Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

KUR'AN FiHRiSTi S

SÂDIK
Doğru sözlü olmak, gerçeği söylemek, doğru haber vermek, sözünü (va'd ve vaîdini) yerine getirmek, öğüt ve sevgide samimi, iş ve işlemlerde dürüst ve güvenilir olmak, hükmün vâkıaya uygun olması anlamlarındaki "s-d-k" kökünden türeyen sâdık doğru sözlü, samimi, dürüst, ihaneti ve yalanı bulunmayan demektir. Allah'ın sıfatı olarak sâdık, söz, iş, va'd ve vaîdinde doğru olan; her sözünü yerine getiren, yalanı, yanlışı, hilesi, aldatması, bulunmayan demektir. Allah'ın bu sıfatı, Kur'ân'da azamet çoğulu olarak "sâdıkûn" şeklinde bir âyette geçmiştir: "...Biz şüphesiz sâdık olanlarız." (En'âm, 6/146). Allah'ın bu vasfı, Kur'ân'da "sadaka" fiili ile de ifade edilmiştir: "(Ey Peygamberim!) De ki: Allah doğru söyledi. Öyle ise Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in dinine uyun..." (Âl-i İmrân, 3/95), "(Cennettekiler); `Bize verdiği sözü yerine getiren ve bizi dilediğimiz yerde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a hamd olsun, çalışanların ücreti ne güzeldir.' dediler." (Zümer, 39/74). En doğru sözlü olan Allah'tır. Şu âyet, bu gerçeği ifade etmektedir: "Îmân edip sâlih amel işleyenleri zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız, onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vadidir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" (Nisâ, 4/122). Kur'ân, Allah'ın sözüdür. Sözlerin en doğrusu ve âdil olanıdır: "Rabbinin sözü sıdk ve adalet bakımından tamamlandı..." (En'âm, 6/115). Kur'ân'da Allah'a sâdık denildiği gibi, peygamberlere (Yûsuf, 12/51), meleklere (Hicr, 15/64) ve müminlere (Ahzâb, 33/24) de sâdık denmiştir. Mümin olmayan insanlar da doğru konuşabilir, iş ve işlemlerinde dürüst olabilir, söz ve sözleşmelerine uyabilir, bunların verdiği haberler vakıaya uygun olabilir. Ancak bir insanın sâdık vasfını alabilmesi için her şeyden önce mümin olması gerekir. Çünkü Kur'ân'da, müminlere sâdıklar denilmiş (Ahzâb, 33/35; Hucurât, 49/15) ve sâdık insanlar; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere îmân eden, (Bakara, 2/177), Allah'a ve Peygamberine yardım eden (Haşr, 59/8), Allah yolunda malı ve canıyla cihat eden, (Hucurât, 49/15), beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, akrabalarına, yetimlere, fakirlere, yolculara (Allah yolunda çalışanlara) dilencilere, özgürlüğüne kavuşmak isteyen esirlere maddî yardımda bulunan, sözleşme yaptığı zaman sözleşmesine uyan, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden, Allah'a karşı gelmekten sakınan (muttakî), iyi, hayırlı, güzel ve sâlih ameller işleyen, insanlara iyilik eden (berr) (Bakara, 2/177) kimseler olarak tanıtılmıştır. İnsanın, îmânında (Ankebût, 29/2-3), niyetinde (Muhammed, 47/20-21), sözlerinde (Ahzâb, 33/70), sözleşmelerinde, adak ve yeminlerinde (Ahzâb, 33/23), ticaretinde (Rahmân, 55/9), amellerinde, bütün iş ve işlemlerinde (Tirmizî, Büyu', 4) doğru olması, sâdık olmasının sonucudur. Bir insan îmân edip Allah'ın emir ve yasaklarına uyar, Allah ve insan haklarına riâyet eder, söz, sözleşme, yemin, ticaret, görev, iş ve işlemlerinde dürüst olursa "sâdık" vasfını kazanmış olur. (İ.K.)
http://www.diyanet.gov.tr/dini.../dinikavramlar-S/S%C3%82DIK

Hz.Allah hepimize sadık dostlar nasip etsin inşallah. Amin.
Yalnız dostluk başka alışveriş başka sözünü, dostluk başka aklı işletmek başka şeklinde düzenlersek, Yaşar Hoca'nın dediği gibi aklımızı güvenilir dostumuza dahi kiraya vermemeliyiz.
Dostumuz da yanılabilir. Aklımızı hep işletmeliyiz. Saygı ve sevgilerimle. F.L.A.
 

Akif'in:"Herifin ağzı samed midesi yüzlerce sanem." Sözüyle ilgili açıklama.

 

SAMED

Bir şeye yönelmek, azmetmek, birine güvenmek, adaletle hükmetmek, mutedil ve doğru olmak anlamındaki "s-m-d" kökünden gelen samed, bir toplumun önde geleni, en şerefli ve şanı en yüce olanı, iş ve ihtiyaç konusunda kendisine başvurulan, üstünde kimse bulunmayan ulu kişi, seyyid; eksiği, deliği, boşluğu ve ihtiyacı olmayan, nüfuz edilmeyen içi dolu şey demektir. Samed, Allah'ın güzel isimlerinden biri olup, Kur'ân'da sadece İhlâs sûresinin 2. âyetinde geçmiştir: "Allah, samed'dir." Allah'ın ismi olarak samed, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, yöneldiği, her dilek ve isteğin mercii; hiç eksiği, kusuru ve ihtiyacı olmayan ulu, şanlı, dosdoğru, âdil ve güvenilir demektir. "samed", Allah'ın sübûtî ve selbî sıfatlarındandır. Müfessirler, "samed" kelim……

 

http://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/dinikavramlar-S/SAMED

 

 

SANEM

Tapınmak amacıyle taştan, tahtadan, madenden yapılmış değişik büyüklükte ve kutsallık atfedilen put, heykel vs. cisimlere denilmektedir. İbnü'l- Kelbi Kitabü'l Asnâm isimli eserinde cahiliyye dönemi Araplarının put, heykel vs. cansız varlıklara tapınma, ibadet etme ve kurban kesme gibi törenlerle ilgili geniş bilgi vermektedir. Yerine göre her kabilenin, bazen de her ferdin özel bir putu vardı. Bunların en büyükleri ve herkesin değer verdiği Lat, Menat ve Uzza'dır. Sanem kelimesi türevleriyle birlikte Kur'ân-ı Kerim'in beş yerinde geçmektedir. "Hz. İbrahim babası Azer'e "sen bir takım putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti." (En'âm, 6/74) Cahiliyye dönemindeki bu yaygın tapınma sonucunda Kâbe duvarlarına 360 kadar putun asıldığı bilinmektedir. Mekke'nin fethi esnasında bu putlar Hz. Muhammed'in emriyle yerlerinden sökülüp atılmıştır. (F.K.)

 Samed, kendisi hiç bir şeye gereksinim duymadığı ve her şeyin O'na gereksinim duyduğu tek varlık olan Allah demektir.
Akif'in yukarıdaki sözlerinden çıkan anlama göre,
İhlas suresinde Allah samed diyen kişi Hz.Allah'ımızı bırakarak, putlardan ve putlaştırdıkları şeylerden, elde ettiği kazançla midesini dolduruyor. F.L.A.

Yani kalı ( sözü, burada Samed sözünü ) hal etmiyor yani davranışa dönüştürmüyor, söz konusu kişi. F.L.A.

Kal sözdür, hal davranış. 
Hayata geçirerek hakikat ipine yapış. 
Yalnız dille şükredersen, 
Salih amel eylemeden, 
Hak yolunda değer üretmeden, 
Rabb’ inden azar işitirsin sen. 

Halle şükür salih amel demektir. 
Halle şükür baya bir emektir. 
Şems Mevlana’ ya demiş. 
Kalı hal eyle ey derviş. 

Eyleyemezsen kalı hal. 
Çökmez ruhuna manevi hal. 
Ağustos böceği gibi ötersin ancak, 
Yiyemeden manevi bal. 
http://www.antoloji.com/la-ilahe-illalah-siiri/

 

 




SÜNNET
Sözlükte "iyi ya da kötü tutulan yol, gidişat, davranış, hüküm, adet, kanun" gibi anlamlara gelen sünnet, (çoğulu sünen) 
http://www.diyanet.gov.tr/din.../dinikavramlar-S/S%C3%9CNNET

Bu durumda sünnetullah, Allah'ın tuttuğu yani izlediği yol olur.
Ehlisünnetullah da Allah'ın izlediği yola, koyduğu kurallara uygun yaşayan kişi olur ki bunun diğer bir adı da Yaşar Hocaya göre, Kur'an Mü'minidir. F.L.A.

 Ahzap, 62,

 

Sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).

1.

sunnete allâhi

: Allah'ın sünneti, kanunu

2.

: konusunda, hakkında

3.

ellezîne

: onlar, o kimseler

4.

halev

: gelip geçti

5.

min kablu

: önceden

6.

ve len tecide

: ve asla bulamazsın

7.

li sunneti allâhi

: Allah'ın sünnetinde, kanununda

8.

tebdîlen

: bir değişiklik

 

Yaşar Nuri Öztürk:  Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmişlere işleyen tavrı, tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi bir değişiklik asla bulamazsın.

 

Fetih, 23,

Sunnetallâhilletî kad halet min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).

1.

sunnete

: sünnet

2.

allâhi

: Allah

3.

elletî

: ki o

4.

kad

: olmuştu

5.

halet

: gelip geçti (geçmişten beri devam eden)

6.

min kablu

: daha önceden, daha önce

7.

ve

: ve

8.

len tecide

: asla bulamazsın

9.

li

: için

10.

sunneti allâhi

: Allah'ın sünneti

11.

tebdîlen

: değiştirme, değişiklik

 

Yaşar Nuri Öztürk: Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.

SORUMLULUK İÇİN TIKLAYIN

SUÇ ve CEZA İÇİN TIKLAYIN


Bence sorgulamak; insanın kim olduğunu, nerede olduğunu ve uzak çevresi uzay da dahil olmak üzere çevresiyle nasıl baş etmesi gerektiğin, kendisinden beklenen görevin ne olduğunu, neyin doğru neyin yanlış olduğunu hesaplamak amacıyla aklını işletmesidir.
Yunus, 100 ayeti aklını işletmeyenlerin başına pislik yağacağını yazar. F.L.A.


İFTİRAYA KARŞI ÖNLEM ALMAK için SORGULAMA AYETLERİNE UYULMALIDIR.

SORGULAMA AYETLERİ
 
İSRÂ-36
 
Yaşar Nuri Öztürk : Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. 
 
HUCURÂT-6
 
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman sahipleri! Özü sözü bozuk birisi size bir haber getirdiğinde, hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! Yoksa bilgisizlikle bir topluluğu suçlar da yapmış olduğunuza pişmanlık duyar hale gelirsiniz. 
 
  Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! ayetiyle ilgili bilmediğin işle ilgilenme anlamı çıkarılmamalı.
Hucurat, 6 da hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! deniyor.
Yani bilmiyorsanız karışmayın denmeyip, araştırın inceleyin yani sorgulayın deniyor, bence. F.L.A.


SALİH AMEL

* AMEL-İ SÂLİH

 

Sözlükte "yararlı, iyi ve güzel amel" anlamına gelen amel-i sâlih, din dilinde; îmanın gereği olarak ihlas ve iyi niyetle yapılan, Kur'ân ve sünnete uygun olan her türlü söz, fiil ve davranışlara denir. Kur'ân'da yetmiş iki âyette "amel-i sâlih" "îman" ile birlikte geçmiş, îman edip amel-i sâlih işleyenlere mağfiret, büyük mükâfat ve cennet vaat edilmiştir (Bakara, 2/25; Mâide, 5/9). İslâm bilginleri "amel-i sâlihi"; farz, vacip, sünnet, müstehap ve mendup kısımlarına ayırmışlardır. Namaz kılmak ve zekat vermek gibi ibadetler amel-i sâlih olduğu gibi, dürüstlük, doğru sözlülük ve meşru bir işte çoluk çocuğunun rızkını temin için çalışmak da sâlih ameldir. Allah'ın rızasına uygun olan her amele sâlih amel diyebiliriz. Tevbe sûresinin yüz yirminci âyetinde mü'minlerin Allah yolunda açlık, susuzluk, yorgunluk ve sıkıntıya uğramaları, bir yeri zaptetmeleri, kâfirlere karşı zafer kazanmaları sâlih amel olarak ifade edilmiştir. Sâlih amel ile sevap elde edebilmek için insanın mutlaka îmanının bulunması ve şirkten uzak olması gerekir (Kehf, 18/110). Îman, ibadet, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uymak amel-i sâlih kavramına dahildir (Kehf, 18/30; Buhârî, Îmân, 18 (II, 12). Kur'ân'da îman edip sâlih amel işleyenlerin, yaratıkların en hayırlıları olduğu bildirilmiştir (Beyyine, 98/7). Allah'ın rızasına uygun olmayan her türlü inanç, söz, fiil ve davranışlara amel-i gayr-i sâlih denir. Bu kavram, sâlih amelin zıddı olup Kur'ân'da bir âyette geçmiştir (Hûd, 11/46). Sâlih olmayan amel, Kur'ân'da amel-i seyyie olarak da ifade edilmiştir. Amel-i seyyie; sözlükte kötü ve zararlı amel anlamına gelen bu tabir, din dilinde, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uygun olmayan, sahibinin günaha girmesine sebep olan söz, fiil ve davranışlara denir. Bu tâbir Kur'ân'da amel-i sâlih'in zıddı olarak kullanılmıştır (Tevbe, 9/102; Fâtır, 35/10; Mü'min, 40/58). Nisâ sûresinin 123. âyetinde "Kim kötü bir amel işlerse onunla cezalandırılır" denilmiştir. (İ.K.)

              Alıntı…… https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNIYctKsWos

 

Not: Bir hadise göre, kişi ölünce onu önce malı mülkü sonra gömülünce, bir süre sonra yakınları terk eder. Amelleri ise onu hiç bırakmaz sorgulanma yerine onlar da ölüyle birlikte gelir. Demek ki Salih amel götürmeliyiz Hz. Allah’ımıza  hediye olarak.

 

Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e göre;

Müslüman olmadan kimse cennete gidemez. O halde müslüman kimdir sorusu sorulmalıdır. Nüfus kâğıdında müslüman yazması yetmez. Müslümanın kim olduğunu anlamak için Kur'an'a bakmalıdır. 

Cennete girmesi umulanlar dosyasında ki ayetlerden de anlaşılacağı üzere;

1. Allah'a şirksiz iman eden,

2. Ahirete ( hesaba çekileceğini bilip, Allah'ın rızasına aykırı işlerden kaçınmaya ) iman eden,

3. Salih Amelde bulunan kişilerdir. Fatih Lütfü AYDIN 02.03.2013

Cennete girmesi umulanlar adlı yazımın kısa yolu.

 

http://fatihltfaydin.tr.gg/KUR-h-AN-FiHRiSTi-C.htm

 

 

 Sonuç olarak Cennete girmesi umulanlar dosyasında ki ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’a şirksiz iman edip, Ahiret’de hesaba çekileceğine inanan ve bunun yanında Allah’ın Rızası’na Uygun İşler’ de bulunanlar Allah’ın dilemesi şartıyla cennete girerler inşallah. Yani Hz. Allah’ımıza götürülecek hediye ( O’nun sevdiği şey ) ; O’na şirksiz iman etmek, ahret inancı gereği yapma dediğini yapmamak ve Salih Amel’de bulunmak diğer bir deyişle rızasına uygun işler yapmaktır.

Fatih Lütfü AYDIN 04.01.2015

SÖMÜRGECİ SINIFLAR ve ONLARA UYANLARIN HALİ

İnsanlar tarihten ders çıkarmadıkları için tarih tekerrür ( tekrar ) den ibarettir. Firavun devrini günümüze de uyarlayabiliriz.

Yaşayan Kur'an budur. Kur'an her devri kapsar, evrenseldir.

1. Yöneticiler [ Seçilmişler, atanmışlar ( bürokratlar ), krallar vs.].
   
   Firavun ve vezirleri

2. Din Adamları.
   
   Hâmân, Firavun zamanının dinci, sömürgeci din adamları.

3. Askerler.

4. İş Adamları.

   Karun

KASAS SURESİ

4. 

Yaşar Nuri Öztürk: Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.

5.

Yaşar Nuri Öztürk: Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.

6.

Yaşar Nuri Öztürk: Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.

38.

Yaşar Nuri Öztürk : Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum." 

39.

Yaşar Nuri Öztürk : O ve orduları yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize döndürülmeyecekler. 

40.

Yaşar Nuri Öztürk : Biz de onu ve askerlerini yakalayıp hepsini suyun içine fırlattık. Bak, nasıl oldu zalimlerin sonu! 

41.

Yaşar Nuri Öztürk : Biz onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım göremeyeceklerdir. 

42.

Yaşar Nuri Öztürk : Bu dünya hayatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar, çirkinleştirilenler arasında olacaklar. 

58.

Yaşar Nuri Öztürk : Yaşayışı şımarıklık ve gösterişe yol açmış nice kenti helâk ettik biz. İşte yerleri yurtları! Onlardan sonra oralarda çok az oturuldu. Biziz vâris olanlar, biz. 

59.

Yaşar Nuri Öztürk : Senin Rabbin, memleketleri/medeniyetleri, ana merkezlerinde kendilerine ayetlerimizi okuyan bir resul göndermedikçe helâk etmez. Biz; ülkeleri/medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz. 

60.

Yaşar Nuri Öztürk : Nasiplendirildiğiniz şeyler şu iğreti hayatın yararından ve süsünden ibarettir. Allah'ın katındaki ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz? 

61.

Yaşar Nuri Öztürk : Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından da ona kavuşan kimse, şu iğreti hayatın yararıyla nimetlendirdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza dikilecekler arasına giren kimse gibi midir? 

62.

Yaşar Nuri Öztürk : O gün onlara seslenerek şöyle diyecek: "O kendilerini bir şey sandığınız ortaklarım nerede?" 

63.

Yaşar Nuri Öztürk : Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.." 

64.

Yaşar Nuri Öztürk : Şöyle denilir: "Çağırın ortak koştuklarınızı!" Onlar da çağırırlar. Fakat ötekiler bunlara cevap veremezler; azabı görmüşlerdir. Önceden yola gelselerdi ne olurdu! 

65.

Yaşar Nuri Öztürk : Allah o gün onlara seslenir de şöyle der: "Hak elçilerine ne cevap verdiniz?" 

66.

Yaşar Nuri Öztürk : Artık o gün onlara karşı tüm haberler kör olmuştur. Birbirlerine de bir şey soramazlar. 

75.

Yaşar Nuri Öztürk : Her ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah'a ait olduğunu bilmişlerdir. O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kaybolmuşlardır. 

76.

Yaşar Nuri Öztürk : Şu da bir gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık/azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez." 

77.

Yaşar Nuri Öztürk : "Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez." 

78.

Yaşar Nuri Öztürk : O dedi: "Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi." Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz. 

79.

Yaşar Nuri Öztürk : Karun, süsü püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hayatını amaçlayanlar dediler ki: "Ah, Karun'a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam!" 

80.

Yaşar Nuri Öztürk : Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür. Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır." 

81.

Yaşar Nuri Öztürk : Nihayet, Karun'u da sarayını da yere geçirdik. Allah'a karşı kendisine yardım edecek yandaşları da yoktu. Kendi kendisine yardım edebileceklerden de değildi. 

82.

Yaşar Nuri Öztürk : Akşam onun mevkiine/konumuna imrenenler sabah şöyle diyorlardı: "Vay be! Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayıyor, dilediğine de ölçüyle veriyor/kısıyor. Allah bize lütufta bulunmasaydı, vallahi bizi de batırmıştı. Demek ki, inkârcılar asla iflah etmiyorlar." 

83.

Yaşar Nuri Öztürk : İşte âhiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde üstünlük taslamayanlarla bozgunculuk peşinde koşmayanlara veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir. 

84.

Yaşar Nuri Öztürk : İyilik/güzellik getirene ondan daha hayırlısı var. Kötülük getirenlere gelince, kötülükleri yapanlar yapmış olduklarından fazlasıyla cezalandırılmayacaklardır. 

85.

Yaşar Nuri Öztürk : Bu Kur'an'ı sana farz kılan, elbette ki seni vaat edilen yere/belirlenen sona götürecektir. De ki: "Hidayeti getireni de açık bir sapıklık içinde olanı da en iyi Rabbin bilir." 

86.

Yaşar Nuri Öztürk : Sen bu Kitap'ın sana indirileceği ummuyordun; Rabbinden bir rahmet olarak geldi. O halde küfre sapanlara sakın destekçi olma. 

87.

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni geri çevirmesinler. Rabbine yakar/Rabbine çağır. Sakın şirke bulaşanlardan olma. 

88.

Yaşar Nuri Öztürk : Allah'ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında herşey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.
 

Sütunlarla Dolu İrem'e

 

FECR SURESİ
 
6.  Yaşar Nuri Öztürk : Görmedin mi ne yaptı Rabbin Âd kavmine? 
7.  Yaşar Nuri Öztürk : Sütunlarla dolu İrem'e, 
8.  Yaşar Nuri Öztürk : Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. 
9.  Yaşar Nuri Öztürk : Ve ne yaptı vadide kayaları oyan Semûd kavmine? 
10. Yaşar Nuri Öztürk : Ve kazıklar sahibi Firavun'a. 
11. Yaşar Nuri Öztürk : Bunlar, ülkelerde azıp zulmetmişlerdi. 
12. Yaşar Nuri Öztürk : Ve oralarda bozgunu çoğaltmışlardı. 
13. Yaşar Nuri Öztürk : Bu yüzden Rabbin, üzerlerine azap kamçısını yağdırıverdi. 
14. Yaşar Nuri Öztürk : Çünkü Rabbin tam gözetleme yerindedir/tam bir biçimde
    gözetlemektedir. 
 


Verilen Sözü Tutma

Müminun

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

 8. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.

Sözleşmeyi Bozma Hakkı

ENFÂL-58

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.

ENFÂL-61

Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Eğer barışa eğilim gösterirlerse sen de buna yanaş ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir.

 

 

SADAKA İNSANI TEMİZLER

TEVBE-103

Yaşar Nuri Öztürk : Bunların mallarından bir sadaka al ki, onunla kendilerini iyice temizleyip aklayasın. Onlar için dua et, çünkü senin duan onlar için bir sükûnettir. Allah Semî'dir, Alîm'dir.

Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun).

1.

huz

: al

2.

min emvâli-him

: onların mallarından

3.

sadakaten

: sadaka olarak

4.

tutahhiru-hum

: onları temizle

5.

ve tuzekkî-him

: ve onları tezkiye et (temizle)

6.

bi-hâ

: onunla

7.

ve salli

: ve dua et

8.

aleyhim

: onlara

9.

inne

: muhakkak

10.

salâte-ke

: senin duan

11.

sekenun

: huzurdur, sukûndur

12.

lehum

: onlar için

13.

ve allâhu

: ve Allah

14.

semîun

: en iyi işitendir

15.

alîmun

: en iyi bilendir

lâ yus'elu   (HİKMETİNDEN YAPTIKLARINDAN SUAL OLUNMAZ .HAKKIN SORGULANAMAYIŞI ama KULUN YAPTIKLARINDAN SORUMLU OLMASI )

Enbiya, 22,


Yaşar Nuri Öztürk:


Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.


Enbiya, 23,


Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).


1. lâ yus'elu : mesul, sorumlu değildir 

2. ammâ (an mâ) : şeylerden 

3. yef'alu : yapar 

4. ve hum : ve onlar 

5. yus'elûne : mesul olurlar, sorumlu olurlar, sorgulanırlar 



Yaşar Nuri Öztürk: O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.

Not: Hz.Allah'ın hesaba çekilemez olması, O'nun zalim olmaması sebebiyle, kula zulüm değildir. F.L.A.


SORUMLULUK

“Şöyle bir rüya gördüm, şu kişi evliyadır, sen hocadan daha mı iyi bileceksin, şu mezhep ( yorum ) haktır, hakikattir” şeklindeki sözler ve şarkılar, yazılan yazılar, şiirler, deyişler, bizi bağlamaz ama ufkumuzu geliştirirler. Bağlamaz çünkü biz Zuhruf, 44 gereği Kur'an'dan sorumlu tutulacağız. Saygılar ve Sevgiler.

Tüm Yaradılanı sevmek gerek Yaradan'dan ötürü. Şimdi Yunus Emre güzel demiş ama  Bakara 193'ü atlamış ne yazık ki

Haşr, 7 ayeti'nde "Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun." dendiği için sahih, sahiden peygamberimize ait hadisler de bizi bağlar. Bk. Kuran Fihristi FLA Hadis.        06.02.2013 Fatih Lütfü AYDIN

A'RÂF-3

Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! 

ZUHRÛF-44

Yaşar Nuri Öztürk : Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.

Allah bize yeter.

Nisa, 174

Yaşar Nuri Öztürk:
Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, herşeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik.

Kur’an’dan sorumlu tutulmayla ilgili bir örnek verelim. Okul
öğretmeniniz kitabın şurasından sözlü yapacağım dese ve siz o kitabı
anlamadığınız dilde ya da kafayı vermeden şöyle bir göz gezdirip okusanız,
öğretmen anlat bakalım dese ve sizden doğal olarak cevap alamasa, ben size
kitabın bu bölümünü çalışın demedim mi? Demez mi? Kitabın cahili olarak sınıfı
geçebilir misiniz?


Kur’an’ı  anlamadığımız dilde okumak namenin etkisiyle
biraz heyecan verir o kadar. Kur’an’ın ruhumuza yapışması için onu okuyup
hayata geçirmeliyiz yani yaşayan , canlı Kur’an olmalıyız. Yoksa en büyük
öğretmen Hz. Allah’ın önünde dersine çalışmamış bir kul olarak büyük utanç
duyarız.


Hadislerin sahih ( sahiden Peygamberimize ait olup
olmadığını ) anlamak için hadisleri akıl, mantık, vijdan cetvelleriyle ve Kur’an ayetleriyle ölçmemiz
gerekir. Kur’an anlayarak okuyun ( tedebbür ) hiç düşünmez misiniz derken,
Peygamberimiz hiç okuyana Kur’an ahret yoldaşlığı eder der mi? Ancak “canlı ku’ran
olun, okuyup, anlayıp, Kur’an’ ı hayata geçirin o sizin ahrette ayrılmaz
yoldaşınız olacaktır” der.



Fatih Lütfü AYDIN 01.07.2013



SÜLEYMAN’IN TAHTINA BIRAKILAN CESET

 

SÂD-34

Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun ki biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah'a yöneldi.

Muhammed Esed Yorumu

 

 

34.

Fakat [daha önce] Süleyman'ı tahtının üzerine bir ceset koymak suretiyle denemiştik; (32) bunun üzerine [Bize] yönelmiş [ve] 

32 - Bazı müfessirler, bu ayeti açıklarken tamamiyle Talmud kaynaklarına dayanan hayalî hikayeler anlatırlar. Râzî, onların tümünü reddeder ve hiç birinin ciddiye alınamayacağını söyler. Bunun yerine, Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine konan "cesed"in, bizzat kendi bedenine ve -mecazî olarak- krallık otoritesine işaret ettiğini ileri sürer. Çünkü bu otorite, Allah'ın koyduğu ahlakî değerlerden beslenmediği sürece "cansız" kalmaya mahkumdur. (Ayrıca, klasik Arapça'da, hastalığın, endişenin, korkunun veya manevî/ahlakî değerlerden yoksunluğun zaafa uğrattığı kişi, "cansız bir beden/ceset" şeklinde tanımlanır.) Başka bir deyişle, Hz. Süleyman'ın ilk imtihanı, yalnızca bir krallık postunu tevarüs etmesi ile gerçekleşmiş ve o'na bu postu manevî/ruhî bir muhteva ve anlam ile donatması görevi tevdî edilmişti. 

http://www.kuran.gen.tr/img/icon_mail.gif

 

35.

"Rabbim!" demişti, "Günahlarımı affet, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; (33) çünkü sen lütuf sahibisin!" 

33 - Yani, kimsenin tevarüs edemeyeceği ve bu nedenle, kıskançlığa ve komplolara maruz kalmayacak manevî bir krallık. 

 


Elmalılı Hamdi Yazır Yorumu


Ayet

 

Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi. Süleyman, "Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!" dedi. Biz de rüzgarı onun buyruğuna verdik. Rüzgar onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. "İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme" dedik. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.  34-40﴿

Tefsir

Süleyman’ın sınavdan geçirilmesi ve tahtının üstüne ceset konulmasının ne anlama geldiği, Allah’tan bağışlanmasını dilemesine sebep olan hatasının ne olduğu konularında tefsirlerde yine İsrâiliyat türünden bazı rivayetler ve bir peygamberin kişiliğine yakışmayan hikâyeler bulunmaktadır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 156-159; Kurtubî, XV, 199-202). Fahreddin Râzî, “haşiv ehli”ne isnat ettiği bu rivayetleri kesinlikle asılsız saymaktadır. Râzî, kendisinin de katıldığı “ehl-i tahkik”in bu rivayetlere yönelttiği eleştirileri sıraladıktan sonra onların kabul edilebilir gördükleri ihtimalleri özetle şöyle açıklar: a) Hz. Süleyman, yeni doğan bir çocuğunu kötü güçlerden korumak için planlar düşünmekle birlikte Allah’a tevekkül etmeyi unuttuğu için korktuğu başına gelmişti; bu olay onun için bir sınavdı. Nitekim çocuğun cesedini tahtında görünce hatasının farkına varıp Allah’tan af dilemiştir. b) Bir hadise göre Hz. Süleyman, bir ara Allah yolunda savaşacak yiğit evlatları doğması için eşleriyle yatacağını söylemiş; fakat “inşaallah” demeyi unuttuğu için sadece bir kötürüm oğlu olmuş, böylece beklentisi gerçekleşmemişti (Buhârî, “Enbiyâ”, 40; Müslim, “Eymân”, 23). İşte Süleyman’ın sınavı bu olay olabilir. Buna göre onun Allah’tan af dilemesinin sebebi “inşaallah” demeyi unutmasıdır; tahtına ceset bırakılması ise temsilî bir anlatım olup doğan sakat çocuğa işaret eder. c) Hz. Süleyman’ın hastalıkla imtihan edildiği, hastalık yüzünden çok zayıflayıp tahtında âdeta ceset gibi göründüğü de düşünülebilir. d) Nihayet burada Süleyman’ın büyük bir felâket beklentisi içine girdiği, böyle bir kaygı ve korku yüzünden zayıflayıp âdeta cesede döndüğü anlatılmak istenmiş olabilir (XXVI, 208-209). Bize göre bu âyetlerde değinilen olayın mahiyetinden ziyade Kur’an’ın vermek istediği mesaj önemlidir. O mesaj da şudur: Hz. Süleyman gibi Allah’ın, “O ne iyi kuldu” diye övdüğü (30. âyet), kendi yanında kesin bir yakınlık derecesine sahip olduğunu bildirdiği (40. âyet) büyük bir peygamber ve çok güçlü bir hükümdar bile bazı sıkıntılarla veya hatalarla imtihan edilebilir ve edilmiştir. Şu halde Allah katındaki mânevî mertebesi ve dünyadaki gücü ne olursa olsun her insan Allah’ın yardımına, himayesine, affına ve keremine muhtaçtır; hiç kimse maddî gücüne, hatta mânevî mertebesine güvenerek kendisini Allah’tan bağımsız hissetmemeli, bu anlama gelebilecek bir tutum içine girmemelidir. Burada ayrıca şu hususlara da işaret edilmiştir: 1. İnsanın gönlü Allah ile birlikte olduğu, sorumluluğunu hissettiği sürece mal sevgisi kötü değildir, böyle insanlara değerli mallar dünya mutluluğu verdiği gibi onu veren Allah’ı daha çok anıp şükretmesine de vesile olacaktır. 2. Bir kimsenin, Hz. Süleyman gibi yeryüzünde hakkı, iyilik ve adaleti hakim kılma niyetiyle varlığını ve gücünü Allah yoluna adaması, mal ve iktidar sevgisinin kendisine Allah’ı unutturmasına izin vermemesi, hatalarını görüp hemen tövbe ve istiğfarla tamir etmesi, adalete riayet etmesi ve nefsinin zararlı isteklerine karşı dirençli olması şartıyla en yüksek seviyede siyasi güç ve iktidar istemesinde bir sakınca yoktur. Hz. Süleyman’ın, “Benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık (mülk) ver bana” şeklinde çevirdiğimiz duasıyla Allah’tan siyasî iktidar değil, bir peygamber olarak yalnız kendisine mahsus olmak üzere mûcize gerçekleştirme gücü istediği de belirtilir. Nitekim arkasından ona verilen mûcizevî güçler anlatılmaktadır (bu ve başka yorumlar için bk. Râzî, XXVI, 209-210).


 

 

  SELAMLAŞMA

NİSÂ

86.Yaşar Nuri Öztürk : Bir selam ile selamlandığınızda, onun daha güzeliyle yahut aynısıyla karşılık verin. Hiç kuşkusuz Allah Hasîb'dir, herşeyi güzelce hesaplamaktadır. 


 

94.Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlayıp dinleyin de size selam verene/barış teklifi sunana "Sen mümin değilsin!" demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. 


 




 
http://www.yenidendogus.net/forum/efendimiz-s-a-v/10496-yanlith-anlamanin-kurbani-olan-salavatin-gercek-anlami-nedyr.html

 

 
 KUR’AN’ DAKİ SAĞ ve SOL

Beled, 12-19

Hakka, 19-37

Vakıa, 41-46

 

http://www.ihsaneliacik.com/2013/02/kuranda-sag-sol-var-mizks-z7.html?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed:+ihsaneliacik+(R.+İhsan+Eliaçık)

SALAVAT AHZÂB-56 Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin. http://www.yenidendogus.net/forum/efendimiz-s-a-v/10496-yanlith-anlamanin-kurbani-olan-salavatin-gercek-anlami-nedyr.html


S U Ç ve C E Z A

HİSAP

Hasip : Allah’ın hesap sorucu olması.,

KAMER-1

Yaşar Nuri Öztürk : Saat yaklaştı, Ay yarıldı.

ENBİYÂ-1

Yaşar Nuri Öztürk : Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.

Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne).

1.

ıkterebe
(karibun)

: yaklaştı
: yakın

2.

li en nâsi

: insanlar için

3.

hisâbu-hum

: onların hesabı, hesap vermesi, hesaba çekilmesi

4.

ve hum

: ve onlar

5.

fî gafletin

: gaflet içinde

6.

mu'ridûne

: yüz çevirenler

 

 

KIYÂME-36

Yaşar Nuri Öztürk : İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?

E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).

1.

e

: mi

2.

yahsebu

: zannediyor

3.

el insânu

: insan

4.

en yutreke

: terkedileceğini, bırakılacağını

5.

suden

: başıboş, sorumsuz

 

Zulme Zulümle Karşılık Verilmez.

MÂİDE-8

Yaşar Nuri Öztürk            :              Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

 

Hasîb. Allah'ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) bîri.

Sözlükte "saymak, hesap etmek" anlamına gelen husbân

(hisâb) masdarın-dan sıfat olup "her şeyi saymışçasına bilen,

hesaba çeken" demektir. Hasîb, ayrıca "asaletli ve şerefli olmak"

anlamındaki haseb masdanyla bağlantılı olarak "yüce ve şerefli"

mânasına geldiği gibi ifâl babındaki kullanılışından hareketle

"yeten, kâfi gelen" anlamında da kabul edilebilir. Arap dili âlimi

Zeccâc. Allah'ın hasîb ismine "kullarına yeten" mânasını

verdikten sonra kelimenin "mahsûb" (lütuf ve ihsanları sürekli

olarak hesap edilen) anlamına da gelebileceğini söyler. İbn

Manzûr da. "Allah her şeyin hesabını arayandır" (Nisâ 4/86)

mealindeki âyeti Örnek göstererek hasîb ismine "her şeyi

yeterince bilen, koruyan, ceza veya mükâfat olarak karşılığını

veren" şeklinde anlam vermiştir.

 

30.07.2013 Fatih Lütfü AYDIN


Suç ve Ceza Kitap Özeti

Suç ve Ceza Dostoyevski


Dünya edebiyat tarihinin başyapıtlarından biri olan Dostoyevski’nin Suç ve Cezaromanı mükemmel dili ile dünya edebiyatını oldukça etkilemiş bir romandır. Mutlaka okunması gereken kitapların başında gelen ve herkesin kütüphanesinde bulunması gereken naçizane bir romandır.

Dostoyevski Rusya’da yaşanan siyasi ve ekonomik olaylar sonrasında gözlemlediği hayatlardan esinlenerek 1866 yılında yazdığı eser ilk olarak Rus Habercisi isimli edebiyat dergisinde yayınlanmıştır. Büyük beğeni toplayan eser daha sonra kitap haline getirilmiş ve o günden beri birçok kitap ve sinema filmine konu olmuştur. Suç ve Ceza Dostoyevski’nin başyapıtı sayılır.

Kitabın başkahramanı olan Raskolnikov Rusya’nın St. Petersburg şehrinde hukuk fakültesinde okuyan başarılı bir öğrencidir. Fakir olduğu için hayatını ve öğretimini devam ettirmekte oldukça zorlanır ve hukuk fakültesini bırakmak zorunda kalır. Yaşadığı hayat iç dünyasında kalıcı zararlar vermeye başlar ve kendi içinde birçok çelişkiye düşmeye başlar. 

Okumak için geldiği St. Petersburg şehrinde kirasını ödeyemez. Yakınlarda bulunan hiç kimsenin sevmediği tefeci kadına giderek saatini satar. Karşılığında aldığı para ile de meyhaneye gider. Bir taraftan içerken diğer taraftan meyhanedeki insanların hayatları içini daha da karartır. Fakirler ile zenginler arasında acımasız ayrıma bir anlam veremez. 

Raskolnikov içindeki çatışmalara daha fazla dayanamaz ve içindeki şeytana kulak verek eline bir balta alarak tefeci kadının evine gider. Baltayı kadının kafasına indirerek onu orada öldürür. Tam bu sırada yaşlı kadının kız kardeşi gelir ve Raskolnikov o anda onu da öldürür. Tefeci kadının kötülüğünün yanında bir masumun ölmesi pek önemli değildir. Ne yapacağını bilmeden Raskolnikov birkaç altını alarak oradan uzaklaştı.

İşlediği cinayet sonrası Raskolnikov’un durumu daha da kötüye gider. Bir zamanlar iç çelişkiler yaşamasına neden olan şeytan ortadan kaybolmuş fakat ondan daha da kötü olan vicdan azabı gelmiştir. Duyduğu pişmanlıklar ve iç çekişmeler Raskolnikov’u iyice bitkin düşürür ve hastalanır. İmdadına en yakın arkadaşı olan Razumikin yetişir. Ona destek olur, doktor bulur ve elinden gelen her şeyi yapar. 

Raskolnikov’un kötüye giden durumuna bir de şüphecilik ve korku eklenir. Sürekli birilerinin onu izlediğini düşünür. Cinayeti birilerinin gördüğü yada en azından onun yaptığını bildiğini düşünür. Bu tedirginlik onun durumunu daha da kötüye sürükler. Raskolnikov bu duruma daha fazla dayanamaz ve işlediği cinayeti Sonya’ya anlatır. Ardından polise teslim olur ve cezasını çekmek üzere hapse gönderilir.

http://kitap.yazarokur.com/suc-ve-ceza.html

SÖVMEME

EN'ÂM-108
Yaşar Nuri Öztürk : Onların Allah dışında dua ettiklerine/çağrıda bulunduklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah'a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir. 

Bu ayeti onların siyasi inançlarına, liderlerine vs. diyerek siyasete uyarlıyabiliriz.

SORGULAMA
A'RÂF-6
Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. 

Ayrıca, Yunus, 100. ayet.



 

SILA-İ RAHİM


Akraba ilişkileri anlamına gelen "sıla-i rahim" kavramı ile; amca, hala, teyze, dayı ve bunların çocukları, kayın valide, kayın peder ve kayın birader gibi yakınlara karşı insânî, ahlâkî ve sosyal görevler ifade edilir. Bir çok âyet ve hadiste akraba ile ilişkilerin sürdürülmesi ve onların haklarının gözetilmesi emredilmektedir: "?Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının?" (Nisâ, 4/1), "Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder?" (Nahl, 16/90), "Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver?" (İsrâ, 17/26) anlamındaki âyetler ve "Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden) cennete giremez" (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18-19), "Fazîletli işlerin en üstünü senden ziyareti kesen akrabanı ziyaret ederek ilişkiyi sürdürmendir" (Ahmed, III, 438) anlamındaki hadisler sıla-i rahmin önemini ve bu görevin nasıl yapılacağını ifade etmektedir. Sıla-i rahim görevi genelde iki şekilde yapılır: a) Ziyaret etmek, maddî ve manevi yardımda bulunmak, sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında olmak. b) Onlara fiilî veya sözlü olarak her hangi bir zarar vermemek, onları kötülememek, unutmamak ve dargın durmamak. Akrabalık ilişkilerini sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak ise haramdır. Akrabasını unutmayan, onlar ile ilişkisini sürdüren kimse sevap, aksi davranan kimse ise günah kazanmış olur. Bir kutsî hadiste yüce Allah, akrabalık ilişkisini sürdüren kimse ile ilişkiyi sürdüreceğini, akrabalık bağını koparan kimse ile ise ilişkiyi keseceğini bildirmiştir (Buhârî, Edeb, 13). (İ.K.)




 


Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol