Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

Hadis

HADİSLER DİNİN OLMAZSA OLMAZI DEĞİLDİR F.L.A

Yaşar Nuri Öztürk
Enam, 50: Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"



Ne yazık ki Emeviler zamanında dini kendi haksız çıkarlarına uydurmak için uydurma ( sahih olmayan ) hadisler yazılmıştır.
Bu yüzden önümüze getirilen hadisleri; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle ölçmeliyiz.Biz Zuhruf, 44 e göre Kur'an'dan sorumluyuz. Bu arada sahih ( sahi, essah, gerçek ) hadislerden de dini daha iyi anlamak için yararlanabiliriz ama bu bir zorunluluk değildir. Nedeni de Kur'an'dan sorumlu olmamızdır.



Peygamber Sevdalıları başlıklı yazımı buraya olduğu gibi kopyalıyorum..

 

Reklamcılıkta kullanılan yöntemlerden biri halk tarafından sevilen bir kişi yaratmak ve onu reklamlarda kullanarak mal satışlarında artışı sağlamaktır. Bunu Psikoloji’de yer alan kişilerin sevdikleri kişileri taklit etmesi ve önerilerine uyması düşüncesinden alarak hayata geçirmişler.Gerçek hayatta da doğruluğu kanıtlanmıştır.

Kur’an’da Peygamberimiz için,
KALEM-4
Yaşar Nuri Öztürk : “Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin” denmektedir.
TEVBE-128
Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir.
Böyle ümmetini seven, merhametli, şefkatli kişi sevilmez mi? Elbette sevilir ve büyük bir ahlak üzerinde olması, onurlu olması sebebiyle sözüne de kulak verilmelidir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hadislerin Kur’an gibi tutarlı olmaması ve içinde Peygamberimize ait olmayan uydurma hadislerin de bulunmasıdır.

BAKARA-2
Yaşar Nuri Öztürk : İşte sana o Kitap! Kuşku,çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.
Kur’an özünde Evrensel Ahlak İlkelerine uygun olduğu için ona zıt bir yazı hemen sırıtır, kendini belli eder.
Hadislerin ( sahih, sahiden Peygamberimize ait olan hadislerin ) Kur'an'a aykırı olamayacağını anlatan ayet.

NECM

3. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.

Yani Peygamberimiz Hakk sözüne uygun sözler ettiğine göre, sahih olmayan, ona ait olmayan hadisler de sırıtacaktır. İşte bu sırıtmaları fark etmek için çaba harcamalıyız.

HADİS
Söz, haber, yeni şey anlamlarına gelen hadis (çoğulu ehâdis), terim olarak, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirleridir. Bu tanıma göre hadis, sünnetle eş anlamlıdır.

Diyanet Sözlüğü'nden alıntıdır.

Ne yazık ki Emeviler zamanında dini kendi haksız çıkralarına uydurmak için uydurma ( sahih olmayan hadisler ) yazılmıştır.
Bu yüzden önümüze getirilen hadisleri; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle ölçmeliyiz.Biz Zuhruf, 44 e göre Kur'an'dan sorumluyuz. Bu arada sahih hadislerden de dini daha iyi anlamak için yararlanabiliriz ama bu bir zorunluluk değildir. Nedeni de Kur'an'dan sorumlu olmamızdır.

Dinci: Dini Allah'ın rızasını kazanmak için değil para, mevki vs. kazanmak için kullanan kişidir.Tıpkı reklamcıların yaptığı gibi dincilerin de Peygamberimizi kullanıp bizlere sahih olmayan hadisleri yutturmalarına izin vermemeliyiz.

Konu kişinin sevdiğinin sözüne kulak vermesi olduğu için, bizleri düşman ordularının zulmünden koruyan, Türkçe Alfabe'yi getirerek, kolayca okuma yazma öğrenmemize ön ayak olan, ciddi ekonomik atılımlar yaparak ( 1923 – 1950 ) arası refah getiren, Kur’an’ı okuyup anlayıp, dincilerin tuzaklarından korunabilmemiz amacıyla Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesi için emir veren Atatürk’ümüzün de sözüne kulak vermeli, Nutku ve anladığımız dilde Kur’an’ı okumalıyız. Peygamberimize ait olmayabilir düşüncesiyle hadisleri; akıl, mantık, vicdan ve Kur’an cetvelleriyle ölçmeliyiz.

Ayrıca Atatürk’ümüz herkes beğendiği, sevdiği ve o göreve layık olan kişiyi işbaşına getirsin diye T.B.M.M.’sini kurup, anayasal düzen getirmiştir. Acaba yanlış kişiler mi sevilip işbaşına getiriliyor, tek kişi ve onun etrafındakilerin yönetimiyle ( krallıkla ), adalet sağlanıp, hak aranabilir mi? Özellikle çocuklar yani taze beyinler, bunları düşünebilsinler diye Atatürk’ümüz tarafından kendilerine bayram olarak armağan edilen 23 Nisanlarda, düşünmeliler bunu.
Saygılar ve Sevgiler.
13.04.2014
Fatih Lütfü Aydın

Not:
Bence bu ayetler aynı zamanda sahih yani sahiden, gerçekten Peygamberimize ait olan hadislerin Kur’an’a aykırı olamayacağının kanıtı olabilecek ayetler de olabilir.


Hakka, 44-47,
Yaşar Nuri Öztürk: 
44.Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi,
45. Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık.
46. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.
47. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.


Demekki hadisler; akıl, mantık, vicdan ve Kur'an cetvelleriyle ölçülmelidir. F.L.A.

 


Hadis hakkında yazdığım yazının kısa yolu 

http://fatihltfaydin.tr.gg/KUR-h-AN-FiHRiSTi-H.htm

 

 

HADİS

 

Tanımı;

Sözlük anlamı:  Söz, haber, yeni şey anlamlarına gelen hadisin çoğulu ehâdisdir.

Terim anlamı: Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirleridir. Bu tanıma göre hadis, sünnetle eş anlamlıdır.

Her iki anlam Diyanet Sözlüğü'nden alıntıdır.


Belki de bizde ki hadise ( olay ) kelimesi hadisden geliyordur. Bir olay olduğunda peygamberimize ne yapacaklarını danışırlarmış. O da şöyle yapın ya da şunu yapmayın diyerek söz söylermiş. Bazen de boşverin dercesine işaretde bulunur ya da susarmış.


takrir 
isim (takri:ri) eskimiş Arapça ta®r³r
1. isim Yerleştirme, yerleştirilme
2. Anlatma, ders verme
"Dersi kitaptan mı takip ediyorlar yoksa takrirden mi?" - H. Taner
3. Önerge
4. hukuk Tapu dairesinde taşınmaz malını başkasına sattığını veya ipotek ettiğini söyleme

Alıntı..   http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.552ecdae5ffd66.73644050

 



 




 

Tarihçe;

 

 

Hadis Tarihi

 

1. Hz. Muhammed Devrinde Hadis


İslam’ın tebliğ edilmeye başlanması ile birlikte Müslümanlar, Hz. Peygamberin açıklamalarını ve uygulamalarını hem takip ederek öğrenmiş hem de bunları uygulayarak sonraki nesillere aktarmışlardır. Sahabe, Peygamberimizin söz ve fillerini takip etmek için iş ve mescit arasında nöbet sistemi uygulamış, ilim meclislerine katılarak öğrenilenlerin müzakeresini yapmışlardır. Ayrıca ashab-ı suffanın eğitimi de hadis ve sünnetin yaygınlaşmasında önemli etken olmuştur. Hz. Peygamberin kendisi de dinin öğrenilmesi için soru sorulmasını, tavsiye ve uyarılarının

başkalarına nakledilmesini teşvik etmiştir. Örneğin; Veda Hutbesi'nde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Burada bulunanlar, buraya gelmeyenlere de duyursun. Olur ya burada bulunan, tebliğ ettiğini kendisinden daha iyi anlayıp kavrayacak birisine nakleder.”1

Peygamberimiz döneminde sözlü kültürün yaygınlığı nedeniyle ezber metodu, hadislerin korunmasında önemli bir role sahip olmuştur.

Kur’an’la karışabileceği endişesiyle Peygamberimiz, tebliğin ilk yıllarında hadislerin yazılmamasını, yazılanların ise imha edilmesini istemiştir.2 Bununla birlikte daha sonra Peygamberimiz hadislerin yazıyla kayıt altına alınmasına izin vermiş ve bazı sözlerini de bizzat kendisi yazdırmıştır. Nitekim Abdullah b. Amr el-As (öl. 65/684) hadislerin yazımı için izin istemiş ve onun bu isteği Peygamberimiz tarafından uygun görülmüştür.3 Bundan dolayı Ebu Hureyre (öl. 58/678) “Hz. Peygamberin sahabilerinden onun hadisini benim kadar toplayan bir kimse yoktur. Yalnız Abdullah b. Amr müstesnadır. Çünkü o yazardı, ben yazmazdım.” demiştir.4 Yemenli Ebu Şah Peygamberimizin

bir hutbesinin yazılarak kendisine verilmesini istemiş, Peygamberimiz de hutbenin yazılarak ona verilmesini emretmiştir.5 Bu rivayetler Peygamberimizin hadislerin yazılması konusunda bir yasaklamasının olmadığını gösterdiği gibi bu konuda bir emrinin de söz konusu olmadığını; sadece okuma yazma bilen ve ilme meraklı sahabenin onun sözlerinin bir kısmını yazdıklarını göstermektedir.

Böylece birçok sahabi bu şekilde hadis sahifeleri oluşturmuştur.

Hadisleri yazanlar arasında Abdullah b. Amr el-As (öl. 65/684), Cabir b. Abdullah (öl. 78/697),

Ali b. Ebi Talib (öl. 40/661) gibi sahabiler bulunmaktadır.

1 Buharî, Hac, 133.

2 Müslim, Zühd, 72; M. Mustafa Azamî, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 22-25.

3 Ebu Davut, İlim, 3.

4 Buharî, İlim, 40; Tirmizî, İlim, 12.

 

5 Buharî, Lukata, 7; Tirmizî, İlim, 12.

 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

2. Sahabe Devrinde Hadis

Peygamberimizin hayatta iken yaşadığı dönem ile onun vefatından başlayarak son sahabenin vefatına

kadar olan dönem sahabe dönemi olarak adlandırılır. Peygamberimiz hayatta iken onun iman,

ahlak, ibadet ve muamelata ilişkin bütün açıklamalarını dinleyip öğrenen sahabe, karşılaştıkları

problemleri ona soruyor ve çözümlerini öğreniyorlardı.Sahabe, hastalık ve sağlığında,evinde ve mescidinde, çarşı pazarda alışverişinde,

insanlarla ilişkilerinde Peygamberimizin yanında bulunuyorlarlardı. Bu bakımdan sahabe, toplumsal hayatın gelişip

kurumların oluşmasına, barış ve savaşa da bizzat katılarak Peygamberimizin sözlerini dinleme ve uygulamalarına şahitlik etme

imkânına sahip olmuşlardır. Hadis ve sünnetin kaynağı Peygamberimiz olduğundan saf şekliyle hadis ve sünnet, Peygamberimizin

yaşadığı döneme aittir. Bu dönemde sahabiler, hadisleri doğrudan Peygamberimizden dinliyor ve birbirlerine aktarıyorlardı.

Gerektiğinde Peygamberimizden teyit alarak yanlış anlaşılmaları gideriyorlardı.

9 Buharî, İlim, 8; Şurut, 15; Zekât, 55.

10 Nesaî, Kasame, 43; Buharî, Humus, 5; Zekât, 34-36, 38-40.

11 Tirmizî, Buyu, 8; Buharî, Buyu, 19.

 

12 Buharî, Ahkâm, 15; İstizan, 24.

Hz. Peygamberin vefatından sonra hadis ve sünnete olan ihtiyaç daha da artmıştır. Çünkü Müslüman toplumun genişlemesiyle ortaya çıkan yeni sorunların çözümü için Peygamberimizin uygulamalarını bilmek gerekmiştir. Diğer yandan hadisleri duymamış ve sünnete şahitlik etmemiş ikinci Müslüman nesil olan tabiinin hadis ve sünneti öğrenme arzusu da sahabeyi hadis ve sünnetin tespitine yöneltmiştir.Sahabiler, Hz. Peygambere isnat edilen rivayetleri kabul ederken oldukça titiz davranmış özellikle ilk dört halife Hz. Peygambere atfedilen rivayetleri ancak şahitle kabul etmişlerdir. Örneğin, Hz.Ebu Bekir, mirasla ilgili Peygamberimizin hükmünü ileten bir rivayeti ancak başka bir sahabenin şahitlik yapmasıyla kabul etmiştir. Duymadığı rivayetlerde benzer bir uygulama yapan Hz. Ömer, Peygamberimizin hadislerinin ehil olmayan kişiler tarafından istismar edilmesini önlemek için rastgele hadis rivayet edilmemesini istemiştir. Hadisin Peygamberimize aidiyetini araştırması (tahkik) ve hadis rivayetini sınırlayan tutumuyla (tahdit) Hz. Ömer, hadis usulü ilminin de gelişmesine katkı sağlamıştır. Diğer yandan, “Kim bana yalan isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.”13 şeklindeki hadisin etkisiyle bazı sahabiler hadis rivayetini terk etmişlerdir. Bütün bu titizlikleriyle birlikte hafızasına güvenen ve hadisleri yazdığı için aslına uygun olarak koruduğundan emin olan birçok sahabi de hadis rivayet etmekten çekinmemiştir. Peygamberimiz zamanında onun izniyle başlayan hadis yazma işi, sahabe döneminde önemli bir ilim faaliyeti

olarak devam etmiştir. Bu faaliyetler sonucu hicri I. asırda talebelerine hadis yazdıran sahabilerin sayısının elliye ulaştığı ifade edilmektedir.14 Örneğin; Hz. Peygamberin Yemen’e vali tayin ettiği Amr b. Hazm (öl. 53/673), Peygamberimizin dinin emir ve yasakları,zekât, diyet ve ceza konularını içeren idari ve siyasi talimatlarını muhafaza etmiştir. Yine sahabeden Cabir b. Abdullah (öl. 78/697) Peygamberimizin hacla ilgili söz ve uygulamalarını derlemiştir. Kaynaklarda hadis yazan sahabiler arasında Semüre b. Cündeb (öl. 59/678), Abdullah b. Abbas (öl. 68/688) Abdullah b. Ömer (öl. 73/692) ve Enes b. Malik (öl. 93/711) gibi sahabilerin adları da yer almaktadır.15 Hadislerin ilk yazılı metinlerinin ortaya çıktığı bu dönemde birçok sahifenin bulunduğu bilinmektedir. Ancak orijinal olarak günümüze kadar gelebilmiş en eski hadis mecmuası,

13 Buharî, İlim, 39.

14 “Hadis”, T D V İslam Ansiklopedisi, C 15, s. 30; “Kitabet”, T D V İslam Ansiklopedisi, C 26. s. 83.

15 M. Mustafa Azami, İlk Devir Hadis Edebiyatı, s. 34-58; Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. 41-68.


Ebu Hureyre’nin kendisine yazdırdığı yüz otuz sekiz hadisi derleyen Hemmam b. Münebbih (öl. 101/719)’in Sahife-i Sahiha’sıdır. Onun öğrencisi Mamer b. Raşid (öl. 153/770) vasıtasıyla bize ulaşan bu sahife hicri I. asrın ortalarında derlenmiştir.16 Hayatın bütün safhalarında Peygamberimizle birlikte olan arkadaşlarının onun söz ve davranışlarının tespit edilmesinde ve bize nakledilmesinde önemli bir konuma sahip olmaları doğaldır. Bununla birlikte on binlerce sahabe arasından sadece bin üç yüz kadar sahabenin rivayetlerinin hadis kaynaklarında nakledildiği görülür.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

3. Tabiin Devrinde Hadis

 

 

Sahabilerle görüşerek onlardan ilim alan ikinci Müslüman nesle, sahabe nesline tabi olan ve onların ardından gelen anlamında tabiîn denilmektedir. İslami ilimlerin çoğunun ortaya çıktığı bu dönem hadis ve sünnetin yayılmasında da önemli bir role sahiptir.

Sahabilerin hadis rivayetindeki titizlikleri, bazı sahabilerin hadisleri kaynağından öğrenmek için çeşitli yerlere çok meşakkatli yolculuklar yapmalarına sebep olmuştur.17 


16 Muhammed Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahife-i Hemmam ibn Münebbih, s. 56, 83-132.

17 Buharî, İlim, 20.


Bu titizliğin bir devamı olarak hicri I. yüzyılın ortalarından itibaren hadis uydurma girişimlerine karşı bir yandan isnad araştırması gündeme gelirken18 diğer yandan da ilim yolculukları artmıştır. Yeni bir hadis öğrenmek, râviyi tanımak, hadisi Peygamberimize en yakın râvisinden öğrenmek ve varsa hadisle ilgili tereddütleri gidermek için yapılan bu ilim yolcukları (er-rıhle fi talebi'l-ilm) tabiîler döneminde oldukça yaygınlaşmıştır. Böylece tabiîler, kendi bölgelerindeki sahabilerden aldıkları bilgilerle yetinmeyerek sünnetin beşiği kabul edilen Medine’ye ve Peygamberimizin vefatından sonra sahabenin farklı bölgelere dağılmış olmaları nedeniyle de Medine dışında İslam coğrafyasının her bölgesine yolcuklar yapmışlardır.

Hadislerin ezber yoluyla ya da yazılarak nakledilmesi noktasındaki farklı yaklaşımlar tabiîn döneminde de varlığını sürdürmüştür. Tabiînin bir kısmı, sözlü kültürün korunmasının yolu olan ezberin zayıflayarak hafızaların tembelleşeceği ve ehlikitap kültürünün İslam kültürüne girebileceği endişesiyle hadislerin yazılmasına itiraz etmişlerdir. Bir kısmı ise ezbere yardımcı olması amacıyla hadisleri yazmış ve ezber sonrasında yazdıklarını imha etmiştir. Hadisleri yazarak öğrenmek ve onların unutulup gitmesini önlemek isteyen bir kısım tabiîn, hadisleri

yazmıştır. Hadis ulemasının vefatlarıyla hadislerin kaybolması endişesi tabiîni hadisleri yazmaya yöneltmiştir. Bu sebeple hadislerin yazılmasına karşı olan bazı tabiîler zamanla hadislerin yazılmasına taraftar olmuşlar ve hadislerin biraraya getirilmesinde (tedvininde) etkin bir rol oynamışlardır.

18 Müslim, Mukaddime, 5.


Said b. el-Museyyib (öl. 94/713), Said b. Cübeyr (öl. 95/714), Şa’bî (öl. 104/722) gibi önde gelen tabiîler, hadisleri yazmışlar ve yazılarak yayılmasını teşvik etmişlerdir. Örneğin; Said b. el Müseyyib hadislerin yazılmasına izin verirken, Said b. Cübeyr, İbn Abbas’dan duyduklarını yazar, Şa’bi de “Yazı, ilmi kaydetmektir.” derdi. Tabiînin ileri gelenlerinden Hasan el-Basrî (öl. 110/728)

ise âlimler arasında karşılıklı olarak elden ele dolaştırılan bazı hadis mecmualarından bahsetmektedir. 19 Bu örnekler tabiîn neslinin hadislerin korunmasında büyük gayret içinde olduklarını ve hadis yazımının hicri I. asrın sonu ve hicri II. asrın başlarında iyice yaygınlaştığını göstermektedir. Tabiîn neslinin ilim yolculukları, ezberleyerek ya da yazarak yaptıkları bütün hadis faaliyetleri hadislerin yaygınlaşmasına ve korunmasına büyük katkı sağlamıştır. Tabiîn neslinin hadis ilmine en büyük katkıları ise hadislerin tedvin ve tasnifinde üstlendikleri roldür.



http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html
Tarihçeyi kısa yoldan indirdiğim Hadis kitabının 48-54. Sayfalarından kopyaladım. F.L.A.

 

 

 

 

Hadis Biliminin Konusu 

 

1. Hadis İlminin Konusu ve Önemi

Hadis ilmi, Hz. Peygamberle ilgili rivayetleri senet ve metin yönüyle inceleyen, hadisleri değişik

biçimleriyle değerlendiren ve bu değerlendirmenin usul ve kaidelerini belirleyen ilim dalıdır. Hadis

ilminin amacı bize, Hz. Peygamberin söz, fiil, hâl ve vasıflarını bildirmektedir. Bu özelliği ile

“İlmü’r-Rivâye”, “İlmü’l-Ahbâr” ve “İlmü’l-Âsâr” gibi isimlerle de anılmaktadır.1 Bu ilim dalının

“Hadis İlimleri” olarak bilinen bir çok alt kolları vardır.

Hadis ilmi, “Rivayetü’l-Hadis” ve “Dirayetü’l-Hadis” olmak üzere iki alt disiplinden oluşmaktadır.

Rivayetü’l-Hadis ilmi, Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirleriyle ilgili rivayetlerin belirlenmesini

ve sonraki nesillere aktarılmasını konu edinir. Bu rivayetler; câmi, sünen, müsned ve mu’cem gibi

hadis kitap türleri içerisinde toplanmışlardır.

Dirayetü’l-Hadis ilmi ise hadisin sened* ve metninin incelenmesi ile ilgili kuralları tespit eder ve

hadisin gerçekten Hz. Peygambere ait olup olmadığının ölçülerini belirler. Hadis usulü olarak da bibilinen

bu ilim dalının amacı, rivayetin şartları ve çeşitlerini, râvilerin taşıması gereken özellikleri belirlemek ve

hadis metinlerini incelemektir.2 Hadis ilminin amacı, Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirlerini, ahlak ve

vasıflarını doğru olarak tespit edip sonraki kuşaklara aktarmaktır. Hadis ilmi bu özelliğiyle Hz. Peygamberin

tanınıp örnek alınması konusunda önemli bir hizmet görmektedir. Zira Hz. Peygamberin tanınması Kur’an’ın

doğru anlaşılması açısından da büyük bir önem taşır. Çünkü, Hz. Peygamber yaşayan Kur’an’dır. Hadis ilmi,

Hz. Peygamberi tanıtmakla, aslında Kur’an’ı tanıtmış olmaktadır. Çünkü Hz. Muhammed’in hayatı Kur’an’ın

uygulanmasından ibarettir. Bu durumda hadis ilmi Kur’an’ın ilk ve en güvenilir tefsirini bize aktarma görevini de

üstlenmiştir.

 

Hz. Peygamberin görevi tebliğ etmek ve gerekli açıklamaları yapmaktır. O hayattayken bu görevini

yerine getirmiştir. Hz. Peygamberin tebliğ ve açıklamalarının sonraki kuşaklara ulaştırılmasında ise

öncelikle sahabenin rolü çok büyüktür. Çünkü sahabe Hz. Peygamberden duyduklarını ve gördüklerini

ezberleyip yazarak hadislerin korunmasında ilk adımı atmıştır.

Sahabenin Hz. Peygamberin sözlerini aktarması genellikle sözlü olarak rivayet etme şeklinde

olmuştur. Bunun nedeni, Hz. Peygamberin ayetlerle karıştırılmasından endişe ettiği için sözlerinin

herkes tarafından yazılmasını başlangıçta hoş karşılamamasıdır. Ancak, zamanla vahiy kayıt altına

alınıp hadislerle karıştırılma tehlikesi ortadan kalkınca isteyen sahabeler yine Hz. Peygamberin uygun

görmesiyle bildikleri hadisleri yazıya geçirmişlerdir. Hadislerin korunması ve sonraki

kuşaklara aktarılması gayreti sahabeden sonraki dönemde de sürdürülmüştür. Hadis rivayetinin kurallarıyla

ilgili ilk uygulamalar hicri I. asırdan itibaren başlamıştır. Ancak bu uygulamalar yalnızca râvilerin

güvenilirliğinin sorgulanmasından ibaretti ve henüz yazılmamış sözlü kurallara dayandırılıyordu. Hicri II.

asrın başlarından itibaren tedvin çalışmaları başlamış ve böylece hadisler toplanmıştır. Hadis usulü ile ilgili

müstakil ve kapsamlı eserlerin yazılması ise hicri IV. asrın başlarına denk gelmektedir.3 Bu süreç içerisinde hadis

rivayeti ile ilgili konular zamanla genişleyip sistematik bir hâl almış ve böylece “hadis” bir ilim dalına dönüşmüştür.

Hz. Peygambere ait olmayan sözler anlamına gelen uydurma hadislerin tespitinde hadis ilminin büyük

hizmetleri olmuştur. Çünkü Hz. Peygamberin vefatından sonra, hicri I. asrın ortalarına doğru Müslümanlar

arasında anlaşmazlıklar baş göstermiş ve taraflar haklı olduklarını ispatlamak için hadislere başvurmuşlardır

ve bazı kötü niyetliler bu uğurda hadis uydurmaktan geri kalmamışlardır. Böylece uydurma

hadisler zamanla İslam dininin Kur’an’dan sonraki ikinci kaynağı olan sünnete yönelik ciddi

bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bu tehlikeli gidişi gören İslam âlimleri öne sürülen hadislerin

Hz. Peygambere ait olup olmadığını belirlemek amacıyla bazı kurallar belirlemişler ve bu kurallara

uymayan hadisleri kabul etmemişlerdir. Böylece daha hicri I. asrın sonlarına doğru hadisleri senet

yönüyle inceleyen bir “isnad sistemi” doğmuştur. Bu sistem zamanla İslamiyeti, uydurma hadis tehdidine

karşı koruyacak bir kalkan görevi üstlenmiştir.4

 


1 İsmail L. Çakan, Anahatlarıyla Hadis, s. 39.

2 Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 86, 87.Hadis ilmi, Hz. Peygamberin sözlerinin sonraki dönemlere taşınarak yaygınlaşmasını sağlamıştır.

3 Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 4.

4 Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 276, 277.

 



3. 6. Rivayet-Mervi

“Rivayet” sözlükte, “bir haberi nakletmek, su taşımak” gibi anlamlarda kullanılmaktadır.25 Hadis

ilimlerinde “Râvi-ruvât”, “mervî-merviyyât” gibi çokça kullanılan kavramlar “rivayet” kökünden

gelir. Bir hadis terimi olarak “rivayet”; “Hz. Peygambere ait söz, fiil ve takrirleri nakletme, aktarmak”

demektir. Aktarılan habere ise “mervî” denir. “Rivayetü’l-Hadis” ifadesi ise hadislerin çeşitli

yollarla aktarılması anlamında kullanılır.
 

Rivayet; sünnet, hadis, eser, haber gibi birbirine yakın ve hatta eş anlamlı kelimelerin hepsini ifade

edebilecek bir kavramdır. Nitekim rivayet kelimesi haber, sünnet manasında da sıkça kullanılmıştır.

http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html
Rivayeti kısa yoldan indirdiğim Hadis kitabının 38. Sayfasından kopyaladım. F.L.A.


*Sened dayanak demektir. Alacaklının kanıtı yani delilidir. Bence hadis konusunda sened ya da diğer bir adıyla kanıt, dayanak gibi bir durum söz konusu olamaz. Peygamberimiz öldükten sonra kişilerin Peygamberimiz şöyle dedi ya da böyle dedi demesi nasıl bir kanıt olabilir. Bence en güzel kanıt. Önümüze getirilen hadisin; akıl mantık vicdan ve Kur'an cetvelleriyle ölçülmesidir. F.L.A. 16.04.2015

Hadis Biliminin Amacı


Hadis ilminin amacı, Hz.Peygamberin söz,fiil,ahval ve vasıflarını bildirmektir.

Amaç bölümünün alıntı adresi 
http://islam-sitem.blogspot.com/2010/03/hadis-ilmi-ve-temel-kavramlari.html

 

 


Hadis Biliminin Yöntemi ( Usulü, Amaca Ulaşmak için İzlediği Yollar )


5. Hadis Usulünün Oluşum Dönemi
Hadis ve sünnet, Peygamberimiz döneminden itibaren sonraki nesillere sahabe tarafından sözlü
ve yazılı olarak aktarılırken bir kurala ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak hicri birinci asrın ortalarından
itibaren İslam toplumunda görülen iç çekişmeler ve siyasi mücadeleler, tarafların karşılıklı güvenlerini
azalttığı gibi haklılıklarını ispat için bazı kötü niyetli kişileri de hadis uydurmaya yöneltmiştir.
Böylece başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali olmak üzere sahabenin ileri gelenleri, hadis rivayet
eden kimseleri güvenilirlik açısından soruşturmaya başladılar. Örneğin, Hz. Aişe yirmiye yakın
sahabenin rivayetlerindeki eksik anlamadan kaynaklanan yanlışlıkları düzeltmiştir.
Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarının hadis ve sünneti aktarmadaki titizlikleri, daha sonra hadis
râvilerinin eleştirilmesi düşüncesinin temelini oluşturmuştur. Böylece hicri birinci asrın ortalarından
itibaren hadisleri rivayet edenlerin isimleri ve güvenilirlikleri sorulmaya başlanmıştır. İsnad adı verilen
bu incelemeler sonucunda birçok yeni kural ortaya çıkmıştır. Râvileri inceleme konusunda şöhret
kazananlar arasında sahabeden İbn Abbas (öl. 68/688) ve Enes b. Malik (öl. 93/711), tabiînden ve
onları takip eden nesilden de Şa’bî (öl. 104/722), İbn Sirin (öl. 110/729), A’meş (öl. 148/765), Şube
(öl. 160/ 777), Malik b. Enes (öl. 179/795), Abdullah b. el-Mübarek (öl. 181/797), Süfyan b. Uyeyne
(öl. 197/812), Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) gibi âlimlerin isimleri sayılabilir.
Ayrıca bu dönemde hadislerin, kaynağına ve râvi sayısına göre sınıflandırılması da yapılmıştır.
Sonraki yüzyıllarda hadislerin senedlerindeki kopukluklara göre zayıf hadis çeşitleri belirlenmiş ve
râvilerin güvenilirliklerini tespit için bazı kavramlar geliştirilmiştir. Böylece bu konulardaki hadis
terimlerini ifade etmek üzere “mustalahü’l-hadis” (hadis ıstılahları) ifadesi kullanılmıştır. Sonuç olarak
hadislerin ilk olarak rivayet yönünün, diğer yandan da rivayet dışında senet ve metninin çeşitli
açılardan ele alınması yaygınlaşmıştır.
Hadis âlimleri hadislerin rivayeti ile onun râvilerinin ve metninin çeşitli açılardan incelenmesini
birbirinden ayırmak üzere hadis ilmini rivayetü’l-hadis ve dirayetü’l-hadis olmak üzere iki kısma
ayırmışlardır:
a. Rivayetü’l-Hadis: Rivayet bakımından hadisleri ele alan bu kısım, Peygamberimize atfedilen
söz, eylem ve davranışların bilinmesini, kaydedilmesini ve rivayetini konu edinmektedir. Hadis tarihinin
ilk iki yüzyılında yoğun olarak görülen hadis faaliyeti budur.
b. Dirayetü’l-Hadis: Hadisleri dirayet (yetkinlik) yönünden ele alan bu kısım ise rivayetlerin
şartlarını, çeşitlerini, hükümlerini, râvilerin durumunu, rivayetlerin sınıflarını ve bu konuları içeren
eserleri araştıran bir ilim dalıdır. Hadisleri kaynağı, râvi sayısı, râvilerinin güvenilirlikleri, senedleri
bakımından değerlendiren kuralların ele alındığı ve açıklandığı bu hadis yöntem bilimine “hadis
usulü” denilir.
Amacı hadis uydurma hareketleri karşısında hadis ve sünneti korumak olan hadis usulü ilmi,
isnad uygulaması ve râvi incelemesiyle hicri I. asrın ortalarında ortaya çıkmış, iki ve üçüncü asırda
gelişerek dördüncü asırda da bağımsız kitaplar hâlinde ürünlerini vermiştir. Hadis usulü ilminin gelişimi
uzun bir dönemi kapsadığı gibi bu ilimle ilgili literatür de zamanla gelişmiştir.

Hadis usulüyle ilgili ilk kurallara fıkıh kitaplarında 
rastlanmaktadır. Ebu Hanife’nin öğrencileri
İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in eserlerinde 
hadis ilmi ve hadislerle ilgili çeşitli kavramlar
dağınık bir şekilde bulunmaktadır. İmam 
Şafii (öl. 204/819)’nin er-Risale ve İhtilafu’l-
Hadis’inde bu tanım ve kurallar daha derli toplu 
yer almıştır. Müslim’in el-Camiu’s-Sahih adlı
eserinin girişinde, Tirmizî’nin es-Sünen adlı eserinin 
sonunda hadis usulü kurallarına kısaca yer
verdiklerini görürüz. Ahmed b. Hanbel, Buharî 
ve Müslim’in râvileri inceleyen eserleri bu çerçevede
değerlendirilebilir. Yine Ali b. el-Medinî 
(öl. 234/849)’nin Kitâbu’l-İlel’i, İbn Ebi Hatim
er‑Râzî (öl. 327/938)’nin Takdimetü’l-Cerh ve’tt
a’dil’i hadis usulünün belli konularını ele alan
ilk dönem eserleri arasında sayılabilir. 
Hadis usulüne dair ilk sistematik ve müstakil
eser, Hasen b. Abdurrahman er‑Râmehürmuzî (öl. 
360/971)’nin el‑Muhaddisu’l-Fâsıl Beyne’r-Râvi ve’l-Vâi isimli eseridir. Daha sonra sırasıyla Hâkim 
Neysâbûrî (öl. 405/1014)’nin Marifetu Ulûmi’l-Hadis ve Hatip el-Bağdâdî (öl. 463/1071)’nin
el-Kifâye fi İlmi’r-Rivâye adlı eserleri gelir. Bu üç eserin ortak özellikleri hadis usulü konularını
tamamen kapsamamaları ve konularını senetli bir şekilde işlemeleridir. 
Hadis usulü ile ilgili sonraki dönemde yazılan eserlerden bazıları da şunlardır: 
 
- Kadı İyaz (öl. 544/1149): el-İlma‘
- Osman b. Abdurrahman eş-Şehrezûrî (öl. 643/1245): Ulûmu’l-Hadis (Mukaddimetu İbn Salah)
- Şerefuddin en-Nevevî (öl. 676/1277): et-Takrîb ve’t-Teysîr
- İbn Hacer el-Askalânî (öl. 852/1448): Nuhbetu’l-Fiker fî Mustalahi Ehli’l-Eser
- Celâleddin es-Suyûtî (öl. 911/1505): Tedrîbu’r-Râvî
- Cemaleddin el-Kâsımî (öl. 1332/1914): Kavâidu’t-Tahdîs
- Tahir el-Cezâirî (öl. 1338/1920): Tevcîhu’n-Nazar
Bu eserler dışında günümüzde İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri için hadis ilminin çeşitli
konularını ele alan ve hadis ıstılahlarını açıklayan çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.29
29 İsmail Lütfi Çakan, Hadîs Usûlü, s. 16-22.

http://dogm.meb.gov.tr/ders_kitaplari.html
Hadis Usulünü kısa yoldan indirdiğim Hadis kitabının 59- 60. Sayfalarından kopyaladım. F.L.A.

Daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler Hadis Kitabını indirip okusunlar. Saygılar ve Sevgiler.F.L.A. 16.04.2015






Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol