke 
15. kuntum : siz oldunuz 
16. ta'lemûne : biliyorsunuz, bilirsiniz 
 
 
Yaşar Nuri Öztürk : Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. 
 
 
NAMAZ
ANKEBÛT-45
Yaşar Nuri Öztürk : Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor. 
 
Namaz Vakitleri
 
BAKARA-238
Yaşar Nuri Öztürk : Namazları ve orta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. 
 
NÛR-58
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam kılınan namazdan sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. 
 
İSRÂ-78
Yaşar Nuri Öztürk : Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir. 
 

2 Tür Namaz Vardır. 1. Huşu ile kılınan, 2. Maun Suresi'ne uygun oalrak kılınan.
 NAMAZ'ı HUŞU ile KILANLAR KURTULMUŞTUR.

MU'MİNÛN

1.Yaşar Nuri Öztürk : Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler. 

2.Yaşar Nuri Öztürk : Namazlarında huşû sahipleridir onlar. 


Müşriklerin Namazı

 

34. Yaşar Nuri Öztürk : Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar onun dostları/koruyucuları da değillerdir. Onun dostları/koruyucuları takva sahiplerinden başkası değildir. Ama onların çokları bunu bilmezler.

 

35. Yaşar Nuri Öztürk : Onların o evdeki namazı; ıslık çalmak, el çırpmak/engel olmaktan başka bir şey değildir. O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı.

 

36. Yaşar Nuri Öztürk : O küfre sapanlar mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar, harcayacaklardır da. Sonunda bu kendileri için bir hasret olacak, sonra da mağlup edilecekler. Küfre sapanlar doğruca cehenneme sürülecekler.

 

Müşriklerin Namazı

 

34. Yaşar Nuri Öztürk : Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar onun dostları/koruyucuları da değillerdir. Onun dostları/koruyucuları takva sahiplerinden başkası değildir. Ama onların çokları bunu bilmezler.

 

35. Yaşar Nuri Öztürk : Onların o evdeki namazı; ıslık çalmak, el çırpmak/engel olmaktan başka bir şey değildir. O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı.

 

36. Yaşar Nuri Öztürk : O küfre sapanlar mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar, harcayacaklardır da. Sonunda bu kendileri için bir hasret olacak, sonra da mağlup edilecekler. Küfre sapanlar doğruca cehenneme sürülecekler.

MAUN SURESİ
 

MÂÛN

1.      Gördün mü o, dini yalan sayanı?

2.      İşte odur yetimi itip kakan;

3.      Yoksulu doyurmayı özendirmez o.

4.      Vay haline o namaz kılanların ki,

5.      Namazlarından gaflet içindedir onlar!

6.      Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.

 

7.      Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.

                       Ve yemneûnel mâûn(mâûne).

1.

ve yemneûne

: ve mani olurlar, engel olurlar

2.

el maûne

zekât ve yardımlaşma

 

Diğer iki ana eksene geçmeden önce mülkiyet konusunu biraz daha açalım isterseniz. Sahip olduğumuz şeyler ve bunların dönüşümü, sonraki nesle aktarımı, şahıslar arasındaki dolaşımı nasıl olmalı?

 Buna en genel hatlarıyla mülkiyet ilişkileri diyoruz. Dünyadaki hayatın, insan hayatının temeli budur. Fıkhın muamelat hükümleri bununla ilgilidir ve sahip olduğumuz şeylerin el değiştirme esnasındaki tutumları kapsar. Kişinin ahlâkı da doğruluğu da dürüstlüğü de burada ortaya çıkar. Hz. Peygamber (s) şöyle der: “Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın”. Buradaki kasıt, kişinin sahip olduklarını nasıl kullandığı, eline bir güç, servet ya da iktidar geçtiğinde nasıl bir davranış sergileyeceğinin gözlenmesidir. Kişi bir şeye sahip olduğunda şımarıyor, olmadığında ye’se mi düşüyor ona bakmamız gerektiği ifade edilir. Kişinin dindarlığı burada ortaya çıkar. Kur’an diyor ki bunlarda kenz ve temerküz olmayacak. Yani sahip olduklarımız (bilgi, servet, iktidar) bir kişi veya grubun elinde toplanıp, olmayanlara yönelik hegemonik ilişki geliştirilmeyecek. İslam’ın mesajını verdiği ikinci ana eksen adalettir. Toplumda var olan eşitsizlikler ile ilgili duruma dinimiz ne demektedir? Bununla ilgili bir görüşü var mıdır? Mesela bir adam düşünelim. Bu adam iki yüz köyün sahibi bir ağa ve köylüler de onun marabası. Köylüler adamın tarlalarında karın tokluğuna çalışıyor. Dinimiz buna ne diyor? Molla’ya sorarsan bunda bir sakınca görmüyor. “Allah ağayı ağalıkla, marabayı marabalıkla, zengini zenginlikle, fakiri fakirlikle imtihan ediyor. Bizim yapacağımız bir şey yok.” diyor. Oysa Kur’an-ı Kerim, Yasin Sûresi 47. âyette bunu söyleyenlere “kâfir” diyor. “O kâfirlere verdiğimiz rızıklardan infak ediniz dendiği zaman şöyle derler: Eğer isteseydi Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız?” Peygamber müşriklere infak ediniz diyor. Kâbe’ye yığdınız malları veriniz, bunlar sizin hakkınız değil diyor. Yoksullara veriniz diyor. Onlar da diyorlar ki “eğer isteseydi zengin yoksul ayrımını Allah giderirdi. Allah demek öyle dilemiş ki onlar yoksul. Bize de lütfetmiş, bahşetmiş ki zenginiz. Eğer isteseydi Allah onları da zengin ederdi. Biz niye verelim ki?” İşte Allah bunu söyleyenlerin kâfir olduğunu bildiriyor. Yani var olan eşitsizliği dine mal etmek, “Allah böyle istedi, ne yapalım?” demek adaletsizliğin ta kendisidir.

YAZI KAYNAĞININ KISA YOLU

http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:MHzbfVevykIJ:www.ihsaneliacik.com/2012/06/soylesi-kurani-hayat.html+&cd=7&hl=tr&ct=clnk&gl=tr&client=firefox-a

 

 Selamlar! Dünya düşüncesi geldikçe, namazı tekrar tekrar kılmak, insanı dinden soğutur. Bence dünya düşüncesi geldikçe o düşünceden arınmak için çaba harcayıp, namazı süresinde bitirmeli.FLA.

 

Selamlar, Fatih Bey.. Benim, özellikle cuma namazlarında çok rahatsız olduğum husus; vaaz dinlerken cemaatın bir kısmının lakayt tavırları, sere serpe oturmalar, hal hatır sormalar, çalan cep telefonları, arı vızıltısını andıran uğultu.. Ben camiye girdiğim andan itibaren Allah'ın huzurunda imiş gibi sessizliğe bürünürüm.. Benim düşünceme göre, Cüneydi Bağdadi Hazretleri cami adabını vurgulamak istiyor.

 

Olabilir ama tekrar tekrar namaz kılmak ve yine mi aklıma bir şey gelip tekrarlıyacağım endişesini yaşamak namazdan da dinden de soğutur. 

Bence namaz zihni arındırma davranışıdır. Zihni arındırmak için çaba harcamalı huzuru yakalamak için uğraşmalı. Seslerle huzurun kaçtığı yerlerden uzak durup durmamak da kişinin seçimidir.

Bence Hz. Allah namazı nerede kıldın diye sormaz, kılarken yanlız beni düşündün mü diye sorar gibi geliyor.

Secde boyun eğmektir.Şekil olarak ( namazda ) boyun eğmek yetmez bunu hayata da geçirmek lazım. Yani zalime boyun eğmeyip ( zalimin yoluna girmeyip ) gerçek namazı kılmak lazım.

Hz. Allah şu gün şu saatte namaz kılarken dünyayı düşündün deyip çetele tutmaz.

Zihni arındırmak için çaba harcayıp harcamadığımıza bakar.Saygılar ve sevgiler. F.L.A.

 

9 Yaşar Nuri Öztürk: Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Yukarıda ki ayet gereği Cuma namazı farz ama rekât sayısıyla ilgili bir şey yok. 

 

Ayrıca bende aktaranların yalancısıyım. Peygamberimiz zamanında namazdan sonra kamu mallarının yani toplum için ayırılan malların gereksinim sahiplerine paylaşımı yapılırmış.

Günümüz cemaati paylaşımsız, sevgisiz bir şekilde dünya işlerini görüşüyorsa telefonlarla vay o cemaatin haline. F.L.A.

 

Yaşar Nuri Öztürk: Mûsa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.

 

Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve ekîmus sâlate, ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).

 

1. ve evhaynâ : ve biz vahyettik

2. ilâ mûsâ : Musa (a.s)'a

3. ve ahî-hi : ve onun kardeşine

4. en tebevveâ : yerleşmek, ev yapmak

5. li kavmi-kumâ : ikinizin kavmi için

6. bi mısra : Mısır'a

7. buyûten : evler

8. vec'alû : ve kılınız

9. buyûte-kum : evleriniz

10. kıbleten : kıble olarak, kıble

11. ve ekîmu es sâlate : ve namazı ikame edin

12. ve beşşiri el mu'minîne : ve mü'minleri müjdele

Yaşar Nuri Hocanın İslâm Nasıl Yozlaştırıldı kitabının Cuma maddesinde görüp öğrendiğim yukarıda ki ayette evlerinizi kıble kılın deniyor.

Belki de birbirinizi gözetin, kollayın, destekleyin, dayanışma içinde olun denmek isteniyor.

Demek ki topluluğun toplandığı herhangi bir yerde de Cuma namazı kılınabilir. Namaz kıldıktan sonra Hakk sözleri dinlenerek, hal hatır sorup insanların dertlerine çare aramak da ayet gereği uygun olabilir. Yani Cuma namazları aslında birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için dayanışmasının ruhunu da taşımalı. 

 

Aslında ne dense boş, herkes olabildiğince temiz kalmak, ruhunu, düşüncelerini ve bedenini haksızlıklardan korumak için çaba harcarsa kendi yararına, harcamazsa kendi zararınadır. Saygılar ve Sevgiler olsun F.L.A..




NAZAR

KALEM-51

Yaşar Nuri Öztürk : O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.

 


NEFS- İ MÜDAAFA

BAKARA
190.Yaşar Nuri Öztürk : Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. 

191. Yaşar Nuri Öztürk : Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası! 

192. Yaşar Nuri Öztürk : Eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici,çok merhametlidir.

HACC-39

Yaşar Nuri Öztürk : Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir. 

Bir müslümanın birisini öldürebilmesi için öldürmek kastıyla birinin ona saldırıyor olması gerekir. Yukarıda ki Nefs- i Müdaafa ayetlerinden bu anlaşılıyor. 

Fıtrat yaratılış özellikleridir. İnsan Diyalektike ( zıtlıkların çatışması kuramına ) uygun olarak olumsuzluk ve olumluluk içeren özellikte yaratılmıştır. Kimileri olumlu özellikleri, iyiliği, güzelliği, yardımseverliği vs. yi benimsemiştir, kimileri de aksi, olumsuz özellikleri benimsemiştir.

Derviş benim fıtratımda derken benim yaratılış özelliklerimde olumluluk, yardım severlik var demek istemiş. Bu güzel özelliklere sahip olmak ve devam ettirmek Hz. Allah’ımızın bizlerden beklentisidir.

Buraya kadar her şey doğru, güzel ama bu güzel özellikleri yaşarken, Nefs –i Müdaafa hakkımızı da kullanmalıyız. İyi akşamlar.

Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol