Sayac


Fatih Lütfü AYDIN
Hoş Geldiniz

Mevdudi 4 Temel Dini Terim

http://fatihltfaydin.tr.gg/Giris.htm

http://fatihltfaydin.tr.gg/iLAH.htm

http://fatihltfaydin.tr.gg/Rab.htm

http://fatihltfaydin.tr.gg/iBADET.htm

http://fatihltfaydin.tr.gg/Din-.htm

 DİYANET KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜNDEN

 
İLÂH
İbadet etmek anlamındaki "e-l-h" kökünden türeyen ilâh ma'bud demektir. Çoğulu âlihedir. Hak veya batıl her ma'buda ilâh denir. Kur'ân'da ilâh kelimesi 111 defa tekil, 2 defa ikil, 15 defa çoğul olarak geçmiştir. Allah'tan başka ilah olmadığı, Kur'ân'da;"Lâ ilâhe illâllâh", Allâh'tan başka ilâh yoktur (Muhammed, 47/19) cümlesi ile ifade edildiği gibi; "Lâ ilâhe illâ ene", benden başka ilah yoktur (Nahl, 16/2), "Lâ ilâhe illâ ente", senden başka ilah yoktur (Enbiyâ, 21/87), "Lâ ilâhe illâ hû", O'ndan başka ilah yoktur (Duhân, 44/8), "Hüvallâhü'l-vâhid", O Allah tektir (Zümer, 39/4), "İlâhüne ilâhun vâhid", ilahımız bir tek ilahtır (Nahl, 16/22), "İlâhüküm ilâhün vâhid", ilahınız bir tek ilahtır (Bakara, 2/163), "İnne ilâheküm levâhid", gerçekten ilahınız elbette tektir, (Sâffât, 37/4), "Ennemâ ilâhüküm ilâhün vâhid", ilahınız ancak bir tek ilahtır (Fussilet, 41/6), "İnnemâ hüve ilâhün vâhid" O, ancak bir tek ilahtır (Nisâ, 4/171; En'âm, 6/19), "İnnemallâhü ilâhün vâhid" gerçekten Allah, ancak bir tek ilahtır (Nisâ, 4/171), "Mâ min ilâhîn illâ ilâhün vâhıd" bir tek ilahtan başka ilah yoktur, (Mâide, 5/73), "Mâ leküm min ilâhîn ğayruhû" sizin için O'ndan başka ilah yoktur (A'râf, 7/73), "Mâ min ilâhîn illâllâh" Allah'tan başka ilah yoktur (Âl-i İmrân, 3/62), "E ilâhün ma'allah", Allah ile birlikte başka ilah mı var? (Neml, 27/63), "Allahü lâ ilâhe illa hû", Allah'tan başka ilah yok sadece O vardır (Teğâbun, 64/13), "Hüvallâhüllezî lâ lâhe illâ hû", O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur (Haşr, 59/23), "Hüvellezî fissemâi ilâhün ve fi'lardı ilâhün", gökte tek ilah O'dur, yerde tek ilah O'dur" (Zuhruf, 43/84), cümleleriyle de ifade edilmiştir. Hamdi Yazır, "lâ ilâhe illâ hu" mukallitlerin tevhîdi, "lâ ilâhe illâ ente" âriflerin tevhîdi, "lâ ilâhe illâ ene" Allah'ın tevhîdi olduğunu söylemiştir. "İlâh" kelimesi; Kur'ân'da; Allah'ın isim-sıfatı olarak kullanılmış ve "ilâh" kelimesi hep nekre olarak zikredilmiş "el-ilah" şeklinde marife olarak geçmemiştir. Yerde ve göklerde Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve göklerin fesada uğrayacağı (Enbiyâ, 21/22) bildirilmiş, Allah'tan başka tanrı edinenlerden söz edilmiş (En'âm, 6/74) ve bu kimseler kınanmıştır. (İ.K.)

RAB
Terbiye etmek, yetiştirmek, ıslah ve tamir etmek, yönetmek, sorumluluk almak, istediğini yapabilmek, başkan olmak, toplamak, yığmak, hazırlamak; malik ve sahip olmak, nimeti artırmak, üstünlük ve efendilik anlamlarındaki "r-b-b" kökünden türeyen Rabb, efendi, malik, sahip, terbiye eden, yetiştiren, düzene koyan, düzelten, tedbir alan, sorumluluk üstlenen, yöneten, nimet veren, ihtiyaçları gideren, kefil olan, seçkin, sözü dinlenen, otorite sahibi reis, melik, efendiliği ve üstünlüğü kabul edilen kişi demektir. Çoğulu erbâbtır. Arap dilinde "rabb" kelimesi; itaat edilen efendi, bir şeyi ıslah eden, bir şeyin maliki ve sahibi anlamlarında kullanılmıştır. Rabb kelimesi, terbiye anlamında mastar iken mübalağa kastı ile terbiye ediciye (mürebbî) isim olmuştur. Kur'ân'da 969 defa geçen rabb kelimesi, Allah ve insanların sıfatı olarak şu anlamlarda kullanılmıştır: 1. İhtiyaçları gideren efendi, malik anlamında insanın sıfatı. Yusuf Peygamber, gayr-ı meşru ilişki teklif eden Zeliha'ya, ".... Allah'a sığınırım, gerçekten o (eşiniz Aziz Kıtfîr) benim efendimdir (bana ikramda bulunmuştur, ona hainlik edemem) dedi." (Yûsuf, 12/23) âyetinde geçen "rabb" Mısır azizinin sıfatı olarak kullanılmıştır. 2. İtaat edilen, sözü geçen, otorite sahibi, reis, efendilik ve üstünlüğü kabul edilen kişiler. Meselâ; "(Yahûdî ve Hristiyanlar) Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini rablar edindiler. Meryam oğlu Mesihi de (Rabb edindiler)." (Tevbe, 9/31) ve "... Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi rablar edinmeyelim..." (Âl-i İmrân, 3/64) âyetlerinde geçen "erbab"; emir ve yasaklarına boyun eğilen, koyduğu kurallara uyulan, ilâhî vahye dayanmadan helal ve haram dediklerine inanılan, ilahlık mertebesine yükseltilen kimseler anlamında kullanılmıştır. 3. Melik ve sahip, yaratma, hidâyet etme, yedirme, içirme, şifa verme ve bağışlama anlamında Allah'ın sıfatı olarak kullanılmıştır. Meselâ "Onlar bu Beytin Rabbine ibadet etsinler." (Kureyş, 106/3-4) âyetindeki "rabb" kelimesi bu anlamdadır. Allah'ın sıfatı olarak "Rabb", bütün varlıkları yaratan, yetiştiren, terbiye eden, ihtiyaçlarını gideren, rızık veren, görüp gözeten (Şu'arâ, 26/77-82), insanlara, yerlere, göklere, gezegenlere, hayvanlara, bitkilere, ağaçlara, çiçeklere, toprağa, suya, havaya... her şeye nizamını, güzelliğini, yeteneklerini veren, yaşamalarını sağlayan, her şeyin maliki ve sahibi demektir. Rabb kelimesi; Kur'ân'da "er-Rabb" şeklinde hiç kullanılmamış, "çok merhametli Rabb" (Yâsîn, 36/58) ve "çok bağışlayan Rabb" şeklinde iki yerde nekre, bunun dışında; "âlemlerin Rabbi" (Fâtiha, 1/2), "ulu arşın Rabbi" (Tevbe, 9/129), "göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbi" (Meryem 19/65), "Musa ve Haru'nun Rabbi" (Tâ-hâ, 20/70), "yedi göğün Rabbi" (Mü'minûn, 23/86), "doğu, batı ve ikisin arasında olanların Rabbi" (Şu'arâ, 26/28), "Kâbe'nin Rabbi" (Kureyş, 106/4), "sabahın Rabbi" (Felak, 113/1), "insanların Rabbi" (Nâs, 114/1), "her şeyin Rabbi" (En'âm, 6/164) ve daha çok "Rabbin" (243 defa), "Rabbiniz" (118 defa) ve "Rabbimiz" (111 defa) terkipleriyle kullanılmıştır. (İ.K.)

İBÂDET
Sözlükte "itâat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermek, ilâh edinmek; din ıstılahında, mükellef insanın nefsinin arzusu hilafına Rabb'ına tazim için yaptığı fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve Allah'a yakınlık (kurbet) ifade eden şuurlu itâat" anlamına gelir. İbâdet; boyun eğmenin, itâat etmenin, saygı göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır. Kur'ân'da Allah'a ve Allah'tan başkalarına ibâdet söz konusu edilmiştir. 82 âyette Allah'a ibâdet kavramı kullanılmıştır. İnsan, Allah'a ibadet için yaratılmış (Zâriyat, 51/56), bütün Peygamberler, insanları Allah'a ibâdet etmeye davet etmişler (Bakara, 2/83), kendileri de Allah'a ibâdet etmişlerdir (Ra'd, 13/36). Kur'ân'da hem "ey insanlar" (Bakara, 2/21) hem de "ey mü'minler" (Hac, 22/77) hitabı ile Allah'a ibâdet edilmesi emredilmiş ve ibâdetin ihlasla (Beyyine, 98/5) ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmadan yalnız Allah'a yapılması istenmiştir (Nisâ, 4/36). Kur'ân'da ibâdet kavramının; tevhid (Nisâ, 4/36), itaat (Bakara, 2/172), dua (Mü'min, 40/60), boyun eğmek (tevâzu, tezellül, huşû ve istikân) (Fâtiha, 1/5), îman ve sâlih amel (Nisâ, 4/172,173), Allah'ı tesbih ve secde (A'râf, 7/206), Allah'ı bilmek ve tanımak gibi (Zariyât, 51/56) geniş bir anlamı vardır. Dolayısıyla Kur'ân'da ibâdet kavramı; Allah'ın varlığını ve birliğini ikrar etmek, kitap ve Peygamberlerini doğrulamak, Allah'ın razı olduğu şeyleri yapmak, Allah'ın hükmüne razı olmak, nimetlerine şükretmek, musîbetlere sabretmek, insan haklarına saygı göstermek, onlara şefkat ve merhamet etmek gibi îman, ahlâk, namaz, hac, zekat, oruç, cihad, evlenme, boşanma, helâl-haram, mîras, ticaret, ahde vefa, yemin, keffâret vb. İslâm'ın bütün ahkamını uygulamayı, emir ve yasaklarına riâyeti ve Allah'ın sınırlarını korumayı ifâde eder. Uygulama itibariyle ibadetler, 4 kısma ayrılır: 1- Îmân, ihlas, niyet, tefekkür, marifet, sabır, takva, havf ve reca gibi kalbî-batinî ibadetler. 2- Namaz, oruç dil ile zikir, tesbih, tehlil, tekbir, tahmid ve dua, ana-babaya iyilik, insanlara iyi muamele ve sıla-i rahim gibi vücut azalarıyla yapılan ibadetler. 3- Zekat, sadaka, yakınlara ve fakirlere yardım, Allah yolunda infak gibi mal ve servetle yapılan ibâdetler. 4- Hacca gitmek, malı ve canı ile cihat etmek gibi hem mal ve hem de bedenle yapılan ibâdetler. Bir amelin ibâdet olabilmesi için; kişide îmân, niyet ve ihlâs olması ve ibadetin İslâm'a uygun olması gerekir. (İ.K.)

DÎN
"Din" kavramı; "d-y-n" kökünden türeyen bir isimdir. Arap dilinde çok geniş bir anlamı vardır. Aynı zamanda bu kelime zıt anlamlı kelimelerdendir. Sözlükte "cezâ/mükafat, âdet/durum, itaat/isyân, hesap, zül, inkıyad, hüküm/kaza, galebe, kahr, isti'lâ, mülk, ferman, tevhît, ibâdet, millet, şeriat, vera', takva, hizmet, ihsan, ikrah" gibi anlamlara gelir. Hamdi Yazır, "din" kelimesini tanımlarken "siyâset" anlamını da zikretmiştir. Terim olarak "din"; akıl sahiplerini kendi arzuları ile bizzat hayırlara sevk eden ilâhî bir nizam, Allah tarafından konulmuş ve insanları O'na ulaştıran bir yoldur. Îmân ve amel konusu olarak akıl ve ihtiyara (iradeye), teklif olunacak hak ve hayır kanunlarının bütününe denir. Din kelimesi ve türevleri Kur'ân'da 95 defa geçmiş ve; "din", "dinu'l-hak" (hak din), "dinü'llah" (Allah'ın dini), "dinü'l-kayyîm" ve "dini kıyem" (doğru din), "dinü'l-hâlis" (halis din), "dinü'l-melik" (hükümdarların kanunu), ve "yevmü'd-din" (din-hesap günü) şeklinde yalın ve terkip olarak; ceza (sevap ve ikap) (Fâtiha, 1/4), hüküm, kanun (Yûsuf, 12/76), tevhit (A'râf, 7/29), din edinmek (Tevbe, 9/29), itaat (Nahl, 16/52), hesap, sayı (Tevbe, 9/36), şirk dini, ehl-i kitap dini, hak din, batıl din gibi meşhur manasıyla din (Kâfirûn, 109/6; Nisâ, 4/171-172; Âl-i İmrân, 3/19) anlamlarında kullanılmıştır. Din olgusu ilk insandan beri var olagelmiştir. Yüce Allah, hak dinin ilkelerini, ilk insan/ilk peygamber, Âdem (a.s.)'dan itibaren bütün insanlara "vahiy" yoluyla bildirmiştir. Allah, insanları "hak dine" zorlamadığı için (Bakara, 2/256) "hak dini" kabul eden de, hak dinden sapan ve "hak dini" tahrif eden insanlar da olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)'e Kur'ân verilmeye başlandığı zaman Hicaz bölgesinde "şirk dini", Hristiyanlık ve Yahudilik dinleri vardı. Haniflerin (Allah'ı bir olarak kabul edenlerin) sayısı azdı. Müşrikler, Allah'ın varlığını, yaratıcı ve rızk verici olduğunu kabul ediyorlar (Yûnus, 10/31), fakat Ona başka ilahları ortak koşuyorlar (Nisâ, 4/51) ve âhireti inkâr ediyorlardı (A'râf, 7/45). Din kavramı, îmân ve uygulamadan oluşan bir bütündür: "Eğer (müşrikler şirkten) tevbe (edip îmân) ederler, namazı kılarlar ve zekatı verirlerse onlar da (ey müminler!) Sizin dinde kardeşlerinizdir..." (Tevbe, 9/11) âyeti bu gerçeğin ifadesidir. (İ.K.)

 
Sayfa Başına Dönün 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol