Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi C

CİHAD için Tıklayın


Cennete Gitmesi Umulanlar için Tıklayın.


AZABIN BİR KISMI DÜNYAda.. BİR KISMI da AHİRETE ( Ahiret kesin olarak vardır. Zariyat, 6- Ceza ve hesap günü şüphesizolacaktır.

ZÂRİYÂT-6

Ve inned dîne le vâkıu(vâkıun).

1. ve inne : ve muhakkak 

2. ed dîne : dîn (hesap, ceza) 

3. le : elbette, mutlaka, kesinlikle 

4. vâkıun : tahakkuk edecektir, vuku bulacaktır, gerçekleşecektir 

Yaşar Nuri Öztürk : Ve din, şaşmaz bir olgudur.


RÛM-41 : Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).


1. zahare : zahir oldu, ortaya çıktı

2. el fesâdu : fesat

3. fî el berri : karada

4. ve el bahri : ve deniz

5. bimâ : şey sebebiyle

6. kesebet : kazandı

7. eydi : eller

8. en nâsi : insanlar

9. li yuzîka-hum : onlara tattırmak için

10. ba'dallezî (ba'de ellezi) : bir kısmı ki o

11. amilû : yaptılar

12. lealle-hum : umulur ki böylece onlar

13. yerciûne : dönerler



Yaşar Nuri Öztürk:İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun 

çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki geri dönebilsinler.


Tefhim-ül Kur'an Yorumu.

Rum 41, Bu, yine, bütün Ortadoğu'da konuşulan Bizans ile İran arasındaki savaşa bir kinayedir. "İnsanların elleriyle kazandıkları"; Şirk ve ateizmi kabul etmenin ve ahireti görmezden gelmenin kaçınılmaz sonucu olarak insan davranışlarında ve karakterinde ortaya çıkan baskı, zulüm ve istibdat anlamına gelir. "Belki dönerler" ifadesi, Allah'ın, insanların kötü hareketlerinin sonuçlarının bazılarını ahirette cezalandırmadan önce göstermesi anlamına gelir. Böylece onlar gerçeği anlayıp tahminlerinde ne kadar hatalı olduklarını hissedebilirler ve ilk zamanlardan beri Allah'ın Peygamberlerinin tebliğ ettiği ve insan davranışlarını sağlam temellere oturtabilecek tek yol olan hak dine döndürabilirler. Bu konu Kur'an'da birçok yerde ele alınmıştır. Tevbe: 126, Rad: 231, Secde: 21, Tur: 47.


KUR'AN'da CEZASI olan 4 KONU ve CEZA AYETLERİ
 
1.Adam Öldürmek.

KATİL (Katl)
 
Katil adam öldürme demektir. Öldürene kâtil, öldürülene de maktûl veya katîl denir. İnsanı en güzel bir şekilde 
 
yaratıp ruhundan üfleyerek şan ve şeref sahibi kılan ve içindeki sayısız nimetleriyle birlikte yeryüzünü emrine amade 
 
kılan Yüce Allah, insanın yaşama hakkını da muhterem sayarak korunmasını dinin temel amaçlarından biri saymıştır. Hz. 
 
Peygamber vedâ haccı hutbesinde, bütün insanlığa hitap ederek, "Şüphesiz bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu 
 
aylarınız nasıl mukaddes bir ay ve bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız ve namuslarınız 
 
da öyle muhteremdir, tecavüzden korunmuştur." demiştir (Tecrid, IV/412, VI/334, X/389, 395). Allah'ın özenerek 
 
yarattığı ve sayısız nimeti emrine verdiği insanın, dünyaya gelmesi de, ölümü de ilâhî iradenin elindedir. Allah'tan 
 
başka hiç kimsenin bu haktan onu mahrum etmeye yetkisi yoktur. Bu nedenle adam öldürmek büyük günah kabul edilmiştir. 
 
Yüce Allah Kur'ân'da haksız yere cana kıymayı haram kılmış, cezasının cehennem olduğunu bildirmiştir (Nisâ, 4/93). 
 
Aynı şekilde haksız yere bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara 
 
hayat vermek olarak kabul etmiştir (Mâide, 5/32). Hz. Peygamber ise, bırakın bir Müslüman'ın kanını akıtmayı savaş 
 
ortamında bile Müslümanlarla savaşmayan gayri Müslim kadınların, çocukların, yaşlıların, ibadetleriyle meşgul olan 
 
din adamlarının öldürülmesini, hatta ibadethanelerinin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini 
 
dahi yasaklamıştır. (İ.P.)


Nisa, 93. Yaşar Nuri Öztürk : Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası içinde sürekli kalmak üzere cehennemdir. Allah gazap etmiştir böylesine, lanetlemiştir onu; çok büyük bir azap hazırlamıştır ona. 

 

Maide,

32. Yaşar Nuri Öztürk : İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır. 


33. Yaşar Nuri Öztürk : Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır. 
 

95. Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe'ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır. 
 
 
2.Zina.
 
 
Evlilik dışı cinsel ilişki anlamına gelmekte olup, dinen kesinlikle yasaklanmış büyük günahlardandır. İslâmî 
 
hükümlerin gerçekleştirmeye çalıştığı ve nassların açıkladığı hakîkî ve gerçek 5 maslahattan birisi de neslin 
 
muhafazasıdır. Neslin korunması, bütün insan türünü korumak ve yeni nesillerin yetiştirilmesi anlamına gelir. Bu ise, 
 
ancak evlilik hayatının düzenlenmesi ve evlilik hayatına, kişilerin ırz ve namuslarına yönelik saldırı ve 
 
tecavüzlerin önlenmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle zinâ, en şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır. Çünkü zinâ, sadece 
 
tarafları ve onların yakınlarını ilgilendiren şahsî bir suç değil, bütün toplumu ilgilendiren; toplumun temel taşını 
 
oluşturan aileyi kökünden sarsan, insanlardaki namus ve iffet duygusunu rencide eden, ahlâksızlığın yaygınlaşmasına 
 
neden olan sosyal bir suç, cinayettir. Kur'ân-ı Kerim'de, "Zinâya yaklaşmayın, çünkü o bir hayasızlıktır. O ne kötü 
 
bir yoldur." (İsrâ, 17/32) denilmek suretiyle zinânın çirkinliği ve kaçınılması gerektiği bildirilmiştir. Zinânın 
 
önlenebilmesi için sadece zinâ değil, zinaya götüren sebepler de yasaklanmıştır. Nitekim Yüce Allah, "Ahlâksızlığın 
 
açığına da gizlisine de yaklaşmayın." buyurmaktadır (En'âm 6/151). Bu çerçeveden olarak, zinaya götüren ve zinayı 
 
kolaylaştıran yollardan uzak durulmalı, cinsel duyguları tahrik edici ve sömürücü yayın ve telkinlerden küçükler ve 
 
gençler korunmalıdır. Ayrıca fertlerin manevî eğitiminin sağlanması ve evlilik müessesesinin korunması zarûrîdir. 
 
(İ.P.)
 
 
İsra, 32. Yaşar Nuri Öztürk : Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür.

EN'ÂM-151. Yaşar Nuri Öztürk : De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz." 


Nûr,2

Yaşar Nuri Öztürk : Zina eden kadınla zina eden erkek... Yüz vuruş vurun herbirinin ciltlerine... Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun. 
 
Yaşar Nuri Öztürk : İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlarından biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir. 
 

 
3.Çalmak.

SİRKAT

Hırsızlık demektir. Mülkiyet hakkına karşı işlenen temel suçlardan biri olan sirkat; başkasına ait bir malı, 
 
korunduğu yerden sahibinin bilgisi dışında gizlice almaktır. İslâm'a göre insanın hayatı, ırz ve namusu gibi malı da 
 
muhteremdir. Bu nedenle hırsızlık, hem hukuk düzeni açısından suç kabul edilerek cezalandırılmış, hem de dinen ve 
 
ahlâken büyük günah ve ayıp sayılmıştır (Mâide, 5/38). (İ.P.)
 
 Not: Sirkat ile ilgili ayete açıklık getirmek amacıyla ilgili notlarımı aşağıya kopyaladım.

SİRKAT

Hırsızlık demektir. Mülkiyet hakkına karşı işlenen temel suçlardan biri olan sirkat; başkasına ait bir malı, korunduğu yerden sahibinin bilgisi dışında gizlice almaktır. İslâm'a göre insanın hayatı, ırz ve namusu gibi malı da muhteremdir. Bu nedenle hırsızlık, hem hukuk düzeni açısından suç kabul edilerek cezalandırılmış, hem de dinen ve ahlâken büyük günah ve ayıp sayılmıştır (Mâide, 5/38). (İ.P.)

 

 

 

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.U8kY-JR_vJI

 

 

MÂİDE-38
Yaşar Nuri Öztürk : Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

 

 

 


Not: Yukarıda ki ayette yer alan "ellerini kesin" kısmını açıklamak gerekir. Arap geleneğinde hırsızların eli kesici aletle kesilirdi. Öğrendiğime göre bu kesme işi tamamen kesme değil hırsız olduğu bilinsin diye iişaretleme imiş. Damgalanma belki de bu damga ( işaret ) lamadan geliyordur. Damgalanmaktan, toplum içinde aşağılanıp, dışlamaktan çekinsinler de hırsızlık yapmasınlar diye bir caydırıcı yöntemdi bu belki de. F.L.A 27.09.2015

 

Hakkı Yılmaz'dan edindiğim görüşe göre el değişmece ( mecazi ) li olarak güç ve kuvvet anlamına geliyor.

 

Hakkı Yılmaz 

http://istekuran.net/tebyin-ul-kuran/

Yazımın birini örnek olarak aşağıya aldım.

TEBBET 1
Yaşar Nuri Öztürk : Elleri kurusun Ebru Leheb'in; zaten kurudu ya! 
Kur'an yorumcularına göre bu ayette yer alan eller, elleriyle kurduğu düzen anlamına geliyor. Tarihçilerin anlattığına göre Ebu Lehep gibi zenginler tefecilik yapıp zalimane bir şekilde aşırı faizi ödeyemeyenlerin erkeklerini köle yapıyor, kadınlarını ve kızlarını da şehrin arka sokaklarındaki genelevlerde satıyordu. İşte İslâm bu ve benzeri zulümlere dur demek için geldi. Zulüm, sömürü hala var ve hep birlikte sömürüye, haksızlığa karşı olmalıyız. İyi akşamlar.

Elin değişmeceli olarak kudret, güç kurulan düzen olduğunu gösteren diğer ayetler aşağıdadır.

sonuç olarak Maide 38'de hırsızın kurduğu hırsızlık düzenini elinden alın, onu bu kurduğu soygun düzeninden kurtarın anlamı da taşıyor, yorumculara göre.


FETİH-10
Yaşar Nuri Öztürk : O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.

ÂLİ İMRÂN-73
Yaşar Nuri Öztürk : Dininize uyandan başkasına inanmayın." Söyle onlara: "Hidâyet, Allah'ın kılavuzlamasıdır. Size verilenin benzeri bir başkasına veriliyor yahut Rabbinizin katında tartışarak size üstün gelecekler diye mi bütün bunlar?" De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah Vâsî'dir, varlığı sürekli genişletir; Alîm'dir, herşeyi en iyi şekilde bilir."

HADÎD-29
Yaşar Nuri Öztürk : Böylece, Ehl-i Kitap, Allah'ın lütfundan hiçbir şeyi kotarma gücünde olmadıklarını bilsinler. Lütuf, Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah, büyük lütfun sahibidir.

YÂSÎN-83
Yaşar Nuri Öztürk : Herşeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O'na döndürüleceksiniz.

MULK-1
Yaşar Nuri Öztürk : Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir! O, her şeye Kadîr'dir.

SÂD-75

Yaşar Nuri Öztürk : Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi?
Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?" İyi günler. F.L.A.

 
 
4.İftira
 
 
 
Sözlükte "yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak gibi" anlamlara gelen iftira, ahlâk terimi olarak bir 
 
kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek demektir. Hukuk ve ahlâkta iftira yerine daha çok ifk ve bühtân terimleri, 
 
zina iftirası için de kazf kelimesi kullanılır. Kur'ân'da iftira ve aynı kökten gelen kelimeler elli dokuz yerde 
 
geçmektedir. Bu âyetlerden birinde Allah'ın, kendisine ortak koşma dışında dilediği kimselerin bütün günahlarını 
 
bağışlayacağı ifade edildikten sonra, "Allah'a ortak koşan kimse yanlış bir inanç uydurup büyük günah işlemiş olur" 
 
denilmektedir (Nisâ, 4/48). Bir diğer âyette ise "Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun 
 
üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş olur" (Nisâ, 4/112.) buyrulmak suretiyle iftiranın ne 
 
denli büyük bir günah olduğuna dikkat çekilmiştir. Hadislerde, büyük günahlar arasında, kötülükten habersiz iffetli 
 
bir kadına zina iftirasında bulunmak da sayılmıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23). Mü'minleri kötü huy ve davranışlardan uzak 
 
tutma gayreti içinde olan Hz. Peygamber onları iftira konusunda da uyarmış, iftiranın insanın âhiret hayatını iflasa 
 
götürecek olan kul hakları arasında yer aldığını belirtmiştir (Müslim, Birr, 60). İslâm'da iftira haram kılındığı 
 
gibi asılsız olması muhtemel haberler doğruymuş gibi kabul edilerek bunları araştırmadan inanmak da yasaklanmıştır 
 
(İsrâ, 17/36; Hucurât, 49/6). (M.C.)
 
https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNZ72-asWos
 
 
 
 
NİSÂ

48. 
Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir.

112. Yaşar Nuri Öztürk : Kim bir hata yahut günah işler de sonra onunla bir suçsuzu itham ederse hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş olur. 
 


NÛR-11
 
Yaşar Nuri Öztürk : O ifki/yalan haberi/iftirayı getirenler, içinizden bir gruptur. Onu sizin için şer sanmayın. Aksine o, sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişiye o günahtan kazandığı vardır. Onların, günahın büyüğünü yönetenine de büyük bir azap vardır.

İSRÂ-36
 
Yaşar Nuri Öztürk : Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. 

İFTİRALARIN ÖNÜNE GEÇMEK için SORGULAMA AYETLERİNE UYULMALIDIR.

SORGULAMA AYETLERİ
 
İSRÂ-36
 
Yaşar Nuri Öztürk : Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. 
 
HUCURÂT-6
 
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Özü sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz. 
 
 

CEZA AYETLERİ

Güzel Kurani kerimimizde geçen ceza ile ilgili ayetler. Kuranda geçen ceza ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte.
Kuranda ceza ile alakali tahmini 79 ayet geçiyor
2:66 - Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.
 
2:85 - Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
 
2:191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
 
2:196 - Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
 
2:211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
 
3:87 - İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların üzerlerindedir.
 
4:25 - Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).
 
4:93 - Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.
 
4:123 - (İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
 
4:157 - Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.
 
5:29 - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
 
5:33 - Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
 
5:38 - Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.
 
5:60 - De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır".
 
5:95 - Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.
 
5:98 - İyi bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
 
6:138 - Zanlarınca dediler ki:"Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.
 
6:139 - Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
 
6:146 - Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.
 
6:160 - Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.
 
7:40 - Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız.
 
7:41 - Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
 
7:111 - Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.
 
7:147 - Â yetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?
 
7:152 - Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.
 
7:180 - Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı Allah'a onlarla dua edin. Onun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri (inkârcıları) terkedin. Onlar yakında yaptıklarının cezasını çekecekler.
 
9:26 - Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini (kalplere huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur.
 
9:82 - Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
 
9:95 - Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.
 
10:13 - Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini, peygamberleri kendilerine bir çok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve imana gelmedikleri için helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
 
10:52 - Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi azabı!" denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"
 
12:25 - İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?"
 
12:74 - "Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?" dediler.
 
12:75 - "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz."
 
13:6 - Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden çok çetindir.
 
13:13 - Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah'ın çarpması pek çetindir.
 
14:51 - Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir.
 
16:126 - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.
 
17:8 - Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.
 
17:63 - Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. "
 
17:98 - Bu onların cezasıdır! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: "Sahi bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?" demişlerdir.
 
18:106 - İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.
 
19:59 - Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)
 
20:97 - (Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız."
 
20:127 - İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır.
 
21:29 - İçlerinden kim: "Ben, O'ndan başka bir ilâhım" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.
 
21:61 - "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler" dediler.
 
23:41 - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
 
24:2 - Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
 
24:8 - Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,
 
24:11 - Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
 
24:25 - O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın gerçek olduğunu anlayacaklar.
 
25:68 - Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
 
27:90 - Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. "Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz." (denir).
 
34:17 - Bunu onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve biz hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız.
 
34:33 - O zayıf düşürülenler de o büyüklük taslayanlara: "Hayır, (işiniz) gece, gündüz hilekârlıktı. Çünkü siz bize Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na eş koşmamızı emrediyordunuz." derler. Bunlar azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık getirmektedirler. Biz de o kâfirlerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir. Onlar sadece yaptıklarının cezasını çekiyorlardır.
 
35:36 - İnkâr edenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.
 
37:39 - Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
 
40:3 - O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem sahibi Allah'tandır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O'nadır.
 
40:5 - Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak o zaman) azabım nasıl oldu?
 
40:22 - O, şundandı: Onlara peygamberleri apaçık delillerle geliyorlardı. Ama onlar inkâr ettiler. Allah da tuttu kendilerini alıverdi. Çünkü O'nun kuvveti çok, azabı şiddetlidir.
 
40:40 - "Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de mümin olarak iyi bir amel işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir."
 
41:27 - Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.
 
41:28 - İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.
 
45:14 - Ey Muhammed! İman edenlere söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.
 
46:20 - İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün onlara: "Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız." (denir).
 
46:25 - O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder." dedi. Nihayet helâk oldular ve evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.
 
51:6 - Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.
 
51:12 - Onlar: "Hesap ve ceza günü ne zaman?" diye soruyorlar.
 
52:16 - Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek).
 
53:31 - Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.
 
56:56 - İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
 
56:86 - Eğer cezalandırılmayacak iseniz,
 
59:4 - Bunun sebebi şudur: Onlar Allah'a ve Resulüne karşı geldiler; Kim Allah'a karşı gelirse Allah'ın azabı şiddetlidir.
 
59:7 - Allah'ın o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, Allah'a, Resul'e, ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.
 
59:17 - Nihayet ikisinin sonu, ebedi olarak ateşte oldu. Zalimlerin cezası budur.
 
66:7 - (İnkâr edenlere): "Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz." (denilir.)
 
74:46 - "Ceza gününü yalanlardık."
 
78:26 - Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun.
 
 

CEZA AYETLERİ

Güzel Kurani kerimimizde geçen ceza ile ilgili ayetler. Kuranda geçen ceza ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte.
Kuranda ceza ile alakali tahmini 79 ayet geçiyor
2:66 - Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.
 
2:85 - Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
 
2:191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
 
2:196 - Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
 
2:211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
 
3:87 - İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların üzerlerindedir.
 
4:25 - Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).
 
4:93 - Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.
 
4:123 - (İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
 
4:157 - Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.
 
5:29 - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
 
5:33 - Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
 
5:38 - Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.
 
5:60 - De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır".
 
5:95 - Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.
 
5:98 - İyi bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
 
6:138 - Zanlarınca dediler ki:"Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.
 
6:139 - Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
 
6:146 - Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.
 
6:160 - Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.
 
7:40 - Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız.
 
7:41 - Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
 
7:111 - Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.
 
7:147 - Â yetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?
 
7:152 - Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.
 
7:180 - Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı Allah'a onlarla dua edin. Onun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri (inkârcıları) terkedin. Onlar yakında yaptıklarının cezasını çekecekler.
 
9:26 - Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini (kalplere huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur.
 
9:82 - Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
 
9:95 - Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.
 
10:13 - Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini, peygamberleri kendilerine bir çok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve imana gelmedikleri için helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
 
10:52 - Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi azabı!" denilecek. Vaktiyle kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"
 
12:25 - İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?"
 
12:74 - "Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?" dediler.
 
12:75 - "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz."
 
13:6 - Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden çok çetindir.
 
13:13 - Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah'ın çarpması pek çetindir.
 
14:51 - Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir.
 
16:126 - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.
 
17:8 - Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.
 
17:63 - Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. "
 
17:98 - Bu onların cezasıdır! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: "Sahi bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?" demişlerdir.
 
18:106 - İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.
 
19:59 - Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)
 
20:97 - (Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız."
 
20:127 - İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır.
 
21:29 - İçlerinden kim: "Ben, O'ndan başka bir ilâhım" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.
 
21:61 - "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler" dediler.
 
23:41 - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
 
24:2 - Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
 
24:8 - Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,
 
24:11 - Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
 
24:25 - O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın gerçek olduğunu anlayacaklar.
 
25:68 - Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
 
27:90 - Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. "Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz." (denir).
 
34:17 - Bunu onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve biz hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız.
 
34:33 - O zayıf düşürülenler de o büyüklük taslayanlara: "Hayır, (işiniz) gece, gündüz hilekârlıktı. Çünkü siz bize Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na eş koşmamızı emrediyordunuz." derler. Bunlar azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık getirmektedirler. Biz de o kâfirlerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir. Onlar sadece yaptıklarının cezasını çekiyorlardır.
 
35:36 - İnkâr edenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.
 
37:39 - Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
 
40:3 - O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem sahibi Allah'tandır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O'nadır.
 
40:5 - Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak o zaman) azabım nasıl oldu?
 
40:22 - O, şundandı: Onlara peygamberleri apaçık delillerle geliyorlardı. Ama onlar inkâr ettiler. Allah da tuttu kendilerini alıverdi. Çünkü O'nun kuvveti çok, azabı şiddetlidir.
 
40:40 - "Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de mümin olarak iyi bir amel işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir."
 
41:27 - Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.
 
41:28 - İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.
 
45:14 - Ey Muhammed! İman edenlere söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.
 
46:20 - İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün onlara: "Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız." (denir).
 
46:25 - O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder." dedi. Nihayet helâk oldular ve evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.
 
51:6 - Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.
 
51:12 - Onlar: "Hesap ve ceza günü ne zaman?" diye soruyorlar.
 
52:16 - Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek).
 
53:31 - Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.
 
56:56 - İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
 
56:86 - Eğer cezalandırılmayacak iseniz,
 
59:4 - Bunun sebebi şudur: Onlar Allah'a ve Resulüne karşı geldiler; Kim Allah'a karşı gelirse Allah'ın azabı şiddetlidir.
 
59:7 - Allah'ın o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, Allah'a, Resul'e, ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.
 
59:17 - Nihayet ikisinin sonu, ebedi olarak ateşte oldu. Zalimlerin cezası budur.
 
66:7 - (İnkâr edenlere): "Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz." (denilir.)
 
74:46 - "Ceza gününü yalanlardık."
 
78:26 - Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun.
CİHAD

İslam Dini'nde cihat, cehd yani çaba anlamındadır ve Hz.Allah'ın rızasına uygun her türlü çabayı kapsar. Allah için ölmek, ilim edinmek için çaba harcamak, nefis terbiyesi için çaba harcamak vs. vs. Kıtal da cihata dahildir ama kâfirler müslümanları öldürmekte ısrarlı bir şekilde müslümanlara saldırıyorsa nefsi müdaafa olarak İslâm'da vardır.
 
Peygamberimiz kıtal (katletme) denen kanlı blr çarpışmadan dönerken esas savaş şimdi başlıyor demiş. Soranlara da esas savaş Cihad-ı Ekber büyük çaba yani nefis savaşı demiş.
 
O sözde cihat edenler Allah için savaşmıyorlar. Öyle olsaydı davranışları haksızlık içermezdi. Kendi sapık fikirlerini taşımayanları kâfir ilan edip kâfirlerin öldürülebileceğini iddia ederek, kesip biçiyorlar insanları.
 
O zaman kâfir kimdir? Cihat nedir? sorularının cevabını araştırmak gerekir.
 
KÂFİR
Bir şeyi örtmek, perdelemek, gizlemek, uzak durmak ve nimete nankörlük etmek anlamlarındaki "k-f-r" kökünden türeyen kâfir, sözlükte, bir şeyi örten, gizleyen ve nimete, iyiliğe nankörlük eden demektir. Bu kelimenin asıl anlamı bir şeyi örtmek, gizlemektir. Bu sebeple, gündüzü örtüp gizlediği için geceye, tohumu toprağa gömdüğü için çiftçiye ve kılıcı örttüğü için kınına kâfir denmiştir. Din ıstılahında ise, Hz.Peygamberi ve onun Allah'tan getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlayan, tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan hükümlerden birini ya da bir kaçını inkâr eden kişiye kâfir, bu eyleme ise küfür denir. Eş'arî ve Mâturîdîlerin de içinde bulunduğu kelâm bilginlerinin çoğunluğuna göre küfür; zarurât-ı diniyyeden olduğu kesinlikle bilinen şeylerin tamamını veya bir kısmını kalben tasdik etmemek demektir. İmam Gazzâlî küfrü, Hz.Peygamberin getirmiş olduğu şeyleri yalanlamak şeklinde tarif etmiştir. Kâfirler hakkında Kur'ân'da şöyle denilmektedir: "(Âyetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerindedir." (Bakara, 2/161); "Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur." (Âl-i İmrân, 3/91). Kazib (âyetleri yalanlayan), mülhid, münafık ve müşrik kimseler de kâfir kavramının kapsamına girmektedirler. (F.K.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNZ72-asWos
 
Kâfiri öldürmek hakkı nefs-i müdaafa ayetine uygun davranmakla söz konusu olabilir.
 
NEFS- İ MÜDAAFA
 
BAKARA
190.Yaşar Nuri Öztürk : Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. 
 
191. Yaşar Nuri Öztürk : Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası! 
 
192. Yaşar Nuri Öztürk : Eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici,çok merhametlidir.
 
Bir müslümanın birisini öldürebilmesi için öldürmek kastıyla birinin ona saldırıyor olması gerekir. Yukarıda ki Nefs- i Müdaafa ayetlerinden bu anlaşılıyor. 
 
Not: 191. ayette "Onları yakaladığınız yerde öldürün" deniyor. Kimmiş bu onlar diye bir önceki ayete baktığımızda ( siyak-u sibak : ayetin öncesine ve ssonrasına bakmak ) Sizinle çarpışmaya girenler deniyor. Demek ki bizimle çarpışmaya girenlerle cihad'ın kıtal bölümünü yani kanlı çarpışmayı gerçekleştirme hakkımız doğuyor demektir. 01.04.2015  F.L.A.

Tevbe, 5, Muhammet Esed Yorumu.

Tevbe, 5,
Yaşar Nuri Öztürk: O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Tevbe, 5,
ayetini Bakara 190-194 ayetleri ışığında okumak lazım. Bakara 190-194 nefs-i müdaafa ( insanın kendini savunma hakkı ) ile ilgilidir.
Siyak-u sibak ( ayeti anlamak için öncesine ve sonrasına bakma ) aya. bir örnek de:"Ey inananlar içkiliyken ne dediğiniz anlayıncaya kadar namaza yaklaşmayın" ayetidir. Öncesine bakmazsak Kur'an namaz kılmayın diyor yanlışına düşeriz. F.L.A.


190. SİZE savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama (amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez. (167)

167 - Bu ve bundan sonraki ayetler, Müslümanlar için savaşın meşruiyetinin yalnızca (kelimenin en geniş anlamıyla) kendini savunma amacına bağlı olduğunu tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır. Müfessirlerin büyük çoğunluğu, lâ ta‘tedû ibaresinin, bu bağlamda "saldırganlık yapmayın" anlamına geldiği, mu‘tedîn ile de "saldırganlıkta bulunanlar"ın kasdedildiği konusunda hemfikirdirler. "Allah yolunda" -yani Allah tarafından konulmuş ahlakî ilkeler uğrunda- savaşmanın savunma amaçlı olma özelliği, ayrıca, "size savaş açanlar"a yapılan atıfta bariz bir şekilde ortaya konulmuş ve 22:39'da -"kendilerine haksız yere saldırılan kimselere [savaşma] izni verilmiştir"- daha da açık bir şekilde ifade edilmiştir. Eldeki bütün nakillere göre bu son ayet, cihâd yahut kutsal savaş meselesine en ilk (ve bu nedenle de en köklü) Kur'ânî atıftır (bkz. Taberî ve İbni Kesîr'in 22:39 ile ilgili yorumları). Savunmayı savaşın tek haklı gerekçesi olarak belirleyen bu ilk ve temel prensibin Kur'an'da, yukarıdaki ayetten sonraki bir döneme ait olan 60:8'de ve 4:91'in son cümlesinde de tekrarlandığı görülmektedir.

191. Onları karşılaştığınız her yerde öldürün ve sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün; zaten zulüm ve baskı, öldürmekten daha kötüdür. (168) Onlar size savaş açmadıkça Mescid-i Harâm civarında onlarla savaşmayın; (169) ama eğer sizinle savaşırlarsa onları öldürün; hakikati inkar edenlerin cezası böyle verilecektir.

168 - Bir önceki emir açısından bakıldığında, ("Allah yolunda" yapılan bir kurtuluş savaşı olarak) "onları karşılaştığınız her yerde öldürün" buyruğu, yalnızca, "savaş açanlar"ın saldırganlar ve zalimler şeklinde anlaşılması halinde o anda devam etmekte olan düşmanlıklar bağlamında geçerlidir (Râzî); Fitne'nin bu bağlamda "baskı" olarak çevrilmesinin gerekçesi, bu terimin insanı sapıklığa götüren ve manevî değerlere inancını kaybetmesine yol açan her türlü müdahale için kullanılmasıdır (karş. Lisânu'l-‘Arab).

169 - Mekke sınırları içindeki savaşa yapılan bu atıf, bu ayetin nüzulü sırasında Kutsal Kentin hâlâ Müslümanların düşmanı olan putperest Kureyşlilerin elinde olmasından dolayı idi. Ancak -Kur'an'daki tarihsel referansların tümünde sıkça görüldüğü gibi- yukarıdaki buyruk genel bir muhteva taşımaktadır ve bütün zamanlar ve şartlar için geçerlidir.

192. Ancak vazgeçerlerse (siz de bırakın,) unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
193. O halde, artık zulüm ve baskı kalmayıncaya ve yalnızca Allah'a kulluk edilinceye kadar (170) onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse, [bilinçli olarak] zulüm işleyenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erecektir.

170 - Lafzen, "ve din [yalnız] Allah'ın oluncaya kadar" -yani, hiçbir cezalandırılma korkusu duymadan Allah'a ibadet edilinceye ve hiç kimse başka bir insana korku ile boyun eğmek zorunda kalmayıncaya kadar. (Bkz. Ayrıca 22:40.) Dîn teriminin bu bağlamda "kulluk" olarak çevrilmesi daha uygundur, çünkü bu karşılık, burada dînin hem akidevî hem de ahlakî yönlerini kapsamaktadır: yani insanın hem inancını, hem de bu inançtan doğan yükümlülüklerini.

194. Saldırmazlık örfünün geçerli olduğu aylarda size saldıranlara siz de karşılık verin: (171) zira saldırmazlık örfünün ihlali, adil karşılık [yasasın]a tâbidir. Böylece, eğer bir kimse size saldırıda bulunursa siz de onun saldırdığı gibi saldırın; ancak Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve Allah'ın, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yanında olduğunu bilin. (172)

171 - Bu, "Haram ayın karşılığı haram aydır" ifadesinin serbest bir çevirisidir -ki bu ifade, bütün müfessirler tarafından yukarıdaki anlamda yorumlanmıştır. Eski Arap geleneğine göre her türlü savaşın haksız sayıldığı "haram aylar", birinci, yedinci, onbirinci ve onikinci kamerî takvim aylarıdır.

172 - Böylece, müminlere ne zaman saldırıya uğrarlarsa savaşa girmeleri emredildiği halde yukarıdaki ayetin son bölümü, savaşı sürdürürken, savaşa girmeyenleri öldürmek de dahil, her türlü acımasızlıktan sakınmaları gerektiğini açıklamaktadır.
 

CİHÂD

Sözlükte "gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkânları kullanmak" anlamına gelen "cihâd" kavramı; Kur'ân ve hadislerde; Allah yolunda savaşmak anlamını ifade ettiği gibi dini öğrenmeyi, dinin emir ve yasaklarına uymayı, haram ve günahlara karşı nefis ile mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için çalışmayı da ifade eder. "Cihâd" kavramı; Mekke döneminde İslâm'ın tebliğ edilmesi ve dinin emir ve yasaklarının yerine getirilmesi anlamında kullanılmış; Medine döneminde ise fiili savaşların yapılmaya başlanması ile "kıtâl/savaş" anlamını da içermeye başlamıştır. Bunu hem Kur'ân'da hem de hadislerde görmekteyiz. "Cihâd" kavramı ile ilgili otuz bir âyetten onyedisi savaş bağlamında ve çoğunlukla Hz. Peygamber ve ashabının savaşlarının söz konusu edildiği Enfâl ve Tevbe sûrelerinde, ayrıca Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Muhammed ve Mümtehıne sûrelerinde geçmekte ve Allah yolunda malları ve canlarıyla cihâd edenler övülmekte, onlara Allah'ın rahmeti, mağfireti, mükâfatı ve cenneti va'd edilmektedir. İmanları uğrunda hicret edenler ve bunlara yardım edenler, gerçek müminler olarak nitelendirilmektedir (Bakara, 2/218; Nisâ, 4/95-96; Enfâl, 8/74). Tevbe Sûresinin 20. âyetinin meâlini örnek olarak zikredebiliriz: "İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte ancak onlar, başarıya erenlerdir." Geriye kalan on dört âyetten ikisinde sözlük anlamında (Ankebût, 29/8; Lokmân, 31/15), on âyette (bk. Mâide, 5/35,69; Hac, 22/78; Nahl, 16/110?) mutlak anlamda kullanılmıştır. Özellikle Mekke'de inen âyetler; İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için gösterilen çabayı ifade eder. "Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihat et ve onlara karşı çetin ol..." (Tevbe, 9/73; Tahrîm, 66/9) anlamındaki âyette Peygambere emredilen münafıklarla savaş, "kıtâl" anlamında savaş değildir. Dolayısıyla âyetteki cihâd kavramı; münafıklarla hak uğrunda dil ile mücadele etmek, İslâm gerçeği ile ilgili delilleri anlatmak, fitne ve fesatlarına engel olmak anlamındadır. Mekke'de ve henüz fiili savaşa izin verilmeyen bir dönemde inen Furkân sûresinin, "Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'ân ile büyük bir cihatta bulun" anlamındaki 52. âyetinde geçen "kâfirlere karşı Kur'ân ile büyük cihat", harp meydanında fiilen savaşmayı değil, onlara karşı Kur'ânî delillerle mücadele etmeyi, onlara boyun eğmemeyi ifade eder. Yine İslâm düşmanlarıyla fiilen savaşa izin verilmeden önce inen,"Bizim uğrumuzda cihat edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka yararlı işleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir" (Ankebût, 29/69) anlamındaki âyette geçen "Allah yolunda cihâd; düşmanlarla fiilen savaşmayı değil, Allah'ın dinine yardım etmeyi, İslâm'a karşı çıkanlarla en güzel şekilde mücadele etmeyi, zulmü önlemeyi, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i `anil-münker görevini yapmayı ve Allah'a itaat edebilmek için nefisle mücadele etmeyi ifade eder. Bu âyetler, cihâdın İslâm'ın doğuşundan beri var olduğunun ve sadece savaş anlamına gelmediğinin delilidir. Medine döneminde müşriklerin müslümanlara saldırıları ve savaş açmaları sebebiyle fiili savaşa izin verilmesi ve savaş yapılması üzerine "cihâd" kavramına, ağırlıklı olarak savaş anlamı yüklenmiş ve bu anlamda algılanmaya başlanmıştır. Mâide sûresinin 54., Hucurât sûresinin 15. ve Sâf sûresinin 11. âyetlerinde geçen Allah yolunda cihâd", Allah sevgisine mahzar olan, kurtuluşa eren, özünde, sözünde ve işlerinde dürüst müminlerin niteliği olarak zikredilmiştir. Allah'ın övdüğü bu kimseler; sadece Allah yolunda fiilen savaşanlar değil, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çaba gösteren her müslümanı ifade eder. "Allah uğrunda hakkıyla cihat edin?" (Hac, 22/78) anlamındaki âyetlerde geçen "Allah yolunda cihâd" emri, hem düşmanla savaş araç gereçleriyle fiilen savaşmayı hem İslâm'ın emir ve yasaklarına bizzat uymayı, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymayı, hem de İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi ve egemen olması için gösterilen sözlü, ekonomik ve her türlü çabayı ifade eder. Hadis kitaplarının "cihâd" bölümlerine baktığımızda, bu bölümlerde hem fiili savaş yapma, savaş araç gereci hazırlama (Tirmizî, 6, IV, 168), Allah yolunda infakta bulunma (Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd, 4, IV, 167, No: 1625) ve savaş hukuku ile ilgili hadislere yer verildiğini hem de doğrudan fiili savaş ile ilgili olmayan nefisle mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için gösterilen çabayı ifade eden hadislere yer verildiğini görüyoruz. Bu da "cihâd" kavramının "harb, gazâ ve kıtal" kavramları ile özdeş olmayıp çok daha geniş bir içerikle kullanıldığını görmekteyiz. Mesela, "Allah'ı inkâr edenlerle savaşın" (İbn Mâce, Cihâd, 38, II, 953) "Kim Allah'ın kelimesinin yücelmesi için savaşırsa o, Allah yolundadır" (Buhârî, Cihâd, 15, III, 206) "Allah yolunda öldürülen kimse şehittir" (İbn Mâce, Cihâd, 17, II, 937-938) anlamındaki doğrudan savaş ile ilgili hadisler ve benzerlerine cihâd bölümünde yer verilmiştir. Allah'a itaat konusunda nefsi ile mücadele etmeyi ifade eden, "Mücâhid, nefsi ile mücadele eden kimsedir" (Tirmizî, Cihâd, 2, IV, 165) anlamındaki hadis, İslâm'ı müslüman olmayanlara tebliğ etmeyi ifade eden, "Müşrikler ile mallarınız, canlarınız ve dilleriniz ile cihâd edin" (Ebû Dâvûd, Cihâd, 17, III, 22) anlamındaki hadis, Oruç ibadeti ile ilgili, "Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden bin (yıllık) bir mesafeye uzaklaştırır" (Buhârî, Cihâd, 36, III, 213) anlamındaki hadis cihâd bölümlerinde zikredilmiştir. Anne-babaya hizmet de cihattır. Abdullah ibn Amr anlatıyor: Bir sahâbî Hz. Peygambere geldi ve ondan cihâda (savaşa) katılmak için izin istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona, "Annen-baban var mı" diye sordu, Adamın "evet" demesi üzerine, "Sen onlara hizmet ederek cihâd et" buyurdu (Müslim, Birr, 5, III, 1975). Adaletsizlik ve haksızlık (zulûm) karşısında susmayıp doğru sözü söylemek de cihattır (Tirmizî, Fiten, 13, IV, 471): Yukarıda zikrettiğimiz âyet ve hadisleri birlikte değerlendirdiğimizde; cihâdı; iman edip sâlih ameller işlemek, hak dinde sebat etmek, kötülüklerden ve haramlardan geri durmak, İslâm'ı öğrenmek ve öğretmek, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çalışmak, müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunmak, fitne ve fesadı önlemek, güven ve huzuru sağlamak ve benzeri şekilde İslâm toplumunun yararına olan kişisel ve kurumsal bazda sözlü, yazılı, görsel, bilimsel ve ekonomik olarak yapılan her türlü çabayı göstermek; Allah rızasına yönelik her türlü gayret; gerektiğinde düşmanla canı ve malı ile savaşmak ve savaş araç gereci hazırlamak ve hazırlanmasına katkı sağlamak şeklinde anlayabiliriz. Buna göre cihâdı, üç kısma ayırmak mümkündür: a) İslâm'ı anlatarak ve bizzat yaşayarak tebliğ etmek; düşmanlar tarafından saldırı yapıldığında ve savaş açıldığında gerekeni yapmak (Buhârî, Rikâk, 34, VII, 188; Cihâd, 2, III, 201) b) Allah'a itaat konusunda sabırlı ve kararlı olmak, nefisle mücadele etmek, c) Şeytanın hile ve tuzaklarına karşı koymak (bk.Bakara, 2/ 44, 285; Âl-i İmrân, 3/173; Mâide, 5/67; Yûsuf, 12/ 108; Nahl, 16/ 125; Ankebût, 29/ 46; Sebe', 34/46) (İ.K.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNZ72-asWos

Cennete Girmesi Umulanlar.

BAKARA-62
Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabîlerden Allah'a ve âhıret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki, hiç şüphesiz onlar
2.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
3.
ve ellezîne
: ve o kimseler, onlar
4.
hâdû
: yahudiler
5.
ve en nasârâ
: ve hristiyanlar
6.
ve es sâbiîne
: ve meleklere veya yıldızlara tapanlar
7.
men
: kim, kimse(ler)
8.
âmene
: âmenû oldu (Allah'a ulaşmayı diledi), îmân etti, inandı
9.
biallâhi (bi allâhi)
: Allah'a
10.
ve el yevmi el âhiri
: ve son gün, ve sonraki gün, ruhun Allah'a ulaşma günü
11.
ve amile sâlihan
: ve salih amel, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel yaptı
12.
fe
: artık, böylece
13.
lehum
: onlar için, onların
14.
ecru-hum
: ecirleri, mükâfatları
15.
inde
: yanında, katında
16.
rabbi-him
: onların Rabbi, Rab'leri
17.
ve lâ havfun
: ve korku yoktur
18.
aleyhim
: onlara
19.
ve lâ hum yahzenûne
: ve onlar mahzun olmazlar
 
BAKARA-112
İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabb'i katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar...
Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
1.
belâ
: hayır, bilâkis, öyle değil
2.
men
: kimse, kişi
3.
esleme
: teslim etti
4.
veche-hu
: vechini, fizik vücudunu
5.
lillâhi (li allâhi)
: Allah'a
6.
ve huve
: ve o
7.
muhsinun
: muhsin, ahsen olan
8.
fe
: artık, o zaman
9.
lehu
: onun
10.
ecru-hu
: onun karşılığı, ecri, ücreti, mükâfatı
11.
inde rabbi-hi
: onun Rabbi katında, yanında
12.
ve lâ havfun
: ve korku yoktur
13.
aleyhim
: onlara
14.
ve lâ hum yahzenûne
: ve onlar mahzun olmazlar
 
 
 
MÂİDE-69
Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasâra men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve amile sâlihan fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
1.
inne
: muhakkak ki
2.
ellezîne âmenû
: Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler (yaşarken)
3.
ve ellezîne hâdû
: ve yahudi olanlar, yahudiler
4.
ve es sâbiûne
: ve sâbiîler
5.
ve en nasârâ
: ve nasrâniler, hristiyanlar
6.
men âmene
: kim iman etti, (Allâh'a) teslim olmayı diledi
7.
bi allâhi
: Allâh'a (cc.)
8.
ve el yevmi el âhıri
: ve âhir gün, sonraki gün, hayattayken Allâh'a ulaşma günü
9.
ve amile sâlihan
: ve nefsi tezkiye edici, ıslah edici amel yaptı
10.
fe lâ havfun aleyhim
: artık onlara korku yoktur
11.
ve lâ hum yahzenûne
: ve onlar mahzun olmaz
 
NİSÂ-124
Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.
Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).
1.
ve men
: ve kim
2.
ya'mel
: yapar, amel eder
3.
min es sâlihâti
: salih ameller ( nefsi tezkiye edici, ıslâh edici ameller)
4.
min zekerin
: erkeklerden
5.
ev
: veya
6.
unsâ
: kadınlar
7.
ve huve
: ve o
8.
mu'minun
: mü'min olarak (amenu olmuş olarak)
9.
fe ulâike
: o taktirde işte onlar
10.
yedhulûne
: girerler
11.
el cennete
: cennete
12.
ve
: ve
13.
lâ yuzlemûne
: zulmedilmez, haksızlık yapılmaz
14.
nakîren
: hurma çekirdeğinin lifi kadar, kıl kadar, zerre kadar
RÛM-45
Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörlükleri sevmez.
Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih(fadlihî), innehu lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne).
1.
li
: için
2.
yecziye
: mükâfatlandırır
3.
ellezîne
: o kimseler, onlar
4.
âmenû
: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
5.
ve amilû es sâlihâti
: ve salih amel, nefsi islâh edici amel yani nefs tezkiyesi yaparlar
6.
min
: dan
7.
fadli-hi
: onun fazlı
8.
inne-hu
: muhakkak o
9.
lâ yuhıbbu
: sevmez
10.
el kâfirîne
: kâfirler
 
ANKEBÛT-7
İman edip hayra ve barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz.
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffiranne anhum seyyiâtihim ve le necziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn(ya’melûne).
1.
ve
: ve
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
4.
ve amilû es sâlihâti
: ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
5.
le
: mutlaka, elbette
6.
nukeffiranne
: mutlaka örteceğiz
7.
an-hum
: onlardan
8.
seyyiâti-him
: onların seyyiatleri, günahları
9.
ve le
: ve mutlaka, elbette
10.
necziyenne-hum
: onları mutlaka mükâfatlandıracağız
11.
ahsene
: daha ahsen, daha güzel
12.
ellezî
: onlar
13.
kânû
: oldular
14.
ya'melûne
: yapıyorlar
 
ANKEBÛT-58
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetin görkemli odalarına yerleştireceğiz. Sürekli kalacaklardır orada. Ne güzeldir iş yapıp değer üretenlerin ödülü!
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).
1.
ve ellezîne
: ve onlar
2.
âmenû
: âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
3.
ve amilû es sâlihâti
: ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
4.
le nubevvienne-hum
: mutlaka onları mutlaka yerleştireceğiz
5.
min el cenneti
: cennette
6.
gurafan
: yüksek yerler, köşkler
7.
tecrî
: akar
8.
min tahti-ha
: onun altından
9.
el enhâru
: nehirler
10.
hâlidîne
: kalıcıdırlar, kalacak olanlar
11.
fî-hâ
: orada
12.
ni'me
: ne güzel
13.
ecru
: ecir, ücret
14.
el âmilîne
: amel edenler
 
SEBE-37
Sizi bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara, yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven içindedirler.
 
Diliyle değil de, gönlüyle yani yaşayarak, Lâ ilâhe illallah diyen yani kasayı, masayı ve nisayı put edinmeyen ve bunları put edinmemek için eline, diline ve beline sahip olma savaşı veren herkes cennete girer inşallah. Fatih Lütfü AYDIN
 
Not: Kasa; sembol olarak mal, mülk ve para.
         Masa; sembol olarak makam ve şöhret tutkusu.
         Nisa ( kadınlar ); sembol olarak şehvet, tutku halini almış cinsellik.
 
Not:1 Salih Amel ya da Amel-i Salihin Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün Türkçe Kur’an Çevirilerinde
“hayra ve barışa yönelik işler” olarak geçer. Bir başka şekliyle Salih Amel; Allah’ın Rızası’ na Uygun İşler demektir.
Salih: Uygun, dinde Allah’ın Rızası’na Uygun.
Amel: İş, amele işçi kelimesi Arapça’dan gelmiştir.
 Not:2  Cennet Allah’ ın olduğu için kimi cennetine sokacağına ancak ve ancak kendi karar verir. Bu yüzden cennete girmesi umulanlar deyimi kullanılmaktadır. Fatih Lütfü Aydın.
 
Sonuç olarak yukarıda ki ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’a şirksiz iman edip, Ahiret’de hesaba çekileceğine inanan ve bunun yanında Allah’ın Rızası’na Uygun İşler’ de bulunanlar Allah’ın dilemesi şartıyla cennete girerler inşallah. Fatih Lütfü AYDIN 10.12.2012

Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e göre;
Müslüman olmadan kimse cennete gidemez. O halde müslüman kimdir sorusu sorulmalıdır. Nüfus kâğıdında müslüman yazması yetmez. Müslümanın kim olduğunu anlamak için Kur'an'a bakmalıdır. 
Bunlar yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere;
1. Allah'a şirksiz iman eden,
2. Ahirete ( hesaba çekileceğini bilip, Allah'ın rızasına aykırı     işlerden kaçınmaya ) iman eden,
3. Salih Amelde bulunan kişilerdir. Fatih Lütfü AYDIN 02.03.2013

 

C İ N TASALLUTU YOKTUR.

 

 

CİNN

6. Yaşar Nuri Öztürk : "Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı."

13.Yaşar Nuri Öztürk : "Biz, doğruya ve güzele kılavuzlayanı dinleyince, ona inandık. Rabbine inanan kişi ne hakkının eksik verilmesinden korkar ne de tecavüze uğrayıp kuşatılmaktan."

 

EN'ÂM-112

Yaşar Nuri Öztürk : İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla baş başa kalsınlar;

 

NÂS

4. Yaşar Nuri Öztürk : Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,

Min şerril vesvâsil hannâs(hannâsi).

1.

min şerri

: şerrinden

2.

el vesvâsi

: vesveseler

3.

el hannâsi

: gizlice vesvese veren

 

 

Vesvâs

Vesvâs, vesvese veren şeytan demektir. Bu, gizli, söz ve kişinin içinden geçen kelam mânâsına gelen "vesvese" kelimesinden türetilmiştir. A'şa şöyle der: 

O dönüp gittiğinde, vesvese verici olarak zînetinin sesini duyarsın.[108]
 

Vesvâs, "vesvese" manasına ism-i masdar veya muzaf rubainin masdarı bu vezinden de geldiğine göre, masdar olmak­la beraber çok vesveseci, "muvasvis" manasına, mübalağa için sı­fat ve isim olarak kullanılmıştır.
 

Vesvese, kesilmiş, vesvese kaynağı demek gibidir. "El-vesvâs" şeytanın bir ismi olmuştur. Ebû Hayyân
, "el-vesvâs" şeyta­nın ismidir, ancak, şehvetlerin fısıldadığı vesveseye de denilir. Vesvese, esasen, fis, hiş demek yavaş fısıltı yapmak, fiskos etmek gibi gizli sese denilir. Huliyyat fı­sıltısına, "vesvâsü'l-huliy" denil­mesi bundandır, demiştir. 

Kâmûs'ta geçtiği üzere, avcı­nın ve köpeklerin yavaşça çıkar­dıkları seslere de "vesvâse" ve "vesvâs" denir. Bu nedenle, nef­sin veya şeytanın kalbe ilka ve il­ham ettiği, fısıldadığı, hayırsız, faydasız, alçak hatıra ve dağdağa­ya "vesvese" denilmesi genel ka­bul görmüştür.
 

"Vesvese" kelimesi Kur'ân'da hem nefsin ("nefsinin ona ne fısıl­dadığını biliriz"[109]) ve hem de şeytanın vesvesesi ("Şeytan ona vesvese verdi")[110] olarak kullanılmıştır.

http://meal.ihya.org/kurani-terimler/vesvas.html

 

 

5. Yaşar Nuri Öztürk : İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;  

6. Yaşar Nuri Öztürk : Cinlerden de insanlardan da olur o!"

 

Sonuç olarak cin tasallutu yani saldırısı yoktur. Yukarıda ki ayetlerden anlaşılacağı üzere şeytanlaşmış cinlerin vesvesesi ve ayrıca iftiraları vardır. Veveseye karşı Felak ve Nas surelerinin okunması önerilmektedir.Zaten bu 2 surede özet olarak düğümlere üfleyenlerin, hased edenlerin ve vesvese verenlerin şerrinden Allah'a sığınılması isteniyor.

 

Fatih Lütfü AYDIN

28.12.2012

 


İslam’ a Çağrı
Bakara 208.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan baris içine girin. Seytanin adimlarini izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçik bir düsmandir.
 
 ÇALIŞMA

NECM-39
Yaşar Nuri Öztürk : Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. 

CUMA-10
Yaşar Nuri Öztürk : Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz. 
 

İslam’ da Cinsellik

Doğru Yerden Yaklaşma

Bakara Suresi

222. Sana âdet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsizlik veren bir haldir. Hayizli olduklari sirada kadinlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklasmayin. Iyice temizlendiklerinde, Allah'in emrettigi yerden onlara gidin." Su bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.

Ve yes’elûneke anil mahîd(mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn(yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh(emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirîn(mutetahhirîne).

1.

ve yes'elûne-ke

: ve sana soruyorlar, sorarlar

2.

anil mahîdi (an el mahîdi)

: (kadınların) hayz (ay) hallerinden

3.

kul

: de, söyle

4.

huve

: o

5.

ezen

: eza, ıstırap

6.

fa'tezilû (fe ı'tezilû)

: o taktirde, bu yüzden uzak durun

7.

en nisâe

: kadın(lar)

8.

fî el mahîdi

: hayz (ay) hallerinde, hayz zamanında

9.

ve lâ takrabûhunne

: ve onlara yaklaşmayın

10.

hattâ yathurne

: temizleninceye kadar

11.

fe

: öyle olunca, (öyle) ise, artık, o zaman

12.

izâ tetahherne

: temizlendikleri zaman

13.

fe

: öyle olunca, (öyle) ise, artık, o zaman,

14.

e'tûhunne

: onlara gelin, yanına gidin (biraraya gelin)

15.

min haysu

: yerden

16.

emere-kum(u) allâhu

: Allah size emretti

17.

inne allâhe

: muhakkak ki Allah

18.

yuhibbu

: sever

19.

et tevvâbîne

: tövbe edenler

20.

ve yuhibbu

: ve sever

21.

el mutetahhirîne

: temizlenenler, temizlenmiş olanlar

 

 

 

 

 

 

Tarla Benzetmesi

Bakara Suresi

223.Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Öz benlikleriniz için önceden bir şeyler gönderin. Allah'tan korkun ve bilin ki, O'na mutlaka ulaşacaksınız. İman sahiplerine müjde ver.

Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).

1.

nisâu-kum

: sizin kadınlarınız

2.

harsun

: tarla

3.

lekum

: sizin için, sizin

4.

fe

: o zaman, artık, o halde

5.

e'tû

: gelin, yaklaşın

6.

harse-kum

: sizin tarlanız

7.

ennâ

: nasıl

8.

şi'tum

: dilediniz

9.

ve kaddimû

: ve takdim edin

10.

li enfusi-kum

: nefsleriniz için, kendiniz için

11.

vettekû (ve ittekû)

: ve takva sahibi olun

12.

allâhe

: Allah

13.

va'lemû (ve ı'lemû)

: ve bilin

14.

enne-kum

: sizin ..... olduğunu

15.

mulâkû-hu

: ona mülâki olma, ruhunu ona ölmeden önce ulaştırma

16.

ve beşşir(i)

: ve müjdele

17.

el mu'minîne

: mü'minler

 

 

Elmalılı Ahmet Hamdi Yazır’ dan

Bakara Suresi 223. ayet meali

Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!

Bakara Suresi 223. ayet yorumu

223-Rivayet olundu ğuna göre Yahudiler, bir kimse

karısının önüne arkasından yaklaşarak cinsel birleşmede bulunursa, doğacak çocuğu şaşı olur derler ve bunun Tevrat'ta olduğunu söylerlermiş, Resulullah'a bu aktarılmış, "Yahudiler yalan söylüyorlar." <D> buyurmuş ve şu âyet inmiş: Ey erkekler kadınlarınız sizin tarlanızdır.

HARS: aslında ziraat gibi ekin ekmek demek olup ekin yeri, ekilecek tarla anlamına isim de olur ki burada bu mânâdadır. Bu ifade ile kadının kadınlık organı bir yere, erkeğin spermi tohuma, doğacak çocuk da bitecek ürüne benzetilerek bir istiâre yapılmış ve bununla Allah'ın emrettiği ekin yeri açıklanmıştır ki anlam şu olur: Kadınlar sizin ekinliğinizdir, siz onlara insan ve müslüman tohumları ekip ürün olarak nesil, döl yetiştireceksiniz. Öyle is e tarlanıza (tarla anlamı unutulmamak ve ekin yerinden olmak şartıyla) dilediğiniz taraftan, hangi pozisyonda isterseniz gidiniz. Ve bununla birlikte kendiniz için ilerisini gözetip ona göre ihtiyatlı bulununuz, sadece şehvetinizi söndürmekle meşgul ol m ayıp geleceğiniz için salih ameller ile hazırlık görünüz. Ve Allah'a isyandan sakınınız da eğri yola gitmeyiniz. Ve biliniz ki, siz mutlaka Allah'a kavuşacak, O'nun huzuruna çıkacaksınız. Dolayısıyla yüzünüzü güldürecek şeyler kazanın da rezil olac a ğınız şeylerden kaçının.

Ey Muhammed! Bu hükümleri ve irşadları tebliğ et, ve bunları gönül hoşluğu ile kabul edip uygulayacak olan müminleri de müjdele.

 

 

 

 

 

Hayız ( Âdet Görme )

 

Bakara Suresi

222. Sana âdet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsizlik veren bir haldir. Hayizli olduklari sirada kadinlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklasmayin. Iyice temizlendiklerinde, Allah'in emrettigi yerden onlara gidin." Su bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever.

Kur’an şu 5 şeyi korumak için inmiştir.

1.       Can ( canın ruhsal ve bedensel sağlığı ve mutluluğu ).

2.       Mal.

3.       Özgür irade ve düşünce ve özgür iradenin ( arzunun, isteğin ), özgür düşüncenin korkmadan söylenebilmesi.

4.       Akıl sağlığı.

5.       Aile.

Kadının o ay içinde döllenmeyen yumurtalarının kanlı et parçaları şeklinde vücuttan atılması fiziksel bir kirlilik olduğundan  Kur’an bu ayette beden sağlığını koruyor olmalı ayrıca ayette O, insana rahatsızlık veren bir haldir dendiğine göre kadın o sırada ilişkiden acı duyuyor olabilir bu kadın için hem ruhsal hem de bedensel sağlık sorununa yol açtığı için Kur’an kadını korumak istemiş olabilir.

Demek ki. Hem cinsel olarak hem de mikrop kapacak şekilde bedensel olarak dokunma dışında kadınla normal yaşayışa devam edilebilir. Sonuç olarak Enbiya Suresi ayet 7’ ye göre işi uzmanına danışmak gerekir. Fatih Lütfü Aydın.

 

 

Enbiya Suresi

7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız...

 

Elmalılı Hamdi Yazır’ dan

Bakara Suresi 222. ayet meali

Ey Muhammed! Sana kadınların ay başı halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun için ay başı halinde oldukları zaman kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman ise Allah'ın emrettiği yerden onlara varın, yaklaşın Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.

 

222.

Ve yes'eluneke anil mehıyd* kul hüve ezen fa'tezilün nisae fil mehıydı ve la takrabuhünne hatta yathurn* fe iza tetahherne fe'tuhünne min haysü emerakümllah* innellahe yühıbbüt tevvabıne ve yühıbbül mütetahhirın

 

 

Bakara Suresi 222. ayet yorumu

MAHÎZ: Mimli masdar, mekan ismi veya zaman ismi olabildiğine göre; hayız, (aybaşı kanı) hayız yeri, veya hayız zamanı demek olur. Hayız, aslında dilde seyelan (akmak) anlamında alınmış olarak kadınların âdeti olan kan akıntısının ismidir, rahimden zaman zaman gelen kirli bir tabii salgı olup kişilere ve durumlara göre süresi farklılık gösterir. Bununla birlik t e en azı üç, en çoğu on gündür. İmam Şâfiî, en azı bir, en çoğu on beş gün olduğu ve İmam Malik, en az ve en çok müddetin belirlenmesinin mümkün olmadığı kanaatine varmışlardır. İki hayız arasındaki temizlik süresine "tuhur" denilir. Hayzın şer'î hükümler i, namaz ve oruca engel olması, mescide girmekten, Kur'an okumaktan ve mushafa dokunmaktan kaçınılması, kadının bununla bülüğa ermesi ve bu halde cinsel birleşmenin haram olmasıdır ki burada açıklanan da budur. Şöyle ki:

Sana hayız hakkında soru soruyorlar. Burada ve daha önceki âyette atıf (ulama) vavı ile buyrulması dolayısıyla bu soruların şarap ve kumarla birlikte sorulmuş olması ihtimal dahilindedir. Veya bu atıf, bu soruların müslümanlar tarafından sorulmuş olduğuna işarettir. Cahiliye A r apları hayızlı kadınlarla birlikte durmazlar, beraber yemek yemezlerdi. Yahudilerin ve Mecusilerin âdetleri de böyleydi. Hıristiyanlar ise hayza önem vermezler, cinsel birleşmede bile bulunurlardı. Nihayet ashabdan bir kaç kişi ile birlikte Ebüddehdah - A l lah hepsinden razı olsun Peygambere sordular, ifrat (aşırı gitme) ve tefrit (ihmalkâr davranma) arasında orta bir yol olmak üzere şu cevap indi:

De ki, o bir kirlilik, bir pisliktir. Yani yaklaşana tiksinme ile eziyet verecek murdar bir şeydir. Kokusu fena, rengi bozuk, karışımı kirli, pis, değersiz bir salgıdır. Dolayısıyla kadınlardan hayız zamanına veya hayız yerine özel olmak üzere çekilin, temizleninceye, temizlik haline girinceye kadar o kadınlara yaklaşmayın, yani cinsel birleşmede bul u nmayın veya dizlik altına (göbekle diz kapağı arasına) yanaşmayın. Temizlik sonunda temizlendikleri, yani boy abdesti alıp iyice temizlendikleri zaman, onlara Allah'ın emrettiği yerden gidin, şüphe yok ki Allah insanlık gereği meydana gelebilecek kusu r lardan dolayı çok çok tövbe edenleri sever. Ve tertemiz olmağa çalışanları, terbiye ve ahlâka aykırı davranışlardan ve pislikten sıyrılıp pampak olanları sever. O halde siz de Allah'ın sevdiği gibi olun ve Allah'ın sevdiklerini sevin.

 

 

  
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol