Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

ASIM 8a


Eskiden zurnalar öttükçe fezâ inlerdi; 
O ne dehşetli düğünler, o ne derneklerdi! 
Kurulur meydana harman gibi kırk elli sini; 
Tablalar yığmaya başlar koyunun beslisini. 
Ense kat kat taşıp etrâfa dökülmüş yakadan; 
Göğsün eb’âdı kabardıkça gerilmiş camadan ; 
Başta âbânî sarık, tende hilâlî gömlek; 
Belde Lâhûr şalı, üstünde o som sırma yelek; 
Dizde kaytan çevirilmiş çuhadan sıkma potur; 
Amcalar, lök gibi, bağdaş kurarak halka olur. 
Sofranın hâlesi şeklinde duran, kutru geniş, 
Boyu çepçevre kılapdanla zarîf işlenmiş, 
Eni az peşkiri herkes götürür dizlerine. 
Çorbadan sonra etin türlüsü kalkıp, yerine, 
Hamurun türlüsü devlet gibi kondukça konar. 
Sekiz on yerde güğümler mütemâdî kaynar. 
Tâze şerbet sunulur tâze kesilmiş karla; 
Buzlu ayransa döner ortada bakraçlarla.

Öğle olmaz mı, cemâ’atle kılarlar namazı. 
Güreşin gümler o esnâda mehîb incesazı: 
Oturur beşli davullar yere şişman şişman, 
Perde göstermeye başlar kabalardan, o zaman, 
Öyle inler ki zemin: Kalb-i fezâ “Küt! Küt!” atar; 
Zurnanın tizleri, dersen, yedi iklîmi tutar! 
Şimdi, hayvanlı, yayan, kız, kadın, oğlan, erkek; 
Kuşatır ip çekilen meydanı yüzlerce öbek. 
Bir taraftan da iner nâ-mütenâhî araba... 
İner amma o kadar süslü ki dersin: “Acaba, 
Şu beyaz tenteler altında birer hacle mi var?” 
Çekilir derken ödüller: Sekiz on seçme davar; 
İki baş manda, birer tay, dana, top top dokuma... 
Hele peşkir gibi peşkeşleri artık sorma. 
Yağ kazanlarla durur, tartısı yok, ölçüsü hiç; 
Hani ister sürün, ister dökün, istersen iç!

Bunların hepsi biter, bir heyecandır belirir; 
Ne temâşâdır o, titrer durur insan tir tir. 
Birbirinden daha mevzun iki üç çift endâm , 
Atılıp sahneye şâhin gibi etmez mi hırâm; 
Ses, soluk çıkmaz olur, herkesi ürperme alır; 
O geniş yer de nefeslerle berâber daralır. 
Çünkü meydanda değil, seyre bakanlarda bile 
Âsım’ın dengi heyâkil seçilir yüzlerle. 
Şimdi, sağ kolda, gümüş kaplı birer bâzû-bend , 
Boynu muskayla donanmış, o yarım deste levend, 
Önce peşrev yaparak, sonra tutuşmazlar mı, 
Güreş artık kızışır, hasmını tartar hasmı. 
Uzanır şimdi göğüsler, kavuşur; şimdi yine 
Dalga çarpar gibi çarpar gerilip birbirine. 
Kimi tek çapraza girmiş mütemâdî sürüyor; 
Kimi şîrâzeyi tartıp alıvermiş, yürüyor. 
Kimi sarmayla çevirsem diye sardıkça sarar; 
Kimi kılçık düşünür, atmak için fırsat arar. 
Adalî gövdeler altında o bîçâre çayır, 
Serilir toprağa, hem bir daha kalkar mı? Hayır! 
Bu, elenseyle düşürmüş de hemen çullanıyor; 
O da kurtulmak için türlü oyun kullanıyor. 
Kimi almış paça kasnak, o kaçar, hasmı döner; 
Kimi kündeyle giderken topuk eller de yener. 
Kimi cür’etli olur çifte dalar, hem de kapar; 
Kimi baskın çıkarak kazkanadından çarpar.

Seyreden halkı da bir gör: O ne candan hizmet; 
O ne rikkatli adamlar; o ne ma’sûm ümmet! 
Yarılan başları çevreyle boğanlar mı dedin... 
Göz silenler mi dedin, incik ovanlar mı dedin... 
Yağ süren başka, saran başka, çözenler başka; 
Su veren başka, güğümlerle gezenler başka. 
Şan, şeref duygusu millette nasıl yüksekse, 
Merhamet hissi de öyleydi, değil miydi Köse? 
Ne o? Bir şey demedin... 
        – Geçmişe mâzî derler! 
– Doğru, lâkin... 
        – Bırak, oğlum, gelecekten ne haber? 
– Onu Allah bilir ancak. 
        – Azıcık kul da bilir. 
– Bilemez, çünkü görünmez. 
        – İyi amma sezilir:

Oruç sıcaklara gelmiş, Kır Ağsı bakmış ki: 
Sabahlar akşam olur şey değil, bu, tiryâki; 
Bütün gün esnemeden, hiddet etmeden bıkmış; 
Al atla bağdaşarak “Yâ sefer!” demiş çıkmış. 
Takım rahat, pala uygun, gazâ mübârek ola: 
Tavuklu, hindili köylerde haftalarca mola. 
Refîki arpayı bulmuş, keser ferîh ü fahûr; 
Bu dört öğün yiyip ister sonunda bir de sahûr! 
Bedâva sofraya düştün mü, hoş geçer Ramazan; (*6) 
Misâfirim diye insan mukîm olur ba’zan.

Nasılsa bir gece bir düş görür bizim yolcu; 
Sabâhı bekleyemez, yok ya hâinin orucu; 
Uyandırır ne kadar köylü varsa, der: Çabucak, 
Gidin bulun bana bir şöyle zorlu düş yoracak. (*7) 
Çarıkçı Emmi’yi sağlık verir cemâ’at de, 
– Fakat sahurda yatar, kalkamaz bu sâ’atte. 
Biraz sabırlı olun... 
        – Şimdi isterim, gelecek: 
Ben öyle bekleyemem, kalkamaz demek ne demek?

Çarıkçı Emmi gelen halkı uğratır kapıdan. 
İkinci def’a gelirler: 
        – Ocağına düştük, aman, 
Herif lâf anlamıyor, gel de sonra yat, haydi! 
– Sabah sabah bu ne düştür be? Görmez olsaydı! 
Henüz yatağıma uzandım... Bakındı aksiliğe... 
Gebermediydi ya! 
        – Sen git de söz geçir deliye! 
Ne söylesen kızıyor... Hak şaşırtmasın kulunu. 
Adamcağız çıkar evden, tutar köyün yolunu, 
Ki uyku sersemi tak der zavallının canına; 
Düşer gelince nihâyet Kır Ağsı’nın yanına. 
– Aman be emmi! 
        – Ne var! 
                – Düş yorar mısın? 
                        – Be adam, 
Biraz nefesleneyim, dur ki, yorgunum... 
        – Duramam. 
– Neden? 
        – Fenâma gider beklemek de... 
                – Vah! Vah! Vah! 
– Bilir misin ki ne gördüm... 
        – Hayırdır inşallah! 
– Yemek yiyip yatıverdim, tamam yarıydı gece, 
Bir öyle hayvana bindim ki, seçmedim iyice. 
– Peki, o bindiğin at mıydı, anlasak, neydi? 
– Bilir miyim? Yalınız dört ayaklı bir şeydi... 
Katır mı desem?       Eşek mi desem? 
Öküz mü desem?     İnek mi desem? 
Al at mı desem?       İdiç mi desem? 
Koyun mu desem?   Çepiç mi desem? 
– Güzel! 
        – Biraz yürüdük... 
                – Geçtiğin nasıl yerdi? 
– Nasıl mı yerdi?.. Unuttum, görür müsün derdi? 
Yokuş mu desem?      İniş mi desem? 
Uzun mu desem?        Geniş mi desem? 
Çorak mı desem?       Çayır mı desem? 
Sulak mı desem?        Hayır mı desem? 
– Tamam! İlerde ne gördün? 
        – İlerde bir kocaman, 
Karaltı vardı... 
        – Peki, ismi yok mu? 
                – Bilmem, aman! 
Ağaç mı desem?       Kütük mü desem? 
Duvar mı desem?      Höyük mü desem? 
Ağıl mı desem?         Hamam mı desem? 
Yıkık mı desem?       Tamam mı desem? 
– Ya sonra? 
        – Karşıma, baktım, dikildi... 
                – Kim? 
                        – Bir adam... 
– Tanıştınız mı? 
        – O bilmem tanır mı, ben tanımam... 
Babam mı desem?      Kızım mı desem? 
Hasım mı desem?       Hısım mı desem? 
Çıfıt mı desem?          Gâvur mu desem? 
Şudur mu desem?      Budur mu desem? 
– Uzatma, sen buluyorsun belânı Allah’tan... 
Bu: Elde bir; yalınız pek seçilmiyor ne zaman... 
Bugün mü desem?      Yarın mı desem? 
Uzak mı desem?        Yakın mı desem? 
Yazın mı desem?        Güzün mü desem? 
Güzün mü desem?      Yazın mı desem?

– Ne kadar doğru! Hocam, hayra yorulmaz bu gidiş. 
– Sen o rü’yâya hakîkat deyiver, tam bizim iş. 
Herifin hâlini gördün ya, bugün millet de, 
Aynı meslekte, o fıtratte, o mâhiyette. 
Tanımaz bindiği mahlûku, sürer kör körüne; 
Tanımaz gittiği yer hangi taraf, gördüğü ne? 
Fikri yok, duygusu yok, sanki yürür bir kötürüm; 
Bu da sağlıksa eğer bence müreccahtır ölüm. 
Üç beyinsiz kafanın sevkine şaşkın gibi râm; 
Kırbaç altında bütün gün, ne tezallüm, ne kıyâm. 
Tuttun, oğlum, bana mâzîleri tasvîr ettin; 
Köylünün hâlini bilmez, diyerek dinlettin. 
Hasta meydanda, tedâviye de cidden muhtaç; 
Yalınız görmeliyim nerde hekim? Nerde ilâç? 
Nesl-i hâzır ki sarık gördü mü, terzîl ediyor, 
Defol ıskatçı diyor, cerci diyor, leşçi diyor... 
Hocazâdem, ne sülükmüş o meğer, vay canına! 
Diş bilermiş senelerden beri Türk’ün kanına. 
Emiyor fırsatı bulmuş yapışıp, hem ne emiş! 
Kene bir şey mi aceb, ah o ne doymaz şeyimiş! 
Ne o kızdın mı? 
        – Hayır, anlarım amma keneyi, 
Sağdınız siz de asırlarca o sağmal ineği. 
– Hakkımızdır sağarız: Kahrını çektik o kadar, 
Besledik... 
        – Yâ! 
                – Ne demek? 
                        – Beslediniz, hakkın var! 
Hanginiz bir tutam ot verdi, bırak beslemeyi? 
– Yok mudur medresenin köylüde olsun emeği? 
– Mektebin, belki... Fakat medresenin, hiç ummam. 
– Kızarım ha! 
        – O senin hakk-ı sarîhindir İmam. 
– Halka yol gösterecek bir kılavuz var: Ulemâ. 
Kalanın hepsi de boş. 
        – Boştur, efendim, ammâ... 
– Neymiş ammâsı, beyim? 
        – Yok, şu sizin medreseler, 
Asrın îcâbına uymakta inâd etmeseler... 
– Gidin ıslâh edin öyleyse! 
        – Hakîkat, lâzım. 
– Fıkra gelsin mi ne dersin? 
        – Hadi, gelsin bakalım

Asım 8A Kelime Açıklamaları.
Alıntı kısa yollarına ulaşmak için adres Google' a yapıştırlabilir.

fezâ: Uzay.
Not: yer gök inlerdi demek istiyor, olmalı.F.L.A.

sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
Not. kenarlıkları olmayan yassı tepsi. Belki de sinmiş, yere yapışmış görüntüsü verdiği için sini deniyor.F.L.A.

Tabla: Seyyar sebzecilerin ya da işportacıların kullandığı el arabası.
Not: Table ( teybıl ) ingilizce masa demektir. Tabla, tablo düz ve yassı olan şeylere denir.Bu tür şeyler Türkçe'de 

levha olarak geçer.F.L.A.


Ense kat kat taşıp etrâfa dökülmüş yakadan;
Not: O zamanın yetişkinlerinin enselerinden et taşarmış. Onların fazla beslendiğini, o yılların bolluk ve bereket 

yılları olduğunu anlatmak istiyor.F.L.A.


Göğsün eb’âdı kabardıkça gerilmiş camadan ;
eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
câme (F.) [ جامه ] giysi.
Not: Yiyip beslendikçe, göğüsleri genişlemiş ve elbise gerilip dar gelmeye başlamış.F.L.A.



Başta âbânî sarık, tende hilâlî gömlek; 

Sözlükte "abani" ne demek?
1. bu kumaştan yapılmış.
2. İpekten, sarımtırak dallı nakışlarla işlenmiş bir tür beyaz kumaş abani
Abani kelimesinin ingilizcesi
[aba] n. strong coarse wool cloth; coat made of this cloth; cloak, cover, conceal
Kaynak: http://abani.nedir.com/#ixzz3a0eHFdT8

Hilali
Hilali Nedir? Hilali Ne Demek? Hilali Neye Denir?
(i. A.) (mü. hilâliyye). Yeni ay şeklinde olan. 
http://www.uslusozluk.com/hilali/

Bakara, 189, Yes’elûneke anil ehilleh(ehilleti), kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc(haccı),...
1. yes'elûne-ke : 

sana soruyorlar, sorarlar 
2. an : den 
3. el ehilleti : hilâller (Ay'ın hilâl şeklinden dolunay olana kadar geçirdiği hilâl şekilleri) 

Yaşar Nuri Öztürk : Sana, doğan aylardan sorarlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları ve bir de hac için 

vakit ölçüleridir......

Söylenenlere göre gökte ay 1. dördün ( hilal ) şeklinde iken önünde ki birkaç yıldızla birlikte oluşturduğu görüntü 

savaş nedeniyle oluşan kan gölüne yansımış ve bayrağımız böylece ortaya çıkmış.Ayrıca Ahmer kızıl demek olup Hilal-i 

Ahmer'de Kızılay demektir.
Sonuç olarak belki de hilal yakalı bir gömlek oluyor, Hilâlî Gömlek.F.L.A.

Başta âbânî sarık, tende hilâlî gömlek; Not: O zaman adamların başında ipek olduğu için pahalı ve gösterişli bir 

sarık ile üzerlerinde de değerli ve pahalı bir gömlek varmış. Yani insanlar yoksul değilmiş.F.L.A.


Belde Lâhûr şalı, üstünde o som sırma yelek; 


LAHURI (türkçe) anlamı

1. lahor'da yapılan bir tür şal
2. lahor şalı.

Lahor (Urduca: لاہور, Pencabi: لہور), Pakistan'ın kuzeydoğusunda Pencap Eyaleti'nin yönetim merkezi olan şehir.
Alıntı.. http://tr.wikipedia.org/wiki/Lahor


SOM (türkçe) anlamı


 1 . İçi dolu olan ve dışı kaplama olmayan
 2. som gümüş bir parmaklıkla ikiye bölünmüştür.- S. Birsel.
 3. Katışıksız:
Karşıki binaların som ve ağır gölgelerinde Orta Çağın bütün azametli sıkleti var.- Y. K. Karaosmanoğlu.
Alıntı... http://www.turkcebilgi.com/som

Not: Som Altın da içi de altın olan ince uzun kibrit kutusu şeklinde üretilmiş altın olmaktadır.

SIRMA (türkçe) anlamı

altın yaldızlı ya da yaldızsız ince gümüş tel.rütbe gösteren şerit.sırmadan yapılmış ya da sırma gibi olan.
SIRMA (türkçe) anlamı

1. 1 . Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel:
2. Açık gri etrafı iki parmak kalınlığında sarı sırma işlemeli
3. gayet zarif bir kumaş.- R. H. Karay.
4. 2 . sıfatBu telden yapılmış veya bu tel gibi olan:
5. Altın yaldızlı ve siyah çiçekli aynalar duvarlara sırma kordonlarla asılıdır.- S. Birsel.
6. 3 . Rütbe gösteren şerit.
SIRMA (türkçe) anlamı

7. (Türkçe) Kadın ismi 1. Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel. 2. Rütbe gösteren sarı şerit. Sırmadan 

yapılmış.
http://www.turkcebilgi.com/sırma

Sonuç olarak som sırma yelek derken baştan başa sırma ipi ile işlenmiş yelek demek istiyor olmalı. F.L.A.


Dizde kaytan çevirilmiş çuhadan sıkma potur; 


KAYTAN (türkçe) anlamı

1. pamuk ya da ipekten sicim. yelkeni yarı kapatmak için kullanılan örgü halat.
Alıntı.. http://www.turkcebilgi.com/kaytan
Not: O zaman kaytan bıyık da sicim ( ip ) gibi bıyık anlamına gelmektedir. F.L.A.

ÇUHA (türkçe) anlamı

1. Tüysüz 
2. ince 
3. sık dokunmuş yün kumaş:
4. Yüzü al çuha gibi kızarmıştı.- R. N. Güntekin.
Alıntı... http://www.turkcebilgi.com/%C3%A7uha

POTUR (pot, kumaşın kabarıkça duran yeri'nden). Dizkapağına kadar geniş olarak inen ve alt kısmı dar bir çeşit 

pantolon: Ayağında bir aba potur, sırtında yamalı bir asker ceketi vardı (R.N. 
Türkçe
İngilizce
POTUR (türkçe) anlamı

1. 1 . Kırmalı ve potlu.
2. 2 . isimArka tarafında kırmaları çok
3. bacakları dar bir tür pantolon:
4. Ayağında lacivert Karamürsel kumaşı bir potur vardı.- S. F. Abasıyanık.
POTUR (türkçe) anlamı

5. kırmalı ve potlu.arka tarafında kırmaları çok
6. bacakları dar bir tür pantolon.
Alıntı... http://www.turkcebilgi.com/potur

Demek ki alt kıyafet olarak üzerlerinde; diz kısmında kaytan denen iple çevrili, çuha bezinden, kabarık ve dar olan 

bir tür pantalon varmış.


Amcalar, lök gibi, bağdaş kurarak halka olur. 
Deyim : Lök gibi oturmak. Deyimin anlamı: Bir yere bütün ağırlığıyla çökmek, oturup kalmak."Sedire lök gibi oturunca 

gacur gucur sesler duyuldu."

Kaynak: http://www.dersimiz.com/deyimler_sozlugu.asp?islem=bilgigoster&id=1448#.VVNWxo7tmko

Not: Demek ki amcalar oturdukları yeri sanki çökertir gibi bir kuvvet ve heybetle otururlarmış. Demek ki bolluk ve 

bereket zamanın adamları pehlivan gibi bir şeymiş.F.L.A.


Sofranın hâlesi şeklinde duran, kutru geniş,
Boyu çepçevre kılapdanla zarîf işlenmiş, 
Eni az peşkiri herkes götürür dizlerine. 

Hâle, gökcisimlerinin çevresinde görülen ışık halkası. Başta Hıristiyanlık olmak üzere bazı dinî çizimlerde kutsal 

kabul edilen kimselerin başlarının etrafına nurlu olduklarını belirtmek için çizilir. 
Alıntı.. http://www.turkcebilgi.com/hale

KUTUR (türkçe) anlamı

 1 . Daire ve kürede çap.
 2 . Köşegen.
 3. (daire ve kürede) çap.(kimi geometrik şekillerde) köşegen.
http://www.turkcebilgi.com/kutur


kılaptan(1. anlamı)
Ar. ®ull¥b + Far. -d¥n
a. 1. Pirinç, bakır, kalay vb. madenlerden çekilerek gümüş ve altın yaldız vurulmuş ince metal iplik. 2. Pamuk 

ipliğine sırma katılarak eğrilmiş iplik. 3. sf. Bu tür iplikten yapılmış.
Güncel Türkçe Sözlük
Alıntı.. http://ne-demek.net/anlam%C4%B1/k%C4%B1laptan-ne-demek.html

zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
Not: zarîf işlenmiş; şık ve ince, kibar bir şekilde, işlenmiş F.L.A.

Peşkir: havlu.

Açıklama: hale ışığı gibi sofrayı taçlandıran, köşegeni geniş, boyu çepeçevre kılapdan denen iple ince ve kibar bir 

şekilde işlenmiş olan, dar enli havluyu herkes dizlerine koyarmış. F.L.A.



devlet: Burada altta ki notta yer alan tanımın dışında değişmeceli olarak büyük mutluluk, bolluk, ekonomik rahatlık 

( refah ) anlamında kullanılmakta, bence.
Not:Bireylerin tek başlarına gereksinimlerini ( ayakkabılarını, elbiselerini, evlerini vs. vs. ) karşılayamadıkları 

için bir araya gelerek oluşturdukları topluluk.Toplum.


GÜĞÜM (türkçe) anlamı

1. Yandan kulplu
2. boynu uzun
3. genellikle bakırdan su kabı.
http://www.turkcebilgi.com/g%C3%BC%C4%9F%C3%BCm


mütemâdî: sürekli, devamlı.


BAKRAÇ (türkçe) anlamı

1. çoğunlukla bakırdan yapılan küçük kova.bir bakracın alabildiği miktar.
http://www.turkcebilgi.com/bakra%C3%A7


mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.

İncesaz, aşağıdaki anlamlara gelebilir: İnce saz, Türk müziğinde keman, ney, tambur, klasik kemençe, ut, kanun, 

daire gibi çalgılardan ve okuyuculardan oluşan fasıl yapan topluluk. * İncesaz, 1997 yılında kurulmuş Türk müziği 

grubu
http://www.turkcebilgi.com/%C4%B0ncesaz_(anlam_ayr%C4%B1m%C4%B1)


Perde (müzik)
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Başlığın diğer anlamları için Perde (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
Perde, bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi.[1] Perde, bir notanın 

frekans değeriyle ilişkilidir.[2] Bu nedenle zaman zaman perde ve nota sözcükleri eş anlamlı olarak kullanılır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Perde_%28m%C3%BCzik%29

ÖBEK (türkçe) anlamı

2. 1 . Küme:
3. Bahçeye iner
4. bir çiçek öbeğinin dibinde bir hasır iskemleye otururdu.- F. R. Atay.
http://www.turkcebilgi.com/%C3%B6bek



mütenahi: nihai, sonlu.
 
Nâ-mütenâhî: sonsuz.
Nâ: Farsça olumsuzluk eki.F.L.A.


Tente:çadır. Kovboy filimlerinde tenteli arabalar çokça yer alır.F.L.A.


hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.

peşkeş çekmek
Başkasının malını birine bağışlamak; verilmemesi gereken bir şeyi uygunsuz bir erekle ya da yersiz olarak birine 

vermek.
Alıntı... http://www.nedirnedemek.com/pe%C5%9Fke%C5%9F-%C3%A7ekmek-nedir-pe%C5%9Fke%C5%9F-%C3%A7ekmek-ne-demek

temâşâ : seyir, izleme. 
Not: Azeri kanallarda sunucular izleyiciler yerine temaşacılar sözünü kullanır.

mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.

endâm (F.) [ اندام ] boy bos.

hıram etmek anlamı
Suyun bendini yıkarak istenmeyen yöne akması (Erzincan Merkez)
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
alıntı... http://ne-demek.net/anlam%C4%B1/h%C4%B1ram-etmek-ne-demek.html

heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.
Not: heykel gibi kocaman, devasa bir bedeni varmış, demekki.F.L.A.



Bazu-bend Nedir? Bazu-bend Ne Demek? Bazu-bend Neye Denir?

(i. F. bâzû = Kol, benden = Bağlamak). Süs için kola bağlanan gümüşten veya sırma ile işlenmiş meşinden mahfaza ki, 

ekseriya içinde bir muska veya sûre-i şerife vesaire bulunur.  
Alıntı.. http://www.uslusozluk.com/bazubend/

yarım deste
DESTE:Yağlı ve karakucakta pehlivanların sıralandıkları derecelerin en büyüğü
Alıntı.. http://www.forumdas.com/konu/yagli-guresle-ilgili-terimler.79770/



levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.


terim Müzik-Dans terimi olarak Peşrev :
1- Önde giden. Geleneksel Türk sanat müziğinde "hane - teslim" bölmeli bir çalgısal türdür.

2- Türk müziğinde, fasılların giriş taksiminden sonra çalınan saz eseri.

terim Güreş terimi olarak Peşrev :
Yağlı güreşte güreşçilerin karşılaşma başlamadan önce elerliyle yaptıkları ısınma gösterisi.

zurnada peşrev olmaz ne çıkarsa bahtına ( şansına ): Zurna gibi kısıtlı enstruman ( araç ) ile her şey 

çalınmaz.Kısıtlı, gelişmemiş araçlarla yapılan işlerde büyük işlerin çıkması beklenmemeli. Bir araç ne kadar 

kaliteli olursa o kadar büyük işler çıkarırı, ya da tersi. F.L.A.

hasım: düşman, oyunda rakip.
rakip: hem yarışmacı, hem de yarışmacının karşısında ki yarışmacı
rekâbet: yarışma.

Çapraz
Ayakta rakibinizle karşı karşıya iken ellerinizi onun koltuk altından sokup arkasından kilitlersiniz. Bu göğüs 

çaprazıdır. Buna "çift çapraz" da derler. Eğer bir kol ile sarılmışsanız bu da tek çaprazdır. Bu durumdayken, olanca 

kuvvetinizle rakibinizi geriye doğru sürersiniz. Buna "çaprazda sürmek" derler. Böyle sürerken eğer ayaklarınızdan 

birisiyle rakibin ayağına basar veya onun topuklarından birinin ar-kasına takarsanız ona "çengellemek" derler.
Alıntı..  http://kirkpinar.org/oyunlar

mütemâdî: sürekli, devamlı.

şîrâzeyi tartmak
şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
şiraze
Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit.
Pehlivan kispetinin paçası.
Bk. paça ucu
Ciltçilikte kitabın yapraklarını düzgün tutan bağ, örgü.
1. kitap ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. 2. pehlivan 

kispetinin parçası. 3. esas, düzen, nizam.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/%C5%9Firaze-nedir-%C5%9Firaze-ne-demek
Not:Bu durumda şirazeyi tartmak pehlivanın rakibinin paçasından tutup, kaldırıp atmayı denemesi olabilir.

Ek bilgi olarak şirazesi kaymak, şirazesi çıkmak da işin tamamen bozulması demektir. Cilt sayfaları şirazeden 

çıkınıca nasılki düzen bozulur yapraklar dağılırsa, kapının şirazesinden ( menteşesinden ) çıkmas ıda kapının 

kullanılamaz olmasına yol açar.F.L.A.

SARMA : Güreşçinin kendi ayağını altta bulunan rakibin ayağının iç tarafına sokup dolaması.
Alıntı.. http://www.forumdas.com/konu/yagli-guresle-ilgili-terimler.79770/

kılçık
Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik.
Fasulye, bakla vb. sebzelerin yeşil kabuğunda ve ekin başaklarında bulunan sert ve kıl gibi uzun lif.
Alttaki güreşçinin, kuyruk sokumunu hızla ve birdenbire havaya kaldırarak sırtına abanmış olan güreşçinin dengesini 

bozup ön veya yan tarafına aşırıp atması.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/G%C3%BCre%C5%9Fde-k%C4%B1l%C3%A7%C4%B1k-nedir-G%C3%BCre%C5%9Fde-k%C4%B1l

%C3%A7%C4%B1k-ne-demek

Adalî gövdeler: Adaleli, kaslı gövdeler. F.L.A.

biçare: çaresiz.
Not: bi öneki Arapça'da ile anlamında kullanılırken ( bi şevk: çatalla ), Farsça'da siz, sız anlamında 

kullanılır.F.L.A.bakılacak

paça kasnak
Yağlı güreşte, güreşçinin bir elini rakibinin paçasından, öteki elini de apış arasından geçirerek kispetin belinden 

kavrayıp karşısındakini yenmek için sırtüstü çevirmesi biçiminde uygulanan bir oyun 
Örnek: Kimi almış paça kasnak, o açar, hasmı döner M. A. Ersoy
Bir el ile karşı güreşçinin ön kasnağından, öteki el ile bir paçasından tutarak dikip yenme.
Türetilmiş Kelimeler (bis)
paça, paça bağı, paça çorbası, paça günü, paça kapma, apaçık, apaçıklık, bol paça, çalapaça, çapaçul
paça (nedir ne demek)
Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm.
Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı.
Bu ayaktan yapılan çorba.
Güreş donunun baldıra gelen vepaça bağı ile büzülen en alt ucu.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/pa%C3%A7a-kasnak-nedir-pa%C3%A7a-kasnak-ne-demek

künde
Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek kilitlemesi.
Düzen, tuzak, oyun, hile.
Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek.
Ayakta, diz üstünde ya da oturur durumdayken alttaki güreşçiyi belinden, tek bacağından ya da güreş donunun şakından 

tutarak başının üzerinden aşırıp atma.
Alıntı... http://www.nedirnedemek.com/k%C3%BCnde-nedir-k%C3%BCnde-ne-demek

cüret
Yüreklilik, ataklık, cesaret 
Örnek: Geceleri evinin bahçesinde buluşacak kadar cüreti arttırmışlar. R. N. Güntekin
Düşüncesizce, saygıyı aşan davranış, cesaret.
Yiğitlik, cesaret. Korkmayarak ileri atılmak. (Osmanlıca'da yazılışı: cür'et)
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/c%C3%BCret-nedir-c%C3%BCret-ne-demek

Kaz Kanadı
Kaz kanadının iki şekli vardır: Tehlikeli bir oyundur. Rakibinizin başını sağ veya sol koltuğunuzun altına alır, 

ellerinizi de onun koltuklarının altından geçirir ve sırtında birleştirerek kilitlersiniz. Buna ön kaz kanadı denir. 

Bir de rakibinizi arkadan veya yan taraftan sarmışsınızdır. Yine ellerinizi onun koltukları altından geçirerek 

ensesinde kilitlersiniz. Buna da arka kaz kanadı denir.
Alıntı..  http://kirkpinar.org/oyunlar

rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.

masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.
masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.

Yarılan başları çevreyle boğanlar mı dedin..
çevre: Sırma işlemeli mendil
Not: Sırma işlemeli mendil ile yarayı iyice bağlarlarmış demekki.F.L.A.

Bir şeyin yakını, dolayı, etraf 
Örnek: Büyük kentlerin çevreleri gecekondularla sarılmıştır. O. Rifat
Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam 
Örnek: Her girdiği çevreye kişiliği ile birlikte olgun ve asil bir huzur havası getirirdi. H. Taner
Sırma işlemeli mendil 
Örnek: Geçen gün sandığı karıştırırken elime işlemeli çevreler geçti. M. Yesarî
Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit.
Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit 
Örnek: Babanın ve çevresinin var güçleri ile destekledikleri düşünülebilir. H. Taner
Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst.
Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi.
Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü.
Bk.Çevre ülkeleri
Bir organizmanın ya da bir parçasının üzerinde etki yapan dış etkenler topluluğu.
Canlıların içinde yaşadıkları ortam ve bu ortamlardaki çeşitli faktörlerin bütünü, ambiyens.
Herhangi bir yapının merkezinden uzakta olan, kenarda olan.
Bir organizmanın veya bir parçasının üzerinde etki yapan dış etkenler topluluğu.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/%C3%A7evre-nedir-%C3%A7evre-ne-demek

incik kemiği
Diz kapağından topuğa kadar olan kemik.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/incik-kemi%C4%9Fi-nedir-incik-kemi%C4%9Fi-ne-demek

tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.

Refîki arpayı bulmuş, keser ferîh ü fahûr;
ferih fahur
Bolluk içinde.
Geniş ve sıkıntısız biçimde.
Bağımsız, bağlantısız, canının istediği gibi.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/ferih-fahur-nedir-ferih-fahur-ne-demek
Not: Refiki yani arkadaşı derken, herhalde yol arkadaşı anlamında ağanın atını demek istiyor.F.L.A.

takım: eğer, üzengi vs. gibi ata binmede kullanılanlar olmalı.F.L.A.

gazâ mübârek ola: savaş kutlu ola. F.L.A.

Bedâva sofraya düştün mü, hoş geçer Ramazan; (*6) 
Misâfirim diye insan mukîm olur ba’zan.
Açıklama: mukim bir yerde ikamet eden, oturan demektir. Nerde beleş orda yerleş atasözünün demek istediği gibi 

bedavayı gören orada sürekli kalmak ister. Uzun süre kalır da. F.L.A.

Gidin bulun bana bir şöyle zorlu düş yoracak. (*7)
(*7) düş yormak: rü’yâ tâbir etmek.

nihâyet: sonunda

Fenâma gider: zoruma gider.F.L.A.

İdiç:enenmiş at.
Enenmek:enenmek
Eneme işi yapılmak, erkekliği giderilmek.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/Enenmek-nedir-Enenmek-ne-demek

çepiç:Bir yaşında keçi yavrusu.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/%C3%A7epi%C3%A7-nedir-%C3%A7epi%C3%A7-ne-demek

höyük
Tarih boyunca türlü sebeplerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez 

içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe.
Toprak yığını, küçük tepe.
(Mimarlık) Üzerine tepe biçimi toprak, yığılmış, eski uygarlıklardan kalma mezar.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/H%C3%B6y%C3%BCk-nedir-H%C3%B6y%C3%BCk-ne-demek

ağıl
Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer 
Örnek: Bir keçi kokusu sarmış ağıllarda çobanlarla arkadaş oldum. S. F. Abasıyanık
Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker, ayla, hale.
Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri çevreleyen ışıklı teker.
Fosforlu özdeklerin bulunduğu bazı alıcı ışıtaçlarından dolayı televizyon görüntülerinde ortaya çıkan aynı durum.
Duyarkatın üzerine gelen ışığın tabana çarpıp yansıyarak aynı duyarkatı ikinci kez etkilemesinden doğan ve 

görüntülerdeki çok ışıklı nesneleri çevreleyen ışıklı teker
Koyun ve keçilerin barındırıldığı, dört tarafı ve üstü kapalı, kapısı, penceresi ve havalandırması bulunan 

geliştirilmiş yapılar, hlk. koyun pisliği, koyun yatağı.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/a%C4%9F%C4%B1l-nedir-a%C4%9F%C4%B1l-ne-demek

yıkık
Yıkılmış olan, harap, viran 
Örnek: Oradaki yıkık evin kapısından belki gökyüzüne gireceğiz. R. N. Güntekin
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/Y%C4%B1k%C4%B1k-nedir-Y%C4%B1k%C4%B1k-ne-demek

Hısım: akraba.

çıfıt (nedir ne demek)
Yahudi.
Hileci, düzenbaz.
Alıntı.. http://www.nedirnedemek.com/%C3%A7%C4%B1f%C4%B1t-%C3%A7ar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1-nedir-%C3%A7%C4%B1f%C4%B1t-

%C3%A7ar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1-ne-demek

fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.
http://fatihltfaydin.tr.gg/Fitrat-Prof-.-Dr-.-Suleyman-Ates.htm

mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.

mahlûk: yaratık.

müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.

sevk: bir yerden bir yere asker ya da personel gönderme. F.L.A.
Ek bilgi; Lojistik, nakliye, konuşlandırma ( ör. uçağın yere konuşu ):Askerin, askeri araç ve gereçlerin ( sivil 

yaşamda personel ile araç ve gereçlerin ), tüm şartlar ve kurallar göz önünde bulundurularak, en uygun yere 

yerleştirilmesi.Bu tanımı bir yerden okumuştum.Bana ait değil. F.L.A.

râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.

Tezallüm
Türkçe Osmanlıca
Birisinin zulmünden şikâyet etme. (Bak: Tazallüm).

Türkçe tazallüm
Türkçe isim, eskimiş Arapça ta©allum 
     Sızlanma, yanıp yıkılma, ağlaşma, yakınma:
       "Bu mektup...manasız edebiyatlar ve tazallümlerden sonra şu satırlarla bitiyordu."- R. N. Güntekin. 
Alıntı.. http://www.nedemek.org/tazall%C3%BCm+nedir

kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma.
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.
Ek bilgi;Kıyam: namazda secdeden sonra ayağa kalkma. Secdenin derin anlamı, Hz.Allah'a boyun eğiş, itaat.Kıyamın 

derin anlamı ise itaatın yaşama geçirilimesi amacıyla, silkinme, nefse karşı ayaklanma vs. vs.F.L.A.

mâzîleri tasvîr ettin: geçmiş günleri resmeder gibi anlattın.
Açıklama:tasvir bir şeyi resmeder gibi anlatma. Örnek: dağların arasından süzülen güneş ışığı gürül gürül akan 

dereyi ışıl ışıl parlatırken, rüzgârın tatlı uğultusuyla, yemyeşil ağaçların dallarında ki yapraklar hoş bir 

görünümle adeta dans ediyorlardı. Görüldüğü gibi yazıda dağların, güneşin, derenin ve ağaçların oluşturduğu bir 

resim sunuluyor sanki. F.L.A.

Nesl-i hâzır: şimdi ki nesil.

terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.

Türkçe Osmanlıca
Iskat: Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek. * Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen 

kimse nâmına dağıtılan sadaka.

Türkçe ıskatçı

Türkçe isim 
     Iskat verilen kimse:
       "Cenazenin levazımına, hazırlanmasına, ıskatçılara para verdiği için ağırca davranıyor."- M. Ş. Esendal.


cerci: ç internet ortamında kullanılmadığından çerçi olabilir.
Çerçi ne demek? (Ekonomi)
Köy, pazar gibi yerlerde gezerek ufak tefek tuhafiye eşyası satan gezginci tacir.
alıntı..http://cerci.nedir.com/
Not: Belkide din tüccarı anlamındadır. F.L.A.


Türkçe leş

Türkçe isim Farsça laşe 
  
1 .    Hayvan ölüsü:
       "Yollarda insan, at ve deve leşleri nadir değildir."- F. R. Atay.
       "Leşler tozlara karışmış, boynuz, bağırsak parçaları yerlerde sürünüyor."- M. Ş. Esendal.   
2 .  isim, sıfat  Çok kötü kokan (şey).
Alıntı..Türkçe leş

Leşçi: leşle beslenen, leş kargası olabilir.

Türkçe leş kargası

Türkçe isim, zooloji 
  
1 .    Kargagillerden, Avrupa ve Asya'da orman, çayır ve bahçelerde yaşayan, başı kara, vücudu kül rengi bir kuş 

(Corvus cornis).   
2 .  mecaz  Asalak, birinin üzerinden çıkar sağlayan:
       "Belki de bu yüzden Kâmil Bey oğlundan hep leş kargası diye bahsederdi."- S. Dölek.
Alıntı.. http://www.nedemek.org/le%C5%9F%20kargas%C4%B1+nedir




sağmal inek: sağmalık, süt veren inek.Değişmeceli olarak, sömürülmeye uygun olan, ensesine vurulup lokması 

alınabilen anlamında kullanılıyor olabilir. F.L.A.

Aşağıda ki dizelerde Türk Köylüsünün emperyalistlerce, vs. sömüldüğü anlatılıyor.F.L.A.

mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.
mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.
mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.
mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.
mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.
mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.
mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.
mektep (A.) [ مکتب ] okul.


Türkçe medrese

Türkçe isim Arapça medrese 
  
1 .    İslâm ülkelerinde, genellikle İslâmi bilimlerin okutulduğu yer:
       "Geceleri de ya bir cami ya da bir medrese köşesinde kıvrılır yatarmış."- Y. K. Karaosmanoğlu.  
2 .  eskimiş  Fakülte
Alıntı.. http://www.nedemek.org/medrese+nedir

hakk-ı sarîh: Şüphesiz hakkın gibi bir şey.F.L.A.
sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.

ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.

Asrın îcâbına: içinde yaşanılan yüzyılın, çağın gereğine.F.L.A.

ıslâh: reform, iyileştirme, düzeltme. F.L.A.

– Hakîkat, lâzım. 
Not: gerçekten gerekli. F.L.A.






Hocazâdem, ne sülükmüş o meğer, vay canına! 
Diş bilermiş senelerden beri Türk’ün kanına.
Açıklama: Asım 1. Dünya Savaşı başında yazıldığına göre Akif'in sülük yani kan emici dediği herhalde batı 

sömürgecileri olmakta.

Son paragraflarda Köse İmam ( medrese okumuş, ülema yani din bilgini olan eski kuşak ) ile nesl-i hazır yani 

Osmanlı'nın o asırda ki modern okulunda, mektepte okumuş şimdiki kuşak hocazade ( Köse İmam'ın hocasının oğlu ) 

arasındaki kuşak çatışması anlatılmakta.F.L.A.

Köse İmam kır ağasının gördüğü rüyadaki şaşkınlığını, ne yapacağını bilmezlik halini, milletin o günkü durumuna 

benzetiyor.Köylü, millet perişan ne yapacağını bilmez bir halde diyor.

Hocazade yeni kuşak medrese okumuşların, ulemanın da köylüyü sömürdüğünden bahsediyor.

Bir ara ulemaya sorulmalı diye bir laf ortaya çıkmıştı.

Bununla ilgili olarak şunları söyleyebilirim.

Bilmiyorsan bir bilene sor.

Enbiya Suresi

7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer 

bilmiyorsanız...

Nahl Suresi

43. Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, 

zikir/Kur'an ehline sorun.

Not: “Sebebin hususiyeti nassın umumiyetine engel değildir” yani bir hükmün ( Kur’an ayetinin), özel olması ( burada 

Kur’an ehli ) genellemeye engel değildir. Yalnızca Kur’an ehline değil her konunun ehline, uzmanına sorulabileceği 

anlamına gelir. Fatih Lütfü Aydın.

Demekki her konu uzmanına, din konuları da  ulemaya sorulmalı ama her ulema gerçek din alimi midir?
Bunun yanıtını verebilmek için o kişinin görüşlerini; Kur'an, akıl, mantık ve vicdan cetvelleriyle ölçmeliyiz, 

bence. Yavuz Sultan Selim 1517'de Mısır seferinden dönerken bir sürü ulema getirdi ve Osmanlı'nın çöküşünü de 

başlatmış oldu.

Sonuç olarak her sakallıyı baban zannetme atasözünün gereği olarak her şeyi ölçmeli öyle karar vermeli. 31.05.2015 F.L.A..
 


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol