Oku
Rahmetli Atila İlhan toplumuzun okuma özürlü olması nedeniyle, onların aydınlatabilmesi amacıyla filimler yapılmasını savunurdu.Sanırım bu yönde de çabaları vardı ama ne yazık ki ömrü yetmedi.
Yüzlerce yıllık göçebe toplum alışkanlığını hala üzerimizden atamadık ne yazık ki.
Bilindiği üzere göçebe toplumlar nerede otlak varsa oraya göçtüklerinden yazılı değil sesli ve görsel sanatlara alışıktır. Orta oyunu vs. Akşam olunca orta oyunu izlenir ve yaşlılıarın anlattığı hikâyeler dinlenirdi.
Dünya ve ulusal klasiklerin özetlerini ve anafikirlerini veren kısa metrajlı filimler hazırlanabilir, üniversitelerce.
Elbetteki kitap okurken büyük bir heyacanla duyulan, bambaşka hayal a:lemleirne dalmanın keyfi olmasa da insanlar özetler ve anafikirlerle bilinçlendirilmeli, bence. 08.02.2017 F.L.A.
O K U
Beynimiz düşünsel, duyuşsal ve bedensel olmak üzere 3 tür eylem yürütür.
1. IQ Intelligence ( Zekâ ) Quotient ( Bölüm ), Düşünsel Bölüm, Düşünsel Eylemlerin Yürütüldüğü Bölüm
2. EQ Emotional (Duyuşsal ) Quotient (Bölüm ) a) Duygusal ya da duyuşsal Eylemler’ in
Yürütüldüğü Bölüm
b) Hareketlerin ve Hücresel Eylemlerin
Yürütüldüğü Bölüm
Psikiyatrist ( Beyinbilimci ) Doç.Dr.Nusret Kaya’ ya göre IQ’ ya zekâ katsayısı denebilir ama EQ’ ya duygusal zekâ denemez. Nedenine gelince EQ beynin duygusal ya da duyuşsal eylemlerinin yürütüldüğü kısmı olup zekâ, düşünce, akıl türünden eylemleri içermez.
Bir öneri olarak IQ için Düşünsel Bölüm Katsayısı ( DüBK ) ve EQ için de Duyuşsal Bölüm Katsayısı ( DuBK ) tanımlamaları yapılabilir.
Psikiyatrist ( Beyinbilimci ) Doç.Dr.Nusret Kaya beyni anlatmak için ceviz örneğini vermiş. Örnekte cevizin kabuğu kafatasını, zarı düşünsel bölümü ve cevizin yenen kısmını da beyin hücrelerinin % 72 sini kullanan duygusal bölümü simgelemekte. Beynin düşünsel bölümüne yani Tıp Bilimi’ ndeki karşılığıyla Korteks’ e üst beyin, duygusal bölümüne de alt beyin adını vermiş.
Halk arasında beynin düşünsel eylemlerinin yürütüldüğü üst beyne, beyin; duygusal eylemlerinin yürütüldüğü alt beyine ise kalp, yürek ya da gönül adı verilmiş. Düşünsel eylemler çok yoğun olduğunda beyin yorulduğu için üst beyine halk arasında beyin denmiş olabilir. Yine aynı şekilde duygusal eylemler deki yoğunluk ta kalbi hızlı hızlı attırdığından halk arasında alt beyine kalp denmiş olabilir.
İnsanoğlu kötü alışkanlıklara hoş ve yoğun bir şekilde duygusal eylemleri yaşattığı için başlar. Tabii ki bu duyguları yaşayış şekli Allah’ ın rızasına aykırı olduğu için kalp yavaş yavaş mühürlenir, kararır ve gönül hastalığına yol açar. Burada sorun o hoş ve yoğun duyguları yaşamaktan değil Allah’ ın rızasına aykırı bir şekilde yaşamaktan dolayı ortaya çıkmaktadır. Dinimiz İslâm barış demektir. Barış Allah’ ın ve doğanın kurallarıyla barışık olmaktan gelir. Savaş Allah ve Doğa’ yla değil zalimlerle olmalıdır. En büyük zalim Baş Şeytan İblis’ tir. Daha sonra onun uşakları olan diğer şeytanlar ve nefsi emmare denen nefsimizin kötülüğü emretme özelliği de diğer zalimleri oluşturur.
Öğrenme :Yaşantı ile olumlu ya da olumsuz yönde davranış değiştirme.
Eğitim : Bireyde olumlu yönde yaşantı ile davranış değiştirme.
Birey olumsuz yönde olan, içkiyi, kumarı vs’ yi de öğrenebilir, olumlu yönde olan ahlaklı insan olmayı da öğrenebilir. Olumlu yönde öğrenme içindeyse eğitim söz konusu olur. Öğretim ise eğitimin planlı, programlı bir şekilde bilimsel olarak okulda yapılanına denir.
EĞİTİMİN BASAMAKLARI
1.Bilgi Basamağı 2. Uygulama Basamağı 3. Analiz 4. Sentez
a) Ezberleme
b) Kavrama
TASAVVUFUN BASAMAKLARI
1.Şeriat Basamağı 2. Tarikat Basamağı*3 3. Marifet Basamağı 4. Hakikat Basamağı
a) Ezberleme ( zikir )*1
b) Kavrama ( fikir, tefekkür, düşünme ) *2
- Aslında şeriat hayvanların suya ulaşmak için izledikleri yolmuş. Kur’an’ ın manevi suyuna, huzuruna ulaşmak için biz insanların Kur’an’ ı anlayarak okuma ve hayata geçirme gibi yolları izleme ve Kur’an’da ki emirleri, şartları yerine getirme durumunda olmamız , Kur’an’ın Şeriat, Tarikat ve Marifet aşamalarını aşıp Hakikate ulaşmanın şartları olduğunu ortaya çıkarır.
- Kur’an Allah’ın sevgili kulu olmak için gereken şartlar bilgisi olup,
Eğitimin basamaklarında bilgi basamağına karşılık gelir.
Toparlayacak olursak, şeriat amaca ulaşmak için izlenmesi gereken yollar, yerine getirilmesi gereken şartlar olduğuna göre Kur’an da bir şeriattır ama başka şeriatlardan ayırmak için Kur’an Şeriatı diyerek Kur’an kastedilmelidir. Yoksa her şeriatı Hakiki Din İslâm zannetmek kişiyi Allah’ın Nuruna, İlâhi Suyu’na değil şeytana götürebilir.
Düşünsel Bölüm Katsayımızı ( DüBK ) arttırabilmemiz için Evrensel Ahlak İlkelerine uygun olan şeyleri okumalı zıttıyla karşılaştırmalı ve okuduğumuzu kavramalı yani tam olarak ne olduğunu anlamalıyız.
Duyuşsal Bölüm Katsayımızı ( DuBK ) arttırabilmemiz için ise Evrensel Ahlak İlkelerine uygun davranışları haksızlık içermeyecek şekilde yani Hakk’ ın rızasına uygun olarak, hayata geçirmeli yani o davranışları yaşamalıyız.
*1 ALAK-1
Yaratan Rabbinin adıyla oku/çağır!
Bir bilgiyi gerektiğinde kullanmak üzere önce okumalı sonra hıfz etmeli yani bellekde saklamalı yani ezberlemeli. Burada adıyla ya da ismiyle okumak, Hz. Allah’ ı anarak, onun rızasını gözeterek okumak olmalı. Öğrenmek olumlu şeyler için de söz konusu olabilir olumsuz şeyler için de. Eğitim ise olumlu şeyleri okuyup hayata geçirmekle olanaklı olabileceğinden. Hz. Allah’ ın adını anarak, yani onun rızasına uygun şeyleri okuyarak onları hayata geçirmeli. Hz. Allah Alak Suresi Ayet 1’ de Yaratan Rabbinin adıyla oku/çağır! Derken olumlu şeyleri öğren yani kendini eğit demek istiyor olmalı.
KALEM-1
Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına
Okumak ve yazmak beyni geliştirir yani Düşünsel Bölüm Katsayımızı ( DüBK ) arttırır.
Yazmak aynı zamanda gerektiğinde kullanmak üzere bilgiyi bellekde saklamamızı, kafaya kazımamızı da sağlar.
*2 MUZZEMMİL
4.Yahut buna biraz ekle! Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!
Birşeyi ağır ağır, düşüne düşüne okumak o şeyi anlamaya, kavramaya çalışmaktır. Anladığımız dilde okumazsak bir şeyi yalnızca ezberleriz kavrayamayız. Kavrayamadığımız şeyi de hayata geçiremeyiz. Öğrenmek için okuma, ezberleme, kavrama ve uygulama aşamalarını hakkıyla yerine getirmeliyiz.
Bu durumda fıkıh*4 şeriat basamağının kavrama bölümüyle ilgili olmaktadır.
5. Doğrusu, biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.
Bu Kur’an’ ın ruhta oluşturduğu fizik ötesi güç ve güzellikler olabilir. Kur’an’ ın bu suyunu içebilmek için onu iyi anlayıp Hak rızasına uygun hayata geçirmeliyiz. Demek ki Kur’an’ ın Arapça söylenişini ( telafuzunu ) okuyup ezberlemek şayet doğru kavrama ve hayata geçirme söz konusu değilse o yolu, şeriatı ( Kur’an Suyunu, Nurunu içme yolunu), boşa yürümek demektir. Kavramak için de anladığımız dilde okumalıyız.
*3 MUDDESSİR
4. Temizle giysilerini!
5. Uzaklaştır kendinden pisliği!
Bunlar da Tarikat basamağını anlatır. Pisliği her türlü pislik yani olumsuzluk ( negativite ) olarak düşünmeliyiz. Tarikat olumsuzluğu terk etmektir. Tarikat ve terk aynı kökten gelirler.Cemaat dini örgüt demek olduğundan tıpkı örgütlerde ya da derneklerde olduğu gibi cemaatlerde başkan ya da lider ile üyeler vardır. Tarikat ise dini okul olduğu için tarikatlerde öğrenci ( mürid, derviş ) ve öğretmen ( mürşid – i kâmil ) olur. Tarikatlerde şeyh ( dini lider ) olmaz. şeyh cemaat lideridir. İster şeyh desinler ister mürşid desinler filanca kişi şeyh ya da mürşid, ermiş dediklerinde sahte olup olmayacağının ölçüsü (Sah)Tezkiye*5 ( sen ona istediğin kadar şeyh de ölçmeliyim onu ya çıkarsa sahte) ayetidir.
16.02.2012
Fatih Lütfü AYDIN
*4 Fıkıh: Lûgatta bilmek, anlamak veya ince anlayış sahibi olmak mânâlarına gelir. Fıkıh kelimesi İslâm Ansiklopedisi’ nde “Anlayış inceliği ve bilgi ” olarak kaydedilmektedir. M. Ebû Zehra fıkhı, “ söz ve fiillerin amaçlarını kavrayacak şekilde kesin ve derin anlayış “ olarak tarif etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’ de fıkıh kelimesi, ince ve derin anlayış “ olarak yer almıştır. ( Yusuf Kerimoğlu - KELİMELER KAVRAMLAR )
Fıkıh : kişinin amel yönünden hak ve vazifelerini bilmesi ( Ebu Hanife - İslâm Ansiklopedisi – Milliyet Yayınları ).
Fıkıh: dinin ameli ( iş ve işlemlere ilişkin ) hükümlerini muayyen delil ve kaynaklardan elde ederek bilmektir ( Şafii - İslâm Ansiklopedisi – Milliyet Yayınları ).
Bu durumda fıkıh insanın kendisi için lazım olan dini bilgileri; öğrenip anlaması, kavraması ( idrak etmesi, iyice anlaması ) demektir. Fatih Lütfü Aydın.
Araf Suresi
179. Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.
Bismillâhirrahmânirrahîm يَفْقَهُونَ لاَّ
Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
1. |
ve lekad |
: ve andolsun ki |
2. |
zere'nâ |
: yarattık, hazırladık |
3. |
li cehenneme |
: cehennemi |
4. |
kesîren |
: çok |
5. |
min el cinni |
: cinlerden |
6. |
ve el insi |
: ve insanlar |
7. |
lehum |
: onların vardır |
8. |
kulûbun |
: kalpler |
9. |
lâ yefkahûne |
: fıkıh edemezler, idrak edemezler |
10. |
bi-hâ |
: onunla |
11. |
ve lehum |
: ve onların vardır |
12. |
a'yunun |
: gözler |
13. |
lâ yubsırûne |
: göremezler |
14. |
bi-hâ |
: onunla |
15. |
ve lehum |
: ve onların vardır |
16. |
âzânun |
: kulaklar |
17. |
lâ yesmeûne |
: işitemezler |
18. |
bi-hâ |
: onunla |
19. |
ulâike |
: işte onlar |
20. |
ke el en'âmi |
: hayvanlar gibi |
21. |
bel hum |
: hayır onlar, hatta onlar |
22. |
edallu |
: daha çok dalâlette |
23. |
ulâike |
: işte onlar |
24. |
hum el gâfilûne |
: onlar gâfil olanlardır |
Nisa suresi
78. Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki: "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!
Bismillâhirrahmânirrahîm
Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).
يَفْقَهُونَ يَكَادُونَ لاَ
1. |
eyne mâ |
: nerede |
2. |
tekûnû |
: olursunuz |
3. |
yudrik-kum |
: size yetişir, erişir |
4. |
el mevtu |
: ölüm |
5. |
ve lev |
: ve eğer ... olsa |
6. |
kuntum |
: siz oldunuz |
7. |
fî burûcin |
: kalelerde, burçlarda |
8. |
muşeyyedetin |
: sağlam, muhkem, yüksek |
9. |
ve in |
: ve eğer, olsa |
10. |
tusıb-hum |
: onlara isabet etti |
11. |
hasenetun |
: hayır, iyilik |
12. |
yekûlû |
: derler |
13. |
hâzihî |
: bu |
14. |
min indi |
: katından |
15. |
allâhi |
: Allah |
16. |
ve in |
: ve eğer |
17. |
tusıb-hum |
: onlara isabet etti |
18. |
seyyietun |
: kötülük |
19. |
yekûlû |
: derler |
20. |
hâzihî |
: bu |
21. |
min ındi-ke |
: senin katından, senin tarafından, senden |
22. |
kul |
: de, söyle |
23. |
kullun |
: hepsi |
24. |
min ındi |
: katından |
25. |
allâhi |
: Allah |
26. |
fe |
: artık |
27. |
mâ li hâulâi |
: bunlara ne oluyor |
28. |
el kavmi |
: kavim, topluluk |
29. |
lâ yekâdûne |
: neredeyse olmayacak, olmuyor |
30. |
yefkahûne |
: fıkıh ediyorlar, anlıyorlar |
31. |
hadîsen |
: söz, konuşulan kelâm |
*5 NECM-32
Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul magfireh(magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.
1. |
ellezîne |
: o kimseler ki |
2. |
yectenibûne |
: kaçınırlar |
3. |
kebair |
: büyük |
4. |
el ismi |
: günah |
5. |
ve |
: ve |
6. |
el fevâhişe |
: çok çirkin yüz kızartıcı olanından |
7. |
illa |
: dışında, hariç |
8. |
el lememe |
: küçük günahlar |
9. |
inne |
: muhakkak ki |
10. |
rabbeke |
: senin Rabbin |
11. |
vâsiu |
: geniş olandır |
12. |
magfireti |
: mağfireti |
13. |
huve |
: o |
14. |
a'lemu |
: daha iyi bilendir |
15. |
bikum |
: sizi |
16. |
iz enşeekum |
: (inşa ettiği) yarattığı zaman |
17. |
min el ardi |
: topraktan |
18. |
ve iz |
: ve o zaman |
19. |
entum |
: siz |
20. |
ecinnetun |
: bir cenin |
21. |
fî butûni |
: karınlarında |
22. |
ummehâtikum |
: annelerinizin |
23. |
fe |
: öyleyse |
24. |
lâ tuzekkû |
: temize çıkartmayın |
25. |
enfusekum |
: nefslerinizi |
26. |
huve |
: o |
27. |
a'lemu |
: iyi bilendir |
28. |
bi men |
: kimseyi |
29. |
ittekâ |
: takva sahibi |
Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.
Tezkiye kişilerin kendini Allah katında temiz ve takva sahibi gibi göstermesidir.
Eğer takva sahibini ( Allah’ ın sevgisine ulaşamama korkusuyla Allah’ tan sakınıp onun rızasına uygun yaşayanı ) en iyi Allah biliyorsa, biz nasıl bileceğiz sorusuna da Allah’ ın öğretmen olduğundan söz eden ayetler cevap verebilir.
Neye, Kime İnanacağız
Bakara Suresi
282. Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
Enfal Suresi
29.Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.
Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
1. |
yâ eyyuhâ |
: ey, onlar ki |
2. |
ellezîne âmenû |
: inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler |
3. |
in |
: eğer |
4. |
tetteku allâhe |
: Allah'a (karşı) takva sahibi olun |
5. |
yec'al |
: kılar, yapar |
6. |
lekum |
: sizin için, sizi, size, siz |
7. |
furkânen |
: bir furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) |
8. |
ve yukeffir |
: ve örter |
9. |
an-kum |
: sizden |
10. |
seyyiâti-kum |
: günahlarınızı |
11. |
ve yagfir-lekum |
: ve size mağfiret eder |
12. |
ve allâhu |
: ve Allah |
13. |
zu el fadli el azîmi |
: büyük fazl sahibidir |
Kıyame Suresi
18. O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle.
19. Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.
Demek ki önce kendimiz sahte kul olmamalıyız yani tüm sahtelerden ( hadis, mürşid, şeyh vs) korunmak için Allah’ tan hakkıyla sakınan sevgili kul olmak amacıyla çabalamalıyız. Allah’ ın kitabını Nasrettin Hoca’ nın eşeği gibi arpa için ya da yağlı pilav için yüzünden okumamalıyız. Anladığımız dilde okuyup, anlayıp Allah’ ın rızasına uygun şekilde hayata geçirmeliyiz.
17.02.2012
Fatih Lütfü AYDIN
OKUNMAYAN RESİM için FAREYLE SAĞ TIKLAYIP RESME BAK SEÇİLMELİ ve RESİM BÜYÜTÜLMELİ yada RESİM BİLGİSAYARA KOPYALANMALI.
