KUR'AN FiHRiSTi S
SÂDIKDoğru sözlü olmak, gerçeği söylemek, doğru haber vermek, sözünü (va'd ve vaîdini) yerine getirmek, öğüt ve sevgide samimi, iş ve işlemlerde dürüst ve güvenilir olmak, hükmün vâkıaya uygun olması anlamlarındaki "s-d-k" kökünden türeyen sâdık doğru sözlü, samimi, dürüst, ihaneti ve yalanı bulunmayan demektir. Allah'ın sıfatı olarak sâdık, söz, iş, va'd ve vaîdinde doğru olan; her sözünü yerine getiren, yalanı, yanlışı, hilesi, aldatması, bulunmayan demektir. Allah'ın bu sıfatı, Kur'ân'da azamet çoğulu olarak "sâdıkûn" şeklinde bir âyette geçmiştir: "...Biz şüphesiz sâdık olanlarız." (En'âm, 6/146). Allah'ın bu vasfı, Kur'ân'da "sadaka" fiili ile de ifade edilmiştir: "(Ey Peygamberim!) De ki: Allah doğru söyledi. Öyle ise Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in dinine uyun..." (Âl-i İmrân, 3/95), "(Cennettekiler); `Bize verdiği sözü yerine getiren ve bizi dilediğimiz yerde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a hamd olsun, çalışanların ücreti ne güzeldir.' dediler." (Zümer, 39/74). En doğru sözlü olan Allah'tır. Şu âyet, bu gerçeği ifade etmektedir: "Îmân edip sâlih amel işleyenleri zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız, onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vadidir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" (Nisâ, 4/122). Kur'ân, Allah'ın sözüdür. Sözlerin en doğrusu ve âdil olanıdır: "Rabbinin sözü sıdk ve adalet bakımından tamamlandı..." (En'âm, 6/115). Kur'ân'da Allah'a sâdık denildiği gibi, peygamberlere (Yûsuf, 12/51), meleklere (Hicr, 15/64) ve müminlere (Ahzâb, 33/24) de sâdık denmiştir. Mümin olmayan insanlar da doğru konuşabilir, iş ve işlemlerinde dürüst olabilir, söz ve sözleşmelerine uyabilir, bunların verdiği haberler vakıaya uygun olabilir. Ancak bir insanın sâdık vasfını alabilmesi için her şeyden önce mümin olması gerekir. Çünkü Kur'ân'da, müminlere sâdıklar denilmiş (Ahzâb, 33/35; Hucurât, 49/15) ve sâdık insanlar; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere îmân eden, (Bakara, 2/177), Allah'a ve Peygamberine yardım eden (Haşr, 59/8), Allah yolunda malı ve canıyla cihat eden, (Hucurât, 49/15), beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, akrabalarına, yetimlere, fakirlere, yolculara (Allah yolunda çalışanlara) dilencilere, özgürlüğüne kavuşmak isteyen esirlere maddî yardımda bulunan, sözleşme yaptığı zaman sözleşmesine uyan, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden, Allah'a karşı gelmekten sakınan (muttakî), iyi, hayırlı, güzel ve sâlih ameller işleyen, insanlara iyilik eden (berr) (Bakara, 2/177) kimseler olarak tanıtılmıştır. İnsanın, îmânında (Ankebût, 29/2-3), niyetinde (Muhammed, 47/20-21), sözlerinde (Ahzâb, 33/70), sözleşmelerinde, adak ve yeminlerinde (Ahzâb, 33/23), ticaretinde (Rahmân, 55/9), amellerinde, bütün iş ve işlemlerinde (Tirmizî, Büyu', 4) doğru olması, sâdık olmasının sonucudur. Bir insan îmân edip Allah'ın emir ve yasaklarına uyar, Allah ve insan haklarına riâyet eder, söz, sözleşme, yemin, ticaret, görev, iş ve işlemlerinde dürüst olursa "sâdık" vasfını kazanmış olur. (İ.K.)
http://www.diyanet.gov.tr/dini.../dinikavramlar-S/S%C3%82DIK
Hz.Allah hepimize sadık dostlar nasip etsin inşallah. Amin.
Yalnız dostluk başka alışveriş başka sözünü, dostluk başka aklı işletmek başka şeklinde düzenlersek, Yaşar Hoca'nın dediği gibi aklımızı güvenilir dostumuza dahi kiraya vermemeliyiz.
Dostumuz da yanılabilir. Aklımızı hep işletmeliyiz. Saygı ve sevgilerimle. F.L.A.
Akif'in:"Herifin ağzı samed midesi yüzlerce sanem." Sözüyle ilgili açıklama.
SAMED
Bir şeye yönelmek, azmetmek, birine güvenmek, adaletle hükmetmek, mutedil ve doğru olmak anlamındaki "s-m-d" kökünden gelen samed, bir toplumun önde geleni, en şerefli ve şanı en yüce olanı, iş ve ihtiyaç konusunda kendisine başvurulan, üstünde kimse bulunmayan ulu kişi, seyyid; eksiği, deliği, boşluğu ve ihtiyacı olmayan, nüfuz edilmeyen içi dolu şey demektir. Samed, Allah'ın güzel isimlerinden biri olup, Kur'ân'da sadece İhlâs sûresinin 2. âyetinde geçmiştir: "Allah, samed'dir." Allah'ın ismi olarak samed, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, yöneldiği, her dilek ve isteğin mercii; hiç eksiği, kusuru ve ihtiyacı olmayan ulu, şanlı, dosdoğru, âdil ve güvenilir demektir. "samed", Allah'ın sübûtî ve selbî sıfatlarındandır. Müfessirler, "samed" kelim……
http://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/dinikavramlar-S/SAMED
SANEM
Tapınmak amacıyle taştan, tahtadan, madenden yapılmış değişik büyüklükte ve kutsallık atfedilen put, heykel vs. cisimlere denilmektedir. İbnü'l- Kelbi Kitabü'l Asnâm isimli eserinde cahiliyye dönemi Araplarının put, heykel vs. cansız varlıklara tapınma, ibadet etme ve kurban kesme gibi törenlerle ilgili geniş bilgi vermektedir. Yerine göre her kabilenin, bazen de her ferdin özel bir putu vardı. Bunların en büyükleri ve herkesin değer verdiği Lat, Menat ve Uzza'dır. Sanem kelimesi türevleriyle birlikte Kur'ân-ı Kerim'in beş yerinde geçmektedir. "Hz. İbrahim babası Azer'e "sen bir takım putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti." (En'âm, 6/74) Cahiliyye dönemindeki bu yaygın tapınma sonucunda Kâbe duvarlarına 360 kadar putun asıldığı bilinmektedir. Mekke'nin fethi esnasında bu putlar Hz. Muhammed'in emriyle yerlerinden sökülüp atılmıştır. (F.K.)
Samed, kendisi hiç bir şeye gereksinim duymadığı ve her şeyin O'na gereksinim duyduğu tek varlık olan Allah demektir.
Akif'in yukarıdaki sözlerinden çıkan anlama göre,
İhlas suresinde Allah samed diyen kişi Hz.Allah'ımızı bırakarak, putlardan ve putlaştırdıkları şeylerden, elde ettiği kazançla midesini dolduruyor. F.L.A.
Yani kalı ( sözü, burada Samed sözünü ) hal etmiyor yani davranışa dönüştürmüyor, söz konusu kişi. F.L.A.
Kal sözdür, hal davranış.
Hayata geçirerek hakikat ipine yapış.
Yalnız dille şükredersen,
Salih amel eylemeden,
Hak yolunda değer üretmeden,
Rabb’ inden azar işitirsin sen.
Halle şükür salih amel demektir.
Halle şükür baya bir emektir.
Şems Mevlana’ ya demiş.
Kalı hal eyle ey derviş.
Eyleyemezsen kalı hal.
Çökmez ruhuna manevi hal.
Ağustos böceği gibi ötersin ancak,
Yiyemeden manevi bal.
http://www.antoloji.com/la-ilahe-illalah-siiri/
SÜNNET
Sözlükte "iyi ya da kötü tutulan yol, gidişat, davranış, hüküm, adet, kanun" gibi anlamlara gelen sünnet, (çoğulu sünen)
http://www.diyanet.gov.tr/din.../dinikavramlar-S/S%C3%9CNNET
Bu durumda sünnetullah, Allah'ın tuttuğu yani izlediği yol olur.
Ehlisünnetullah da Allah'ın izlediği yola, koyduğu kurallara uygun yaşayan kişi olur ki bunun diğer bir adı da Yaşar Hocaya göre, Kur'an Mü'minidir. F.L.A.
Ahzap, 62,
Sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
1. |
sunnete allâhi |
: Allah'ın sünneti, kanunu |
2. |
fî |
: konusunda, hakkında |
3. |
ellezîne |
: onlar, o kimseler |
4. |
halev |
: gelip geçti |
5. |
min kablu |
: önceden |
6. |
ve len tecide |
: ve asla bulamazsın |
7. |
li sunneti allâhi |
: Allah'ın sünnetinde, kanununda |
8. |
tebdîlen |
: bir değişiklik |
Yaşar Nuri Öztürk: Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmişlere işleyen tavrı, tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi bir değişiklik asla bulamazsın.
Fetih, 23,
Sunnetallâhilletî kad halet min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
1. |
sunnete |
: sünnet |
2. |
allâhi |
: Allah |
3. |
elletî |
: ki o |
4. |
kad |
: olmuştu |
5. |
halet |
: gelip geçti (geçmişten beri devam eden) |
6. |
min kablu |
: daha önceden, daha önce |
7. |
ve |
: ve |
8. |
len tecide |
: asla bulamazsın |
9. |
li |
: için |
10. |
sunneti allâhi |
: Allah'ın sünneti |
11. |
tebdîlen |
: değiştirme, değişiklik |
Yaşar Nuri Öztürk: Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın.
SORUMLULUK İÇİN TIKLAYIN
SUÇ ve CEZA İÇİN TIKLAYIN
Yunus, 100 ayeti aklını işletmeyenlerin başına pislik yağacağını yazar. F.L.A.
İFTİRAYA KARŞI ÖNLEM ALMAK için SORGULAMA AYETLERİNE UYULMALIDIR.
Hucurat, 6 da hemen araştırıp inceleyin/delil arayın! deniyor.
Yani bilmiyorsanız karışmayın denmeyip, araştırın inceleyin yani sorgulayın deniyor, bence. F.L.A.
SALİH AMEL
* AMEL-İ SÂLİH
Sözlükte "yararlı, iyi ve güzel amel" anlamına gelen amel-i sâlih, din dilinde; îmanın gereği olarak ihlas ve iyi niyetle yapılan, Kur'ân ve sünnete uygun olan her türlü söz, fiil ve davranışlara denir. Kur'ân'da yetmiş iki âyette "amel-i sâlih" "îman" ile birlikte geçmiş, îman edip amel-i sâlih işleyenlere mağfiret, büyük mükâfat ve cennet vaat edilmiştir (Bakara, 2/25; Mâide, 5/9). İslâm bilginleri "amel-i sâlihi"; farz, vacip, sünnet, müstehap ve mendup kısımlarına ayırmışlardır. Namaz kılmak ve zekat vermek gibi ibadetler amel-i sâlih olduğu gibi, dürüstlük, doğru sözlülük ve meşru bir işte çoluk çocuğunun rızkını temin için çalışmak da sâlih ameldir. Allah'ın rızasına uygun olan her amele sâlih amel diyebiliriz. Tevbe sûresinin yüz yirminci âyetinde mü'minlerin Allah yolunda açlık, susuzluk, yorgunluk ve sıkıntıya uğramaları, bir yeri zaptetmeleri, kâfirlere karşı zafer kazanmaları sâlih amel olarak ifade edilmiştir. Sâlih amel ile sevap elde edebilmek için insanın mutlaka îmanının bulunması ve şirkten uzak olması gerekir (Kehf, 18/110). Îman, ibadet, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uymak amel-i sâlih kavramına dahildir (Kehf, 18/30; Buhârî, Îmân, 18 (II, 12). Kur'ân'da îman edip sâlih amel işleyenlerin, yaratıkların en hayırlıları olduğu bildirilmiştir (Beyyine, 98/7). Allah'ın rızasına uygun olmayan her türlü inanç, söz, fiil ve davranışlara amel-i gayr-i sâlih denir. Bu kavram, sâlih amelin zıddı olup Kur'ân'da bir âyette geçmiştir (Hûd, 11/46). Sâlih olmayan amel, Kur'ân'da amel-i seyyie olarak da ifade edilmiştir. Amel-i seyyie; sözlükte kötü ve zararlı amel anlamına gelen bu tabir, din dilinde, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uygun olmayan, sahibinin günaha girmesine sebep olan söz, fiil ve davranışlara denir. Bu tâbir Kur'ân'da amel-i sâlih'in zıddı olarak kullanılmıştır (Tevbe, 9/102; Fâtır, 35/10; Mü'min, 40/58). Nisâ sûresinin 123. âyetinde "Kim kötü bir amel işlerse onunla cezalandırılır" denilmiştir. (İ.K.)
Alıntı…… https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNIYctKsWos
Not: Bir hadise göre, kişi ölünce onu önce malı mülkü sonra gömülünce, bir süre sonra yakınları terk eder. Amelleri ise onu hiç bırakmaz sorgulanma yerine onlar da ölüyle birlikte gelir. Demek ki Salih amel götürmeliyiz Hz. Allah’ımıza hediye olarak.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e göre;
Müslüman olmadan kimse cennete gidemez. O halde müslüman kimdir sorusu sorulmalıdır. Nüfus kâğıdında müslüman yazması yetmez. Müslümanın kim olduğunu anlamak için Kur'an'a bakmalıdır.
Cennete girmesi umulanlar dosyasında ki ayetlerden de anlaşılacağı üzere;
1. Allah'a şirksiz iman eden,
2. Ahirete ( hesaba çekileceğini bilip, Allah'ın rızasına aykırı işlerden kaçınmaya ) iman eden,
3. Salih Amelde bulunan kişilerdir. Fatih Lütfü AYDIN 02.03.2013
Cennete girmesi umulanlar adlı yazımın kısa yolu.
http://fatihltfaydin.tr.gg/KUR-h-AN-FiHRiSTi-C.htm
Sonuç olarak Cennete girmesi umulanlar dosyasında ki ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’a şirksiz iman edip, Ahiret’de hesaba çekileceğine inanan ve bunun yanında Allah’ın Rızası’na Uygun İşler’ de bulunanlar Allah’ın dilemesi şartıyla cennete girerler inşallah. Yani Hz. Allah’ımıza götürülecek hediye ( O’nun sevdiği şey ) ; O’na şirksiz iman etmek, ahret inancı gereği yapma dediğini yapmamak ve Salih Amel’de bulunmak diğer bir deyişle rızasına uygun işler yapmaktır.
SÖMÜRGECİ SINIFLAR ve ONLARA UYANLARIN HALİ
Sütunlarla Dolu İrem'e
Verilen Sözü Tutma
Müminun
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
8. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.
Sözleşmeyi Bozma Hakkı
ENFÂL-58
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir. Allah, hainlik edenleri sevmez.
ENFÂL-61
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Eğer barışa eğilim gösterirlerse sen de buna yanaş ve Allah'a tevekkül et. Çünkü O, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir.
SADAKA İNSANI TEMİZLER
TEVBE-103
Yaşar Nuri Öztürk : Bunların mallarından bir sadaka al ki, onunla kendilerini iyice temizleyip aklayasın. Onlar için dua et, çünkü senin duan onlar için bir sükûnettir. Allah Semî'dir, Alîm'dir.
Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun).
1. |
huz |
: al |
2. |
min emvâli-him |
: onların mallarından |
3. |
sadakaten |
: sadaka olarak |
4. |
tutahhiru-hum |
: onları temizle |
5. |
ve tuzekkî-him |
: ve onları tezkiye et (temizle) |
6. |
bi-hâ |
: onunla |
7. |
ve salli |
: ve dua et |
8. |
aleyhim |
: onlara |
9. |
inne |
: muhakkak |
10. |
salâte-ke |
: senin duan |
11. |
sekenun |
: huzurdur, sukûndur |
12. |
lehum |
: onlar için |
13. |
ve allâhu |
: ve Allah |
14. |
semîun |
: en iyi işitendir |
15. |
alîmun |
: en iyi bilendir |
Enbiya, 22,
Yaşar Nuri Öztürk:
Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.
Enbiya, 23,
Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).
1. lâ yus'elu : mesul, sorumlu değildir
2. ammâ (an mâ) : şeylerden
3. yef'alu : yapar
4. ve hum : ve onlar
5. yus'elûne : mesul olurlar, sorumlu olurlar, sorgulanırlar
Yaşar Nuri Öztürk: O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.
Not: Hz.Allah'ın hesaba çekilemez olması, O'nun zalim olmaması sebebiyle, kula zulüm değildir. F.L.A.
“Şöyle bir rüya gördüm, şu kişi evliyadır, sen hocadan daha mı iyi bileceksin, şu mezhep ( yorum ) haktır, hakikattir” şeklindeki sözler ve şarkılar, yazılan yazılar, şiirler, deyişler, bizi bağlamaz ama ufkumuzu geliştirirler. Bağlamaz çünkü biz Zuhruf, 44 gereği Kur'an'dan sorumlu tutulacağız. Saygılar ve Sevgiler.
Tüm Yaradılanı sevmek gerek Yaradan'dan ötürü. Şimdi Yunus Emre güzel demiş ama Bakara 193'ü atlamış ne yazık ki
Haşr, 7 ayeti'nde "Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun." dendiği için sahih, sahiden peygamberimize ait hadisler de bizi bağlar. Bk. Kuran Fihristi FLA Hadis. 06.02.2013 Fatih Lütfü AYDIN
A'RÂF-3
Yaşar Nuri Öztürk : Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
ZUHRÛF-44
Yaşar Nuri Öztürk : Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
Allah bize yeter.
Nisa, 174
Yaşar Nuri Öztürk: Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, herşeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik.
Kur’an’dan sorumlu tutulmayla ilgili bir örnek verelim. Okul
öğretmeniniz kitabın şurasından sözlü yapacağım dese ve siz o kitabı
anlamadığınız dilde ya da kafayı vermeden şöyle bir göz gezdirip okusanız,
öğretmen anlat bakalım dese ve sizden doğal olarak cevap alamasa, ben size
kitabın bu bölümünü çalışın demedim mi? Demez mi? Kitabın cahili olarak sınıfı
geçebilir misiniz?
Kur’an’ı anlamadığımız dilde okumak namenin etkisiyle
biraz heyecan verir o kadar. Kur’an’ın ruhumuza yapışması için onu okuyup
hayata geçirmeliyiz yani yaşayan , canlı Kur’an olmalıyız. Yoksa en büyük
öğretmen Hz. Allah’ın önünde dersine çalışmamış bir kul olarak büyük utanç
duyarız.
Hadislerin sahih ( sahiden Peygamberimize ait olup
olmadığını ) anlamak için hadisleri akıl, mantık, vijdan cetvelleriyle ve Kur’an ayetleriyle ölçmemiz
gerekir. Kur’an anlayarak okuyun ( tedebbür ) hiç düşünmez misiniz derken,
Peygamberimiz hiç okuyana Kur’an ahret yoldaşlığı eder der mi? Ancak “canlı ku’ran
olun, okuyup, anlayıp, Kur’an’ ı hayata geçirin o sizin ahrette ayrılmaz
yoldaşınız olacaktır” der.
Fatih Lütfü AYDIN 01.07.2013
SÜLEYMAN’IN TAHTINA BIRAKILAN CESET
SÂD-34
Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun ki biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah'a yöneldi.
Muhammed Esed Yorumu
|
||
34. |
||
35. |
Elmalılı Hamdi Yazır Yorumu
Ayet
Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi. Süleyman, "Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!" dedi. Biz de rüzgarı onun buyruğuna verdik. Rüzgar onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. "İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme" dedik. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. ﴾34-40﴿
Tefsir
Süleyman’ın sınavdan geçirilmesi ve tahtının üstüne ceset konulmasının ne anlama geldiği, Allah’tan bağışlanmasını dilemesine sebep olan hatasının ne olduğu konularında tefsirlerde yine İsrâiliyat türünden bazı rivayetler ve bir peygamberin kişiliğine yakışmayan hikâyeler bulunmaktadır (meselâ bk. Taberî, XXIII, 156-159; Kurtubî, XV, 199-202). Fahreddin Râzî, “haşiv ehli”ne isnat ettiği bu rivayetleri kesinlikle asılsız saymaktadır. Râzî, kendisinin de katıldığı “ehl-i tahkik”in bu rivayetlere yönelttiği eleştirileri sıraladıktan sonra onların kabul edilebilir gördükleri ihtimalleri özetle şöyle açıklar: a) Hz. Süleyman, yeni doğan bir çocuğunu kötü güçlerden korumak için planlar düşünmekle birlikte Allah’a tevekkül etmeyi unuttuğu için korktuğu başına gelmişti; bu olay onun için bir sınavdı. Nitekim çocuğun cesedini tahtında görünce hatasının farkına varıp Allah’tan af dilemiştir. b) Bir hadise göre Hz. Süleyman, bir ara Allah yolunda savaşacak yiğit evlatları doğması için eşleriyle yatacağını söylemiş; fakat “inşaallah” demeyi unuttuğu için sadece bir kötürüm oğlu olmuş, böylece beklentisi gerçekleşmemişti (Buhârî, “Enbiyâ”, 40; Müslim, “Eymân”, 23). İşte Süleyman’ın sınavı bu olay olabilir. Buna göre onun Allah’tan af dilemesinin sebebi “inşaallah” demeyi unutmasıdır; tahtına ceset bırakılması ise temsilî bir anlatım olup doğan sakat çocuğa işaret eder. c) Hz. Süleyman’ın hastalıkla imtihan edildiği, hastalık yüzünden çok zayıflayıp tahtında âdeta ceset gibi göründüğü de düşünülebilir. d) Nihayet burada Süleyman’ın büyük bir felâket beklentisi içine girdiği, böyle bir kaygı ve korku yüzünden zayıflayıp âdeta cesede döndüğü anlatılmak istenmiş olabilir (XXVI, 208-209). Bize göre bu âyetlerde değinilen olayın mahiyetinden ziyade Kur’an’ın vermek istediği mesaj önemlidir. O mesaj da şudur: Hz. Süleyman gibi Allah’ın, “O ne iyi kuldu” diye övdüğü (30. âyet), kendi yanında kesin bir yakınlık derecesine sahip olduğunu bildirdiği (40. âyet) büyük bir peygamber ve çok güçlü bir hükümdar bile bazı sıkıntılarla veya hatalarla imtihan edilebilir ve edilmiştir. Şu halde Allah katındaki mânevî mertebesi ve dünyadaki gücü ne olursa olsun her insan Allah’ın yardımına, himayesine, affına ve keremine muhtaçtır; hiç kimse maddî gücüne, hatta mânevî mertebesine güvenerek kendisini Allah’tan bağımsız hissetmemeli, bu anlama gelebilecek bir tutum içine girmemelidir. Burada ayrıca şu hususlara da işaret edilmiştir: 1. İnsanın gönlü Allah ile birlikte olduğu, sorumluluğunu hissettiği sürece mal sevgisi kötü değildir, böyle insanlara değerli mallar dünya mutluluğu verdiği gibi onu veren Allah’ı daha çok anıp şükretmesine de vesile olacaktır. 2. Bir kimsenin, Hz. Süleyman gibi yeryüzünde hakkı, iyilik ve adaleti hakim kılma niyetiyle varlığını ve gücünü Allah yoluna adaması, mal ve iktidar sevgisinin kendisine Allah’ı unutturmasına izin vermemesi, hatalarını görüp hemen tövbe ve istiğfarla tamir etmesi, adalete riayet etmesi ve nefsinin zararlı isteklerine karşı dirençli olması şartıyla en yüksek seviyede siyasi güç ve iktidar istemesinde bir sakınca yoktur. Hz. Süleyman’ın, “Benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık (mülk) ver bana” şeklinde çevirdiğimiz duasıyla Allah’tan siyasî iktidar değil, bir peygamber olarak yalnız kendisine mahsus olmak üzere mûcize gerçekleştirme gücü istediği de belirtilir. Nitekim arkasından ona verilen mûcizevî güçler anlatılmaktadır (bu ve başka yorumlar için bk. Râzî, XXVI, 209-210).
SELAMLAŞMA
NİSÂ
86.Yaşar Nuri Öztürk : Bir selam ile selamlandığınızda, onun daha güzeliyle yahut aynısıyla karşılık verin. Hiç kuşkusuz Allah Hasîb'dir, herşeyi güzelce hesaplamaktadır.
94.Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlayıp dinleyin de size selam verene/barış teklifi sunana "Sen mümin değilsin!" demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
http://www.yenidendogus.net/forum/efendimiz-s-a-v/10496-yanlith-anlamanin-kurbani-olan-salavatin-gercek-anlami-nedyr.html
Beled, 12-19
Hakka, 19-37
Vakıa, 41-46
SALAVAT AHZÂB-56 Yaşar Nuri Öztürk : Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin. http://www.yenidendogus.net/forum/efendimiz-s-a-v/10496-yanlith-anlamanin-kurbani-olan-salavatin-gercek-anlami-nedyr.html
HİSAP
Hasip : Allah’ın hesap sorucu olması.,
KAMER-1
Yaşar Nuri Öztürk : Saat yaklaştı, Ay yarıldı.
ENBİYÂ-1
Yaşar Nuri Öztürk : Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.
Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne).
1. |
ıkterebe |
: yaklaştı |
2. |
li en nâsi |
: insanlar için |
3. |
hisâbu-hum |
: onların hesabı, hesap vermesi, hesaba çekilmesi |
4. |
ve hum |
: ve onlar |
5. |
fî gafletin |
: gaflet içinde |
6. |
mu'ridûne |
: yüz çevirenler |
KIYÂME-36
Yaşar Nuri Öztürk : İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).
1. |
e |
: mi |
2. |
yahsebu |
: zannediyor |
3. |
el insânu |
: insan |
4. |
en yutreke |
: terkedileceğini, bırakılacağını |
5. |
suden |
: başıboş, sorumsuz |
Zulme Zulümle Karşılık Verilmez.
MÂİDE-8
Yaşar Nuri Öztürk : Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Hasîb. Allah'ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) bîri.
Sözlükte "saymak, hesap etmek" anlamına gelen husbân
(hisâb) masdarın-dan sıfat olup "her şeyi saymışçasına bilen,
hesaba çeken" demektir. Hasîb, ayrıca "asaletli ve şerefli olmak"
anlamındaki haseb masdanyla bağlantılı olarak "yüce ve şerefli"
mânasına geldiği gibi ifâl babındaki kullanılışından hareketle
"yeten, kâfi gelen" anlamında da kabul edilebilir. Arap dili âlimi
Zeccâc. Allah'ın hasîb ismine "kullarına yeten" mânasını
verdikten sonra kelimenin "mahsûb" (lütuf ve ihsanları sürekli
olarak hesap edilen) anlamına da gelebileceğini söyler. İbn
Manzûr da. "Allah her şeyin hesabını arayandır" (Nisâ 4/86)
mealindeki âyeti Örnek göstererek hasîb ismine "her şeyi
yeterince bilen, koruyan, ceza veya mükâfat olarak karşılığını
veren" şeklinde anlam vermiştir.
30.07.2013 Fatih Lütfü AYDIN
Suç ve Ceza Kitap Özeti
Suç ve Ceza Dostoyevski
Dünya edebiyat tarihinin başyapıtlarından biri olan Dostoyevski’nin Suç ve Cezaromanı mükemmel dili ile dünya edebiyatını oldukça etkilemiş bir romandır. Mutlaka okunması gereken kitapların başında gelen ve herkesin kütüphanesinde bulunması gereken naçizane bir romandır.
Dostoyevski Rusya’da yaşanan siyasi ve ekonomik olaylar sonrasında gözlemlediği hayatlardan esinlenerek 1866 yılında yazdığı eser ilk olarak Rus Habercisi isimli edebiyat dergisinde yayınlanmıştır. Büyük beğeni toplayan eser daha sonra kitap haline getirilmiş ve o günden beri birçok kitap ve sinema filmine konu olmuştur. Suç ve Ceza Dostoyevski’nin başyapıtı sayılır.
Kitabın başkahramanı olan Raskolnikov Rusya’nın St. Petersburg şehrinde hukuk fakültesinde okuyan başarılı bir öğrencidir. Fakir olduğu için hayatını ve öğretimini devam ettirmekte oldukça zorlanır ve hukuk fakültesini bırakmak zorunda kalır. Yaşadığı hayat iç dünyasında kalıcı zararlar vermeye başlar ve kendi içinde birçok çelişkiye düşmeye başlar.
Okumak için geldiği St. Petersburg şehrinde kirasını ödeyemez. Yakınlarda bulunan hiç kimsenin sevmediği tefeci kadına giderek saatini satar. Karşılığında aldığı para ile de meyhaneye gider. Bir taraftan içerken diğer taraftan meyhanedeki insanların hayatları içini daha da karartır. Fakirler ile zenginler arasında acımasız ayrıma bir anlam veremez.
Raskolnikov içindeki çatışmalara daha fazla dayanamaz ve içindeki şeytana kulak verek eline bir balta alarak tefeci kadının evine gider. Baltayı kadının kafasına indirerek onu orada öldürür. Tam bu sırada yaşlı kadının kız kardeşi gelir ve Raskolnikov o anda onu da öldürür. Tefeci kadının kötülüğünün yanında bir masumun ölmesi pek önemli değildir. Ne yapacağını bilmeden Raskolnikov birkaç altını alarak oradan uzaklaştı.
İşlediği cinayet sonrası Raskolnikov’un durumu daha da kötüye gider. Bir zamanlar iç çelişkiler yaşamasına neden olan şeytan ortadan kaybolmuş fakat ondan daha da kötü olan vicdan azabı gelmiştir. Duyduğu pişmanlıklar ve iç çekişmeler Raskolnikov’u iyice bitkin düşürür ve hastalanır. İmdadına en yakın arkadaşı olan Razumikin yetişir. Ona destek olur, doktor bulur ve elinden gelen her şeyi yapar.
Raskolnikov’un kötüye giden durumuna bir de şüphecilik ve korku eklenir. Sürekli birilerinin onu izlediğini düşünür. Cinayeti birilerinin gördüğü yada en azından onun yaptığını bildiğini düşünür. Bu tedirginlik onun durumunu daha da kötüye sürükler. Raskolnikov bu duruma daha fazla dayanamaz ve işlediği cinayeti Sonya’ya anlatır. Ardından polise teslim olur ve cezasını çekmek üzere hapse gönderilir.
http://kitap.yazarokur.com/suc-ve-ceza.html
SÖVMEME
Ayrıca, Yunus, 100. ayet.
SILA-İ RAHİM
Akraba ilişkileri anlamına gelen "sıla-i rahim" kavramı ile; amca, hala, teyze, dayı ve bunların çocukları, kayın valide, kayın peder ve kayın birader gibi yakınlara karşı insânî, ahlâkî ve sosyal görevler ifade edilir. Bir çok âyet ve hadiste akraba ile ilişkilerin sürdürülmesi ve onların haklarının gözetilmesi emredilmektedir: "?Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının?" (Nisâ, 4/1), "Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder?" (Nahl, 16/90), "Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver?" (İsrâ, 17/26) anlamındaki âyetler ve "Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden) cennete giremez" (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18-19), "Fazîletli işlerin en üstünü senden ziyareti kesen akrabanı ziyaret ederek ilişkiyi sürdürmendir" (Ahmed, III, 438) anlamındaki hadisler sıla-i rahmin önemini ve bu görevin nasıl yapılacağını ifade etmektedir. Sıla-i rahim görevi genelde iki şekilde yapılır: a) Ziyaret etmek, maddî ve manevi yardımda bulunmak, sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında olmak. b) Onlara fiilî veya sözlü olarak her hangi bir zarar vermemek, onları kötülememek, unutmamak ve dargın durmamak. Akrabalık ilişkilerini sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak ise haramdır. Akrabasını unutmayan, onlar ile ilişkisini sürdüren kimse sevap, aksi davranan kimse ise günah kazanmış olur. Bir kutsî hadiste yüce Allah, akrabalık ilişkisini sürdüren kimse ile ilişkiyi sürdüreceğini, akrabalık bağını koparan kimse ile ise ilişkiyi keseceğini bildirmiştir (Buhârî, Edeb, 13). (İ.K.)